Seçim Güvenliğine AGİT Dokunuşu
Ela Bilgen

Türkiye’de siyasal iktidarlar 1950’den bu yana, kendilerini göreve getiren seçimlerin güvenli yapılacağını vadetmekteler. Yani yaş sınırı gibi “kabul edilebilir” kısıtlamalar dışında ırk ya da cinsiyet yönünden ayrımcılık yapmadan her yurttaşın seçimlere katılabileceğini, her yurttaşın oyunun eşit olacağını, kimsenin oyunu kime/neye verdiğini açıklamaya zorlanmayacağını, oyların herkesin gözü önünde sayılacağını ve bütün bu işlemlerin iktidarın kendisinin değil yargının yönetim ve denetimi altında yapılacağını garanti ediyorlar. Dolayısıyla seçimlerin adil ve güvenilir biçimde gerçekleştirilmesi, Türkiye gündemi açısından yeni bir mesele değil. Çok partili hayata geçildiğinden beri, iktidardakinin kim olduğu fark etmeksizin seçim güvenliği için hem iç hukukta anayasal ve yasal düzenlemelere imza atıldı, hem de uluslararası hukuk yönünden bağlayıcılığı olan mekanizmalara dâhil olundu.

Son yıllarda gerçekleşen seçimlerinse en dikkat çekici yanı adil seçim için iktidarın çalışmaları bir yana, sivil toplumun bizzat kolları sıvamış olması. Yurttaşlar son seçimlerde yalnız seçmenler olarak değil, oyunun hesabını soranlar olarak da sandığa gitti. Adil seçim için “tedbirler” almakla yetinmeye alışkın iktidarsa böylelikle seçimin hesabını vermek gibi çetrefil bir konuyla karşı karşıya kalmış oldu. Bu noktada hükümetin imdadına Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) yetişti. Gerçekten de seçim güvenliği konusu açıldığında hükümet yetkilileri, AGİT’in seçim gözlem heyetinin güvenilirliğini tartışmaya başlıyor.

AGİT’in 24 Haziran seçimleriyle ilgili ön değerlendirmesinde OHAL’den, medya üzerindeki baskıdan ve Demirtaş’ın tutukluğundan, oy verme noktalarında polisin müdahaleci varlığına ve kadınların siyasi temsilinin yetersiz kaldığına kadar pek çok olumsuzluğa işaret edildi. Dışişleri Bakanlığı’nın buna verdiği cevapsa “Gözlem heyetinin teyit edilmemiş bazı istisnai ve münferit olaylardan abartılı olumsuz çıkarımlara yönelmesi ve genellemeler yapması misyonun çalışma metotları bakımından soru işaretlerine yol açmıştır. …Siyasi analizlerin ve tarafgir yorumların AGİT seçim gözlem misyonlarının güvenilirliğine zarar vereceği unutulmamalıdır.” şeklinde oldu. Benzer biçimde 16 Nisan 2017’deki referandumun ardından bu kez Cumhurbaşkanı, "AGİT diye bir örgüt var Avrupa'da. Bunlar kendilerine göre bir rapor hazırlıyorlar. Türkiye'deki seçimler şöyle böyle olmuş. Haddinizi bilin. Haddinizi. Sizin hazırlayacağınız o siyasi içerikli raporları biz ne görürüz, ne biliriz, ne duyarız.” demişti.

AGİT tarafından bakılırsa Türkiye tek örnek değil. Gözlem heyetleri Macaristan ve Rusya gibi devletlerin de “dış mihrakı”nı oluşturuyor. Ancak bu noktada hatırlanması gereken bir husus var ki o da, AGİT’in ve onun seçimlerle ilgili organlarının bizzat bu devletler tarafından kurulmuş olması.

AGİT’in seçim güvenliğine ilişkin faaliyetleri Soğuk Savaş’ın bitimiyle başladı ve Sovyet coğrafyasının liberal demokrasiye adapte edilmesi, bu faaliyetlerin çıkış noktasını oluşturdu. Bu kapsamda atılan ilk adımsa 1990’da Paris Şartı’nın kabul edilmesiydi. Bugün AGİT’in başat kurumlarından biri olan ve 24 Haziran seçilerine de gözlemci gönderen Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi, Paris Şartı’yla ve Hür Seçimler Bürosu ismiyle kurulmuştu. Paris Şartı’nda imzası bulunan üye devletler “demokratik yönetimin, düzenli aralıklarla yapılan özgür ve adil seçimlerle ifadesini bulan halk iradesine dayalı” olduğunu belirterek seçimleri gözlemleme ve raporlama görevini Hür Seçimler Bürosu’na vermişlerdi. Türkiye adına imzacı da, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dı. O günden bu güne dek Türkiye hükümetleri bu mekanizmadan geri çekilmeyi düşünmedi. AGİT, her seçimi Türkiye’nin daveti üzerine inceleyip raporluyor.

AGİT, güvenliğin üç ayrı boyutu olduğunu söylemekte: siyasi-askeri boyut, ekonomik ve çevresel boyut ve insani boyut. Bununla kastedilen, dünyada güvenliğin sadece silahların azaltılmasıyla değil, küresel ekonomik işbirliğinin tesisi ve demokrasi ve insan haklarının yerleştirilmesiyle gerçekleştirilebileceği. Yani 57 üyeli Örgüt, güvenli bir dünyada yaşamanın sırrının, zaten silahlı olanların elinden silahları alınmasa bile henüz silahsız olanların silahlanmasını önlemekten, küresel kapitalizmle uyumlu ekonomik tedbirlerden ve liberal demokrasinin benimsenmesinden geçtiğini vazediyor. Siyaseten, AGİT’in savunucusu olduğu bu küresel liberalizmi benimserken aynı anda da Örgüt'ün siyasi davrandığından şikâyet etmekse, ulusal egemenlik ve bağımsızlığı savunmak anlamına gelmiyor. Ama bunun, dikkatleri seçim güvenliğinden uzaklara yöneltmek konusunda iş gördüğüne şüphe yok.