Karanlığa Bakmak: Turgut Uyar’da “Çağ” Problemi (II)
Derviş Aydın Akkoç

Turgut Uyar şiirini anlamada “tazyik” kelimesi şu açıdan da işlevsel: Tazyikin şiddetlendiği yahut seyreldiği anları kaydetmek şiirin ritmini takip etmeye yardımcı olabilir. Buraya kadar tamam (Bu arada, Uyar şiiri ritimden yana basittir, ses pek önemli değildir). Ama meseleyi daha çetrefil hale getiren bir başka dinamik daha var: şiir bir kez yazılıp da şairinden kopunca, şairin içsel tazyikine –kaçınılmaz olarak– ikinci bir tazyik kaynağı daha eklenir: Dışsallaşmış, dünyanın metinsel akışına salınmış şiirin bu kez kendi şairine uyguladığı tazyik. Sınır aşmak pahasına: Uyar’ın şiiri, başından sonuna kadar, biri şairin kendisinde (içinde gölgelerin de cirit attığı içsel), diğeri de şiirde (dışsal) olmak üzere çifte tazyik kaynaklarının tesiriyle serpilip gelişecek yahut kendi üzerine kapanıp darlaşacaktır. Bazen köpürmeler şeklinde cereyan eden yükselme, bazen yığılmalar şeklinde cereyan eden alçalma süreçleri: şiirsel hareketin diyagramı da yine tazyik kuvvetlerince çizilmektedir. 

Şiirsel hareketin diyagramı ve tazyik: Bir kelimeye aşırı anlam yüklemek mi bu? Her ne kadar bir tür temel atsa da, “tazyik” kelimesi elbette tek başına Uyar’ın şiir üretim temposunu, bu temponun manevra kabiliyetini, soluklanma duraklarını, gıda topladığı arazileri, vites yükseltme kararlarını anlamada yeterli değil. Turgut Uyar da bu durumun farkında sanki, ömrünün sonuna doğru verdiği bir başka mülakatta, tazyik kelimesini, voltajı daha yüksek bir başka kelimeyle tahkim eder: “...şiir yazmaya gelince, bende baştan bir kriz durumudur bu.” Burada şiir üretiminin ve bu süreçten doğan poetik tavrın “tazyik”le gelen anlamlarına (darlaşma-sıkışma, genişleme-ferahlama) “kriz” kelimesiyle dolgular yapılmakla kalınmaz sadece; şiirin serpilmesi, gelişmesi ve sönüşü gibi aşamalar organik, daha doğrusu bedensel bir düzleme taşınır.

Modern kullanımda –ruh hali anlamında– “bunalım”la yakından ilgisi var krizin. “İçsel tazyik”in kendini açık edeceği başlıca ruhsal alan da burası zaten. Fakat evvela Antik Yunancadan (Hipokrates ve Galen gibi tıpçıların söylemlerinde) akabinde Latince kanalından Batı dillerine transfer dilen kriz (crisis) kelimesinin hastalık ve sağlık arasında kurulmuş bir başka anlamı da var: “bir hastalığın dönüm noktası”[1] olarak kriz. Bu açıdan bakıldığında, Uyar şiirinin kelime kadrosunda sıkça geçen “dirim” kelimesi de –kriz kelimesi uyarınca– başka anlamlar edinir: “hayat”, “yaşama gücü” ve “biyoloji” gibi anlamlarıyla dirim, şiirin varoluşunu bedene özgü bir sahada, şiirin hasta düşmesi ve iyileşmesi gibi bir alanda, iktisadi veçhesini de hesaba katmak üzere, kriz kelimesinin çağrışımları etrafında değerlendirmeye olanak tanır. 

