Arsen Yarman son kapsamlı çalışmasında[1] Ermenistan’ın Gözyaşı ve Sefaleti adlı Boğos Natanyan’ın adalet arayışına yönelik kitabı ile 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşından sonra imzalanan Berlin antlaşmasının 61. maddesine istinaden yapılacak reformlarla ilgili olarak Ermeni taşrasındaki durumun tesbit edilmesine yönelik olarak Osmanlının bilgi ve tasvibi ile bölgeye gönderilen rahiplerin (Sırvantsdyants ile Minasyan’ın) ve aynı tarihte aynı görevle Palu’ya gönderilip iki yıl görev yapan Rahip Boğos Natanyan’ın raporlarından hareketle Osmanlı-Rus Savaşı sonrası İmparatorluğun savaş bölgesine ve elli yıldır savaşlarda çiğnenen bu coğrafyada yaşayan Ermenilerin durumuna mercek tutmaktadır. Osmanlı-Rus savaşına çeşitli tarihçiler değinmekle birlikte ilk kez imparatorluğun kaderinde önemli rol oynayan bir dönem geniş bir projeksiyon sunularak incelenmiştir. Yarman’ın tarihe önemli bir not düştüğünü söyleyebiliriz. İnceleme rahip yazarların raporlarıyla birlikte birçok orijinal rapor ve belge ile de desteklenmiştir.
Yarman, incelemesinin Adalet Arayışı adlı birinci cildi kapsamlı bir tarihsel sosyoloji çalışması olarak okunabilir. İnceleme, Osmanlı imparatorluğunun !877-78 Osmanlı-Rus Savaşından sonra İmparatorluğun yaşadığı kırılma ve yeni yönelimini dönemin aktörleriyle birlikte incelemektedir. Yarman Rahip yazarların aynı zaman diliminde ve incelemelerinin ardında sıcağı sıcağına yayınlanan raporları ve aynı dönemde Osmanlının izniyle bölgede bulunan yabancı gözlemcilerin raporlarıyla da karşılaştırır. Bu bakımdan Yarman’ın incelenmesi Osmanlı’nın savaş sonrasındaki durumu hakkında ilk kez bu boyutta kapsamlı bir incelemesini okuyucularına sunmaktadır.
İncelemede, 1878 yılının imparatorluğun kaderindeki önemli yerine işaret edilirken, İncelemenin temel alındığı tarih, geniş coğrafya ve Osmanlı Ermenilerinin yanı sıra, Rusya Ermenileri, İran Ermenileri, Müslümanlaşan Ermeniler, Türkler, Keldaniler, Nasturiler, Ermenileşen Rumlar, Rumlaşan Ermeniler, Ermenice konuşan Müslümanlar,Lazlar, Hemşinliler, Rumlar, Kürt Ermeniler, Kürtler, Ermenice konuşan Kürtler, Kürtçe konuşan Ermeniler, Zazalar , Zazaca konuşan Ermeniler, Süryaniler, Yezidiler, Yahudiler, Poşalar, Karapapaklar, Acemler , Tatarlar, Çerkesler, Güneşe tapanlar, Arevortikler, Sevortiler, Aleviler, Kızılbaşlar, Dimililer, Gesgesler, Hıristiyanlar gibi çeşitli halkların tarihine de ışık tutarken Anadolu’nun eşiz mozayiğini yansıtır. Ayrıca Mollalar, Şeyhler, Melikler, Seyyidler, Sirteler, Aşiretler, Beyler, Ağalar, Çeteler, Papazlar, Ruhaniler gibi olgulara da yer verilerek incelenir. Bir çok okuyucu bu incelemede kendisinin bilinmeyen tarihi ile karşılaşırken Ermenilerin yanında diğer etnik unsurlar Türkler, Kürtler, Çerkezler… kendi tarihlerini bir başka perspektiften bulacaklarını da söyleyebiliriz.
