Covid-19, Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar: Durum ve Öneriler

Türkiye’de ve dünyada Covid-19 (korona) salgını ile birlikte devletin sosyal nitelikleri ve sosyal devlet kavramı yeniden hatırlandı ve hatırlatıldı.[i] Zira, ihtiyaçlar yerine piyasa ilkesinin hakim kılınmasının emekçi ve yoksul hanehalkları üzerindeki birikmiş sancıları epeydir yoğun bir biçimde hissediliyor ve biliniyordu. Şimdi, Covid-19 süreciyle, çalışma yaşamına dönük koruyucu mevzuattan ve getirilen kurallardan, sosyal koruma önlemleri ve politikalarından yararlanma düzeyleri çok daha eşitsiz ve tabakalı bir hale bürünüyor.[ii] Bu önlemlere ilişkin gündem, neredeyse tamamen ekonomi ve çalışma yaşamı konuları etrafında şekilleniyor. Çalışma yaşamı söz konusu olduğunda da kayıtlı çalışan işçilere ilişkin kurallar ve sosyal koruma önlemleri gündeme geliyor. Ancak bu gündem, ücretsiz izinler ve işten çıkarmaların beraberinde getirdiği gelir kayıplarıyla birlikte işsiz ve çalışan yoksulluğuna da ister istemez kayıyor. Yoksulluk ve gelir kaybının yanı başındaki pasif işgücü piyasası politikaları kapsamında kısa çalışma ödeneği, ücret garanti fonu, iş kaybı tazminatı, işsizlik sigortası ve sosyal yardımlar karşımıza çıkıyor.[iii] Özellikle işsizlik sigortası ve kısa çalışma ödeneği etrafında kimi talepler üretildi ve düzenlemeler yapıldı; kısa çalışma ödeneğinden yararlanma şartları genişletildi. Bu süreçte sosyal yardımlar da işsiz ve yoksullara gelir aktarımı talepleri, bakanlığın ek 1.000 TL yardım kararı ile mahallelerde yardım dağıtımları ve PTT önlerinde para çekmeler sırasındaki fiziksel bir araya gelişlerle yeniden gündeme geldi. Ancak her durumda, çalışma yaşamı ve sosyal koruma düzenlemeleriyle ilgili talep üretilip, temsil ilişkileri sağlanabilirken,[iv] sosyal yardımlar kamu otoritesinin tek yanlı belirlemesine terk edildi. Oysaki kapsadığı nüfus büyüklüğü ve hanehalkları açısından anlamı dolayısıyla sosyal yardımların da bir talepler alanı olarak inşa edilmesi gerekli.[v] Buna karşın sosyal yardım programlarına dayanan herhangi bir öneri getirilmedi.

Türkiye’de sosyal yardımlar, dünyadaki eğilimlere paralel olarak, yaygınlaşan ve kalıcılaşan bir politika konumunda: Yararlanıcı sayıları genişliyor; harcamalar yükseliyor; program sayısı çeşitleniyor. Dahası, gelir kayıpları ve yoksulluk karşısında ilk başvurulan sosyal koruma araçlarından biri haline geliyor ve sosyal güvenlik içerisindeki tamamlayıcı niteliğinden de giderek uzaklaşıyor. Bu eğilimin hem Covid-19 ve beraberindeki süreçte hem de ileride güçleneceğini saptamak gerekiyor. Asgari ücrete dayalı muhtaçlık gelirini esas alan gelir testi yönteminin[vi] de sosyal yardım kapsamına giren hane sayısını yıllara göre artıracağını öngörmeli.

Bu noktada, yoksulların sosyal yardım hakkı ve devletin görevlerine ilişkin kimi hatırlatmalar yapmalı ve önerilerde bulunmalı. Zira Covid-19 ile birlikte gelen ve ücretsiz izinler ve işten çıkarmalarla katmerlenen gelir kaybı ve yoksulluk sorunlarıyla işsiz ve çalışan yoksul hanehalklarının ne nakit ve stok yeterlilikleri ne de erişimi kısıtlı asgari sosyal yardımlar aracılığıyla baş edebilmek mümkün.

