Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışmaları sürerken HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan Kars İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada HDP’nin yakın zamanda adayını açıklayacağını duyurdu. Söz konusu açıklamayı daha sonra HDP’nin diğer eşbaşkanı Mithat Sancar ve Kürt siyasetinde liderlik pozisyonu her geçen gün güçlenen Selahattin Demirtaş da destekledi. HDP liderlerinden gelen açıklamalara bakılırsa ortak aday seçeneğine kapılar tam olarak kapanmış değil. Bununla birlikte Altılı Masa’da HDP’ye ilişkin dikkate değer bir tutum değişikliği olmadığı takdirde HDP büyük bir ihtimalle kendi adıyla Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girecek. Söz konusu karar hem Altılı Masa’da hem de HDP’nin liderlik ettiği Emek ve Özgürlük İttifakı’nda tartışmalara yol açtı.
Sonuçsuz Kalan Diyalog ve Müzakere Arayışları
HDP’nin kendi adayıyla seçime girme kararını Altılı Masa’nın aktörleriyle iki yılı aşan, büyük oranda medya kanalları üzerinden gerçekleşen dolaylı iletişim/diyalog süreçleri sonrasında aldı. Altılı Masa’nın oyun alanını büyük ölçüde kuran, sınırlarını çizen İYİ Parti ile diyalog arayışına Demirtaş 2020 Eylül ayındaki çıkışıyla başladı. Kürt siyaseti içinde etkisi tartışmasız olan Demirtaş, “dışarıda olsaydım bir sabah Başak (Demirtaş) ile birlikte Meral Hanım’ın kapısını çalar ve ‘Kahvaltıya geldik’ derdim” açıklamasını yaptı. İYİ Parti Genel Başkanı söz konusu diyalog arayışına “Güneydoğu'da bir gelenek vardır. Bir kan davası da olsa, insanlar birbirine misafirliğe geldiğinde yenilir içilir. Kapıdan uğurlanır. O kan davası devam eder.” diyerek cevap verdi ve kapıları kapattı.
Demirtaş söz konusu arayışlarını sürdürdü. Basılı ve dijital mecralara yazdığı yazılar, aydınlara hitaben kaleme aldığı mektuplar ve sosyal medya mecralarını kullanarak kamuoyuna sunduğu görüşlerle Demirtaş bugün de Kürt siyaseti içinde Altılı Masa’ya dönük diyalog arayışlarını en güçlü şekilde sürdüren isim. En son 18 Ocak 2023 tarihinde yaptığı “Ortak adaya kapı kapalı değil” açıklamasıyla yapıcı tutumunda ısrar etti.
HDP, İYİ Parti ile ilişki kuramasa da İktidar karşısında geniş bir muhalefet bloku oluşturma arayışlarını sürdürdü. 27 Eylül 2021 tarihinde kamuoyuna sunduğu 11 maddelik deklarasyon söz konusu arayışların dönüm noktalarından biriydi. "Adalete, Demokrasiye, Barışa Çağrı Deklarasyonu” başlığını taşıyan açıklama (1) Güçlü demokrasi, (2) Tarafsız ve bağımsız yargı, (3) Kayyım rejimi değil halk iradesi, (4) Kürt sorununda demokratik çözüm, (5) Barışçı dış politika, (6) Kadına özgürlük ve eşitlik, (7) Ekonomide adalet, (8) Kamu yönetiminde liyakat, (9) Doğaya saygı, (10) Gençler için özgür yaşam ve (11) Demokratik anayasa başlıklarından oluşuyordu.
Türkiye’de geniş bir toplumsal kesimin üzerinde konuşabileceği, müzakereye açık, üzerinde uzlaşı kurması görece kolay olan bu deklarasyona rağmen geçen 16 aylık süre içinde Altılı Masa, iktidarın HDP’ye dönük yürüttüğü izolasyon politikasının sınırları içinde kalmayı tercih etti. Ötesi, İYİ Parti dönem dönem yaptığı açıklamalarla söz konusu politikayı desteklediğini ortaya koydu. Yeri geçmişken söz konusu deklarasyonun Kürt sokağının taleplerini karşılamadığını ve HDP’nin kendi tabanından gelen eleştirilere maruz kaldığını hatırlamak gerekir. Zira, deklarasyon Kürt meselesinin çözümünü bir başlık olarak içerse de bu konuda oldukça esnek bir çerçeve sunuyordu ve Kürt meselesinden ziyade müzakereye açık kapsayıcı bir demokratik dönüşüme odaklanıyordu.
