Yeni Çözüm Süreci ve Muhalefetin B Planı
Cuma Çiçek

Türkiye’de seçim takvimi işlemeye başladı. Zira Kürt meselesini hafiften de olsa konuşmaya başladık. Malum, Kürt meselesi seçim takvimini anlamaya olanak tanıyan ana göstergelerden biri Türkiye’de.

1950’li yıllardan bu yana yapılan seçimlerde Türkiye’nin siyasi coğrafyasının şekillenmesinde belirleyici olan iki eksenden biri yoksulluk/zenginlik ve bunun denk düştüğü seküler/dindar-muhafazakâr kimlikler, diğeri ise Türklük/Kürtlük.[1] Bunun yanı sıra, 1999 yılından bu yana yaşanan üç çözüm süreci ile seçim takvimleri arasında bir paralellik var. Kürt meselesinin siyasetin gündemine girmesi ve kısmi de olsa reform girişimleri çoğunlukla seçim dönemlerinde oldu. Güncel olarak, Kürt seçmenlerin %20’yi bulan oranı ve HDP’nin %11-13 bandındaki toplumsal desteği de Kürt meselesi ve seçimler arasında bir bağ kurmayı gerektiriyor. Üstelik iktidar bloku ile altı partili muhalefet blokunun toplam oyları arasında hâlâ radikal bir fark bulunmuyor ve bu durum HDP’den öteye Kürt oylarını kritik kılıyor.  

Muhalefetin A Planı

Tüm bu hikâyeye rağmen, muhalefet blokunun Kürt meselesi konusundaki suskunluğu devam ediyor. Son haftalarda Öcalan ile görüşme kapısının açılacağı ve yeni bir çözüm sürecinin başlayacağına ilişkin hükümet cephesine yakın isimler üzerinden açılan tartışmalar da muhalefet cephesinde Kürt meselesi konusunda bir hareketlilik yaratmadı.

Mesut (Yeğen) Hoca, Perspektif’te yazdığı son yazıda, muhalefetin bu halini şu sözlerle ifade ediyor: “Muhalefetin ve etrafında kümelenmiş sivil ve entelektüel çevrelerin seçimlere kadar geçecek zaman zarfında Kürt meselesini şöyle ya da böyle ele almaya, Kürt meselesini seçimin esas motiflerinden biri yapmaya niyetleri yok.”

Muhalefetin Kürt meselesine dair bu konforu sürer mi? Halihazırda Kürtler arasında güçlü olan Erdoğan karşıtlığına fazlaca bel bağlamış görünüyor muhalefet bloku. Blokun taşıyıcı aktörü olan ve bugün itibariyle Kürtlerle konuşma zemini olan CHP’nin temsilcileri bile Diyarbakır gezilerinde “tıpış tıpış oy vereceksiniz” havalarındalar. Mesut Hoca’nın yerinde tespitiyle Kürtlerin ve siyasi aktörlerinin politik öznelliğini ve rasyonel aktörler olarak hareket etme kapasitesini göz ardı eden bu yaklaşım sürdürülebilir mi?

Anlaşılan, muhalefet blokunun A Planı’nı hâlâ Kürt meselesini içermeden, ötesi HDP’nin açık ya da kapalı bir desteğini almadan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak oluşturuyor. Muhtemelen seçim takvimi netleşene kadar muhalefet bu seçeneğe yatırım yapmaya devam edecek ve her hafta saha araştırmalarıyla bu seçeneğin başarılı olma ihtimalini izlemeyi sürdürecek. Mevcut ekonomik krizin ağırlığı ve toplum içinde yaratmış olduğu Erdoğan karşıtlığı muhalefete fazla güven veriyor. Bu pozisyon HDP’siz seçim kazanma ihtimali bir bütün olarak ortadan kalkmadan değişmeyecek görünüyor.

İşin doğrusu muhalefet blokunun bu konfora yatmasında HDP’nin de payının olduğunu not etmek gerekir. Daha seçim tarihine neredeyse iki yıl kala HDP’nin 27 Eylül 2021 tarihinde açıkladığı deklarasyon[2] hem zamanlaması hem de içeriği açısından muhalefete geniş bir konfor alanı sağladı. Yine, HDP eski eşbaşkanı Demirtaş’ın devam eden yüksek dozdaki Erdoğan ve iktidar eleştirisi de muhalefetin Kürt meselesindeki suskunluğunu kolaylaştırıyor. Kuşkusuz HDP’nin bu tutumu muhalefetin önünü açmaya dair iyi niyet girişimleri olarak da okunabilir. Bununla beraber, HDP deklarasyonundan bu yana muhalefet blokunun Kürt meselesindeki sefaleti, Kürtlerin siyasal alanda sıklıkla tecrübe ettiği “cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir,” sözünü akla getiriyor.