Mevcut durum

Türkiye’de sosyal yardımlara ilişkin mevcut yapının bu yazının konusu itibarıyla ana özelliklerine [vii] değinelim. Sosyal yardımlar, ağırlıklı olarak sosyal güvence/sigorta yoklamasına dayalı olmaları nedeniyle kayıtlı çalışan yoksullar açısından dışlayıcı bir yapıya sahip. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından yapılan yardımların çoğu, sosyal güvence ve diğer ödemeler (sosyal güvenlik kuruluşlarından aylık ve gelir alma, işsizlik sigortası, nafaka,[viii] harçlık[ix]) ile çalışma ve muhtaçlık geliri yoklamalarına dayalı. Bu yöntemlerle ilgili yasa, yönetmelik, genelge ve uygulama kılavuzlarına dayanan bir mevzuat olmakla birlikte, vakıfların Mütevelli Heyetleri kendi içlerinde, takdir yetkisi temelinde hane bazında mevzuatla uyumlu farklı kararlar alabiliyor. Türkiye’de belirli bir gelirin altında kalan herkese, yurttaşlık esasına dayalı olarak yönelmiş nakit bir yardım programının olmadığı da biliniyor. Bunun yerine, başvuru esasına dayalı olarak sözü edilen gelir, varlık ve servet yoklamaları sonunda kurumca “muhtaç” olduğu kabul edilenlere gıda, yakacak ve eğitim materyali yardımları yapılıyor. Nakit sosyal yardım programları; hedefli, seçimli ve şartlı nitelikleri[x] birlikte taşıyor. Ayrıca, çalışma ya da çalışabilirlik yoklaması mevzuatta adı konmadan yer bulmuş ve uygulamada yaygın bir biçimde rastlanan bir eleme/dışlama ya da içerme yöntemi. Bu haliyle sosyal yardımların ve yardım kurumlarının, başvuran ya da yardım alan hanehalklarının çalışmaya katılımlarını güçlendiren bir işgücü piyasası kurumu işlevine sahip olduğu da görülüyor.[xi]

Ne yapıldı?

Covid-19 gündemiyle birlikte merkezî yönetim, düzenli sosyal yardım[xii] alan ve sayısı 2 milyon civarında olduğu tahmin edilen haneye, herhangi bir başvuru şartı aranmaksızın 1.000 TL nakit destek verme kararı aldı. Ödemelerin ay sonunda başlatılacağı belirtildi ve bunun için 2 milyar TL’lik bir kaynak ayrıldığı açıklandı.[xiii] Ayrıca Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın vakıflara aktardığı aylık periyodik payın 135 milyon TL’den 180 milyon TL’ye çıkartıldığı da duyuruldu.[xiv] Yasaklamalarla birlikte il ve ilçe belediyelerinin de kimi yeni çalışmaları bulunuyor.

Dünya ne yapıyor?[xv]

Dünyada pek çok ülke de bu süreçte yeni sosyal yardım politikaları belirliyor ve programlar hayata geçiriyor. Refah rejimleri ve sosyal güvenlik sistemleri alınan önlemler üzerinde şüphesiz belirleyici bir etkiye sahip. Örneğin Kıta Avrupası ve İskandinav refah rejimi özelliklerine sahip olan ülkelerde sosyal yardım önlemlerine ağırlık verilmediği göze çarpıyor. Bu anlamda ilk grup için Almanya, Fransa ve İsviçre; ikinci grup için İsveç, Danimarka ve Hollanda’nın sosyal yardımlar yerine sosyal sigortalar ve işgücü piyasası kurumlarına dönük güçlendirmelere ağırlık verdiği görülüyor. Buna karşılık liberal (Amerika, İngiltere, İrlanda, Avustralya, Yeni Zelanda) ve Güney Avrupa (İspanya, Porktekiz, kimi çalışmalarda İtalya) refah rejimlerine sahip ülkelerde sosyal yardımlar konusunda kimi adımlar atılıyor. Ancak esas olarak yoksulluğu azaltma stratejilerinin uygulandığı Latin Amerika (Arjantin, Kolombiya, Brezilya, Peru, Bolivya, Jamaika, El Salvador) ve Asya (Singapur, Tayvan, Güney Kore, Endonezya, Hindistan, Hong Kong) ülkelerinde sosyal yardımlar da gündeme geliyor.

