Amerikalılar, 4 Şubat'ı "Bir postacıya teşekkür günü" ilan etmişler: Thank A Mailman Day. Mealen, diyorlar ki: Yağmurda yaşta, karda boranda, her şartta yılmadan mektuplarınızı, gönderilerinizi size ulaştıran bu insancıklara bugün şükranınızı gösterin.
***
Hıristiyan melekler kadrosunda Gabriel (Cebrail), sanatçıların, öğretmenlerin, yanı sıra, bütün ulakların koruyucu meleği sayılır. Zaten kendisi de bir ulaktır: Tanrının mesajını Meryem'e o ulaştırmıştır. İslâmda da dört büyük melekten biri olan Hazret-i Cebrail, Peygambere ve öteki meleklere ilâhî emirleri tebliğ eden ulaktır - vahiy ulağı.
Eski Yunan mitolojisinin Hermes'inden devreden bir misyon bu. Hermes de başka azizliklerinin yanı sıra, seyyahların ve ulakların da koruyucu tanrısıydı ve kendisi de Zeus'un ulağı idi.
Hazret-i piyasanın, Hermes Cargo adında Britanya merkezli bir global kargo firması hasıl etmiş olmasına şaşmamalı.
***
Yerli ve millî piyasada, milliyetçi-muhafazakâr teşebbüs erbabı, bugüne kadar neden bir "Fazlı Kargo" firması kurmayı düşünmedi acaba? Selçuklu Sultanı Melikşah'ın "has ulağı" Fazlı, çağının bir şöhreti olarak mitleştirilir. Bir tarihî hamaset romanında şöyle tasvir ediliyor: "Sultan Melikşah'ın özel habercisi Fazlı, zamanının en hızlı ulağıydı. Ulaklar arasında yapılan yarışmalarda hep o birinci gelir, bu yüzden ona ulakların şahı derlerdi. Ona en son Emir Kumac'ın ulağı Mer'ûşî meydan okumuş, fakat yapılan yarışta Fazlı'nın ardından nal toplayıp onu ulakların şahı olarak selamlamaktan başka bir şey yapamamıştı."[1]
***
Eski Türkçede “menzil, posta, menzil atı” anlamlarında kullanılan ulak (ulaġ), “bağlamak, birleştirmek” demek olan ula- fiilinden türetilmiş. Orta çağlarda, başka coğrafyalarda da olduğu gibi İslâm ve Türk devletlerinde de, devlet zanaatının önemli işlevlerinden biri, ulaklık. Geniş bir ulak kadrosu ve onların güzergâhlarında ara ara değiştirmeleri için atların hazır tutulduğu yüzlerce "menzil"in (istasyon) örgütlendiği koca bir şebeke söz konusu. Ulakların atlara el koyma yetkisi de varmış; bunu kötüye kullanmaları (“ulak zulmü”) üzerine çıkarılan tedbir fermanları var.
İslâm Ansiklopedisi’nin “ulak” maddesi, "ulak suistimallerini" ve devletin buna karşı aldığı önlemleri etraflıca anlatıyor[2]; bir sadık ve ehil ulak portresi çiziyor: "Ulakların dürüst ve namuslu, hayvana binmeye, yol meşakkatine tahammüllü olması yanında uzun müddet sadrazam veya diğer vezirlerin dairelerinde tecrübe edilmiş, terbiye görmüş kimseler arasından seçilmesine dikkat edilmiştir." Lakin bu adamcağızların çilesini tasvir edecek bir aşağıdan-tarih anlatısından mahrumuz - tabii bildiğim kadarıyla. O devirde, yağmurda yaşta, karda boranda at sırtında dere tepe aşarak kelimenin tam anlamıyla dead-line'lı evrak yetiştirmek kolay mı? Yollarda sadece beygirler değil ulaklar da kırılıyordu...
***
Başka coğrafyalardaki gibi Osmanlı'da da 1839’da modern posta teşkilâtının kurulmasıyla beraber ulak şebekesinin tarihe karıştığını biliyoruz.
Hizmete özel ve zâta mahsus ve kozmik gizli 'devlet haberi' taşıyan ulaklar, modern zamanların Fazlı'ları olarak yine iş gördüler. Bunlar, kuryelerdi. Zaten "ulak" demek olan kurye kelimesi, modern zamanlardan önce tam da böyle, genel olarak ulak anlamında kullanılırken; giderek "diplomatik haberci" anlamını kazandı. Diplomasi veya istihbarat habercisi... Malûm; gizli teşkilâtların da kuryeleri vardır.
Fakat artık aslolan, 'sivil' ve umumi postalardı. Amerikalıların 4 Şubat'taki şükran günü, onlara mahsus.
***
Kapitalizmin ve modernizmin 'klasik' devrinde, umumi-kamusal postaların yanında, özel kargoculuk da vardı ama zenginlere mahsus, özel bir hizmetti. Sıradan vatandaşın PTT dışında başvurabileceği ulak menzili, şehirlerarası otobüs firmalarının yazıhaneden yazıhaneye paket ve çuval sevk etme servisi idi.
