Harca Harca Bitmez Bir Nafaka Meselesi: “Son Yiyişin Olsun”
Işıl Kurnaz

Okumuşsunuzdur, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 1 Kasım’da bir aile hukuku sempozyumu yapacaklarını söyledi. Ardından aile uyuşmazlıklarında arabuluculuğun getirilebileceğine dair işaretler verdi. Ama konuşmanın daha güncel ve ilginç olan kısmı başkaydı: “Boşanma davasıyla nafaka konularını ayırabiliriz.” Bazı cümlelerin bir tür spot değeri oluyor tabii ama işin ilginci o spot değerinin, bazen düşünme endişesini de akamete uğratması sanırım. Çünkü cümleden şöyle bir şey çıkarabilirsiniz haliyle, sanki boşanma ve nafaka konuları bir ve aynı konularmış gibi, sanki boşanma davasıyla nafaka birbirinin aynı hukuki terimler ve sosyal gerçeklermiş gibi, sanki biri diğerini otomatik olarak doğuruyormuş gibi.

Türkiye’deki bu nafaka yaygarası, bu tür bir çarpıtma ve söz illüzyonuyla semirtiliyor. Sadece bu Adalet Bakanı değil, Mayıs 2019’da o zamanın Bakanı Abdülhamit Gül de “süresiz nafaka adil değil, hakkaniyet ve adalet ölçüsü içerisinde düzenlenmesi gerekir.” demişti. O zamanki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zümrüt Selçuk da kimseyi mağdur etmemekten bahsetmişti. Tüm bunlara nafaka tartışması diyemiyorum çünkü olan düpedüz bir yaygara. Cismi ve ederi kendisinden çok küçük bir tartışmanın bir anda toplumun kılcal damarlarına işlemiş kadın düşmanlığını tetikleme beceresinden bahsediyorum. Bunun kendisine bir düşünme endişesi taşıyan tartışma olarak değil, ancak yaygara olarak yaklaşabiliyorum. Gürültülü bir mesele zira, gürültüsünde gerçeklerin kaybolduğu bir mesele.

Kadın Dayanışma Vakfı’nın Yoksulluk Nafakası Araştırması’nın 2019 verilerine göre Türkiye’deki nafaka ortalaması 262 TL. Bunu derinleşen ekonomik krizle üç aşağı beş yukarı şimdiye uyarlayabilirsiniz tabii ama doluya koyarsınız almaz, boşa koyarsınız dolmaz bir meblağ çıkar karşınıza. Bu hikâye,2011 yılında Kestel’deki bir Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasıyla başladı. Kestel’deki o yargıca göre nafakanın sürekli olması, nafaka yükümlüsü kişiyi ömür boyu mali yükümlülük altına sokuyordu. Anayasa Mahkemesi, bir tür yorumlu ret kararıyla bu başvuruyu reddetti. Yorumlu diyorum çünkü AYM, Medeni Kanun’daki süresiz nafakanın şartlara uygunluğa göre verilebileceğini, kaldırılabileceğini, azaltılabileceğini, hakimin takdir yetkisi olduğunu da dikkate alarak aslında sürekli bir nafaka yükümlülüğünün söz konusu olmadığını söyledi.

2016 yılında TBMM bünyesinde kurulmuş ve çok tartıştığımız Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi için Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nu hatırlar mısınız? Biz ona kısaca Boşanma Komisyonu diyorduk. O komisyonun yayımladığı 2016 tarihli rapor, Türkiye’deki nafaka sorununun bir süresiz nafaka sorunu değil de meblağ ve ödemem sorunu olduğunu anlatıyordu daha çok. Ceren Akçabay’ın hazırladığı Yoksulluk Nafakası Araştırması Raporu çok berrak şekilde açıklıyor aslında. Görüyorsunuz ki yoksulluk nafakasına ilişkin tüm itirazlar ve bu yaygara genel olarak mağdur babalar ile Düzce, Ordu, Trabzon ve Giresun’da görüşülen hakimler tarafından dile getirilmiş. Üstelik bu hakimlerin tamamı Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, Medeni Kanun’daki düzenlemenin kendilerine takdir hakkı tanımadığını düşünüyorlarmış.[1] Bu Komisyon’un işleyişine dair çok önemli bir şerh HDP’den gelmiş.  Çünkü Komisyon’a davet edilen uzmanlar, Boşanmış İnsanlar ve Aileleri Platformu, Babasız Bırakılan Çocuklar, Çocuksuz Babalar Derneği, Boşanmış Babalar Platformu’dan seçilmiş ama boşanmış ve belki kendisine hükmedilen nafakayı alamayan bir anne dinlenilmemiş bile.[2]

