Ete Kemiğe Bürünemeyen İsyan ve Türkçe Rap

2018 yılında Ezhel’in tutuklanması üzerine bir yazı yazmıştım. Bu yazıda yükselen rap ve alt kültür anlatılarına dikkat çekmeye çalışmış, bunun olası sebepleri üzerine düşünmüş ve geçmişteki arabeskin politik işlevini artık rapin ve rap ile birlikte popüler olan alt kültür anlatılarının taşıdığını iddia etmiştim. İki yıl içerisinde Türkçe rapin yükselişi de bahsettiğim alt kültür anlatılarının sayısı da çeşitlenerek devam etti. Bu sırada kaçınılmaz olarak politik bir özne hâline gelmiş ve yeni Türkçe rapin en önemli figürü olan Ezhel’in de yurtdışına Berlin’e taşınması gerekti.

İlk olarak tür hakkında şu söylenebilir: Rapin belki önceden de, örneğin 90’larda veya 2000’lerin başında da isyancı/aykırı/“outsider” bir içeriği ve kitlesi vardı. O halde neden o zamanlarda değil de şimdilerde Türkçe rapi ve onun politik varoluşunu daha çok konuşuyoruz? Bunun ilk sebebi olarak rapin daha fazla dinlenmesini ve gittikçe ana akımlaşmasını gösterebiliriz. En çok müzik dinlenen platform olan Spotify’ın her yılın sonunda hazırladığı istatistiklere göre son üç yılın galibi Ezhel. Yılın en çok dinlenen sanatçı ve şarkılarını incelediğimizde de önemli bir kısmının Türkçe rap olduğu görülüyor.

Bir parantez açarak bu ana akımlaşan rapin geçmiştekinden farklı bir rap olduğu söylenebilir. Geçmişte rape dair önemli bir önyargı ve belki de rap denince akla gelen ilk şey “kelimelerin hızlı ve biraz agresif bir tonda sıralanması”ydı. Şimdiki rapte ise böyle bir durumla karşılaşılmıyor. Peki “yeni rap”in ilk özelliği nedir? Aslında bunu da farklı müzik türleriyle, farklı söylemlerle, farklı dillerle, farklı teknolojik olanaklar ile kurulan ilişkilerde bulabiliriz.

Ezhel’in şarkılarına baktığımızda bunu kolaylıkla görürüz: Ankara pavyon kültürünü ve havalarını, reggaeyi, trapi, hip-hopı, türküyü, arabeski aynı anda görebileceğimiz karnavalesk denilebilecek şarkılar bunlar. Farklı müzik türlerinin yanında Ezhel’in Berlin’e gidişinden sonra daha da artan bir şekilde farklı dillerle de kurduğu bir ilişkiden söz edebiliriz. Bu şarkılar Almanca, İngilizce, İspanyolca ve Türkçenin bir arada olduğu; aslında günümüzün küresel dünyasının ruhuna uygun bir çoğulculuk/çok-dillilik/hibridlik/senkretizm barındırıyor. Yeni rapin teknolojik imkânları da içerdiğini söyledim. Tutucu/muhafazakâr/“old school”cu rap severlerin eleştirel yaklaştığı bu teknik “autotune”. İnsan sesini eğip bükebilen, kusurlarını giderebilen, insan sesini değiştirebilen bir teknoloji ve çoğu zaman doğal sesi öldürüp ona bir sahtelik kattığı için eleştiriliyor. Bu eleştiriye rağmen Türkçe rapin ana akımlaşmasında ve yüksek popülaritesinde bu teknolojinin de doğrudan etkisi var.

Türkçe rapin popülerleşmesi diğer müzik türlerinin de popülaritesini yitirmesine yol açıyor. Pop sanatçılarında da bu kaygı “pop öldü mü” tartışmasında görülebilir. Ölmüş sayılmasa da popun hayatta kalması Türkçe rapin yarattığı yeni koşullara uyumlu hale gelmesine ve dönüşmesine bağlı gibi duruyor. Popçuların bir kısmının rapçilerle kurdukları ortaklıklar da bununla ilgili.

Rapin yarattığı bir başka etki ise Türkçe müzik dili ve genel olarak dil üzerinde. 2004 yılında Özcan Deniz’in “Sen Beni Öldürcen mi” şarkısı Türkçeye olumsuz etkileri sebebiyle büyük eleştiri toplamış, dönemin TDK Başkanı Haluk Akalın da bu ve bunun benzeri şarkıların dile olumsuz etkilerine işaret etmişti. Bugün Türkçe rapin kullandığı dil ile kıyaslandığında bu şarkıların oldukça masum olduğu söylenebilir. Türkçe rap dilin sınırlarını zorlamayı, farklı dilleri Türkçe ile birleştirmeyi, konuşma dilini Türkçeye yansıtmayı, tekil dilin iktidarını sarsmayı önemsiyor. Türkçe rap her sözcüğün ve duygunun, hatta bazen bir ünlemin/inlemenin/sesin bile müziğe taşınabileceği bir düzlem oluşturmuştur. Bu açıdan, bahsettiğim geçmişte poptaki tepki çeken denemeleri fersah fersah aşmış ve bu “yeni dil”i kabul de ettirmiştir ki o dönem “Türkçe hassasiyeti”yle ortaya çıkan tepkilerin bugün izine dahi rastlanmaması da bu “kabul görme/kabul ettirme” ile ilgili.