Uyar’ın söyleşilerinde ve düzyazılarında mütemadiyen beliren bir ifade vardır: “yaşayan şiir.” Uyar sancılı bir doğumla dünyaya gelmiş kendi “yaşayan şiirini” daha da yaşatmak, geliştirmek ve büyütmek için krizi sürekli hale getirme yoluna gider. Yetkin yanlarını olduğu kadar kusurlu yanlarını da bünyesinde barındıran, devam ettirilmesi zahmetli bir stratejidir bu. Uyar şiirindeki niteliksel sıçramalar, Cemal Süreya’nın sözüyle “tabakalar halinde” vuku bulan kayma ve dönüşüm hareketleri, yeni ve daha gürbüz “gövdeler” (yine beden) yaratma çabaları süreklileştirilmiş bu kriz haliyle alakalıdır. Turgut Uyar nezdinde şiir bir yaşama, kendi yargısıyla “bir ölüm kalım meselesi”dir; nitekim “yaşayan şiir” ifadesi kendi negatifini içinde taşır: ölen, ölmekte olan şiir. Yaşayan şiirin ölme riski köklü bir teyakkuz hissini daima diri tutar.

“Yaşayan şiir” sözünde olduğu üzere, şiiri organik-biyolojik süreçlere atıflarla düşünür Turgut Uyar. “Çıkmazın Güzelliği” adlı yazısında biyolojiden bir terim kullanır: “çıkmazın en önemli sebeplerinden” biri “şiirin kendi sebep ve sonuçları (denebilirse bir çeşit otofaji)” durumudur. Otofaji terimi, hücrenin aç kaldığında kendine ait organelleri yemesi ve bu yolla enerji edinmesidir; dışarıdan besin alınmadığı takdirde hücre kendini yiyerek öldürür. Şiirin kendi iç ekonomisine göre işleyen biyolojik süreçlerinin yanı sıra, açlık nedeni olacak bir başka otofaji etmeni daha vardır ama: çağdan kopmak.

***

Uyar’ın poetik tavrının ve elbette şiirinin de şekillenmesinde, çifte tazyik-kriz kaynaklarının kâh yanı başında kâh uzağında ama her durumda bu iki kaynağı da çevreleyen, dolaylı yahut dolaysız olmak üzere etkide bulunan bir üçüncü tazyik-kriz kaynağı daha söz konusudur. Şairi ve şiirini de içine alan toplumsal, siyasal ve kültürel koşullar: şairin içinde yaşadığı “çağın” tazyiki-krizi. Şiir kendini ilk iki kaynağa göre ayarlarken, gözünü hep daha yüksek bir hedefe dikmiş gibidir: “Çağa” uygun olmak, onu yakalamak ama mümkünse çağın da ötesine uzanmak; ölüm kalım savaşından sağ çıkıp sonraya kalmak... 

Orhan Koçak’ın Turgut Uyar’ın şiir üretiminin belkemiğini oluşturduğunu iddia ettiği “kendini yeniden icat etme” hamlesini, Uyar’ın dilinden düşürmediği “çağ”, “aktüalite”, “güncellik” gibi kelimelere referansla düşünmek; kendini yeniden icat etme problemine bir de “çağ” probleminden hareketle bakmak: Yeniden icat etme arzusunun altında yatan saiklerden biri de şairin ve şiirinin çağına yetişme telaşı mıdır? Uyar “çağ” kelimesinden neyi anlıyordu? Uyar’da hangi spesifik zaman aralığını kapsar çağ mefhumu? Tek bir çağ mı yoksa iç içe geçmiş çağlar mı söz konusudur? Şiirde tasfiyelerde bulunmanın, yeni malzemeler edinmenin, varılan herhangi bir noktada asla duramamanın, yenilenme çabalarının, imgeden kavrama doğru ihtiyatlı yönelimlerin, motif değişikliklerinin, biçim arayışlarının “çağ”la nasıl bir ilişkisi var? Turgut Uyar özelinde kimdir çağdaş şair?



[1] Kriz (crisis) kelimesinin etimolojik anlamları için bkz. www. onlineetymologydictionary.com. Elbette krizin “bunalım” ve “hastalıkla” ilişkisinin dışında başka anlamları da var. Sözgelimi kelime aynı zamanda eleştiri (criticism) kelimesinin de kökünde yer alıyor: “yargıda bulunmak”, “karar vermek”, “iki ya da daha fazla şeyi birbirinden ayırmak”, herhangi bir şeyi “süzgeçten geçirmek” (seive) vs.