1878 tarihi imparatorluğun bir kırılma noktası, imparatorluğun yeni bir yöne evrilmesinin tarihidir. Hamidi dönemin başlangıç tarihidir ki bu yönelim İmparatorluğun parçalanmasıyla sonuçlanacaktır. 1878 İmparatorluk için önemli olduğu kadar, imparatorluğun doğusunda yaşayan Türkler, Ermeniler, Kürtler ve Osmanlı-Rus Savaşıyla birlikte bölgeye etnik bir aktör olarak dahil olan Çerkesler için de dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz. Arsen Yarman’ın döneme ilişkin projeksiyonda tüm bu aktörler bir arada incelenerek dönemin tarihsel ve toplumsal bir analizi yapılmıştır. Bu bakımdan ilk kez bölgenin tüm aktörlerinin bütünlüklü bir toplumsal ilişkilerinin mercek altına alındığını söyleyebiliriz. Sadece yerel aktörler açısından incelemekle yetinilmemiş yabancı aktörler de kapsama alanına alınarak bu aktörler içinde İngiltere ve Rusya gibi hem bölgede rekabet eden dönemin etkin imparatorluklarının siyasi tercihlerinin imparatorluk halklarının kaderine yansıması okuyucuya sunulmuştur Ayrıca incelenen coğrafya geniş bir Anadolu coğrafyasıdır.
İncelemede Bölge birçok bakımdan ele alınmıştır: Savaş bu bölgede yaşandığından savaştan en çok etkilenen coğrafyadır. Etnik çeşitlilik bölgeye ayrı bir önem kazandırır. Bölgenin otokton halklarına 1071’den sonra ilk kez ikinci bir başka aktör daha eklenmiştir: Çerkesler. Bölge savaş öncesi ve sonrasında çok büyük ölçekli nüfus hareketlerine sahne olmaktadır. 1878 yılının hem Kürtler hem de Ermeniler açısından önemli bir dönüm noktası dır. Yeni merkezileşme projesinde kendilerine yer bulan Kürtler arasında, Şeyh Ubeydullah'ın isyanıyla birlikte bağımsızlık düşüncesi belirmeye başlamıştır. Arsen Yarman’ın incelemesi çok yönlü olduğu gibi kitaba eklenen rahip yazarların raporları da çok yönlüdür.
Yarman hem bu raporların hem de yabancı görevlilerin raporlarının dönemin anlaşılması bakımından öneminin altını çizer “Natanyan’ın ve diğer rahiplerin raporları sadece Ermeni toplumuna ilişkin değillerdir, rahipler inceleme yaptıkları bölgenin ayrıntılı bir etnik ve kültürel haritasını çıkarmışlardı. Biz de buradan hareketle sadece Ermeni toplumunun tarihsel durumunun ötesinde coğrafya ile birlikte imparatorluğun kırılma noktası olarak sayabileceğimiz 1878 öncesi ve sonrasına ilişkin geniş bir projeksiyonla dönemin bir analizini yaptık. Burada ilginç bir gözlemimi okuyucularla paylaşmak isterim Rahip Natanyan’ın raporu diğer rahiplerin raporları ile örtüştüğü gibi yabancı gözlemcilerin raporlarıyla da uyumludur. Şunu da eklemekte yarar var bu gözlemciler Sultanın izni ile çalışmaktadırlar. Raporlarını kendi misyon şeflerine verdikleri gibi Berlin Antlaşması çerçevesinde Sultana ve diğer görevlilere de vermektedirler. Askeri konsolosların yalnızca gayrimüslim ahalinin uğradığı baskılarla ilgili olmadığı, Müslüman ahalinin bu yöndeki taleplerini de dikkate aldığı anlaşılmaktadır, bu yüzden gayrimüslim ahalinin olduğu kadar Müslüman ahalinin de saygısını kazanmışlardır. Şikayetlerin en yoğun olduğu dönem aynı zamanda reform beklentisinin en yüksek olduğu dönemdir. 1880’in ikinci yarısında yalnızca askeri konsolosların hazırladıkları raporlardan hizmet içi kullanım için basılanların sayısı 220’dir. Durumuyla ilgilenilen ahalinin başında ise sırasıyla, Ermeniler, Kürtler, Abazalar, Lazlar gelmektedir. Raporlara konu olan vilayetler sıralamasında ise Trabzon başı çekmekte; onu Sivas, Van, Diyarbakır ve Ankara vilayetleri ile İzmit sancağı izlemektedir.”