Diyarbakır Barosu Kadın Hakları ve Uygulama Merkezi 2017-2018’de Diyarbakır’daki Aile Mahkemelerinde karara çıkan 2097 dosyanın gerekçeli kararlarını teker teker inceleyerek bir nafaka araştırması yapmıştı. Yoksulluk nafakası hükmedilen 342 dosyanın 270’inde nafaka miktarı 100 TL ile 500 TL arasındayken, 58 dosyada 501 TL ile 1000 TL arasında çıkıyordu.[3]

Nafaka mevzuu ile ilgili konuşulması gereken şey zaten görünmez ve tahsili imkânsız olan nafaka hakkını fiilen ortadan kaldıracak yeni bir yasal düzenleme değil aslına bakarsınız, kaç kadının ev içindeki o dayaktan kaçabilmek için nafaka da tazminat da talep edemeden kurtulmaya çalışmasıdır. Nafaka ne süresizdir ne de büyük miktarlardan oluşur. Hatta bu komik rakamların tahsili mümkün olmadığı gibi, koşulları oluştuğunda da nafaka tamamen kaldırılır. Üstelik zamanaşımına tabi bir haktır, sadece kadınlar için öngörülmemiştir, boşanma sonrasında yoksulluğa düşebilecek olan her iki taraf için öngörülmüştür. Yani öyle kadınlara gani gani sunulan bir hakmış gibi yansıtılan bu şey, ne salt kadınlara aittir ne de gani ganidir. Harca harca bitmez gibi anlatılan bu nafaka hikayesi, 1 yıldan kısa sürmüş evliliklerdeki tekil örnekler köpürtülerek tırpanlanmaya çalışılıyor. Üstelik TÜİK’in verilerine göre 1 yıldan kısa sürmüş evliliklerdeki boşanmalar, toplam boşanmaların sadece yüzde 2’sine tekabül ediyor. Yani bu anlatı dahi, kendi gerçekliğine çarpıyor.

Ama buradaki asıl mesele, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen nafakanın süresiz olduğunu ve hâkimin takdir yetkisi olmadığını vurgulayan yanlış bir kamuoyu yaratılması meselesi. Üstelik Medeni Kanun’un 2. maddesi açıkça hakkın kötüye kullanımını yasaklamışken, sanki hem AYM kararı hem 2. madde yokmuş gibi bir süresiz nafaka mağduriyeti balonu yaratılıyor. Zaten Yargıtay’ın ilgili kararlarından da nafaka miktarının belirlenmesinde tarafların mali durumlarının dikkate alındığını görüyoruz, herhangi bir geliri olmayan kişiden nafaka istenemeyeceğini de.

Ama Yargıtay kararlarında göremediğimiz şeyler de var tabii. Çünkü toplumu hukukla sınarsınız, hayat daima bir adım öne çıkar. Yargıtay kararlarındaki bu ilkeleri görüyoruz tabii ama eşine nafaka vermemek için malını mülkünü başkasının üzerine yapan, üzerinde gelir ve mülk göstermemek için türlü çeşitli yollar deneyen kocaları göremiyoruz haliyle. Bunu KONDA’nın araştırmasından biliyoruz. Kadınların nafakalarını alamadıklarını, kimi zaman ekonomik yoksulluktan boşandıkları kocalarının evlerinde yaşamak zorunda kaldıklarını, çocukların velayetinin %78 oranıyla annelerde olduğunu,[4] dayaktan kurtulabilmek için nafaka talep etmediklerini, kendilerini boşanmaya götüren süreçlerde çalışırken aldıkları 3 kuruşun 2’sini aybaşlarında kocalarına verdiklerini de görüyoruz: “Evliyken iki sene tekstilde çalıştım. Ben her çalıştığımda aybaşında, benim o zaman maaşım 1.200-1.300’dü. Getirip maaşımı onun eline veriyordum ben.”[5]

