Gazetecilik Meksika'da da Suç Değil
Ela Bilgen

Hükümetlerin ve incelikli ilişkiler içinde oldukları, toplumun ayrıcalıklı kesimlerinin, iktidarlarını ve ayrıcalıklarını sürdürebilmek için toplumun geri kalanını mevcut durumun, onlar için de iyi olduğuna ikna etmesi gerekiyor. Ancak dijitalleşme ve geleneksel medyanın yanı sıra açılan yeni iletişim kanallarıyla haksız uygulamaları giderek daha çok açığa çıkan ve ikna gücünü günden güne yitiren muktedirler kendilerini tam olarak “dehşete düşüren” gazetecileri terörist diye nitelemekte zorlanmıyor. Bu durum muktedirler açısından gazetecileri, iktidarlarına göz diken silahlı oluşumlardan bile daha tehlikeli hâle getiriyor ve aynı zamanda işe en korumasız olandan başlama fırsatı veriyor. Gazetecilere yönelik şiddetin en yaygın olduğu ülkelerden Meksika, bunun çarpıcı örneklerinden biri.

Meksika’da art arda yaşanan gazeteci cinayetleri gündemden düşmezken ülke, son birkaç haftadır da bizzat hükümetin gazeteci ve insan hakları savunucularına karşı casusluk faaliyetlerine giriştiği iddialarıyla meşgul.

Geçen yıl ülkede 13 gazeteci, mesleğiyle ilgili çalışmaları nedeniyle öldürülmüştü. 2017 başından bu yana ise 7 gazeteci hayatını kaybetti. Bu durum, bir çatışma bölgesi olmamasına rağmen Meksika’yı Irak’la yarışır biçimde, gazeteciler için dünyanın en tehlikeli ülkelerinden biri yapıyor. Gazeteciler, cinayetin yanı sıra kaçırma, keyfi gözaltı, işkence, tehdit ve gazetecilik malzemelerine el koyma ya da zarar verme gibi farklı şekillerde de şiddete maruz bırakılıyor.

Burada dikkat çeken noktaysa, pek çok sivil toplum kuruluşunun da dile getirdiği gibi, gazetecilere yönelik şiddetle yolsuzluk vakaları arasındaki sıkı ilişki. Yolsuzluk ve rüşvetin artması, gazetecilerden rahatsız olan suç örgütlerinin ya da hukuk dışı faaliyet yürüten kuruluşların, kamu gücünü elinde bulunduranlarla ilişkileri sıkılaştırmak zorunda kaldığına işaret ediyor. Bu açıdan Meksika bir yanda Sınır Tanımayan Gazeteciler’in basın özgürlüğü endeksinde, bir yanda da Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin yolsuzluk algısı endeksinde en arka sıralarda yer almakta.[1]

Yolsuzluk ve şiddet arasındaki bu ilişki, gazetecilere yapılan saldırıların cezası kalmasına sebep oluyor. Cezasızlık hükümetlerin elinde önemli bir güç ve gazeteciler için tüm dünyada büyük bir sorun.
UNESCO tarafından gazetecilerin meslekleri dolayısıyla maruz kaldığı şiddete ilişkin yıllık verilerin tutulmaya başladığı 1995’ten bu yana gazetecilere yönelik şiddet Birleşmiş Milletler’in ilgi alanında olmasına rağmen BM’nin cezasızlık sorununu gündemine alması ancak 2012’de kabul edilen Eylem Planı’yla gerçekleşti. Gazetecilerin Güvenliği ve Cezasızlık Sorunu Hakkındaki Plan’da iki noktanın üzerinde duruldu. İlki çatışma bölgelerinde olduğu kadar çatışmaların yaşanmadığı yerlerde de gazetecilerin saldırılara maruz kaldığı, ikincisi ise bu saldırıların çok büyük oranlarda yeterli soruşturma ve cezadan muaf tutulduğuydu.