Bu ülkelerde sosyal yardım alanındaki son gelişmeler, ağırlıklı olarak, halihazırda yardım alanlara, belirli bir gelirin altındaki hanehalklarına, yaşlılara, çocuklara (özellikle beslenme ve çocuk bakımı), engellilere, çalışan yoksullara ve Covid-19’dan etkilenenlere odaklanıyor. Doğrudan Covid-19’dan etkilenenlere yönelen yardımlar azınlıkta kalırken, kapsamı genişleten ve yeni yardım alan kişi ve haneler yaratan politika ve programlar benimseniyor. Herkese yönelen yardımlardan çok, seçimli ve hedefli programlar öne çıkıyor. Türkiye bu gruplar içerisinde, Arjantin, Kolombiya, Hong Kong, Ürdün, Malezya ve Peru ile halihazırda yardım alan hanelere ek nakit transfer yapan ülkeler arasında yer alıyor.

Ne yapılabilir?

- Öncelikle sosyal yardımların vakıflara başvuru esasına dayalı olması, vakıflarda fiziksel bir araya gelişleri artıracaktır. Örneğin 1.000 TL nakit destek açıklamasından sonra vakıflara başvuru ya da bilgi amaçlı gelen kişi sayısında geçtiğimiz haftalarda ciddi artışlar olduğu biliniyor. Bu nakit desteğin düzenli yardım alanlara otomatik olarak verildiği bilgisinin yaygınlaşmasıyla vakıflara giden kişi sayısı azalacaktır. Yine de ücretsiz izinler ve işten çıkarmaların beraberinde getireceği gelir kayıpları için vakıfların giderek daha çok başvurulan ve fiziksel bir araya gelişlerin yaşandığı yerler olacağını gözönünde bulundurmak gerekir. Bunun için telefonla başvuru, 144 Sosyal Yardım Hattı, 112 Vefa İletişim Programı, BİMER, CİMER gibi kanalların kullanılması teşvik edilmelidir. Başvuru shibi hanelerin ihtiyaç tespiti süreçlerinde vakıflarca yapılan hane ziyaretleri yerine başka bir yöntemin benimsenmesi doğru olacaktır. Kimi vakıfların bu yönde adımlar attığı öğrenilmiştir.

- Bütçeden Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’na yapılan transferler (Hazine yardımı) artırılmalıdır.[xvi]

- Sosyal yardım programları kapsamında yapılan ödeme tutarları artırılabilir.

- İhtiyaç tespiti süreçlerinde, vakıf çalışanları ve Mütevelli Heyetleri ilgili mevzuatı ve uygulama kılavuzlarını, başvuru sahipleri lehine daha esnek bir biçimde yorumlayabilir. 

- İhtiyaç tespiti süreçlerinde, periyodik ve yeniden izlemelerde uygulanan, kişi ve hanenin çalışma ve çalışabilirliğine dönük eleyici değerlendirmeler, iş aramasına ilişkin yönlendirme, telkin ve basınçlar, -halihazırdaki gerçekçiliği ve doğruluğu bir yana- askıya alınabilir. 

- Gelir testinde esas alınan muhtaçlık geliri, içinden geçilen olağanüstü dönemin şartları içerisinde yeniden düzenlenebilir ve muhtaçlık geliri daha yukarıda bir seviyede yeniden belirlenebilir.

