Oyunlarının Adı: Çatışma
Oyun Replikleri ise: “Allahü ekber”, “Hücum”
Oyun Kuralı: Öldüren Kazanır!
Ceylanpınarlı çocukların oyunları, ani ve de talihsizce yakalandıkları silah ve savaş tanıklığında usul usul kirleniyor.
Daha 90’ların sonunda, militarizm ve erkeklik üzerine çalışmaları bulunan Michael Mann, savaşı, savaşçı kimliği özendiren askeri filmler, oyuncaklar, komando kıyafetleri, ulusal bayramlar ve kutlamaları “askerliği izleme sporu” olarak adlandırmış, bu tip askeri gösterileri coşku ile izlenmenin bile savaşçılığı kutsayan nesiller yaratmanın yolu olduğunu belirtmişti. Oysa, Ceylanpınarlı çocukların imgelerini şekillendiren kurgusal film karelerinden de, üzerlerinden çıkarılabilecek komando kıyafetlerinden ya da birkaç saat izleme ile nihayetlenecek askeri şenliklerden de çok daha fazla…
Her an korkusu, tedirginliği evlerine dolan, hakkında konuşulan, takip edilen, merak uyandıran bir kıtal (vuruşma, savaş) ile göz göze gelme hali onlarınki. Evlerini, saatlerini, gecelerini ve uykularını şekillendiren sendeletici bir gerçeklik yaşadıkları.
Bayram vesilesiyle gelen ateşkes sayesinde kameralar, sınırdan bölgenin içine, Ceylanpınar’a dönüp, bu kıtalın bir de içeriye yansıyan karelerini yakalamaya zahmet edince görebildik çocukları sarmalayan maraziliği. Aslında pek de şaşılacak bir yanı yoktu bu haberin. Çünkü, çatışma bölgelerinde yaşayan ya da yetişen her çocuğun içine düştüğü klasik bir yazgıdır bu etkileniş. Çatışma ortamında yaşayan çocuklar, savaş kendi bölgesindeyse silahlı güçlere dahil olurlar, bu güçler tarafından kaçırılırlar, ya da çatışma, kendi yaşam bölgelerinden biraz uzakta ama yine de sesi duyulan, kokusu alınansa, ölümü böyle oyun diye oynarlar.
Tuhaf olan hem çevrelerince sonlanması arzulanan, hem ekranlarda kötücül bir dille anılan bir çatışmanın nasıl olup ta çocukların özentisini istıfa edebildiğidir (süzmek). Cevap net; savaşın dili yeşil çuhalı falakacıbaşının sopası gibidir, kulakları ve anlağı döver de döver. Kazanan-kaybeden, geri çekilen- saldırıya geçen, direnen- sinen, fetheden-yenilen, kayıp veren-ele geçiren karşıtlıkları içinde dillendirdiğimiz savaş haberleri, tartışmaları hep, minik hafızalara güçlü olma halinin zayıflığın ezilmesi şeklinde tercüme edildiği başarı, kudret, iktidar anlayışı yerleştirir. Ve maalesef, Althusser’ın bilinçaltına, ideoloji ve kültürlerin yeniden yeniden üretildiği alan olarak çektiği dikkatin kasveti çöküverir bu tabloya.
Bu süreçte uluslararası disiplinlerin ve siyasalın güvenlik jargonlarıyla açıklanan, beylik lafzlardan çok daha derinden, kökten bir tehlike zerk edilir.
Vehameti Soru ile ikame ettirecek olursak Cihat, Savaş, Şiddet bir çocuğun oyununa düşerse ne olur?
O oyun eril şiddetin hayat öpücüğü olur,
Oyun büyür Militarizm olur.
Şiddetin gündelik hayatı biçimlendirebilme, sessiz ve derinden kimlikleri şekillendirebilmesi militarizmin tam karşılığıdır. Bütün gücünü de böyle yapabilmesinden alır. Militarizm savaş, askerlik, silah anlamına gelmez, çünkü militarizm görüntü değil, görüntüleyendir, görüntüyü verendir. Yani, Silahın koruyucu olarak içselleştirilmesinde, zaferi “öteki”nin imhası üzerine inşa eden algıda, kavgadan kaçan erkeği küçümseyen, beğenmeyen kadınlarda, bir çocuğun hayallerinde, oyunlarında yer edebilmesinde saklıdır. Şiddetin gündelik yaşama sızacağı deliğe dönüşür her biri.
Geriye ölmenin, öldürmenin, yok edip, ayakta kalmanın alkışlandığı bir kültür ve mücadele ederek var olmanın hak olarak algılandığı, Sosyal Darwinizm’in en amiyane tabirle hortladığı bir toplum, içlerine adeta Herbert Spencer[2] kaçmış minik kimlikler kalır. Her birini potansiyel şiddet yanlısı ilan edecek değiliz elbette, hele de şiddetin bölge, şehir ayırmaksızın bin bir surata bürünmüş halleriyle kol gezdiği bir ülkede ama savaşın ruh ve kişilik üzerindeki telef gücünü deneyimleyen coğrafyalarda yürütülen –Sudan, Sri Lanka, Kongo, Pakistan, İsrail vs- BM araştırma raporlarına bakmak endişeyi kaçınılmaz kılıyor.
Biz, Ceylanpınar’da çocuk oyununa düşen şiddeti gördük, şiddet bu kadarıyla yetinmez, savaşın neden olduğu yoksunluğun, çaresizliğin, korkunun da el vermesiyle evlere, ev içi ilişkilere, büyüklerin içlerine, her birimizin içine yürür…
[1] Yunan mitolojisinde Savaş Tanrısı. Zeus ve Hera’nın oğlu Ares kanlı ve acımasız savaşların tanrısı olduğundan, Yunan mitolojisinde azgın, çılgın olarak nitelendirilmiştir.
[2] Sosyal Darwinizmin öncü savunucularından.