“Âcil durum ve görevlerimiz.” Devrimci sosyalist siyasetin kalıplarından biriydi bu. 1980’lerin ikinci yarısında, artık tedavülden kalkmak üzereyken, “hiç âcil olmayan bir durum oldu mu zaten, görev çıkartılmayan bir zaman hiç oldu mu?” diye şakalaşıldığını hatırlıyorum, eylemciden-üyeden “aktivist”e dönüşmeye başlamış olan insanlar arasında.
Gerçekten âcil meseleler, üstelik vahimleşerek, varlığını sürdürüyor. Sol siyaset söylemi de, artık bu söz kalıbı rağbetten düşmüş olmakla beraber, âcilciliğini sürdürüyor. “Hemen şimdi”cilik, devrimci-radikal solun ruhunda vardır zaten, ona şüphe yok.[1] Talepler âcil, durum âcil…
***
Sadece sol değil, aslında. Hem, birçok görece geç modernleşen ülkede olduğu gibi, Türkiye’de siyasi ethos genel karakteriyle âcilcidir. Telâfi acelesi… Hem zaten bütün dünyada siyaset, karakteristik olarak, acele iştir. Sürüncemede bırakacaksa bile, bunu derhal yapar! Gündem, bir hızlı çevrime ayarlıdır. Dijital medyanın “içerik” ihtiyacı, siyaseti de kırbaçlar: demeç, beyanat, karar, “gelişme”… derhal, hemen…
***
2023 Mayıs-Haziran seçim pusulalarındaki mürekkep daha kurumamışken, “yaklaşan” yerel seçimlerin havasına girmemizi konu ederken, siyasal gündemin kronik bir seçim-arifesi olarak kurulmasına dikkat çekmiştim. Bu tarz-ı siyasetin, sürekli kıldığı seçim âciliyetiyle, her siyasi etkinliği seçim havasına sokan farfarasıyla, “yavaş siyasete” karşı olduğunu söylüyordum.[2] Oradan devam edelim.
***
Yavaş siyaset’le neyi kastediyorum? Bir ‘yavaşlık akımı,’ daha doğrusu ‘yavaşlatma akımı’ var, biliyorsunuz. Yavaş şehir, yavaş yemek, yavaş turizm, gibi.
Yavaş şehir: Şehirlerin, otomobilleştirmeye ve trafiğin kesintisiz akış baskısına karşı korunmasını, yayalaştırılmasını; kapitalist tüketim basıncına karşı “sakinleştirilmesini,” tcari olmayan kamusal ortak alanların genişletilmesini anlatıyor. Partisince tasfiye edilen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in belediye başkanlığı zamanında Seferihisar, Türkiye’nin ilk yavaş şehri olmuştu.[3] Yavaş yemek: Hızla atıştırma (fast-food) kültürüne ve endüstriyel yemek zincirlerinin sultasına karşı, sağlıklı yerel mutfakları desteklemeyi ve yemeğe bir sosyalleşme imkânı olarak vakit ayırmayı anlatıyor. Yavaş turizm: Kitlesel tüketimci turizm koşturmacasına karşı, etrafı ve insanları göre göre, onlarla temas kurarak, sakin sakin gezmeyi anlatıyor.
Bu yavaşlatma akımı içinde bir “yavaş siyaset” başlığı yer almıyor. Alsa, fena olmayacak.
***
Aksine, “yavaş siyaset”ten, siyasetin yavaşlığından yakınan bir söylem var. Özellikle iklim felâketi bağlamında, Batı’da/Kuzey’de dolaşımda olan bir söylem… Siyasetin sürüncemeli karar alma ve uygulama mekanizmalarının, gitgide yaklaşan ölümcül derecede vahim ve âcil felâket karşısında, ölümcül biçimde ağır kaldığından yakınıyorlar.
***
“Yavaş siyaset”ten arada geçerken de olsa bahseden bir düşünür biliyorum: o da, ‘sür’at sosyologu’ Hartmut Rosa. Hayatın aşırı sür’atlen(diril)mesinin insanı yabancılaştırıcı sonuçlarını ele aldığı kitabında, birkaç kez bu kavrama başvurdu.[4] Ayrıca, “Hızlı kapitalizm, yavaş siyaset” başlıklı konferanslar verdi.
