HDP’nin talebi üzerine ertelenen Kılıçdaroğlu-HDP görüşmesi 20 Mart Pazartesi günü gerçekleşti. Liderlerin görüşme sonrasındaki açıklamalarına bakılırsa HDP’nin 2021 Eylül ayında kamuoyuna sunduğu ve seçimlere yönelik ana tutum belgesi olan “Adalete, Demokrasiye, Barışa Çağrı Deklarasyonu“ içerisinde yer alan konular etrafında bir istişare yürütülmüş. Bununla birlikte, görüşme sonrasında somut bir mutabakat çerçevesi kamuoyuna sunulmadı. Eşbaşkan Mithat Sancar’ın yaptığı açıklamaya göre HDP Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleriyle görüşme yaptıktan sonra bir iki gün içerisinde kamuoyuna detaylı bir açıklama yapacak.
HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleriyle sadece Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nu destekleme konusunu müzakere etmeyecek. Zira, parlamento seçimleri konusunda da Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri arasında farklı yaklaşımlar var. HDP tek parti adıyla ve tek liste altında seçime girmeyi önerirken Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Emek Partisi (EMEP) 81 ilin 41’inde kendi isimleri ve amblemleriyle girmeyi tercih ediyorlar. 16 Mart Cuma günü gerçekleşen ittifak buluşması sonrasında yayınlanan bildirgeye göre TİP ve EMEP’in tercihi kabul edilmiş durumda: “Seçime, Emek ve Özgürlük İttifakı olarak girme kararı alındı. Teknik çalışmalarda HDP başta olmak üzere ittifakın bileşeni olan tüm güçlerin kazanımlarını koruyup geliştirecek yol ve yöntemler esas alınacak.” İttifak çatısı altında kendi amblemleriyle seçime girecek olan partilere HDP’nin kendi milletvekili listesinden kontenjan ayırmayacağı, bununla birlikte kimi illerde seçmenlerinin tamamını veya bir kısmını ittifak adaylarını desteklemeye yönlendireceği bekleniyor.
Ortada anlaşılması zor bir tablo var. Bir yanda, HDP Millet İttifakı ile bakanlık pazarlığı yapmayacağını, yönetime katılma talebinin olmadığını belirtip Kılıçdaroğlu ile demokratikleşme çerçevesinde müzakere yürütürken, öte yanda, Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenlerinin bazıları ittifakın toplumsal tabanının en az yüzde 90’ının desteğini alan HDP ile sadece pazarlık yapmıyor, temsil güçlerinin çok üstünde taleplerde bulunuyor. Birbirine zıt gibi görünen ama aslında aynı kaynaktan beslenen bu durum Diyarbakır’dan gözlemleyebildiğim kadarıyla Kürt seçmenleri arasında öfke yaratmış durumda. Zira, sadece müstakbel iktidar bileşenleri değil, HDP’nin yol arkadaşları da alanlarını genişletmeyi arzularken, HDP ve temsil ettiği seçmenlerin karşılıksız destek sunmasını, sürekli olarak “feragat eden” bir siyasi özne olarak konumlanmasını bekliyor.
DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi, Memleket Partisi gibi siyasi aktörlerden, Muharrem İnce gibi Cumhurbaşkanı adaylarından beklenmeyen “feragat siyaseti” ana-akım Kürt siyasetinin temsilcisi olan HDP’den neden beklenir? Ya da bu partiler bu beklentiye cevap vermezken HDP bu konuda neden bu kadar cömert bir tutum alır?
Açıkça dile getirmekte fayda var: Müstakbel iktidar Millet İttifakı’nın beklediği ve HDP’nin de uzun zamandır olumlu cevap verdiği bu “feragat siyaseti” zayıf olandan güçlüye cömertlik göstermesini talep ediyor. Bununla birlikte, mevcut dört vekilinin üçünü Kürt seçmenlerin desteğine borçlu olan TİP’ten gelen değerlendirme ve talepler, bunların ifade edilme biçimleri de dikkate alındığında güçlü-zayıf, ezen-ezilen ilişkisinden öteye, niceliğe indirgenmeyecek daha derin bir sorun olduğunu gösteriyor.
