Toplum Mühendisliği
Tanıl Bora

Selahattin Demirtaş, seçimden hemen sonra yazdığı HDP’yle ilgili (öz)eleştiri yazısında, iktidarın 2014 yılından beri (onun deyişiyle “yani çöktürme planının hayata geçirilmeye başlandığı günden bu yana”), özellikle de son beş yıldır, “bir tür mühendislik yaptığını” yazdı. HDP eş genel başkanı Mithat Sancar da, seçimden iki ay kadar önce, “baskı ve hukuksuzluklarla, ayak oyunları ve toplum mühendisliği ile siyaseti dizayn etme çabalarına” meydan okumuştu. CHP’nin 2021 Kasım’ında hazırladığı raporda da, gençlerin yurtdışına gitme eğiliminde, “farklı yaşam tarzlarına düşmanlık ve toplum mühendisliği uygulamalarına” dikkat çekilmişti.

Siyaseten bu kadar bariz biçimde ‘taraf değiştiren’ deyim az bulunur! Toplum mühendisliği, çok uzun süre boyunca, milliyetçi-muhafazakârların sola ve CHP’ye, en geniş tanımıyla sağcıların solculara savurduğu bir ithamdı. En geç Demirtaş’ın koyduğu milattan beri, suçlamanın yönü tersine döndü.

***

Toplum mühendisliği deyiminin çıkışı, Karl Popper’in 1945’te yayımlanan Açık Toplum ve Düşmanları kitabına dayandırılır. Popper, olumsuz bir anlamla donatmıştı terimi. Toplum mühendisliği, toplumu kafadaki bir ideal modele göre biçimlendirmeye dönük müdahalecilik, veya diyelim ‘aşırı’ müdahalecilik, demek oluyordu. Popper’in gözünde, toplumu icaba göre kesilip biçilebilecek kereste, istendiği gibi yoğrulabilecek oyun hamuru gibi gören toplum mühendisliği yaklaşımı, ütopyacılıkla totaliterliğin berbat bir bileşimiydi. Toplumu müspet bilim kanavasına germeye cür’et eden pozitivizmin siyasi ifadesiydi.

Toplum mühendisliği deyimini uzun süre, –bu deyime müracaat ederek veya etmeyerek–, liberaller ama özellikle muhafazakârlar, sosyalizmin ve en geniş manâsıyla solun dünya görüşündeki sakatlığı teşhir etmek maksadıyla kullandılar. Liberal bakış açısından, iktisadiyatın “doğal” akışına müdahale eden ve devletin sosyal müdahale alanını genişleten toplum mühendisliği, özgürlüklere ket vuruyor, yaratıcı enerjiyi kurutuyor, verimsizliğe yol açıyordu. Muhafazakâr açıdan, toplum mühendisliği, bir organizma doğallığında tasavvur edilen toplumun, tarihin derinliğinden süzülen geleneğin ellenip kurcalanması demekti; hem bozar, hem zaten tutmazdı. (Modern muhafazakârlık, çıkış devrinde, liberalizmi de toplum mühendisliğinin faili olarak görüyordu aslında.) Toplum mühendisliğine karşıtlığın, liberal-muhafazakâr sentezin en sağlam tutkalı olduğunu da ekleyebiliriz.

***

Tek-parti CHP’nin, Kemalizm'in liberal ve muhafazakâr eleştiricilerinin, cumhuriyetin kurucu dönemini toplum mühendisliğinin tipik örneği olarak gördüğünü biliyoruz. Ulus-devlet inşa dönemlerinin, özellikle gecikmiş ulus inşalarının, –adı üstünde, inşa–, zaten bütün hayatı yeni bir kalıba oturtma işi olduğunu da biliyoruz.[2] Cumhuriyet'in erken döneminde, aşağı yukarı yüz yıldır süregelen modernleşme süreci, girişken bir toplumu yeniden kurma iddiasıyla ivmelendi. Köycülüğe adanmışlığını soyadıyla tescilleyen Nusret Köymen’in, 1936’da bir yazısında –Popper’den evvel!– Kemalist ülküyü tarif ederken basbayağı toplumsal mühendislik tabirini kullanmış olması, hoştur: “Kemalizm bilimini icat etmek… ve bunu bilimsel yöntemlerle bir toplumsal mühendisliğe çevirmek...”