***
Bugün öyle mi ya? Kamusal posta hizmeti kısmen marjinalleşti kısmen de özelleşti. Özel kargo şirketleri gitgide arttı ve büyüdü - kamusal posta işletmesi de artık o kargo şirketlerinden birisi gibidir. "Kurye" terimi, diplomatik-istihbarî özel ulaklığı anlatmaktan çıktı, kargo servisinin eş anlamlısına dönüştü.
Kapitalizmin içinde bulunduğumuz geç evresinin (neoliberalizm de diyorlar) veçhelerinden birisi malûm, iletişim ve ulaşım "devrimi"dir. Tedarik zincirleri dünyayı fır dolanıyor; insanlar, mesajlar ve mallar oradan oraya fink atıyor. Durmadan ve sür'atle.
13 Nisan 2022 tarihli bir "sektör" haberi, iş hacminin nasıl büyüdüğünü, sektörün jargonuyla, şöyle ballandırmış: “Son bir yılda 10 milyar TL yatırımın gerçekleştiği kargo, dağıtım ve lojistikte kapasitelerin en az yüzde 50 oranında arttığı tahmin ediliyor.Ölçeğin hızlı büyüdüğü kargo ekosisteminde, yeni dönemde rekabet kalite odaklı yaşanacak. Şirketler, daha iyi servis, güvenli hizmet ve düşük hasarlı teslimat odaklı yarışa girecek.”
Bu gidişatta, "lojistik" denen sektör, gündelik hayatın bir parçası haline geldi. 7/24 alış verişi tahrik eden arsız bir ‘kolaylaştırıcı’ işlevi görüyor. Tüketim kışkırtısının 'çözüm ortağı'; "kapımıza, ayağımıza kadar getirerek," şımartıyor bizi. Kapitalizmin ruhumuzu sarmasının 80'lerdeki amblemi vitrinde yaşamak idiyse (isim annesi Nurdan Gürbilek); günümüzün imgesi, teslimatlarla yaşamak olabilir - teslimat, hayat olmuştur...
Mektup, evrak, kitap, haşem kuşam, yiyim içim, mal melal, ıvır zıvır... kargocular-kuryeciler eliyle fıldır fıldır deveran ediyor. Aşağı yukarı on yıldır hızla büyüyen kargocu-kurye trafik, özellikle pandemi ve sonrasında, şehirlerin manzarasına silinmez biçimde rapt oldu.
"Tüketici"nin derdi, "gönderisine" kavuşmak, teslimatsız kalmamaktır. Sektör sermayesinin derdi, "kargo ekosistem"inde kapasite artışıdır, çalışanların yüzyıllar öncesinin ulakları gibi "yol meşakkatine tahammüllü" olmalarıdır, "düşük hasarlı teslimat"tır.
Peki kargocuların, kuryelerin kendileri? Epeydir bütün dünyada, işçi sınıfının en büyük nüfuslu "sektörlerinden" birini oluşturuyorlar. Brezilya'da motoboys (motorlu çocuklar) denen motokuryeler; kimisi tahsil dışı, kimisi üniversite öğrencisi, kimisi fakülte mezunu, kimisi emekliliğin üstüne ileri yaşta çalışmak zorunda olan, yük taşıyan, kapris çeken emekçiler. Sadece kapris de değil. Prekarizasyon had safhada; çalışma koşullarının belirsizliği ve güvencesizliği sonsuz.[3] Sadece bu da değil. Türkiye’de iş “kazalarına” en açık sektörlerden biri, bu. Somali Cumhurbaşkanının oğlunun “trafik kazasında” ölümüne yol açtığı motokurye,[4] can kayıplarının en 'meşhuru' sadece. 2023'te iş cinayetine kurban gittiği tespit edilmiş, en az 63 motokurye var.[5]
Bir postacıya, bir kargocuya, bir kuryeye şükran gösterme, onunla güleryüzle iki sohbet etme tabii hoştur. Fakat onların ihtiyacı, daha fazlası. Umut-Sen’in sosyal medyasından, örgütlenen motokuryelerin eylemlerini takip edin.
[1] Erkan Göksu: Berzem. "Tarihî roman". Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2016, s. 78.
[2] Yazarı, devletlû tarihçi Yusuf Halaçoğlu'dur. İslam Ansiklopedisi - Ulak
[3] Ergin Bulut ve Adem Yeşilyurt, Birikim Güncel'de sektör emekçilerinin sömürü koşullarını layığıyla analiz etmişlerdi: Pandemide Kurye Olmak
Esnaf Kurye İdeolojisinin Alaşağı Edilişi
[4] Olayın 27, 300 lira ceza ile kapanması üzerine İzmir’de motokuryeler motosikletlerine “Bu kuryenin canı 27300 TL” yazılı afişler asmıştı. İzmir'de Afişli Eylem
[5] https://bianet.org/haber/2023te-en-az-68-moto-kurye-is-cinayetinde-hayatini-kaybetti-290223