- Aynı anda alınamayan en azından kimi sosyal yardımların birlikte alınabilmesi için yine en azından geçici süreli bir düzenleme getirilebilir.

- İl ve ilçe belediyelerinin mahallelerdeki yardım dağıtımlarında fiziksel bir araya gelişleri ortadan kaldıracak yöntemler mutlaka geliştirilmelidir.

- 1.000 TL’lik nakit yardımın çekilmesi sırasında PTT önlerinde oluşan kalabalıkların ardından, PTT yoğunluk yaşayan şubelerini geçici olarak kapatma kararı aldı ve nakit ödemelerin 3 Nisan 2020 günü saat 10.00’dan itibaren PTT dağıtıcıları, bekçiler ve kolluk birimleri aracılığıyla ikametlerde yapılacağı duyuruldu. Bu ödemelerin, özellikle gecekondu mahallelerinde yardım dağıtımlarında olduğu gibi mahalle meydanlarında değil, hane bazında kapıdan yapılmasına mutlaka özen gösterilmeli. Hatta dağıtım görevlilerinin toplu yaşamın ağırlıkta olduğu özellikle gecekondu mahallelerine girişleri mümkünse hissettirilmemeli, duyanların sosyal mesafeyi ihlal edebilecek davranışlarına zemin sunulmamalı. Zaten bakanlığın açıklamasında ödeme tarihleri, kişinin doğum yılının son rakamına göre 1-5 Nisan olacak şekilde takvimlendirilmişti. Tüm bunlar için teknik altyapı vesaire, ne gerekiyorsa hazır edilmeli, dağıtımlar mutlaka yaya değil, bir araç vasıtasıyla yapılmalı.

Bir değerlendirme

Türkiye’de gerek yararlanıcı kitlenin temsil ilişkilerinden uzak olması[xvii] gerekse bu ilişkileri yaratabilecek yapıların henüz gereken ilgiyi göstermemiş olması nedeniyle sosyal yardımlar bir talepler alanı olarak inşa edilemedi. Oysaki, yoksulluktan ve gelir kayıplarından korunmak ile sosyal yardım hakkı talebinin meşru ve hukuki bir zemine sahip olduğu ileri sürülebilir. Anayasada, sosyal koruma ve yoksullukla mücadelede, ayrı bir sosyal yardım hakkından söz edilmiyor. Bu bir eksiklik; ancak Anayasa'nın pek çok maddesinde yoksulların ve yoksulluk riskiyle karşı karşıya olanların korunmasına ilişkin devlete görev veren pek çok hüküm var. Altına imza atılan uluslararası sözleşmelerin yanı sıra Anayasa ve başta 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ve ilgili mevzuat ile sosyal yardımların hak yaratıcı bir biçimde düzenlendiği söylenebilir. Tüm bu hukuksal çerçeve, devlete, sosyal yardım hakkının sağlanması ve korunması konusunda görev verir.

Öte yandan sosyal güvenlik hakkını sadece çalışanlarla sınırlandırmak da dar bir bakış açısı olacaktır.[xviii] Herkes bu hakkın öznesi olduğu için Anayasa’da tanımlanan bu ödevin, sosyal yardımları da içerdiği rahatlıkla ileri sürülebilir. Zira; 3294 sayılı Kanun, sosyal yardım yapılmasına ilişkin hukuksal çerçeveyi çizer ve hak edenlere sosyal yardım yapmak için devlete gereken teşkilatı kurma ve tedbirleri alma görevini verir. Bu görevler sırasıyla, yardım yapacak teşkilatı kurma ve politika belirleme, yoksulun kim olduğunu belirlemeye ilişkin devlete ölçüt getirme yetkisi verme, ölçütler ışığında yoksulu belirleme, ona yardım götürme ve yardım yapılan kişi ve hanenin durumunu izleme gibi boyutlara da sahip. Aksi halde devletin, gelir kaybı yaşayarak yoksullaşan kesimlerin sosyal yardımlara eşit bir biçimde erişim olanağına kavuşamamasından sorumlu olacağını düşünemek gerekir. Bu bakımdan Türkiye’de gerek mevzuatın gerekse uygulamanın bu ihtiyaca yanıt verir bir biçimde yapılandığını söylemek oldukça güç. Ayrıca hak ediş kararlarını ve takdir yetkisini yargısal denetimin dışına çıkarmaya dönük bir niyetin varlığının ve sosyal yardım hakkının yargı kararlarıyla desteklenmemiş olmasının eksikliğinin de altı çizilmeli.[xix]

