Pandemi, Eğitim ve Çocukların Yaşam Hakkı

Çocuklar İnsandır.

Yaşar Kemal

 

Yazıya, Yaşar Kemal'in 1970'lerde sokak çocuklarıyla yaptığı röportajlarını bir araya getiren, anlatılarını derleyen eserin başlığından alıntı yaparak başladım (Eser, Allah'ın Askerleri adı ile de baslmııştır). Bir ülkede, çocukların da yaşama hakkı bulunan insanlar olduğunu anlatmak durumunda kalmak ne kadar acı... Zira ülkemizde, okullar açılıyor mu, açılmıyor mu tartışmaları sürerken, en az değinilen, hatta ihlal edilen konu, çocukların yaşam hakları konusu oldu. Elbette benzer durum, kişilerin yaşam haklarına değer vermeyen ülkelerde de görülüyor. Demokratik olmayan ülkelerin, çocuk hakları gibi ''sıradan'', hatta ''gereksiz'', kimine göre ''fazla süslü'' bir konuya zaman ayırmaları elbette beklenemez. Günlük koşturmaların, hayatını idame ettirme telaşının içerisinde, çocuk denilen varlık, olsa olsa külfet, bir yere mümkün olduğunca tez zamanda bırakılması gereken ayak bağı olabilir. Bu ifadelerimin abartı olduğunu düşünmüyorum; zira demokratik olmayan bir ülkeyi, yaşam hakkını savunmaktan vazgeçmiş insan çoğunluğundan mütevellit topluluklar oluşturur. Bu topluluklar için çocuk, umutsuz şimdinin umutsuz geleceğinin bahtı kara küçükleridir. Hengâmenin içinde, bir kenarda sessiz sedasız oturmaları, gölge etmemeleri, iktidar kurma pratiklerinin üzerlerinde denenmesi gerekir. Fakat çocuk, hâlâ umudunu kaybetmeyenler için bir ses, aydınlık bir dimağ, tüm güzel olasılıkları kendinde barındıran, umut edilendir. Hayata baktığınız yer umut edilenden tarafsa, velilerinin kucaklarında, salgın hızla yayılırken okullara götürülen çocukların varlığından rahatsız olmanız muhtemeldir. Hele ki ülkenizde pandemi hâlâ kontrol altına alınmamışsa ve güvenlik tedbirlerini umursayan az sayıda insandan biriyseniz...

Türkiye'de, çocuk haklarını merkezine almış öğretmenlerin, yöneticilerin örgütlülüğünün eksikliği, çocuk meclislerinin politik olandan yalıtılmışlığı, çoğu sivil toplumun kâr güden tavırları ve duyarsızlığı, yerel yönetimlerin yaşam hakları hususuna eğilmeyişleri, periferiden merkeze iletişimsizlik ve de koordinasyonsuzluk, hak ihlallerini dayanılmaz kılıyor. Pandemi ve tedbirsizlik yayılarak devam ederken, çocukların denek olarak, çoğunluğun desteğini kaybetmemek uğruna okullara tekrar sokulmaları, yaşam hakları ihlaline girer. Araştırmalar, Covid-19 salgını sürecinde 188 ülkede okulların kapanmasının 1,5 milyar çocuğu ve genci etkilediğini, erkek ve kız çocuklarını çocuk işçiliğine, çocuk evliliğine ve genç hamileliğine karşı daha savunmasız bıraktığını, karantina tedbirleri sırasında aile içi şiddetin artmasının özellikle kızlar için yıkıcı olduğunu belirtmiştir. Lakin okullara tekrar döndürülen çocukların sağlık durumlarının, psikolojilerinin değerlendirilmesinde ciddi eksiklikler vardır. Pandemi sürecinde çocukların yaşam haklarını savunmaya çalışan ve bize yol gösterebilecek kimi örneklere bakmakta fayda var. Bu yazımda, pandemi sürecinde dezavantajlı grupların insan haklarına ulaşmalarında büyük sıkıntılar yaşanan ve bu sebeple bizler için daha tahayyül edilebilir koşullarda bulunan Birleşik Krallık'ta, eğitsel süreçler açısından tanıklık ettiğimiz kimi faaliyetlere değineceğim.

