Türkiye bir kördüğüme dönüşen “Kürt düğümünü” sıktıkça sıkıyor. Her geçen gün, her geçen yıl düğümün çözümü daha da zorlaşıyor.
Eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’in “29. isyan” olarak tanımladığı “son isyan” 45 yılı geride bıraktı. İlk sınır ötesi operasyonlar üzerinden 40 yıl geçti. Irak Kürdistan Bölgesi kurulalı 20 yıl oldu. Suriye iç savaşı başlayalı neredeyse 13 yıl oldu.
İlk kez 1980’lı yılların sonlarında silahı bırakmayı gündeme taşıyan, 1990’lı yıllarda dönem dönem silahı susturan PKK, aradan geçen 35 yıl boyunca şiddet defterini kapatmadı. Bugün DEM Parti’nin temsil ettiği siyasi gelenek 1990’da başlamasına ve aradan 34 yıl geçmesine rağmen siyaset-silah düğümünü çözemedi.
1990’lı yıllarda legal Kürt siyasi partilerinin kurulması, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın girişimleri, aracılar üzerinden başlayan ilk temaslar ve ateşkesler Kürt düğümünü çözemedi. Öcalan’ın 1999 yılında Türkiye’ye teslim edilmesi ve sonrasında başlayan beş yıllık çatışmasızlık, PKK’nın silahlı güçlerinin neredeyse tamamını sınır dışına çekmesi sorunun siyaset araçlarıyla çözümü için büyük bir fırsat yaratmıştı. Ancak, bu fırsatlar da değerlendirilemedi ve 2015 yılına kadar düğüm biraz gevşese de çözülemedi.
Düğümden kördüğüme
2013-2015 Çözüm Süreci’nin 7 Haziran seçimlerini takiben çökmesinden bu yana ise düğüm bir kördüğüme dönüşmüş durumda.
Düğümü kördüğüme dönüştüren en az beş dinamiğin altını çizebiliriz. İlk olarak, sorunun ölçeği her geçen gün büyüyor. Çözüm Süreci’nin çerçevesi, sorunu sınır içerisinde çözüp yarattığı çözüm ufkunu ve dinamiğini sınır ötesine taşımaktı. Şimdi ise sorunun alanı Türkiye sınırlarından Suriye ve Irak’a taşarak neredeyse tüm Kürt coğrafyasına yayılmış durumda. Üstelik sınırın ötesine taşırılan sorun içerdeki düğümü de sıkıyor.
Sorunun ölçeğinin büyümesine bağlı olarak, ikincisi, sorunun aktör kümesi de genişliyor. 2015 yılına kadar Türkiye’de siyaset kurumunun kanaat önderlerinin, akil insanların aracılığıyla bile yol alma şansı varken artık masada ABD, Rusya, İsrail, İran gibi “büyük” aktörler var. Üstelik, “güvenlik” ve “terör” odaklı, sorunu sınır ötesinde çözmeye çalışan yeni doktrin bu “dış” aktörlerin alanını daraltmıyor, aksine genişletiyor. Sadece PKK, PYD, KDP, YNK gibi aktörlerin uluslararası aktörlerle ilişkilerini şekillendirmiyor, aynı zamanda bölgesel ve küresel güçlerin manevra alanını genişletiyor.
Üçüncüsü alanın genişlemesi ve aktörlerin artmasıyla birlikte sorunun ilişkilendirildiği sorun alanı sayısı da artıyor. Başka bir ifadeyle sorunun içine gömülü olduğu bağlam daha karmaşık hale geliyor. Örneğin, Kürt meselesinin gidişatını artık iç dinamikler kadar Gazze savaşı, İsrail dış politikası, bu mesele etrafında konumlanmış aktörlerin pozisyonları ve çıkarlarıyla birlikte düşünmek zorundayız. Açık ki bu durum çözümü kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyor.
