Liberal yaklaşımla sol arasındaki önemli farklardan biri, eşitlik konusundadır. Liberal düşün toplumda fırsat eşitliğinin gerçekleştirilmesini savunur. Eğitime ulaşma, iş bulma gibi konularda birbirleriyle rekabet halinde olan kişiler arasında, cinsel, etnik, dini hatta fiziki (şişman, özürlü, çirkin,...) nedenlerle ayrımcılık yapılmamasına önem verir. Eşitlik ilkesini bu nedenle “oyunun kuralları”nın eşit olması olarak tanımlar. Yurttaşlar kanun karşısında, seçme ve seçilme hakkında eşit olmalıdır. Bu da eşitliği hukuk alanına hapseder.
Ailevi nedenlerle üstün doğanlar dışındakiler için hayat bir oyun değildir. Gene de liberal düşününün pek sevdiği bu sevimsiz oyun benzetmesini kullanırsak, bu öyle bir oyundur ki, herkes oyunun kurallarını başından itibaren bilir, daha doğrusu bildiği varsayılır. Bu nedenle, daha sonra bu kuralları değiştirmenin “oyunun ortak etkenliğini” bozacağı iddia edilir. Aslında böyle bir oyunun gerçek başı ve sonu olmadığı için de, doğanın doğal kurallarının bozulmaması gerektiği sonucuna varılır.
Oyuna katılanların donanım eşitsizliğini liberal düşünce dikkate almaz. Daha doğrusu, burada liberal düşüncenin muhafazakar düşünce ile birleşmesinden doğan tavır, bu temel eşitsizliğin insanlık durumunun doğal bir özelliği olduğunu iddia eder. Bu eşitsizliğe karşı mücadele etmek, doğaya karşı mücadele etmektir. Nafile bir çabadır. Sadece nafile değildir. Ayrıca “özgürlük” ilkesi için de son derece zararlıdır. Bu nedenle liberal-muhafazakarlar eşitlik ilkesinin fırsat eşitliğinin sınırlarını aşmasına var güçleriyle karşı çıkarlar.
Sosyal liberaller ise, fırsat eşitliğinin gerçekleşmesi için “oyuncuların” başlangıç donanımlarının dağılımında da bir fırsat eşitliği ilkesi uygulanması gereğini kabul eder. Pozitif ayrımcılık adı verilen, yoksul aile çocuklarına burs verilmesi, kadın kotası, istihdamda özürlü kontenjanı gibi önlemler fırsat eşitliğinin bir parçası olarak değerlendirilir. Ama burada da eşitlik sonuçla değil, “oyunun kurallarının” ve “oyuncuların başlangıç ellerinin” göreli eşit olması ile sınırlıdır. Kısacası, öne çıkarılan ilke eşitlik değil, aslında adalettir. Oyun adil olmalıdır.
Sol/sosyalist düşün için ise, fırsat eşitliği çabaları önemlidir ama eşitlik idealini tatmin etmekten uzaktır. Sol için eşitlik, sadece adalet değil, gerçek eşitliktir. Sol toplumsal yaşamı bir oyun olarak tasarlamaz. Dolayısıyla oyunun başında kartlar dağıtılırken bütün oyuncuların mümkün olduğu kadar eşit şansa sahip olmasını da eşitlik ideali için bir model olarak benimsemez. Hayat kartların bir defa dağıtıldığı bir oyun değildir. Veya solun toplumsal idealinde hayatı böyle bir oyun olarak tasarlamak yoktur. Hele oyun benzetmesinden hareketle eşitsizliğin doğallaştırılması sol için esas kabul edilemez sonuçtur.
Sol için eşitlik elde edilmiş, veri bir durum değil, sürekli üretilmesi, elde edilmesi gereken bir idealdir. Bu nedenle var olan ilkelerle sınırlı değildir. Eşitlik sadece kuralların eşitliği ve adalet değil, sosyal konumların denkliğidir. Sadece hak olarak değil, gerçekleşme olarak da eşitliğe sol önem verir. Gerçek eşitlik, somut sonuçları olan eşitliktir. Örneğin sosyalistler için kadın-erkek eşitliği, hayat oyununa başlarken güvenceye alınması gereken bir fırsat eşitliği olarak değil, tüm yaşam boyunca her yerde sağlanması gereken bir eşitlik ilkesidir. Emekçilerin eşitlik talebi de.