***

Türkiye’de muhafazakâr-liberal sentezin kurucu düşünürlerinden Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri kitabında (1951), bu terimi kullanmaksızın, tek parti rejiminin toplumsal mühendislik siyasetinin teorik bir eleştirisini yaptı. Onun kurduğu “serbest kültür değişmeleri – mecburi kültür değişmeleri” karşıtlığında, birinci kutup, toplumun büyük ölçüde ekonomi, teknik ve modernleşmenin “doğal” seyrine bağlı değişimini ifade eder. İkinci kutup, “mecburi kültür değişmeleri” ise, şehirli yönetici seçkinlerin büyük ölçüde hayat tarzına dair biçimsel değişim zorlamalarıdır – yani işte, toplumsal mühendislik terimiyle kastedilen tutum. Turhan, en rafine örnektir; umumiyetle Türk sağı nazarında CHP ve devamında sol, bu ‘mecburcu’-dayatmacı tutumla damgalıdır.

***

Tarihin ironisi mi demeli; CHP’nin ve solun toplum mühendisliği anlayışına veryansın eden Türk sağının üç güçlü siyasi önderi, mühendistir: Demirel, Erbakan, Özal.[3] Hele Demirel, mühendislik ethos’unu, siyasî ethos’a uyarlamıştır. [4] Mühendislik onun nazarında solun “hayalciliğine,” “afakîliğine,” “nazarîliğine” karşı, somut-yapılabilir olanın bilgisini ve iradesini temsil ediyordu. Gerçekçiliği, pratikliği, müspet pragmatizmi temsil ediyordu: “Ben mühendisim, benim işim yapmaktır… Ben, yapmanın adamıyım.” Özal’da da vardır bu ethos; fakat Demirel bunun üzerine düşünmüştür aynı zamanda.

Demirel ve Özal, sanki talebesiymiş gibi, Mümtaz Turhan’ın fikriyatının izindedirler. Mecburi kültür değişmelerine, yani toplum mühendisliğine karşı; toplumu tedricen ve gönüllü rızayla değiştiren kalkınmanın getireceği serbest kültür değişmelerine yatırım yaparlar. İmar ve inşanın, ekonomik gelişmenin semerelerine güvenirler. Onların topluma müdahaleleri, toplumla ilgili “hesaplamaları” (biliyorsunuz mühendis, hendeseden, yani matematikten geliyor; “hesaplayan” demektir), toplum mühendisinden ziyade ‘düz’ mühendisin müdahaleleri ve hesaplamalarıdır bir bakıma...

***

Liberal, muhafazakâr ve liberal-muhafazakâr mahfillerde, adı anılmadan karşı çıkılan toplum mühendisliği anlayışı, 1990’lardan itibaren adı adınca sorgulanır hale geldi. Entelektüel globalleşmeyle, toplum mühendisliği teriminin ünlenmesiyle de ilgili… Jakobenlik, tepeden inmecilik vs. anlamdaşlarıyla birlikte toplum mühendisliği terimi de dolaşıma girdi ve anti- ve post-Kemalizm'in düsturları arasına katıldı.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ideolojik-programatik metni niteliğindeki Yalçın Akdoğan imzalı Muhafazakâr Demokrasi risalesinin (2003) sayfalarında, toplum mühendisliğine karşı bir manifesto havası eser. Terimin altını çizerek üç yeri alıntılayayım: “Muhafazakârlık toplumsal dönüşümü esas alan yapısıyla aşağıdan yukarıya ve doğal süreçler ile değişimi savunmakta; yukarıdan aşağıya toplum mühendisliği şeklinde metazori dönüşümlere sıcak bakmamaktadır.” “Muhafazakârlık, ideal dünyayı önemser, ama ona götüreceği umulan toplum mühendisliğini reddeder.” “AK PARTİ her türlü dayatmacı, buyurgan, tektipçi, toplum mühendisliğine dayanan yaklaşımları sağlıklı bir demokratik sistem için engel olarak görür.” AKP programının, “toplum ile devlet arasında demokratik hukuk devleti ilkesine ve demokratik ülkelerin standartlarına uygun yeni bir ‘toplum sözleşmesi’ kurmayı hedeflediği belirtilirken, bunun “yeni bir ‘anayasal mühendislik’ denemesi” olmayacağı teminatının verilmesini de ekleyelim.