Tüm bunların yanında ve belki bunlardan daha fazla öne çıkan ise Türkçe rapin politikliği. Bu politikliği Gazapizm’in neredeyse tüm şarkılarında görebiliriz. Gazapizm aynı zamanda yine büyük sükse yaratmış ve bir alt kültür anlatısı olan Çukur dizisinin müziklerini yapıyordu. Sıfır Bir dizisinin de yine müzikleri genellikle rap şarkılardan oluşuyor. 18 şarkıcının bir araya gelip oluşturduğu ve büyük sükse yaratan “Susamam” şarkısı da Türkiye’deki politik ve sosyal hayatın birçok alanına dair cüretkâr eleştiriler sunan bir çalışmaydı.

Ezhel’in eski şarkıları “Şehrimin Tadı”, “Benim Derdim” gibi, “Yemin Olsun”, “Olay” gibi yeni şarkıları da politiklik içeriyor. “Şehrimin Tadı”nda sokağın sertliğinden, parasızlık ve yoksulluktan dem vurulur ve sınıfsal öfke hissedilir: “Hep size, hep size lan, biz de isteriz bi' şey / Gençlerim işsiz de patronlar sizken sikeyim işi”. “Benim Derdim”de ülke sorunlarından dem vurulur ve bu sorunlar varken bireyselliğin rafa kaldırılması gerektiğine dair bir fikir vardır. Aynı şarkıda şöyle bir ifade de var: “Benim derdim isyan, edemediğim bi' türlü büründüremediğim / Ete kemiğe de belki”. “Yemin Olsun”da bu “ete kemiğe bürünemeyen isyan” fikri devam eder: “Bu yüzden de illegaliz, hakim bey / Tutamıyorum bebeler sakin değil”.

“Ete kemiğe bürünemeyen isyan” ve “sakin kalamayan bebeler" fikri Ezhel’in ve belki de Türkçe rapin en önemli motiflerinden gibi, aynı zamanda kitlelerin Türkçe rapi bu kadar çok sevmeye başlamaları bununla ilgili olabilir. Yoksulluk, parasızlık, imkânsızlık, sokağın ve mahallenin sertliği, gelir eşitsizlikleri, “daha iyi bir hayat yaşamak mümkünken bunu yapamamak” gibi sorunlar bir isyan yaratıyor. Bu isyanın ise nereye yöneleceği, ne yapacağı, nasıl bir yöntem benimseyeceği belli değil; kendisini nasıl ifade edeceğini bulamayan bir isyan bu. Birçok farklı ve bir kısmı sınıfsal yetersizlikler ve problemler sebebiyle oluşmuş, içte huzursuzluk/sıkıntı yaratan, gittikçe biriken öfkenin bir türlü kendini gerçekleştirememesi bu şarkılarda konu ediliyor ve tam da bugün Türkiye’deki gençliğin bir kısmının yaşadığı sorunlar bunlar. Birçok farklı istatistik ve rapor Türkiye’deki gençlerin yaşamlarından memnuniyetlerinin ve gelecekten umutlarının azaldığını ortaya koyuyor.[1] Bu sıkıntıların bir eyleme dökülemediği ve bunun bir sıkışmışlık yarattığı açık. Bu anlamda birçok farklı açıklamanın yanında Türkçe rapin ve özellikle de Türkçe protest rapin yükselişi bununla, yani onu alımlayan kitle ile de anlaşılabilir gibi duruyor. “Ete kemiğe bürünemeyen isyan” Türkçe rap ile müziğe bürünüyor.

Elbette rap ve diğer alt kültür anlatıları ana akımlaştıkça içerdiği isyan ruhunun gerçek bir mücadelenin önünü kapatma, buna dair bir talebi canlandırmaktansa müzikle bu talebi sönümletme, kitleleri rahatlatarak onları eylemden alıkoyma riski var. Ya da Türkçe rap ana akımlaştıkça ve Türkçe rapçiler piyasada kendine üst sıralarda yer buldukça bu protest ruhtan uzaklaşıp Sezen Ünlüönen’in Ezhel örneğiyle yazısında belirttiği ve devamında -daha karamsar bir şekilde- Mert Gürbüz’ün bağlamını açtığı gibi piyasanın bir parçası haline gelme riski var.

Bundan dolayı belki de odağımıza artık rapçiler ve rap şarkılardaki isyan motifinin yanında rap dinleyicilerini ve onların profillerini, neden bu anlatılara sarıldıklarını da almamız gerekiyordur. “Ete kemiğe bürünemeyen isyan ne demek" sorusuyla başlayabiliriz.


[1] Habitat Derneği’nin “Gençlerin İyi Olma Hâli” raporu için bkz. https://habitatdernegi.org/wp-content/uploads/turkiye-de-genclerin-iyi-olma-hali-raporu-2-ozet.pdf