Türklük Sözleşmesi ve Kürtlük Halleri
Bu sorunu anlamak için birçok kavramsal çerçeveye başvurabiliriz. Yazının sınırlarını dikkate alarak Barış Ünlü’nün Türklük Sözleşmesi’ni hatırlatmakla yetinelim. Siyahlık ve beyazlık çalışmalarından ilham alan Ünlü’ye göre, Türklük Sözleşmesi “modern Türkiye’nin yazılı olmayan fakat yazılı olanlardan çok daha etkili olan esas anayasası(dır)”. Bu sözleşme “Türklerin/Türkleşenlerin görme, duyma, bilme, ilgilenme, duygulanma hallerini şekillendirdiği kadar, görmeme, duymama, bilmeme, ilgilenmeme ve duygulanmama hallerini de şekillendirmiştir. Dolayısıyla Türklük, belli görme, duyma, bilme, ilgilenme, duygulanma halleri olduğu kadar, aynı zamanda belli görmeme, duymama, bilmeme, ilgilenmeme, duygulanmama halleridir." (s. 16)
Kürt meselesi ve HDP etrafında süren seçim pazarlıkları/müzakereleri Ünlü’nün “… bir düşünce ve duygu dünyası, imtiyazlar seti ve habitus olarak tarif ettiği(m) Türklüğün (s. 9-10)” negatif ve pozitif halleriyle sandığımızdan daha geniş bir alanı kapsadığını ve daha fazla aktörü içerdiğini gösteriyor. Kuşkusuz tek başına Sözleşmenin içerdiği aktörleri ve halleri değil, aynı zamanda dışladığı Kürtleri ve Türklükle kurulan yüzyıllık ilişkilerin şekillendirdiği Kürtlük hallerini hatırlatıyor.
HDP’nin Kılıçdaroğlu ile Müzakere Gücü
Gazete Duvar’da kaleme aldığım “Millet İttifakı bağrına taş basar mı?” başlıklı yazıda bakanlık tartışmalarının neyi temsil ettiğini sorgulayıp HDP’nin önündeki iki seçeneğe işaret ettim. İlki ve gerçekleşmesi muhtemel olanı HDP’nin aday çıkarmayarak ya da zayıf bir adayla Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi. İkincisi, yüzde 15-20 bandında oy alabilecek güçlü bir adayla Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesi. “Üçüncü yol” olarak da tanımlanan bu siyasetle HDP bir yandan parlamento seçimlerinde temsil gücünü artırmayı, bir yandan da Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci tura bırakacak bir stratejiyle müstakbel ortak yönetimi ve siyasi programı şekillendirmek üzere müzakere masasına güçlü bir toplumsal destekle oturmayı hedefleyebilir.
HDP-Kılıçdaroğlu görüşmesinde somut olarak hangi konuların ele alındığını, çatışma ve uzlaşı noktalarını, süren müzakere konularını şimdilik bilmiyoruz. Bununla birlikte, HDP’nin müzakere gücünün birkaç nedenden ötürü zayıf olduğunu söyleyebiliriz. İlk olarak, Kürtler içindeki Erdoğan karşıtlığının altını çizmek gerekir. HDP’nin de uzun zamandır yatırım yaptığı bu eğilim özellikle metropollerde yaşayan Kürtler içerisinde yaygın ve güçlü. Aynı tespit Alevi Kürtler için de yapılabilir. Ekonomik krizle birlikte bu eğilim dindar-muhafazakâr Kürtler içerisinde de güçlendi. Halihazırda HDP kadroları da bu eğilimi büyük oranda taşıyorlar.
2013-2015 Çözüm Süreci’nin çökmesiyle birlikte AK Parti’nin girdiği yollar ve kurduğu yeni ittifaklar, Kürt sahasında sivil ve siyasal alanın altını oyan uygulamaları, HDP siyasetinde “nefes almayı”, 2015 öncesine dönüş arayışlarını güçlendirmiş durumda. Nitekim, Kılıçdaroğlu’nun HDP görüşmesi sonrası yaptığı açıklamalarda öne çıkan kayyım, siyaset yapma hakkı, bağımsız ve tarafsız yargı vurguları bunu teyit ediyor.
İkinci olarak, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenleri kadar bir çatı partisi olan HDP’nin bileşenleri de çoğunlukla Kılıçdaroğlu’nu destekliyor. Nitekim bazıları bu tutumlarını günler öncesinden kamuoyuyla paylaştılar. HDP’nin aksi bir tutumu hem kendi bileşenlerine hem de liderlik ettiği ittifak bileşenlerine kabul ettirmesi kolay olmayacaktır.
Üçüncü olarak, HDP’nin son iki yıldaki somut politik hedefleri geriye çeken “kolaylaştırıcı siyaseti” bugüne kadar Kılıçdaroğlu için bir tür “yol temizliği” işlevi gördü. HDP’nin seçimlere dönük temel tutum belgesinde ifadesini bulan ve bugüne kadar süren bu “kolaylaştırıcı siyaset”, S. Demirtaş gibi HDP’li liderlerin de tutumuyla Kürtleri “feragat etmeye” hazırladı. Nitekim bugün HDP tabanının önemli bir kısmı Kılıçdaroğlu’nu desteklemek konusunda ikna olmuş durumunda. Aksi yöndeki bir karar alınması durumunda bile HDP’nin tüm kitlesini kayıpsız bir şekilde mobilize etmesi bu saatten sonra kolay olmayacaktır.