Geçtiğimiz günlerde TBMM’de gerçekleştirilen son dakika değişikliği, muhafazakar-liberal yaklaşımın eşitlik konusundaki tahayyül sınırlarını çok açık biçimde ele verdi. Kurulması konusunda geniş bir uzlaşının olduğu Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu’nun kuruluş tartışmalarında bir AKP’li erkek milletvekilinin önerisiyle, komisyonunu adı birdenbire Fırsat Eşitliği komisyonu olarak değiştirildi. DTP’li ve CHP’li milletvekillerinin karşı çıkmaları, AKP’nin erkek muhafazakar-liberallerine geri adım attırmadı. Herhalde bir kısmı, “yahu şimdi bize karıları erkeklerle eşit ilan etmişiniz diye laf sokuştururlar” diye korktu. Diğer bölümü ise, “ne yani şimdi biz karılarla eşit mi olduk, ne dinimizde ne doğada yok böyle şey” diyerek, davrandı. Belki bazıları, madem erkeklere çok eşlilik dinen caiz o zaman kadınlara da bu hak tanınmalıdır türünden taleplerin gelmesinden de korkmuş olabilir. Eşit işe eşit ücret talep eden kadın hareketlerine muhafazakar sendikacılar da farklı gözle bakmazlar genellikle. Sonuçta muhafazakar refleks şimdilik galip geldi.
Bakan Nimet Çubukçu ise, komisyonun isim değişikliği gerekçesini “uluslararası terminolojiye uyum”olarak sunarken, gerçeği kasıtlı olarak çarpıtıyordu. Uluslararası terminolojide ve özellikle Avrupa Birliği terminolojisinde hem fırsat eşitliği hem de eşitlik kavramları yer alır. Örneğin kadın ve erkeğe eşit ücret ödenmesi, fırsat eşitliği değil, eşitlik ilkesidir. Buna karşılık, cinsiyet, ırk, etnik köken, din, inanç, yaş, fiziksel/zihinsel özür, cinsel tercihe dayalı tüm alanlarda ayırımcılıkla mücadele etmeyi AB müktesebatı fırsat eşitliği ilkesi içinde değerlendirir. 2000’de kabul edilen Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, ayrımcılığın önlenmesi, kadın-erkek eşitliği, kültürel ve dini farklılıklar ile dil farklılıklarına ilişkin temel ilkeleri, “Eşitlik” başlığı altında ayrı bir bölümde sayar. Kadın-erkek eşitliği, dini farklar arasındaki eşitlik, kültürel farklar arasındaki eşitlik, ortalama bir liberal yaklaşım için bile fırsat eşitliği değil, eşitlik ilkesi içinde ele alınır. AKP’li milletvekilerinin komisyonun ismini değiştirme girişimi, liberal soslu muhafazakarlıklarının bu vesileyle bir kez daha su yüzüne çıkmasına vesile oldu.
Bugün 15 Şubat’ta İstanbul’da düzenlenen “Emek ve Demokrasi Mitingi”nde de temelde eşitlik ideali dile getiriliyor. Avrupa Sendikalar Birliği üyesi üç konfederasyonun çağrısında, “çalışanları yoksullaştırmakla kalmayan kriz(in), onların eşit, barışçıl ve demokratik bir ülkede yaşama zeminini de tahrip ettiği” vurgulanıp, “krizi daha az yara ile atlatabilmek, emekçilerin karar alma mekanizmalarına doğrudan katılımı, toplumsal alanın demokratikleştirilmesi, sorunların çözümünde diyaloğun esas alınmasıyla mümkün olacağı” belirtiliyor.
Sol düşün için, sadece eşit işe eşit ücret talebi değil, emekçilerin karar alma mekanizmalarına doğrudan katılımı da eşitlik idealinin bir parçasıdır. Nasıl muhafazakar AKP milletvekilleri kadın-erkek eşitliğine sıra gelince, “yok daha neler!” diye düşünüyorlarsa, sermaye sınıfı ve yandaşları da bu karar alma mekanizmalarına doğrudan katılım konusununda aynı tepkiyi verir. Onlar da fırsat eşitliğinin sınırlarının aşılmamasına karşı son derece hassastır. Halbuki yönetime katılım hakkı bir fırsat eşitliği ilkesinin uygulanması değil, eşitlik idealinin hayata geçmesidir.
Görüldüğü gibi, fırsat eşitliği ilkesi ve eşitlik değeri arasındaki fark, muhafazakarlar, liberaller ve sosyalistler arasındaki temel bir ayrılığı bulmak için önemlidir.
Radikal İki, 15.2.2009