Hatırlama ve hatırlatma...

Sosyal devletle başladım, onunla bitirelim... Sosyal devlet, bağımlı çalışanların, ekonomik ve sosyal bakımdan güçsüz sınıf ve kesimlerin ve özel olarak korunması gereken grupların ihtiyaçlarına, taleplerine sosyal eşitlik temelinde cevap veren ve buna göre yapılanan bir devlettir.[xx] Devletin sosyal nitelikleri, riskler karşısında öncelikle önleme, ardından koruma, güvence ve tazminin sağlanması boyutlarını içerir. Tanım düzeyindeki bu belirlemelerin yaşama geçirilmesi gerekliliğine olan ihtiyaç bugün çok daha yakıcı. Covid-19 sürecinde, ihtiyaç sahiplerini işgücü piyasasına katılımları ve nakit varlıklarından bağımsız olarak kavrayan bir kamu yönetimi ve sosyal politika anlayışı zorunluluğu kendisini belirgin bir biçimde gösteriyor. Refaha erişim ve risklerin tazmininde, mal ve hizmetlere erişimde piyasa ve çalışma/ücret geliri bağımlılığını sınırlandıran bir yaklaşıma ve devletin sosyal niteliklerinin bu yönde yapılanmasına her zamankinden daha çok ihtiyaç var.


[i] DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun “Şimdi sosyal devlet zamanıdır” belirlemesi, aynı zamanda bir hatırlatma ve hatta çağrıdır da. https://www.youtube.com/watch?v=jK2XmPMZVwA&t=677s (erişim: 27 Mart 2020). Sosyal devlet gereksinimine işaret eden yazılar da yazıldı: Güler. M. A. (2020) “Bir tercih meselesi”, https://www.birgun.net/haber/bir-tercih-meselesi-293706?fbclid=IwAR3rHPS0hXh10dGyBjIIiT3nkx4AZQWjyzIAemE56SBB4MQC4fWw1dMZ7TA; Kıdak, E. (2020) “Salgın, kriz, işçiler ve enternasyonalizm”, https://www.evrensel.net/haber/400738/salgin-kriz-isciler-ve-enternasyonalizm?a=949ec&fbclid=IwAR3agbre8hMmOuY8mFzJDTDu1kL1k5xDsXXizUd0VT5VO46rHTSQRAgP8HM (erişim: 29 Mart 2020).