Altılı Masa ve İki Siyasi Vizyon
Bugün itibariyle sormamız gereken temel soru şu: Kürtlerin seçme ve seçilme hakkının bile gasp edildiği altı yılı geride bırakan “yeniden güvenlikleştirme” politikalarına karşı, bugün Kürt seçmenler hâlâ ana-muhalefet bloku Altılı Masa’ya neden güvenemiyor? Yüz seçmenin yaklaşık 20’sini oluşturan Kürt seçmenleri içerecek bir muhalefet bloku bugüne kadar neden inşa edilemedi?
03 Temmuz 2022 tarihinde kaleme aldığım “Yeni Çözüm Süreci ve Muhalefetin B Planı” başlıklı yazıda Altılı Masa’nın A Planı’nın HDP’siz seçim kazanma olduğunu yazmıştım:
“Anlaşılan, muhalefet blokunun A Planı’nı hâlâ Kürt meselesini içermeden, ötesi HDP’nin açık ya da kapalı bir desteğini almadan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak oluşturuyor. Muhtemelen seçim takvimi netleşene kadar muhalefet bu seçeneğe yatırım yapmaya devam edecek ve her hafta saha araştırmalarıyla bu seçeneğin başarılı olma ihtimalini izlemeyi sürdürecek. Mevcut ekonomik krizin ağırlığı ve toplum içinde yaratmış olduğu Erdoğan karşıtlığı muhalefete fazla güven veriyor. Bu pozisyon HDP’siz seçim kazanma ihtimali bir bütün olarak ortadan kalkmadan değişmeyecek görünüyor.”
Seçime dört ay kalmasına rağmen, Altılı Masa’nın HDP’yi dışarıda bırakan tutumu sürüyor. Altılı Masa içinde iki siyasi vizyonun olduğu söylenebilir. HDP’nin de yatırım yaptığı ve alıcısı daha az olan ilk vizyon, HDP ve Altılı Masa arasında açık ya da kapalı, dolaylı ya da doğrudan bir diyalogun kurulmasına ve sosyal-demokrat profilde bir adayla yaklaşık %60’lık güçlü bir muhalefet blokunun inşasına dayanıyor. Bu vizyon muhalefetin açık arayla seçimi kazanmasını sağlayabilir. Kuşkusuz HDP’yi ve Kürt meselesini içerecek böylesi bir muhalefet blokunun inşası kapsayıcı bir demokratik dönüşüm programını gerektiriyor. Cumhuriyet’in 100. yılına denk gelen seçimler bir tür rejim değişikliği referandumuna dönüşse de Altılı Masa’nın kamuoyuna sunduğu anayasa değişikliği teklifinde görüldüğü üzere bu ağırlığa denk bir siyasi vizyonu yok.
Altılı Masa’da bugüne kadar baskın olan ikinci vizyon ise esasında seküler-milliyetçi bir devlet restorasyonunu hedefliyor. HDP’yi dışarıda bırakan, bununla birlikte kimi jestlerle Kürt seçmenin gönlünü kazanmayı “ihmal etmeyen” bir stratejiyle %50’yi aşmayı esas alıyor. Ana-muhalefet bloku açısından risk taşıyan bu stratejinin başarılı olabilmesi için HDP’den gelebilecek ortalama %12’lik desteğin iktidar blokundan ve yeni kurulan partilerden gelecek destekle ikame edilmesi gerekiyor. Görüldüğü kadarıyla bu eğilim, sağ-milliyetçi gelenekten gelen bir adayla MHP ve AK Parti ortaklığından oluşan iktidar blokundan ve Zafer Partisi, Memleket Partisi gibi yeni kurulan milliyetçi-ulusalcı partilerden destek sağlamayı hedefliyor. HDP seçmeni içerisinden de muhtemelen birkaç puana tekabül eden bir kesimin parti kararına uymayarak muhalefet adayını Erdoğan’a kaybettirmek motivasyonuyla desteklemesi varsayılıyor. Söz konusu stratejinin başarılı olması durumunda Altılı Masa, Mesut Yeğen’ın tabiriyle “Kürtlere borçlanmaya razı olmak” zorunda kalmayacak, ötesi iktidar blokunu siyaseten daha da zayıflatacak.
