Bayrak seferberliği, miliyetçi-muhafazakâr cenahta genel bir memnuniyet ve heves yarattı elbette. Ama bir tartışma, bir ‘hegemonya’ kapışması da yürüyor alttan alta. Salı günü Birgün’de Sedat Bozkurt, MHP yönetiminin ateşe körükle gitmediğine dikkat çekti. Şunu da hesaba katmalı bu temkini değerlendirirken: Ülkücü hareket ve mücavir alanında yaklaşık iki yıldır merkezkaç kuvvetlerin durulmadığı biliniyor. Bayrak seferberliği, bu merkezkaç kuvvetlerin inisyatif kazanması ve temayüz etmesi için bir fırsat sundu. Milliyetçi cenahın yerleşik güç merkezlerinin temkini, bu kuvvetleri derleme ve kontrol altına alma kaygılarını da yansıtıyor. Aynı zamanda, Ağar ve Bahçeli’nin de dahil olduğu ‘devlet aklı’nın, bir kontrolsüzleşme riskinden endişe ettiğini gösteriyor.
‘Sanal ortamdaki’ bir milliyetçi-muhafazakâr platforma kulak misafiri olarak, meselenin bu cenahta nasıl tartışıldığını nakledeceğim. İsimleri vermeden.
Tartışma, ‘Çocuk yaştaki iki kişinin Türk Bayrağını yakması, hükümete yönelik bir komplonun ilk adımı olmasın?’ kuşkusunun ortaya atılmasıyla başlıyor. Bu kuşkuyu ortaya atan kişi, eski MİT Daire Başkanı ve her daim ‘strateji uzmanı’ Mahir Kaynak’ın bu olayı provokasyon olarak değerlendirmesine atfıta bulunuyor. Kaynak’ın şu analizini aktarıyor:
‘PKK ve Apo, Barzani ve Talabani'nin kuracağı Kürt Devletine karşı. Bu da kurulacak devlete bütün Kürtlerin destek vermesini engelliyor. Bunu gören Barzani ve Talabani de ABD'nin de desteğini alarak PKK'nın Türkiye içerisinde sıkıştırılmasını bekliyor.’ Mahir Kaynak’a göre bugünkü konjonktürde ‘PKK bayrak yakmaz.’ Neticede, bayrak seferberliğinin, AB’yle köprülerin atılmasını ve içe kapanan otoriter bir rejimin kurulmasını hedefleyen güçlerin hükümetin altını oyma girişimiyle bağlantılı olabileceği fikrini ileri sürüyor, tartışmayı başlatan kişi.
‘Koyu’ milliyetçi-muhafazakâr tutumuyla bilinen ‘üstad’ bir yazar, ağdalı ama kesin ifadelerle, karşı çıkıyor böyle bir kuşkunun ortaya atılmasına. Şöyle yazıyor: ‘Bana kalırsa bu tezin kendisi bir tezgâh; Hükûmet'in ne kadar doğru yolda olduğunu isbat etme gayretine mâtuf bir tezgâh. Hepsi bundan ibaret. Vâkıa bir tezgâh var, ama böyle değil: Türkiye'deki bütün millî refleksleri yatağında boğmaya mâtuf bir tezgâh. Fikri nâçizaneme nazaran, müteyakkız olunması gereken cihet komplocu profesörümüzün işaret ettiği istikamette Hükûmet'i takviye etmeye değil, millî ruhu saldırılardan korumaya müteveccih olmalıdır.’
Bir başkası, ‘yürü git!’ nidâsıyla müdahale ediyor tartışmaya. ‘PKK bu aralar bayrak yakmaz’ türü analizlere karnı tok onun. Erinç içinde bayrak sallamak istiyor. ‘Bayrağıma selâm vermeyen kuşun yuvasını bozacağım’ hissiyatı içinde.
Devamında, yine milliyetçi-muhafazakâr muhitte saygınlığı olan bir ‘ağabey’in uyarı notu geliyor: ‘Milli refleks sandığımız câli aksülamel [sahte/düzmece tepki, anlamında – T.B.], sistemli bir biçimde şartlı refleks eğitiminden geçirilmemizin bir sonucu olamaz mı? Jöntürk konseptinin Sultan Hamid'e milli hisleri kışkırtmak suretiyle muhalefet ettiğini, onun izmihlali ile Türk'ün ocağını batırdığını unutmayalım.’
Velhâsıl, şu veya bu saikle, şu veya bu dozda, bir tartışma, bir temkin milliyetçi-muhafazakâr cenahta bile gösterebiliyor kendini. Merak ettiğim, Deniz Baykal’ın bayrak infiâlinin dozundan rahatsız olanlara çattığı, ‘bayrak sallamakla faşizm gelmez’ diye posta koyduğu CHP’de acaba kaldı mı böyle bir akıl-fikir ve basiret serdedecek olan bir iki kişi?
Birgün, 1.4.2005'te yayımlanmıştır