[ii] Salgının toplumdaki (ve dünyadaki) herkesi sadece yakalanma riski, tanı ve tedavi süreçleri ve yakalanmamak ve etkilerinden kurtulmak için yapılması gerekenler bakımından değil, hanelerdeki “karantina/izolasyon” koşulları bakımından da eşit bir biçimde etkilemesi mümkün değildi. Salgından toplumun eşit bir biçimde etkileneceği yönündeki birtakım düşünce ve lafların, gelişigüzel söylenmediyse, sosyal sınıfları ve eşitsizlikleri örten işlevlerle yüklü olacağını söylemek gerekiyor. Prof. Göregenli’nin belirlemeleri ufuk açıcı: “Salgından önce de eşit değildik, sırasında da değiliz, geçince de sonuçlarından aynı biçimde etkilenmeyeceğiz. Bence virüsün bulaşma olasılığı konusunda bile eşit değiliz. Evde oturabilenlerle, dışarıda ve toplu taşım kullanarak işlerine gidip gelmek zorunda olanlar, aynı önlemleri alsalar bile eşit koşullarda değiller. Esasen bu ‘eşitlik’ metaforu, bazen virüse bir tür akıl, ahlak hatta adalet dağıtma görevi vererek ‘Bak, zengin fakir ayrımı yapmıyor’ biçiminde kuruluyor ve sistemik eşitsizlik ve adaletsizlikleri meşrulaştırma işlevi görüyor.” bkz. “Prof. Dr. Melek Göregenli: Salgından önce de eşit değildik, salgında da eşit değiliz”, Evrensel, 26 Mart 2020, https://www.evrensel.net/haber/400472/prof-dr-melek-goregenli-salgindan-once-de-esit-degildik-salginda-da-esit-degiliz (erişim: 27 Mart 2020).

[iii] Bu politikaların, yararlanma şartları, ödeme miktarları ve süreleri bakımından aktifleştirici bir niteliğe sahip olduğunu söylemek de mümkündür; bu yönde görüşler de vardır.

[iv] Alınan ve alınacak önlemlerde katılım, temsil ve talep mekanizmalarında eksiklikler göze çarpıyor. Örneğin geçmişin Emek Platformu türü oluşumlarına olan ihtiyaç yakıcı bir biçimde hissediliyor.

[v] CHP, aile yardımları sigortasının yasalaşması ve yoksul ailelere asgari 2.000 TL’lik gelir güvencesi önerilerini getirdi. Sosyal Bilimcilerin Çağrısı (https://sosyalbilimcilerincagrisi.com) adlı metinde, “Sağlık yardımı almakta olan 10 milyon dolayındaki ‘kayıtlı yoksullara’ kişi başına aylık net 500 TL yurttaşlık geliri ödenmeye başlanmalıdır” denildi. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in ortak açıklamalarında, iş ve gelir kaybına uğrayanlara devlet tarafından gelir desteği sağlanması çağrısı yapıldı. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin önlem talebi metninde, işsizler için “koşulsuz işsizlik maaşı” talep edildi.

[vi] Hanede kişi başına gelirin, aylık net asgari ücretten (2020 için 2.324,70), bir bekar işçi için belirlenen asgari geçim indirimi (243,64 TL) çıkartıldıktan sonra kalan kısmının 1/3’ünden (693,68 TL) az olması.

[vii] Daha ayrıntılı olarak şurada işlemiş bulunuyoruz. Bkz. Kutlu, D. (2015) Türkiye’de Sosyal Yardım Rejiminin Oluşumu, Ankara: Notabene. Ayrıca bkz. Dertli, N. (2018) “AKP ve Sosyal Yardımlar: Ücretli Çalışmanın ve Aile Etiğinin Dayatılması”, Ayrıntı Dergi, 28, s. 51-57.

[viii] Nafaka bağlanmış ya da bağlanması mümkün olanlar.

[ix] 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’na göre harçlık ödenenler.

[x] Hedefli programlar, gelir, varlık ve servet yoklaması (means-test) gibi kimi yöntemlerle belirlenen yoksullara yöneliktir. Seçimli programlar, kadınlar ve çocuklar gibi belirli grupları içerir. Şartlı programlar ise, çoğunlukla yardım alan kişi ve onun bir parçası olduğu hanehalklarının çalışma ile bağlantılı davranışlarını gerektirir. Bkz. Standing, G. (2011) “How Cash Transfers Promote Work and Economic Security”, Poor Poverty: The Impoverishment of Analysis, Measurement and Policies içinde, Sundaram, J. K.; Chowdhury, A. (der), Londra: Bloomsbury, s. 199.