İncelemede, 1878 yılının Sultanın Tanzimat’ın hayal kırıklığına uğrattığı çok sayıdaki çevrenin üzerine oynamaya başladığı yıl olduğunun altı çizilerek, yeni şekillenmenin yönü ayrıntılandırılır. Yeni dönemde yeni meşruiyet zemini sadece Müslümanlar açısından bir dayanışma fikrini güçlendirme ve Hıristiyanların dışarıda bırakılması üzerine kurulacaktır. Resmi milliyetçilik olarak tanımlanan bu siyasa, ideolojik olarak kuşatılmış mülti-etnik imparatorlukların yönetici hanedanları tarafından millî motiflerin bir uygulamasıdır. Osmanlı hilafeti adına Hamid, imparatorluğun kendi bağlamında ve kendi tarihsel rengini kullanarak, kendisini yeni bir mistik, yeni bir benlik imgesiyle doldurmaya çalışması bu siyasaya denk düşer. Hamid’in döneminin 'birlik' ve 'selâmet' gibi kilit kavramlara yaptığı bu yeni vurgu ve yönelimiyle, Müslüman ahali, Tanzimat'ın Müslüman ve Hıristiyanları kanun önünde eşit ilan etmesinin kendisinde yarattığı gücenikliği ve Avrupa'nın esasen Hıristiyan nüfusun koşullarının iyileştirilmesi için yaptığı yapay baskıyı bu yeni meşruiyet zemini içinde telafi ederken, İmparatorluğun bu tanımın dışında kalan unsurlarını dışlamakta ve hasım olarak görmekte hedef olarak göstermektedir.
İncelenen dönem aynı zamanda, Abdülhamit'in deyimiyle, imparatorluğun, Hıristiyan dünyanın sürekli düşmanca tasallutlarıyla karşı karşıya olduğu yolundaki inancın güçlü bir paranoyanın yerleşmeye başladığı bir dönemdir. Çevre bölmek ve parçalamak isteyen düşmanlarla çevrilmiştir ve durum giderek daha da kritik bir hale gelmektedir. Bu ruh hali, Abdülhamit'in sözlerinde çok güzel ifade edilir. Yunanistan'ın ve Romanya'nın alınmasıyla, der Sultan, Avrupa Türk devletinin ayaklarını kesmiştir. Bulgaristan, Sırbistan ve Mısır'ın kaybı bizden ellerimizi götürmüştür ve şimdi Ermeniler arasında propaganda ile bizim hayati önemi olan organlarımıza yanaşmak hatta bağırsaklarımızı koparmak istemektedirler. Bu toptan imhanın başlangıcı anlamına gelir ve buna karşı tüm gücümüzle kendimizi korumak zorundayız. Sultan Hamid’in sözleri Jöntürk dönemlerinin Ermeni politikasıyla örtüştüğünün ve devamlılığın ifadesi olduğu Ermeni Sorununun çözümünde apaçık göründüğünü ve başka bir söze gerek bırakmadığını söyleyebiliriz.
Arsen Yarman’ın Natanyan ve diğer yazarlar Sırvantsdyants ile Minasyan’ın kitaplarını gün ışığına çıkartmasının yanında, İmparatorluğun yeni yönelimin şekillendiği Hamidi dönemin başlangıç noktasını iç ve dış bölgede rol alan tüm aktörlerin bütünlüklü incelemesi önemli bir boşluğu doldurduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca incelemesini 300 civarında fotoğraf ve kartpostal gibi görsel malzeme ile zenginleştirerek Ermeni halkının bu gün artık yaşamadığı coğrafyaya yaptığı devasa kültüre de dikkat çeker. Bu bakımdan Arsen Yarman’ı çeşitli açılardan tarihe düştüğü önemli notundan dolayı kutluyoruz.
[1] Arsen Yarman, Palu,Harput, Çarsancak, Çemişkezek, Çapakçur,Erzincan, Kizan ve Civar Bölgeler 1878, Adalet arayışı, 1. Cilt, Raporlar, 2. Cilt, Derlem Yayınları, 2010.