Fırat Kalkanı: Altı Yıl Öncesini Hatırlamak
Mete Çubukçu

26 Ağustos tarihinde başlayan "Türkiye'nin sınırlarını güvenceye almak ve IŞİD ya da resmi deyişiyle DEAŞ'ı sınırlardan uzaklaştırmak için" başlatılan askeri harekatın 29 Mart tarihinde bittiği ilan edildi. Harekatın başarılı olarak sona erdiği ve gerekirse başka bir isimle yeniden başlayacağı söylenmekte. Ne için başlayacağı ise belli değil. Fırat Kalkanı adlı harekat IŞİD'i hedeflese de de asıl odağında YPG'nin ilerlemesini durdurmak olduğu herkesin malumuydu. YPG'nin Fırat nehrinin batı kıyısından çekilmesi, iddia edildiği üzere muhtemel bir Kürt koridoruna izin verilmemesi, Rojava'nın iki yakasının birleşmemesi asıl hedefti. 

Başarılı olduğu ilan edilen harekâtta Suriyeli Kürtlerin "iki yakası" bir araya gelmedi belki ama "iki yakada" da Kürtlerin varlığı bir anlamda tescil edildi. Çünkü Türkiye, El Bab alındıktan sonra yönünü Münbiç'e çevirdiğinde karşısında ABD, Rusya ve Suriye ordusu vardı artık. Bir adım öncesinde bazı medya organlarında yazıldığı gibi Türkiye'nin El Bab'ın güneyine ineceği, Halep'e yöneleceğinin herhangi bir gerçekliği yoktu. Öyle de oldu. Zaten uzun süredir belli bir cenahta kimsenin "gerçekle" ilgilendiği de yok.

Türkiye'nin Suriye'de bir anlamda Rusya'ya "uyum sağladıktan, sağlamak zorunda kaldıktan sonra", Rusya'nın yeşil ışık yakmayacağı herhangi bir harekete kalkışması mümkün değil. ABD'den sonra Rusya'nın da Rakka operasyonu öncesinde karadaki tek dayanak olarak gördükleri, Suriye Demokratik Güçleri ve YPG'yi seçmesinin Türkiye için sürpriz olmaması gerekirdi. Trump yönetiminden son ana kadar umutlu gibi görünen Ankara, Dışişleri Bakanı Tillerson'ın ziyareti sonrasında durumu kabullenmese bile, yapacak bir şeyi yoktu. Diğer yandan Türkiye her ne kadar Rusya-YPG yakınlaşmasını alt perdeden eleştirse bile burada da durumun değişmeyeceğini biliyor. Afrin'de gözlem gücü olarak boy gösteren Rus subayların aslında Türkiye'nin bu bölgeye yönelik herhangi bir müdahalesini önlemek için orada olduklarını tahmin etmek güç olmasa gerek. Rusya için ayrıca, Suriye Ordusu da karadaki müttefik güçlerden sayılır. ABD ve Rusya’nın Suriye Kürtlerinin geleceği ile ilgili gelişmeleri de Rakka operasyonu sonrasına bıraktığı görülüyor. Ancak, Kürtler için şu ya da bu şekilde bir özerklik söz konusu olduğu da sır değil. Halihazırda Kürtlerin yönetimindeki bölgelerin esnek bir özerklik karşılığında Suriye yönetimi altına girmesi de sürpriz olmamalı. Rakka operasyonu sonrasında ABD'nin de bu formüle sıcak bakacağı bilinmekte: Suriye'nin toprak bütünlüğü içinde özerk bir Kürt bölgesi Türkiye'nin de tam karşı çıkamayacağı bir durum yani. Belki Türkiye ile müttefik olan ABD için, Türkiye'ye bir ehven-i şer önerisi. Göreceğiz. 

Gelelim Türkiye'nin "başarı" ile tamamlandığını ilan ettiği harekâta. Gerçekten başarılı olunmuş mudur? Eğer Türkiye Kobani ve Afrin kantonlarını birleşmemesini hedefledi ise bu konuda şimdilik başarı sağlanmıştır. Türkiye ayrıca şu anda ismi konmamamış, fiili bir güvenli bölge yarattı. Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerini sağladığı oranda başarı sayılabilecektir. Buna kimsenin ses çıkarmadığını da söyleyelim. Bu durumun kalıcı mı yoksa geçici olduğunu Rakka operasyonu sonrasında göreceğiz. Ancak mevcut durumda Türkiye, Suriye topraklarında bulunan tek komşu ülkedir. Suriye yönetimi ise hâlâ o toprakların meşru yönetimi. Türkiye'nin Suriye'de uzun vadede sürekli kalması askeri ve siyasi açıdan ne kadar hayırlı olur, tartışılır. 

Türkiye'nin asıl hedefi olan Kürtlerin hakim olduğu bölgelere doğru yol alma ve orada mevcudiyet gösterme amacı ise gerçekleşmemiştir. Bu açıdan YPG durdurulmuş olsa bile Türkiye Münbiç'e girmesinin engellenmesini sessizce karşıladı, tepki gösteremedi. Tüm çabalarına ve üretilen formüllere rağmen Rakka operasyonuna ABD’nin yanında katılamayan Türkiye, Kürtlerin önümüzdeki dönem dünya nezdindeki yükselişlerini önleyememiş gibi. Rakka operasyonunun bedelinin ağır olacağını tahmin etmek güç olmasa da Kürtler bu bedelin karşılığında Suriye'de bir gelecek elde edecek, önümüzdeki dönemde dünya siyaseti ve özellikle medyada öne çıkacak gibidir. Rakka operasyonunun sonunu beklemek zorunda olan Türkiye, muhtemelen operasyon sonrası asıl karılacak kartlardan bir ya da birkaçını almaya çalışacak olsa da şu an için bu konuda şanslı görünmüyor.

Türkiye'nin bir dezavantajı da Halep'in Suriye yönetiminin eline geçmesini ardından İdlib'te sıkışan ve şu an Cerablus-Mare-El Bab bölgesinden başka da gidecek yeri olmayan (Türkiye'ye yönelmek dışında) cihatçı grupların ne yapacakları. Bu grupların uzun süre sessiz kalması beklenemez. Fakat hareketlendikleri oranda Rusların ve rejimin tepkisini çekecektir. Türkiye’nin bu grupların Rakka operasyonunda kullanılması planı da suya düşünce uzun vadede bu grupların ne olacağına ilişkin herhangi bir plan da yok; orta vadede, şu an Türkiye'nin kontrolünde bulunan Cerablus-El Bab bölgesi ya da Türkiye sınırlarının içine yönelme haricinde. 

ABD'nin çok önceleri ilk hedef olmaktan çıkardığı ama yenilerde resmî ağızlardan açıkça dile getirdiği "Esad'ı devirmek önceliğimiz değil" açıklaması, YPG ile hareket etmeye devam etmesi, Türkiye'nin Trump yönetimine yönelik hayal kırıklıklarından biri olmasından öte 6 yıl önce yapılan yanlışın ve Suriyeli Kürtler konusunda hesaplanmayan sonuçların birisidir.

Sonuç olarak Fırat Kalkanı Türkiye'yi Suriye savaşında başından beri yapılan yanlışların getirdiği, hiç planda olmayan bir sonucudur. Bu nedenle bu günden sonra başarı olarak iddia edilecek her adım için 6 yıl önce söylenenleri, hedeflenenleri hatırlamak ve hatırlatmakta yarar var.