Dördüncüsü, Kürt düğümü kördüğüme dönüştükçe Türkiye körleşiyor, körleşen Türkiye’nin kördüğümü çözme potansiyeli tükeniyor. Kürt çatışması ülkenin tamamını siyasal alanda otoriterliğe, ekonomik alanda eşitsizliğe mahkûm ediyor. Gelecek ufkunu kaybeden ülke ya geçmişe ya da denenmiş ve tükenmiş ışıksız yollara gömülüyor. Bu gömülme hali de ülkenin sorun çözme kabiliyetini gömüyor.
Beşincisi ve sonuncusu, sorunun siyasal alanda çözümüne yönelik toplumsal enerji her geçen gün tükeniyor. Değişim umudunun tükenmesi, sadece büyük siyasete değil, aynı zamanda küçük siyasete; hem yerel hem merkezi kurumlara olan güvenin yıkılması düğümü çözecek toplumsal potansiyeli çürütüyor.
Kaybı görmek
Çatışmalarda yitirdiğimiz canlar giderilmesi mümkün olmayan kayıplar. İki asrı geride bırakan Kürt meselesinin, neredeyse 40 yılı dolduran son Kürt çatışmasının doğrudan yara açtığı kişi sayısı birkaç milyonu buluyor, bıraktığı yaraların iyileşmesi kuşaklar alacak.
Bununla birlikte, burada sadece çatışmaların sebep olduğu ekonomik kaybın boyutlarını hatırlamakta fayda var. Demokratik Gelişim Enstitüsü için 2022 yılında kaleme aldığı 40 Yıllık Çatışmanın Türkiye’ye Ekonomik Maliyeti başlıklı ayrıntılı çalışmasında, İzzet Akyol 1985-2021 arasında yaşanan çatışmaların yaklaşık 3 trilyon dolara mal olduğunu ileri sürüyor.
Bu rakamı birçok şeyle kıyaslamak mümkün. Ama burada barınmanın büyük bir soruna dönüştüğü bugünlerde bu kaybın kaç konuta denk geldiğini ifade etmekle yetinelim: Yaklaşık 30 milyon.
Merkez Bankası 2023 Kasım ayı Konut Fiyat Endeksi verilerine göre Türkiye’de 100 metrekare büyüklüğündeki bir konutun yaklaşık değeri 3 milyon TL. Bunun yaklaşık 100 bin dolara denk geldiğini dikkate aldığımızda ortaya çıkan rakam yaklaşık 30 milyon.
Evet! Kürt çatışmasının bugüne kadar sebep olduğu kayıplar yaklaşık olarak 30 milyon konuta denk düşüyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2022 yılı itibariyle Türkiye’de 26,9 milyon hanenin bulunduğunu dikkate aldığımızda, Kürt barışını sağlayıp son 40 yıldaki kayıpları yaşamasaydık her haneye bir konut inşa edebilirdik.
Döngüyü kırmak, düğümü kesmek
Kısırdöngüye dönüşen bu çatışma yollarında daha kaç kuşak yürüyecek? Son sınır ötesi operasyon ne zaman bitecek? 10 yıl sonra mı? 20 yıl sonra mı? 20-30 yıl sonra Suriye nerede olacak, Irak nerede olacak? İran nerede olacak? Ve en önemlisi Türkiye nerede olacak ve bu gelecek içerisinde Kürtlerin yeri olacak mı? Çatışma ve ortak kayıplar dışında bir seçenek yok mu?
Bu kadar tekrar yetmez mi?
Kördüğümü çözmek için önce biraz zeytinyağı döküp düğümü yumuşatırsınız. Sonra da bir iğne ya da toplu iğne yardımıyla çözersiniz. Tabii o iğneyi tutacak maharetli ellere de ihtiyaç var.
Kürt kördüğümünün zeytinyağı ne? Nasıl bir iğneye ihtiyaç var? Ve en önemlisi maharetli eller, ellerimiz nerede?
Bunları konuştuğumuz zaman belki çocuklarımıza sadece konutlar değil, kendilerini güvende hissedecekleri “evler” inşa etmek üzere yeni bir yol açabiliriz.