Son olarak, Kılıçdaroğlu’nun HDP görüşmesine Millet İttifakı adayı olarak katılması da HDP’nin müzakere gücünü zayıflatan bir durum. Zira, Millet İttifakı’nın kamuoyuyla paylaştığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” ve bir tür hükümet programı olan “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” Kürt meselesine kör bir perspektifle hazırlanmış durumda. Kılıçdaroğlu’nun söz konusu anayasa teklifinin sınırlarını aşan, hükümet programının dışına çıkan yeni bir siyaset önermesi imkânsız olmasa da oldukça zor görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun HDP ile yapılan görüşmede her iki belgeyi HDP’li yetkililere sunması bu zorluğu teyit ediyor.
Ne Beklenebilir?
Tüm bu tablo içinde HDP-Kılıçdaroğlu görüşmesinden ne beklenebilir? HDP’nin 11 maddelik deklarasyonunda dile getirilen hususlar üzerine Kılıçdaroğlu ile uzlaşı sağlaması mümkün mü?
HDP’nin 11 maddelik deklarasyonunun başlıkları şunlar: (1) Güçlü demokrasi, (2) Tarafsız ve bağımsız yargı, (3) Kayyım rejimi değil halk iradesi, (4) Kürt Sorununda demokratik çözüm, (5) Barışçıl dış politika, (6) Kadına özgürlük ve eşitlik, (7) Ekonomide adalet, (8) Kamu yönetiminde liyakat, (9) Doğaya saygı, (10) Gençler için özgür yaşam ve (11) Demokratik anayasa.
Söz konusu başlıklar somut önermeler ve talepler içermediği için üzerinde uzlaşı sağlaması görece kolay. Nitekim Kılıçdaroğlu görüşme sonrasında yaptığı açıklamada 11 maddenin çoğuna kendi kavramları ve yorumuyla değindi. Kürt meselesinin meclis çatısı altında çözüleceği vurgusu herhalde altı çizilmesi gereken en önemli husus. Bununla birlikte bu konuya dair değerlendirme yaparken Millet İttifakı’ndan ziyade CHP’nin tutumuna işaret etmesi önemle not edilmeli. Ayrıca barışçıl dış politika ve demokratik anayasa taleplerinin konuşma içerisinde yer almaması dikkat çekiciydi. Kürt meselesinin en yumuşak yüzü olan anadil meselesinde Kürt sokağının taleplerini karşılamak bir yana AK Parti’nin çok gerisinde bir çerçeve çizmesi ise Millet İttifakı’nın sınırlarını hatırlatan bir durumdu.
Kürt sokağının somut talepleri içerisinden kısmi de olsa karşılanması muhtemel taleplerden birini kayyımların tasfiyesi diğerini ise siyasi tutsakların serbest bırakılması oluşturuyor. Kılıçdaroğlu HDP görüşmesi sonrası yaptığı açıklamada bu konularda uzlaşı sağlanabileceğinin sinyallerini verdi. Halihazırda Millet İttifakı kayyımlar konusunda yerel yönetimlere yargı güvencesi sağlayan 1961 Anayasası’nın gerisinde ama mevcut durumun da ilerisinde bir öneri sunuyor (Detayları merak edenler Altılı Masa Kürtlere Ne Vadediyor? yazısına bakabilir). Bu konuda en azından 1961 Anayasası’nı baz alan bir düzenleme üzerine mutabakat sağlanabilir.
Demirtaş ve O. Kavala isimleri üzerinden yürüyen tartışmalar yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile siyaset hakkı çerçevesinde siyasi tutsaklar konusunda da bir gelişmenin olabileceğini gösteriyor. Bununla birlikte, burada da yapılacak düzenlemelerin kapsamı, sembolik isimlerden öteye sesi duyulmayan binlerce siyasi tutuklunun kaçının özgürlüğüne kavuşacağı önem arz ediyor.
Kayyımlar ve siyasi tutuklulara ilişkin düzenlemeler üzerine sağlanacak bir mutabakat muhtemelen HDP’nin Kılıçdaroğlu’nu desteklemesine yetecektir. Bununla birlikte, HDP’nin toplumsal tabanını bu tercih etrafında mobilize etmesi ve sandığa yönlendirmesi beklendiği gibi kayıpsız olmayacaktır.