***

AKP’nin “ilk dönemi” denen yaklaşık 10 yılda, Türk sağının ananevi kalkınmacı çizginin baskın olduğunu belki söyleyebiliriz. Yani toplumu biçimlendirmeye dönük müdahaleler, esasen iktisadiyatın semerelerine bağlandı. Fakat bu dönemde de pekâlâ “mecburi kültür değişmesi” hamleleri varitti. İslamcı ve milliyetçi-muhafazakâr söylem, böylesi müdahaleleri, öze-dönüş sayarak doğallaştırma stratejisini izler. Sözün kısası; erken cumhuriyet veya CHP zihniyeti, toplumsal mühendislik operasyonlarıyla toplumun organizmasını, otantisitesini bozmuştur; demek o organikliğin yeniden tesisi için, o otantikliğin ‘iadesi’ için yapılan müdahaleleri, kurcalamaları, dayatmaları toplum mühendisliği saymamak gerekiyordur. Hidrolik mühendislik terimleriyle konuşursak, yatağı değiştirilmiş akarsuyu kendi nehir yoluna döndürür gibi… Tersine mühendislik mecazına mı başvurmalı?

Demirtaş’ın 2014’e koyduğu, belki daha geriye de çekilebilecek bir noktadan sonra, AKP iktidarının toplum mühendisliği icraatının perva tanımaz hale geldiği, kesin. İrfan Sayar’ın Zihni Sinir procelerini[5] akla getirebilecek kadar çılgınca... “Karayollarında gidebilen tren” gibi, “yayalara da çamur sıçratma imkanı sağlayan ayakkabı,” gibi mesela… Lakin Zihni Sinir proceleri gibi naif ve zararsız değil. LBGT-İ 'varlığını' silmeye dönük seferberlik mesela, basbayağı bir nefret suçunu kurumlaştırıyor... Fethi Açıkel “Yeni Türkiye” markasıyla da sunulan toplum mühendisliğini, post-muhafazakârlığın bir veçhesi olarak görüyor. “Sosyal teknoloji” ve “ahlâkî teknokrasi” kavramlarıyla,[6] toplumsal yaşayışın muhtelif kürelerine, günlük hayata, eğlenceye, boş zamana nizam ve intizam vermeye azmetmiş bir mühendislik faaliyetine işaret ediyor. ‘Sahici’ bir geleneği yeni zamanlara uyarlamaya bakan eski muhafazakârlıktan farklı olarak, post-muhafazakârlık, icat ettiği yitik geçmişin saraylarını kurmakla meşguldür; enerjisini esasen o muhayyel geçmiş ve geleneğin kaybına sebep saydıklarına karşı hınçlı rövanş duygusundan alır. Eski muhafazakârlığın kaş çatarak baktığı toplumsal mühendislik, onun rutinidir.

(Yine, tersine mühendislik mecazı el sallıyor… Neo-liberal yönetişim tekniklerini, biyo-politika cihazlarını, her nevi sosyal aleti söküp takarak, kopya ederek, azamî hatta coşkun bir eklektisizme dayanan bir toplum mühendisliği performansı.)

***

Toplum mühendisliğine hep hor bakmış olan sağın, özel olarak AKP’nin onu tepe tepe kullanmasındaki çelişkiyi veya riyakârlığı geçelim…

Toplum mühendisliğinin, solu afakîliğini, gerçekçilikten uzaklığını delillendirmek için kullanılmış bir terim olmasının üzerinde duralım. Buradaki liberal-muhafazakâr tepki, solun ‘projesinden’ öte ilkesi hükmünde olan insanın/toplumun değiştirilebilirliği fikrine tepkidir. Neredeyse “Nasıl bir toplum olmalıyız?” sorusunu men eden bir tepki… Ütopyacılığın toplumu bir ideal modele tıkıştırmaya soyunan totaliter tazyiklerinden öte, ütopyanın kendisine, ütopya kabiliyetine tepkidir.

Ütopyanın itibarını çiğnetmemeli… ‘Nasıl bir toplum olmalıyız?’ sorusundan feragat etmemeli – olmalı, değil, olmalıyız, diye sorarak… Kendini değiştirmeyi içeren, birlikte değişmeyi esas alan bir değiştirme çabası… Devlet katından değil toplum katından bir inşa –  belki de mühendisten çok, gecekonducu gibi…


* Bu yazının ilk taslağını, Nilüfer Belediyesi ile Tarih Vakfı’nın ortak “Tarih Buluşmaları” etkinliğinde sundum. Nilüfer Kütüphaneleri ekibine teşekkür borçluyum.

[2] Evveliyatı Cumhuriyet arifesinde, İttihatçıların etnisite ve nüfus mühendisliğindedir (meraklısı için: Fuat Dündar'ın kitapları).

[3] https://birikimdergisi.com/haftalik/10811/uc-muhendis

[4] İletişim’den yeni çıkan Demirel biyografisinde bu bahse bir bölüm ayırdım.

[5] https://www.zihnisinir.com/

[6] Fethi Açıkel: “Kutsal Mazlumluk”tan “Makyavelist Despotizm”e. İletişim, 2023, s. 218.