“Hızlı kapitalizm-yavaş siyaset” başlığı, formülü veriyor aslında. Mesele şu: Kapitalizm, neo-liberal geç-kapitalizm evresinde, giderek artan bir sür’atle ‘çalışıyor’ – ve çalıştırıyor! Dijital teknoloji, bir ânındalık baskısı kuruyor üzerimizde. Malî işlemlerin ânındalığı ile üretimin bu sür’ate yetişememesi arasındaki uyuşmazlığın acısı, yıkıcı krizlerle çıkıyor. Sermaye akışları, yükselebildiği sür’atin önünde engel görmek istemiyor; hemen ‘operasyona’ geçmek için bastırıyor. Kısacası, kapitalizm, sür’at yapıyor. Ve sür’at yaptığı yolu düzlemek istiyor.
Siyasetin üzerinde, bu sür’ate yetişme basıncı var. Kapitalizmin sür’at yolunu düzleme basıncı… Bir an evvel karar alıp, icraatın önünü açması bekleniyor siyasetten. Uzun ve karmaşık müzareke süreçleriyle vakit kaybedilmesin, isteniyor. Mümkünse, siyasete hacet kalmadan yürüsün gitsin, isteniyor. Ekonomik kararlar ve tercihler siyasetin konusu olmaktan çoktan çıktı; ekonomik “doğrular” nicedir doğal ve bilimsel kesinlikler olarak kabul ediliyor.
Hiç de yerli-ve-millî bir acayiplik olmayan, global kapitalizmin yellediği “acele tapulamaları” hatırlayın, yeter.
İşte, siyasetin yavaşlığı, kapitalizmin ‘doğal’ addedilen akış hızına mani olarak görülüyor. Siyaset, bu baskı altında, gitgide hızlandırılıyor. Siyasetsizleştirici bir hızlanma bu; siyaseti depolitize eden bir hızlanma.
***
Oysa, Hartmut Rosa’nın deyişiyle, “demokrasi zaman alır.” Hele geç-modernliğin karmaşıklaşan dünyasında, konuları anlamak, güvenilir otoritelerin değerlendirmelerini almak, daha fazla zaman alır. Argüman geliştirmek, tartışmak, müzakere etmek, iknaya çalışmak, mutabakat oluşturmak… zaman alır. Bunlara zaman tanımak gerekir.
En taze örnek olarak yapay zekâ teknolojisini düşünün. “Sistem,” bu “zekânın” emeği lüzumsuzlaştıran, geniş insan kitlelerini “artık nüfus” durumuna düşüren imkânlarını tepe tepe kullanarak, yürüyüp gitmek istiyor. İnce eleyip sık dokunsun, toplumsal sonuçları düşünülsün, tartılsın, riskleri, mahsurları tartışılsın, istemiyor. Oysa tartmalı, tartışmalıyız, “Orada bi’ dur!” diyebilmeliyiz.
“İlerici” veya sol siyaset, -Hartmut Rosa da bunu söylüyor-, teknolojik ve iktisadî süreçleri gemlemeyi, yavaşlatmayı hedefleyen siyasettir. Bu manâda, yavaş siyaset siyasetidir.
***
İllâ sadece global kapitalizmin devasa problemlerine –daha doğrusu global kapitalizm problemine– kilitlenmeyelim. Mesele, gündemin ve gündelik siyasetin harala gürelesi içinde temel soruları yitirmemektir: Bizim için gerçekten önemli olan nedir? Derdimiz ne? Gerçekten ne istiyoruz? Sahici önceliklerimiz nelerdir? Şu meşhur “büyük resim”... Sorunun asıl kaynağı... Hadisenin köküne inmek (radikal: kökle ilgili, köke dair demek, malûm)… Siyasete fikri, düşünceyi, derdi-davayı geri getirmek.
Âcil durum ve görevimiz galiba budur: yavaş siyaset. Âcilen!
[1] Erdoğan Özmen, bu aceleciliğin yol açtığı, -işitme kaybından beter- dinleme kaybı üzerine yazmıştı: Sol Acelecilik
[4] Hartmut Rosa: Beschleunigung und Entfremdung (İngilizceden çeviren R. Celikates). Suhrkamp, Berlin 2013, s. 79-81, 102-104, 119. Türkçesi:Yabancılaşma ve Hızlanma. Çev. Beyza Konuk. Albaraka Yayınları, 2022.