[xi] Bu gözlemin ayrıntılı bir anlatımı için bkz. Kutlu, D. (2015) Türkiye’de Sosyal Yardım Rejiminin Oluşumu ve  Kutlu, D. (2016) “Türkiye’de Sosyal Yardım ve İstihdam İlişkisinin Güncel Boyutları: Kurumsal ve Sosyolojik Bir Çözümleme”, Mülkiye Dergisi, 2016, 40 (2), s. 101-141. Ayrıca bkz. Dertli, N. (2018) “AKP ve Sosyal Yardımlar: Ücretli Çalışmanın ve Aile Etiğinin Dayatılması”.

[xii] Şartlı Eğitim ve Sağlık Yardımı, Çoklu Doğum Yardımı, Eşi Vefat Etmiş Kadınlara Yönelik Düzenli Nakit Yardım, Muhtaç Asker Ailelerine Yönelik Düzenli Nakit Yardım, Muhtaç Asker Çocuğu Yardımı, Öksüz ve Yetim Yardımı, Engelli Yakını Aylığı (18 yaş altı engelli), Engelli Aylığı (18 yaş üstü engelli), Yaşlı (65 Yaş) Aylığı, Silikozis Aylığı, Psiko-Sosyal ve Mali Kayıp Yaşayan Tüberküloz ve SSPE Hastalarına Yönelik Düzenli Nakdi Yardım Programı.

[xiii] https://www.ailevecalisma.gov.tr/tr-tr/basin-aciklamalari/2-milyar-liralik-nakdi-yardim-ile-ilgili-basin-aciklamamiz/  (erişim: 28 Mart 2020).

[xiv] https://www.ailevecalisma.gov.tr/tr-tr/haberler/bakan-selcuk-sosyal-yardimlasma-ve-dayanisma-vakiflarina-aylik-aktardigimiz-kaynagi-180-milyon-liraya-cikardik/  (erişim: 28 Mart 2020).

[xv] Gentilini ve arkadaşlarının (2020) çalışmasından yararlanılmıştır. Bkz. Gentilini U.; Almenfi, M.; Orton, I. (2020) “Social Protection and Jobs Responses to COVİD-19: A Real-Time Review of Country Measures”, A “Living Paper” Version 1, World Bank Social Protection and Jobs Practice, http://www.ugogentilini.net/wp-content/uploads/2020/03/global-review-of-social-protection-responses-to-COVID-19-2.pdf  (erişim: 28 Mart 2020).

[xvi] Fona aktarılması için bütçeye koyulan ödeneklere erişmek oldukça güç. Sayıştay’ın Kamu İdareleri Denetim Raporları bu konuda bir veri sunuyor. Ancak Sayıştay’ın internet sayfasında, bu raporlar 2018 yılında sona ermiş. Örneğin, 2016 yılında 315.000.000 TL aktarılmış; 2017 yılında ise 487.000.000 tahsis edilmiş; ancak transfer gerçekleşmemiş.

[xvii] Kimi engelli derneklerini dışarıda tutmak gerekir.

[xviii] Bu yönde görüşler için bkz. Kaboğlu, İ. (2010) “Anayasa’da Sosyal Haklar: Alanı ve Sınırları”, Sosyal Haklar Ulusal Sempozyumu II Bildiriler, İstanbul: Petrol-İş, s. 47; Bulut, N. (2009) Sanayi Devriminden Küreselleşmeye Sosyal Haklar, İstanbul, Oniki Levha, s. 46.

[xix] Bu değerlendirme kısmındaki belirleme ve görüşlerimiz için bkz. Kutlu, D. (2018) “Türkiye’de Sosyal Yardımların Hak(sızlık) Niteliğinin Yasal ve Toplumsal Temelleri: Düzenleme, Uygulama, Deneyim”, Sosyal Yardım Alanlar, Kutlu, D. (der.), İstanbul: İletişim, s. 103-126.

[xx] Bkz. Göze, A. (1976) Sosyal Devlet Sistemi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Fakülteler Matbaası, s. 84.