Türkiye’de 15 Temmuz sonrası sokakta, siyasette ve bürokraside hâkim iki siyasi eğilimin “sekülerleşme” ve “milliyetçilik” olduğu dikkate alındığında, söz konusu seçenek riskli olmakla birlikte mümkün. Nitekim kimi kamuoyu araştırmaları bunu teyit ediyor. Ayrıca, post-Erdoğan dönemine geçişi hem kolaylaştırabilir hem de devlette Kürt meselesinde bir süreklilik sağlayabilir. Zaten Altılı Masa Suriye politikasında yeniliklerden çok sürekliliklerin işaretini yeterince veriyor.
Bu noktada, sosyal-demokrat bir isim ile sağ-milliyetçi bir isim arasında bir uzlaşı noktası olarak Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı düşünülebilir. Bununla birlikte, İmamoğlu’nun adaylığının riske girmesi, Altılı Masa’nın HDP ile kurduğu/kuramadığı ilişkiler, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda gösterilen dirençler dikkate alındığında, sağ-milliyetçi bir adayın çıkma ihtimalinin güçlendiği söylenebilir. Kuşkusuz burada HDP’nin adayının kim olacağı önem arz ediyor. HDP göstereceği güçlü ve etkili bir isimle Altılı Masa’nın adayının kim olacağını etkileyebilir ve ibreyi sosyal-demokrat bir adaya kırabilir.
HDP’nin Adayı Ne Getirir?
HDP’nin kendi adayını çıkarma kararı beş alanda partinin siyaset alanını genişletebilir. İlki ve belki de en önemlisi son düzlüğe girdiğimiz seçim sürecinde ana-muhalefet bloku ile müzakere olanaklarını genişletecektir. Bu olanaklar Altılı Masa’nın aday tercihini etkilemek kadar seçilecek adayla diyalog kurmayı da içeriyor. Bu diyalog ilk tur öncesi sağlanamasa bile büyük bir olasılıkla gerçekleşecek olan ikinci turda kurulacaktır. Sadece HDP ile temas etmekten kaçınan ana-muhalefet bloku değil, iktidarın adayı da muhtemelen HDP ile diyalog arayışlarına girecektir.
İkincisi, seçim tartışmaları her ne kadar Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklansa da 14 Mayıs’ta parlamento seçimleri de yapılacak. Kendi adayını çıkaracak olan HDP parlamentoya çok daha yüksek bir oy oranıyla ve milletvekili sayısıyla girebilir. Parlamenter sisteme geçişin seçim sonrasında gündeme geleceği dikkate alındığında, meclisin siyasi bileşimi kritik bir öneme sahip olacak. Bu anlamda alınan karar HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimleri kadar parlamento seçimlerine odaklandığını ve yasama süreçlerinde etkisini artırmayı hedeflediğini gösteriyor.
Üçüncüsü, Cumhurbaşkanı adayı HDP’nin kitlesini daha güçlü mobilize etmesini sağlayacaktır. 2013-2015 Çözüm Süreci’nin başarısızlıkla sonuçlanmasından bu yana kitlesini mobilize etmekte zorlanan HDP, çıkaracağı adayla ve seçim atmosferinin sağlayacağı olanaklar ve fırsatlarla yaklaşık 6 yıldır süren de-mobilizasyonu daha kolay kırabilir.
Siyasi mobilizasyonla ilişkili olarak, dördüncüsü, HDP’nin siyasi performansı tek başına cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini değil, 2024 Mart ayında gerçekleşecek olan yerel seçimleri de etkileyecek. 2016 sonbaharından bu yana neredeyse tüm belediyelerine kayyım atanan HDP’nin yerel seçimlerde yüksek bir performans sergilemesi ve kayyım atanan belediyelerde seçimleri güçlü bir seçmen desteğiyle kazanması Kürt siyaseti açısından stratejik öncelik taşıyor.
Son olarak, HDP hakkında süren kapatma davasının altını çizmek gerekir. HDP’nin söz konusu kararla seçimlere indirgenemeyecek olan kapatma davasına müdahil olmaya, devlet ve siyaset alanındaki manevra sahasını genişletmeye çalıştığı söylenebilir. Bu manevra alanı kuşkusuz AK Parti iktidarını da içeriyor. Bununla birlikte, iktidarla sınırlı olmadığını not etmek gerekir. Zira iktidar ve ana-muhalefet bloku ile sivil ve askeri bürokrasinin parçalı yapısı; çok katmanlı ve çok aktörlü ağlar içinde süren çatışmalar ve müzakereler dikkate alındığında, seçimlerin farklı seçenekler ortaya çıkarabileceği söylenebilir.