HDP ve AK Parti, muhalefetin konforunu bozar mı? Bugün yapılan HDP Genel Kurulu ana-akım Kürt siyasetinin tutumunu anlamak için iyi bir gösterge olacak. Öte yandan, Öcalan ile görüşme yapılacağı ve yeni bir çözüm süreci başlayacağı söylemlerini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bundan altı ay önce, Ocak ayında, ‘İmralı-Edirne hesaplaşması’ olacağına dair açıklamasıyla birlikte okuduğumuzda, AK Parti’nin muhalefet blokunun Kürt meselesindeki konforunu bozacağını öngörebiliriz.

B Planı Mümkün mü?

Bu noktada sorabiliriz: Kürt meselesinde muhalefetin bir B Planı var mı? Bu konuda kamuoyuna yansıyan bir bilgi yok. Ama bunun mümkün olup olmadığına bakabiliriz.

Kürt sokağında meselenin çözümüne dönük birçok tartışma ve talep olsa da genel olarak üç alanda bir mutabakat olduğunu söyleyebilir: 1) Kürt kültürel kimliğinin ve dilinin korunması ve yeni kuşaklara aktarılması, bunun için asgari olarak anadilde eğitim, Kürtçenin en azından yerellerde ikinci resmi dil olarak kabulü, 2) Kürtlerin yerel ve merkezi ölçekte yönetime katılımı, bu kapsamda ademimerkeziyet ve güç paylaşımı, 3) sınırın öte yakasındaki Kürtlerle dostane ilişkiler.

Önceki bir yazımda ikinci başlığı detaylı tartışmıştım. Bu konuda en azından iller düzeyinde siyasi olmayan idari ademimerkeziyet konusunda muhalefet arasında bir mutabakat inşası mümkün. Yeri gelmişken muhalefet blokunun dindar-muhafazakâr partileri olan Saadet, Gelecek ve DEVA partilerinin bu konudaki siyasal ufuklarının daha geniş olduğunu belirtelim. Meseleye dair en geniş ufka sahip Saadet Partisi şunu vadediyor: “savunma, dış politika, adalet, iç güvenlik, vergi ve hizmetlerin koordinasyonu gibi genel ve zorunlu hizmetlerin dışında kalan merkezi idare görevleri, belli bir programla illere ve mahalli idarelere devredilecektir.”[3]

Dil ve kültür meselesi ademimerkeziyet çerçevesinde çözülebilir. Bununla birlikte, spesifik olarak meseleye baktığımızda, ikinci resmi dil tartışmaları muhalefet partilerinin gündeminde yer almasa da anadilde eğitim konusunda muhalefet cephesinde zayıf da olsa bir reform potansiyeli bulunuyor. Ademimerkeziyet ve güç paylaşımı konusunda olduğu gibi bu konuda da dindar-muhafazakâr üç parti daha açık ve reformist bir pozisyona sahip. Söz konusu üç partinin anadilde eğitim taleplerini kabul etme potansiyeli yüksek.[4] Buna karşın, muhalefetin taşıyıcı aktörü CHP anadilde öğrenimi desteklemekle birlikte anadilde eğitim hakkını tanıma konusunda ümit verici bir pozisyona sahip değil. Öte yandan, muhalefetin ikinci büyük partisi İYİ Parti ise Kürtçe eğitim taleplerine tamamen kapalı.

Son olarak, komşu Kürtlerle dostane ilişkiler konusunda temel meseleyi Suriye Kürtleri oluşturuyor. Zira, Irak Kürdistan Bölgesi’nin inşasını 2003-2007/8 döneminde ulusal bir tehdit olarak gören Türk devleti ve hükümetleri 2008/9 sonrasında Kürtlerle dostane bir ilişki geliştirdi. Irak Kürdistan Bölgesi’yle kurulan ilişkiler göreli olarak Türk siyaseti ve devleti için normalleşti. Bununla birlikte, 2017 yılında gerçekleştirilen Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’nda Türk devleti ve hükümetinin sergilediği tehditkâr tutumda görüldüğü üzere bu normalleşmenin de bir sınırı var ve o sınırı da esas olarak Türkiye’nin kendi Kürt meselesi oluşturuyor.

Muhalefetin Suriye Politikası

Muhalefet Suriye iç savaşı ve Suriye Kürtleri konusunda bir yenilik sağlayabilir mi? AK Parti’nin 2008-2011 Oslo Süreci ve 2013-2015 Çözüm Süreçlerini başlatmasında sınır-ötesi Kürt politikasının değişimi stratejik bir rol oynadı. Irak Kürdistan Bölgesi’ne yönelik ulusal tehdit algısı zaman içinde değişti ve AK Parti yönetimi önce ekonomik sonra siyasi alanda Irak Kürtleriyle ilişkilerini geliştirdi. Sınır-ötesi Kürtlerle ekonomik ve siyasi alanda kurulan iyi ilişkiler, içerdeki barışçıl Kürt siyasetini kolaylaştırdı.

