Rusya Nükleer Çöplüğü

Aleksandr Nikitin, 17 yaşında girdiği deniz kuvvetlerinde, 1991 yılında Rus nükleer donanması güvenliğinden sorumlu subaylığa kadar yükseldi. Bu dehşeti yakından gördüğü için de, Rus halkını ve dünyayı tehdit eden nükleer atık tehlikelerine açıkça dikkat çekmeye başladı ve 1996’da kendini hapiste buldu. Uluslararası Af Örgütü’nün Rusya’daki ilk “vicdani tutuklusu” olan Nikitin, uluslararası baskılar sayesinde 1998’de hapisten çıktı. Le Nouvel Observateur’de 16 Mart 2000’de yayımlanan aşağıdaki söyleşide, komşumuz Rusya’daki yeni nükleer tehditlere dikkatimizi çekiyor.

Davanız kapandı ve aklandınız. Sizi konuşmaya devam etmeye iten ne?

• Söylenenin tersine, davam kapanmadı. Mahkemenin ertesinde savcı kararı temyiz etti ve bana karşı aynı suçlamayı, ihanet suçlamasını, farklı yargı mercileri önünde çıkarıyorlar. Bu aralar Yargıtay’ın kararını bekliyorum. Beni mahkûm etmek için ellerine ne geçerse kullanıyorlar ve bu yıllar boyu devam edecek. FSB’nin [KGB’nin yerini alan kuruluş] acelesi yok. Fakat benim acelem var. Çünkü bu ülkede inanılmayacak kadar korkunç bir şey hazırlanıyor. Bunu teşhir etmek istiyorum. MİNATOM (Rus Atom Enerjisi Bakanlığı) ve onun arkasında hükümet “dahiyane” bir fikir buldular. Dünyanın dört bir yanından gelecek nükleer atıkların Rusya’ya girmesine izin vermeye hazırlanıyorlar. Zaten nükleer kirliliğin had safhada olduğu ülkemiz, dünyanın nükleer çöplüğü olacak.

Halbuki Rusya kendi atıklarını temizlemekten aciz! Kaç atık arıtma tesisi var?

• Bir tane, Ural’da, Mayak’ta. Üstelik pek güvenilir değil. Tesisin çevresi vahim oranda kirlenmiş durumda. Bu tesis, Rusya’nın kendi ihtiyacını karşılamaktan çok uzak. Yabancı nükleer atıkları işleyebilecek teknolojisi olduğundan da şüpheliyim.

Öyleyse, ne anlama geliyor bu çılgınlık?

• Para. MİNATOM bu işten 7 ilâ 9 milyar dolar kazanmayı umuyor. Bunun için her şeyi yapmaya hazır. Yabancı atıklar nerede depolanacak, nasıl taşınacaklar, hangi olmayan fabrikalarda işlenecekler? Hangi deniz, göl veya gizli eski maden ocağını kirletecekler? Nüfusun hangi kesimi bu kirlilikten payını alacak? Bütün bu hayatiî soruların hiçbirine bir cevap almak mümkün değil. Devlet görevlileri Fransız örneğini verip, “Fransa gibi yaparız” diyorlar. Birkaç gün önce televizyonda Fransa’daki La Hague nükleer atık işleme fabrikasını gösterip, bu işletmenin çok para kazandığını söylediler. Ama oradaki durumla buradakini karşılaştırmak olanaksız. Biz şimdiden bir nükleer çöplüğün içindeyiz, çöplüğü taşırmak gereksiz. Bütün ülkelerin demokratlarına ve özellikle Fransızlar’a, bu ilân edilmiş dehşete karşı çıkmaları için yalvarıyorum.

Operasyon başladı mı?

• Görüşmeler çok ilerledi ve birçok Avrupa ülkesiyle görüşülüyor. Bugüne kadar, Çevre Koruma Kanunu’nun 50. maddesi 3. fıkrasının koruması altındaydık. Bu madde, Rusya’ya nükleer atık girişini yasaklıyordu. 1999 yılında, bu 3. fıkrayı milletvekilleri iptal ettirmeye yeltenmişler ama Yeltsin reddetmişti. Şimdi gene teşebbüs ediyorlar ve bu kez başarma şansları fazla.

Rus kamuoyu kendini tehdit eden bu gelişmelere karşı kayıtsız mı? Neden böyle pasif kalıyor?

• Günlük yaşam sorunları bastırdığı için. Burada yaşam o kadar zor ki! Her gün dehşet verici örneklerle karşılaşıyoruz. Geçenlerde, Urallar’da, Çeliabinsk bölgesinde nükleer güvenlik hareketi sorumlusu bir kadınla tanıştım. Bu bölgede, Musljumoro köyü o denli nükleer kirlenme altındaymış ki, idare halkı başka yere göçe davet etmiş ve biraz da para vermiş. İdare’nin bu davranışı çok enderdir. Ama insanlar bir yere kıpırdamıyorlar. Öleceklerini, çocuklarının öleceğini biliyorlar, gene de köylerinden ayrılmıyorlar ve verilen parayı günlük gıda ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıyorlar. İdare de buna göz yumuyor ve sorumluluğun köyü terk etmeyenlerde olduğunu belirten bir kâğıt imzalatmakla yetiniyor. Böyle bir durum karşısında kendimizi çok biçare hissediyoruz. Norveç Çevre Koruma Cemiyeti, BELLONA bir internet sayfası açtı ama bu bizi ezmek isteyen makineyi durdurmak için yeterli değil.

Putin’in yönetime gelmesinden beri baskılar arttı mı?

• Evet, açık biçimde. Geçen hafta bütün insan hakları ve çevreci derneklerin liderleri biraraya geldiler. Amaçları bir tek grup oluşturmaktı. Havanın giderek ağırlaştığını hissediyoruz. Rusya savcısı tüm derneklerin faaliyetlerinin incelenmesini emretti. Kendisi de tüm dosya ve dokümanları incelemeye aldı. En çok ilgilendiği şey, bu derneklerin ayakta kalmasını sağlayan paranın nereden geldiği. Sadece uluslararası yardımlarla yaşayabiliyoruz. Bu yasak değil, ama FSB’ye kuşku verici şayialar yayma olanağı veriyor. Bizi, insan hakları örtüsü altında, yabancı güçler lehine çalışan casuslar olmakla suçluyorlar. Kanıt olarak da para aldığımız gösteriliyor. Ya da vergi dairesi tehdit ediyor ve bizce bu tehdidi hiç hafife almamak gerekir. Örneğin benden, BELLONA’nın benim savunmam için beş yıl boyunca ödediği parayı geri ödememi emrediyorlar. Bunun bir ücret olduğunu ve ben hapisteyken ödendiği için, karşılıksız ücret olarak geri ödemem gerektiğini söylüyorlar. Bunu yapmam mümkün değil elbette, ama Rusya’da bunun sonuçları çok ağır olabilir.

Korkuyor musunuz, cesaretiniz kırılıyor mu?

• Her sabah kalkarken, o gün başıma gelebilecek her şeyi düşünecek olsam, hiç yataktan kalkmamam gerekir. Korkmamı istiyorlar, bu nedenle korkuya karşı direniyorum. Yalnız değilim. Vladirvostok Hapisanesi’nde iki korkunç yıl geçiren Gregori Pasko’yu düşünüyorum. Veya Pasifik Okyanusu’nu Rus nükleer donanmasının kirlettiğini ihbar ettiği için 1995 yılında hapsedilen Nikolay Şur’u; hayatı tehlikede olan bilimadamı Vladimir Soyfer’i ve daha az tanınan diğerlerini düşünüyorum. (...)