Ölüleri Övmekle Övünmek
Polat S. Alpman

Türkiye’nin siyasal hikâyesini takip eden sıradan bir kişinin kaçınılmaz olarak karşılaşacağı şeylerden biri, herkesin kendi ölülerini yâd etmeyi bir siyaset tekniği olarak kullanmasıdır. Ölüsünün matemini tutmak olarak değil, kendi saflarını pekiştirmenin ve kendisine benzemeyen dirilere sövmenin bir malzemesi olarak yâd etmek. 

Bir öç duygusu, hınç hissiyle ölüye sahip çıkar gibi görünen bu tavrın, güncel siyasi polemiklere malzeme edilmemesi gerektiği aşikâr, ancak kolaycılığın marifet sayıldığı alışkanlıklar, ölüleri siyasal alana taşımayı marifet haline getiriyor. Ne de olsa ölüler, kendileriyle ilgili söylenen gerçek ya da yalan havadislerle ilgili herhangi bir kanaat beyan edemezler.

***

Ölüleri övgü ve sövgü mühimmatı haline getirmek, yaşamdan çok ölümü değerli gösteren kültürün zararlı özelliklerinden biri olmakla birlikte, herhangi bir kötülüğü meşrulaştırmayı kolaylaştırıyor. Bu kadar hoyratça ve çoğu zaman hiçbir bağlama gerek duyulmaksızın kullanılmasının nedenlerinden biri bu. Çünkü bu topraklarda ölüm, ölenlerin defterini kapatmadığı gibi hiçbir kimsenin defterini de temize çekmez. Gerekli görüldüğü her durum ve şartta yeni satırların eklenmesine neden olur. Böylece ölüler, ölmüş olarak bizim ne kadar haklı olduğumuzu yeniden bize anlatır. Kalanlar, her daim ölenleri övmekle mesuldür.

Tarihsel olayların ve tarihte kalmış kişilerin bir malzeme çuvalı muamelesi gördüğü siyaset arenasında, şimdiki zaman kipinde gerçekleşen ölümlerin çoğu zaman pek bir anlamının olmadığı sır değil. Ölenle ölünmediği gibi ölülerin bazısının bazısından daha şık ve makbul olduğu ilkokul talebelerinin bile zihnine nakşolmuş vaziyette. Kimin, kimlerin bedduasına uğradığını saymanın mümkün olmadığı memleketin mühim siyaset erbapları ise zamanında ağır makamları işgal etmiş olan ölüleri överken ya da onlara söverken aslında kendilerinin dosdoğru yolun üzerinde olduklarını dirilere hatırlatmaktan geri durmaz.

Yaşayanlara ölümü göstermenin, ölümü göstererek onları terbiye etmek istemenin sevimsiz bir tarafı var. Kendisini, feda olunmaya değer ya da kendisi için feda beklemeyi kendisine hak gören, gizlenmesi zor bir kibirle dile gelen bir beklenti. Yaşamın ve yaşatmanın zorluğu karşısında ölümü çağırmanın uğursuzluğunu dayatan bir haklılık duygusu. Asırlar önce çarmıha çakılan İsa’nın hesabını, bugün yaşayan Yahudi’den sormaya cüret eden çarpık hak arama halinin karanlık, ürkütücü ve intikamcı halini çağrıştıran bir hesaplaşma tahriki.

***

Ölüleri fütursuzca övmenin onların diriyken işlediği cürümleri yeniden işlenebilir kılan bir tarafı da var. Yeteri kadar övülen her ölü, dirilere kendi cürümlerini çoğaltma imtiyazı verir. Ölüleri övmek yetmez. Ölüleri övmenin en iyi yolu, sövülecek ölüleri doğru seçmekten geçer.

Her ölü övücüsünün zımnen dile getirdiği şeylerden biri sövülmeye müstahak ölülerdir. Ölülere sövmek bir teknik meselesidir, müsle yapmanın inceltilmiş bir tekniğidir. Sizi haksız gibi göstermesi muhtemel ölülerle karşılaştığınız zaman onlara nasıl söveceğiniz bir rikkat meselesi değil, haklı olduğunuzu ilan etme meselesidir. Çünkü sövülmeye layık olan ölüler, kimi zaman ölmek yoluyla da kimilerini haksız gibi gösterebilmekte, ölerek kimilerinin hakkını gasp etmektedir. Öyleyse övülmesi gereken ölüler kadar sövülmesi gereken ölüler de gösterilmelidir. Bu nedenle ölüler itinayla seçilmelidir. Çünkü ölülerin, ölmekle eşitlendiği zamanı geçtik, artık sadece diriler için değil, ölüler için de eşitlenebilecek hiçbir yer ve zaman yok.

***

Herkesin kendi yanında istihdam ettiği ölüleri birbirinin üstüne fırlatmaktan umulan faydaların dirilere hiçbir menfaat getirmediğini düşünmek safdillik olur. Haklı olmayı gösteren en belirgin alamet, övülecek ölülere sahip olmaktır. Nerede yaşamı öven bir şeyler söylenecek olsa, ölüleri övmenin verdiği güçlü haklılık duygusunun aşındığının hissedilmesi bundan. Yaşamı övmek, yaşama bir gaye ve umut payesi biçmek, onu yeniden hayal etmenin, hatta inşa etmenin gereğini konuşmak, kitlelere seslenme imtiyazına sahip olanlar için cezbedici değildir, buna, hiç değilse, ölüleri övmek kadar heves edilmez. Çünkü yaşamı övmenin, onu yeniden ve yeniden var etmenin umudu, ölüleri övmenin verdiği haklılık duygusunun etkisine sahip olamaz.

Yaşamı, yaşatmayı savunmak zor. Ölüleri övmenin nefasetini içermiyor. Çürüyüp giden yaşamları savunmak yerine ölüleri övmek, ölülere sövmek, yaşamı ve yaşatmayı çoğaltmaktan çok daha kolay. Türkiye’nin siyasal hikâyesinin geldiği yer, tarihten yaka paça tutup çıkartılan ve haklı çıkmak uğruna sağa sola fırlatılan ölülerin siyasal tartışmaların meşruiyet malzemesine dönüşmesi gibi bir nâdanlık içeriyor. Bunun nedenlerinden biri şimdi, bugün ve buradaki yaşamların zayii olmasındaki sıradanlıktır, bu ülkede ziyan olmanın bu kadar kolay ve olağan halde gerçekleşmesidir.