Bugün imkânsız görünse de Suriye’de de benzer bir seyir mümkün. Bir ulusal tehdit olarak görülen Irak Kürdistan Bölgesi zaman içinde Türkiye’nin en önemli ihracat bölgelerinden biri haline geldi. Yine, 1 Mart 2003 tezkeresi sonrası ABD ile bozulan ilişkiler, Irak Kürdistan Bölgesi’yle ilişkilerin geliştirilmesine paralel olarak normalleşti.

Bu noktada Irak’tan farklı olarak Suriye’de PYD-PKK ilişkisinin yarattığı zorluklar ileri sürülebilir. Bununla birlikte, söz konusu ilişki Türkiye’de şiddet meselesini bir bütün olarak sonlandırmak için bir fırsat olarak da değerlendirilebilir. Bu konudaki en önemli engeli Türkiye’nin Kürt meselesindeki çözümsüzlüğü ve korkuları oluşturuyor. Zira, Suriye Kürtlerinin kendini yönetme ve Suriye’nin idari, siyasi, ekonomik ve askeri alanda yeniden yapılanmasının bir parçası olma arayışlarını, Türk siyaseti -iktidarı ve muhalefetiyle- bir beka sorunu, kendi Kürt meselesinin yönetimini zorlaştırıcı bir dinamik olarak görmeye devam ediyor. Oysaki, Kürt meselesinin Suriye’deki çözümü Türkiye’nin Kürt meselesinin çözümünü kolaylaştırabilir, en azından Kürt meselesini şiddetten arındırmanın yollarını açabilir.

Bu noktada, Kürtlerin nüfus ve coğrafyası, uluslararası aktörlerin meseleye müdahil olması, Suriye ve Irak’ta yaşanan gelişmeler, Kürtlerin sınır-aşan uluslaşma düzeyi gibi dinamikler dikkate alındığında, Türkiye’de Kürt meselesinde yeni bir sayfa açmanın zamanının çoktan geldiği söylenebilir. Ortadoğu’da en az 40 milyon nüfusa sahip Kürtlerin hak ve hukuk arayışlarına, Türk, Fars ve Arap komşularının yok sayma, baskı, sömürü ve şiddet dışında bir cevap üretmesi gerekir. Bu normatif olarak gerekli olduğu kadar, herkes için daha iyi yarınların inşası için de rasyonel bir zorunluluk. İrrasyonel siyasetlerin bedelini yeterince ödedik.

Bununla birlikte, Suriye Kürtlerine dönük muhalefetin geliştirdiği çözüme yönelik yenilikçi bir politika yok. Bu konuda ortaya çıkan ana politika Esad ile ilişkilerin geliştirilmesi. Özellikle muhalefetin ana omurgasını oluşturan CHP ve İYİ Parti’nin dile getirdiği Ankara-Şam arasında doğrudan ilişkilerin kurulması önerisinin Kürtlerin idari, siyasi, askeri ve diplomatik alandaki ilerlemelerin önünü almaya dönük olduğu açık.[5] Niyete dair tartışmalar bir yana zaten Kürt sokağında böyle bir algı var. İslam Devleti (IŞİD) saldırıları sürerken Erdoğan’ın “Kobani düştü, düşecek!” sözleri nasıl ki Kürt sokağında iyi niyetli bir açıklama olarak görülmediyse, CHP ve İYİ Parti’nin bu önerisi de hayra yorulmuyor.

Öcalan ile görüşme ve yeni çözüm süreci tartışmalarını bu tabloyla birlikte değerlendirmekte fayda var. Zira, 2019 Haziran seçimlerindeki mektup deneyiminin tekrar etmeyeceği çok açık. O deneyimin hangi şartlarda yaşandığı ve neler olduğu tartışması bir yana ne Erdoğan ve iktidar bloku ne Öcalan ne de Kürt siyasi aktörleri muhalefet blokunun varsaydığı gibi irrasyonel aktörler.


[1]  Murat Güvenç & Hasan Kirmanoğlu, Türkiye Seçim Atlası 1950-2009, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009; Ağırdır, Bekir, Hikayesini Arayan Gelecek, İstanbul: Doğan Kitap, 2022, s. 274-278.

[2] HDP'den 11 maddelik deklarasyon: Ortak yönetime hazırız - bianet, erişim tarihi: 02.07.2022.

[3] Saadet Partisi, Parti Programı, Ankara: Saadet Partisi, 2019, s. 35. https://saadet.org.tr/upload/file/992649b84c8d390c3ba07fdb6c403965.pdf, erişim tarihi: 02.07.2022.

[4] Sağ muhalefet Kürtçe eğitimde hemfikir | Rudaw.net, erişim tarihi: 02.07.2022.

[5] CHP ve İYİ Parti’nin Suriye politikasına dönük en güncel tartışmayı 26 Ekim 2021 tarihli, Suriye ve Irak’a asker göndermeyi içeren tezkere tartışmalarına bakılabilir. Meclis tutanakları internet ortamında erişime açıktır. Bkz.: TBMM Tutanak Müdürlüðü, erişim tarihi: 02.07.2022.