Bu arada boşanma davalarının çoğu kadınlar tarafından açılıyor, kadınlar tarafından açıldığı için dava masraflarını, harçlarını kadınlar ödüyorlar, adli yardıma başvuruyorlar ama çoğu durumda adli yardım talebi reddediliyor ve yıllar süren davaların maddi yüküyle yine kadınlar boğuşuyor. Ancak kimse yargılama masraflarının kadınlara kalıyor oluşundan da bahsetmiyor değil mi? KONDA araştırması açıkça yazıyor: “Nafaka için özetle söylenebilecek tek şey var: Ödenmiyor. Erkekler nafakalarını ödemiyorlar. Nafaka miktarları ise çok düşük. Genellikle sadece çocuklar için verilen iştirak nafakası kararı alıyor mahkemeler. Onu da zaten yatırmıyorlar. İcra davaları açılıyor, hapis cezası çıkarsa bir miktar para alabiliyorlar, o paranın da bir kısmı mahkeme masraflarına sayıldığı için kadının eline yine bir şey geçmiyor. Erkekler ise kendi işlerini yapsalar da sigortalı, asgari ücretli çalıştıklarını iddia ediyorlar. Mülkleri var ise onu yakınların üstüne yapıp göstermiyorlar. Devlet beyanı kabul ediyor ve araştırmıyor. Yani erkek ekonomik olarak güçlü olsa bile bunu saklamayı beceriyor.”[6]

Yani havuz medyasının ve sesleri kendilerinden büyük birtakım boşanmış mağdur baba platformlarının yaygarasını kopardığından başka bir yaygara gerçek hayatta kopuyor. Birkaç tane kısa sürmüş evlilik örneğinden yola çıkarak sanki ilanihaye bol kepçe ödenen paralar varmış da kadınlar boşanmalarının sefalarını sürüyorlarmış gibi.[7] Halbuki yıllarca süren evlilikleri boyunca çalıştırılmayan, çalıştırılsa bile parası gasp edilen, ekonomik şiddetten dayağa görmediği kalmamış kadınları konuşmak gerekiyor. İlla aile arabuluculuğu getirmeyi, boşanmaları azaltmayı, nafakayla boşanma davalarını -sanki zaten aynılarmış gibi- ayırmayı konuşmak istiyorsanız, ben biraz da adli istatistiklerden konuşalım derim. Yani 2021’den beri nedense yayımlanmayan o istatistiklerden. 2014’den 2021’e dek o istatistiklere göre boşanma davalarında artan ret sebeplerinin, siyasal iktidarın kadınları boşandırmama yönündeki iradesiyle bir ilgisi olup olmadığını konuşabiliriz örneğin. Ya da açılan boşanma davalarının 1185’inin hayata kast ve pek kötü muamele nedeniyle açıldığından bahsedelim.[8] Burada hayatına kastedilenin kim olduğunu biliyorsunuz değil mi? 

İki çocuğu için toplam 700 lira nafakaya hükmedilen baba, yıllarca neden o nafakayı ödemediğini soran eski karısına şöyle söylüyor: “Çocuklar o parayı hak etmiyor.”[9] Bir başkası, çocuğunun okul masrafı için yaptığı havalenin açıklama kısmına şöyle yazmış: “Son yiyişin olsun.” Gönderdiği nafaka 300 lira. Evet, cinsiyet eşitliği forumunda 146 ülke arasında 129. olan kadınlar için cennet Türkiye’de kadınlar süresiz nafaka hakkıyla, bir evlilik yapıp hayatları boyunca sefa sürüyorlardı, değil mi?


[1] Dr. Ceren Akçabay, Yoksulluk Nafakası Araştırması: Sosyo Hukuki Bir İnceleme, 2019, s.13.

[2] https://hdp.org.tr/Images/UserFiles/Documents/Editor/muhalefeserhi.pdf

[3] Mahkeme Kararları Işığında Nafaka Araştırması: Hukuki Bir İnceleme, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi, 2021, s.21.

[4] TUİK Velayete Verilen Çocuk İstatistikleri, 2022.

[5] KONDA Yoksulluk Nafakası Dosyası, 2020, s.30.

[6] KONDA, age, s.38.

[7] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Evlenme-ve-Bo%C5%9Fanma-%C4%B0statistikleri-2022-49437&dil=1#:~:text=Evlenen%20%C3%A7iftlerin%20say%C4%B1s%C4%B1%202021%20y%C4%B1l%C4%B1nda,binde%206%2C76%20olarak%20ger%C3%A7ekle%C5%9Fti.&text=Bo%C5%9Fanan%20%C3%A7iftlerin%20say%C4%B1s%C4%B1%202021%20y%C4%B1l%C4%B1nda,y%C4%B1l%C4%B1nda%20180%20bin%20954%20oldu.

[8] https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/310520221416422021H%C4%B0ZMETE%C3%96ZELK%C4%B0TAP.pdf

[9] KONDA, s.39.