2013’teyse BM Genel Kurulu 2 Kasım’ı, “Gazetecilere Yönelik Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Günü” olarak ilan etti ve üye devletlere, mevcut cezasızlık kültürüyle mücadele etmek için gereken tedbirlerin uygulanması çağrısı yaptı. BM’nin en yüksek insan hakları organı olan İnsan Hakları Konseyi ise ancak geçtiğimiz Eylül’de, kapsamlı ve ciddi bir çağrıyla tüm devletlerden keyfi biçimde tutuklanan gazetecilerin salıverilmesini, gazetecilerin işini yapmasını engellemek amacıyla kötüye kullanılan kanunların reforme edilmesini ve anonimliğe olanak veren dijital güvenlik araçlarına, şifreleme kullanımına ve kaynakların gizli tutulmasına engel olunmamasını talep edebildi.

Gazetecileri Koruma Komitesi ve Sınır Tanımayan Gazetecilerin araştırmaları, son on yılda tüm dünyada gazeteci cinayetlerinin ancak %3’nün adil bir yargılama sonucu aydınlatılabildiğini gösteriyor. Meksika özelindeyse, Gazetecileri Koruma Komitesi’nin Mayıs 2017’de yayınlanan raporuna göre ülkedeki gazeteci cinayetlerinin neredeyse %90’ı cezasız kalıyor.

Selefleri gibi Enrique Peña Nieto hükümeti de cezasızlık karşısında göstermelik adımlar atmakla yetinmekte. Cinayetlerin kamuoyunda oluşturduğu infial karşısında basın özgürlüğünü savunacağına dair sözler veren Başkan Nieto, birkaç önemsiz atama yapmak ve etkisiz komiteler kurmaktan öte girişimlerde bulunmadığı için eleştiriliyor. Aslında bir önceki hükümet tarafından 2010’da, ifade özgürlüğüne ve gazetecilere karşı işlenen suçların soruşturulması için özel bir birim oluşturulmuştu. Ancak başlangıçtan bu yana ve bugün de devam ettiği şekilde Birim genellikle, öldürülenlerin mesleklerinden ötürü öldürülmediği, hatta pek çoğunun gazeteci bile olmadığı yönündeki resmi söylemin tekrarından öteye gidemedi. 2012’deki bir başka göstermelik girişimdeyse tehdit altındaki gazetecilerin ikamet değişikliğini sağlamak ve kendilerine polis koruması veya panik butonu vermek gibi yüzeysel çözümler sunan “özel” bir koruma mekanizması oluşturuldu. Ancak beklenileceği gibi geçen yıl, koruma altındaki bir gazeteci evinin önünde öldürüldü.

Tüm bunların yanında basın özgürlüğü ve gazetecilerin güvenliği üzerine çalışmalar yapan Article 19, Social Tic ve Red en Defensa örgütleri ile Toronto Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen ve 19 Haziran’da kamuoyuyla paylaşılan bir araştırma, Meksika hükümetinin gazeteci ve insan hakları savunucularına yönelik yasa dışı izleme faaliyetleri yürüttüğünü ortaya koydu. Nieto, hükümetin casusluk yaptığını inkâr etse de, hükümete yönelik suçlamalar karşısında yasal işlem başlatılacağı tehditlerini savurmaktan öte şeffaf ve güvenilir bir açıklama yapamadı.

Meksika’daki televizyon kanallarının neredeyse tamamı sadece iki medya grubunun elinde. Buna rağmen ülkenin her yerinde yerel gazeteciler ve eleştirel gazetecilik yapanlar seslerini ve haberlerini topluma duyurmayı başarıyor. Şiddetin ve sansürün en kaba biçimde, gazetecilerin canına kastedilerek uygulanması ise iktidarların köşeye sıkışmış olduklarını, Birleşmiş Milletlerinse cezasızlığı, kurulu düzenin çıkar ilişkilerini görmezden gelerek ele almaya devam edemeyeceğini göstermekte.


[1] Meksika, 2017 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 147. sırada, 2016 Yolsuzluk Algı Endeksi’nde ise 176 ülke arasında 123. sırada yer alıyor.