Birleşik Krallık'ta var olan SSAT (Okullar, Öğrenciler ve Öğretmenler Ağı) gibi Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi'ni dikkate alan, çocukların yaşam ve demokratik katılım hakkını önemseyen kuruluşlar, her kademeden okulun dahil olduğu ortak bir ağ kurmuş ve bu ağ vasıtasıyla, konu başlıklarını takiben görüşlerini merkez ile paylaşan yönetici, öğretmen ve en önemlisi öğrencileri bir araya getirmiştir. Bu paylaşımların kamuya açılması, aynı ağ üzerinden tarafsız raporlar halinde sunulmuş, verilerin şeffaflığı ve güvenilirliği, ağa üye olanlarca takip edilerek saptanmıştır. Bu ağ vasıtası ile kuşkusuz, eğitimde merkez ve yerel arasındaki iletişim kopukluğu ve buna bağlı ihtiyaç durumlarının yetersiz analizi ve koordinasyonsuzluk hali azalma eğilimine girmiştir. Elbette bu tür organizasyonlar, hükümet ile irtibat halinde olduklarından, hazırlanan raporların, hükümet komisyonlarında değerlendirilmesi ve yapıcı çalışmalar yapılması gerekir. Bahsettiğimiz türden yapılanmalar, Covid-19 salgını devam ederken, özellikle öğrencilerin eğitsel, psikososyal ve sosyoekonomik süreçlere dair fikirlerini alma konusunda hassas davranmışlardır. Birleşik Krallık bünyesindeki ASCL ve NAHT gibi öğretmen ve yönetici birlikleri, Covid-19 sürecinde okulların açılması fikrine karşı raporlar hazırlayan örgütlü gruplardan olmuşlardır, çocukların yaşam haklarının önemini vatandaşlara hatırlatmak için uluslararası araştırmalarla veri desteğinde bulunmuşlardır ve çocukların gereksinimlerini veriler doğrultusunda analiz etmişlerdir. Elbette, süreç her zaman çocuk haklarını merkeze alacak şekilde ilerlemeyebilir. Salgın artarken, Birleşik Krallık Parlamentosu'nun Covid-19 tartışmaları sürecinde, yerel yönetimlerden gelen okulların açılması yönündeki baskısıyla, yüz yüze eğitimi olumlu hale getiren koşullar gibi... Elbette sürece dahil olan, yahut olamayan başka bir etmen de Çocuk Meclisleri'dir. Zira örnek gösterdiğim Birleşik Krallık'ta, çocukların politik olana etkisi yetersiz olup, Çocuk Meclisi (Child Assembly) olarak kabul ettiğimiz politik katılım gerektiren birliktelikler, halkın çoğunluğu tarafından, okullardaki dinî ibadet birliktelikleri olarak algılanır. Yerel yönetimlerde, çocukların fikirlerini beyan edebilecekleri koşullara yeterince ulaşılamaz. Yine de salgın sürecinde, Birleşik Krallık'ta 11-18 yaş arasındaki bireylerden oluşan, herhangi parti yapılanmasında örgütlenmemiş ve mecliste yaklaşık 369 kişiden oluşan Gençlik Parlamentosu’nun (UK Youth Parliament), pandemi koşullarında enformasyon sağlayıcı, veri toplayıcı ve fikir beyan edici bir yapıda olduğu söylenebilir. Nitekim Gençlik Parlametosu, pandemi sürecinde öğrencilerin okullara yollanmaması hususunda hem sosyal medya üzerinden, hem de hükümet parlamentosuna beyan ettikleri ifadelerinde, aktivist bir tavır sergilemişlerdir.

Çocukların yaşam hakları hususunda dikkatimizi çekmesi gereken nokta, çocukların politik alandaki temsiliyetlerinden öte, kamusal alanda seslerinin, sözlerinin duyulur olması ve bunu bizzat kendilerinin gerçekleştirebilir olmasıdır. Teknolojik imkânların ve sosyal medyanın bu denli geliştiği günümüzde, demokratik olmayan ülkelerde yaşayan çocukların ve maddi imkânlara sahip olmayan dezavantajlı grupların fikir beyan etmeleri ve duygu durumlarını paylaşmaları elbette çok zor. Bununla birlikte, teknolojinin gelişmesi ile kapitale atfedilen önem ve eldekini kaybetmeyip arttırma motivasyonu ile hareket eden bireylerin çoğalmasıyla, sessizleşmeye, apolitikleşmeye getirilen katkı da hesaba katılmalıdır. Yine de, sivil toplum örgütlerinin, devlet destekli kâr amacı gütmeyen kuruluşların, aktif çocuk ve gençlik meclislerinin bu süreçteki varlığı gerekli ve değerlidir. Çocuklar suskun tanıklar haline getirilmemeli, sessizlikleri desteklenip eylemsizlik teşvik edilerek yaşam hakları ellerinden alınmamalıdır.