Şu son yerel seçimden bu yana ayağımı değişik bir zemine bastığım duygusu geliyor, geçiyor içimden; size de öyle bir şey oluyor mu? Henüz “olan” bir şey yok, değişen önemli bir şey yok; ama “değişebilirlik” ihtimalleri arttı. Bu ortamda Özgür Özel’in önderliğinde CHP’de de değişen tavırlar var. Bunları olumlu buluyorum. “Değişme” potansiyelini de asıl burada buluyorum. Geçen gün de yazdığım gibi öteden beri savunduğum bir çizgi benimsenmiş gibi.
Ancak bu arada Kılıçdaroğlu’ndan bir itiraz sesi yükseldi: “Bu iktidarla ‘müzakere’ olmaz, ‘mücadele’ olur” dedi. Bu tesbit, yanlış mı? Bana göre yanlış değil. Gene Özgür Özel, bence akıllı bir saptama yaptı: “Yumuşama değil, normalleşme” dedi.
Bu, yıllardır içinde yaşadığımız heyheyli siyaset ortamında bugüne kadar aklı başında kalmayı başarmış seçmen kesimin özlemini duyduğu (duyduğuna inanıyorum) tavırdır.
Ben öteden beri bu ülkedeki “sol” cenahın İslamcı siyaset karşısında “düşmanlık gütmeyen” bir tavır almasını savundum. Savunmamın gerekçelerini yazdım, ama gene yazarım ve gene yazacağım. Böyle düşündüğüm için CHP’nin şimdi yaptığı tercihi doğru biliyorum. Gel gör ki “İslamcı siyaset” dediğimiz şeyden de bir tane yok. İşte Tayyip Erdoğan, işte tercihleri… Ne bunlar, İslamcı siyasetin bir tarzı değil mi? Örneğin “nass” diye faizi indirmek ne demektir?
Bu “bir” İslamcı siyaset örneği. Peki, Ali Babacan dünya görüşüyle, siyasi tavrıyla, İslamcı değilse nedir? Abdullah Gül İslamcı değilse nedir? Daha çok ad sayabiliriz. Bu adların sahipleri de birer “İslamcı siyaset” anlayışını benimsiyorlar. Benimsedikleri İslamcı siyasetin Tayyip Erdoğan’ın çizgisiyle yakınlığı yok.
Aslında iktidarının erken yıllarındaki Tayyip Erdoğan’la Gezi sonrası Tayyip Erdoğan, birden fazla İslamcı siyaset olduğunun kanıtı olarak orta yerde duruyor. Örneğin İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan o; “Tanımıyorum” diyen ve şimdi bu sözleşme hakkında olmadık kötülemede bulunan da kendisi. Tayyip Erdoğan’ın bu tür dönüşleri hakkında bir “Erdoğan Kılavuzu” yazmak mümkün.
Ama bu dönüşlerinden ötürü şimdi bir de “demokrasiden yana” bir dönüş yapmasını beklemeyin, beklemeyelim. Erdoğan erken iktidar yıllarında bir “rol” üstlenmişti, onu oynuyordu. Şimdi girmemiz gerekmeyen nedenlerle bunun sonuna gelindiğine inandı. İnandığı için de o rolü uzatmaya gerek duymadan asıl kimliğine döndü. On yılı aşkın bir süredir “Karşımızda Gerçek Tayyip Erdoğan”! Onun için de Tayyip Erdoğan’dan böyle bir dönüş beklersek, daha çok bekleriz.
Bu türden bazı jestler yapabilir mi? Yapabilir. Ama demokratikleşme yolunda mesafe almak için değil, iktidarını devam ettirmek için yapar. Ettirmekte başarılı olduğu ölçüde demokrasinin de, demokrasi için çalışanların da kuyusunu kazacaktır. Bu perspektifte Kemal Kılıçdaroğlu haklı: sonuçta Erdoğan’la girişilecek ilişki bir “mücadele” ilişkisidir. Ama Özgür Özel de doğru bir şey söylüyor: normalleşme hedefi konmalı ve korunmalı. Bu, İslamcı siyasetle Tayyip Erdoğan siyasetinin aynı şey olmadığını şimdiye kadar AKP’ye oy vermiş kesime göstermek için de önemli.
Tayyip Erdoğan bence tükendi. Ama bunu “tarihi” bir çerçeve içinde söylüyorum. Kullandığı bütün “sonunda kendini imha eden” silahlarla gene bu noktaya geldi (gelecekti). Kronolojik düzeyde ne zaman bu tükenmişlik somut sonuçlarını üretir, bilemiyorum. Burada ana etken Tayyip Erdoğan’ın iktidarı elinde tutma iradesiyle ne gibi “çareler” üreteceğine bağlı. Bu iradesini hafife almamak gerekir. Sahip olduğu avantajlar var ve bunları sonuna kadar kullanacağından şüphe etmeyin.