Feminist/lezbiyen, Demokratik Toplum Partisi (DTP), sol/sosyalist gruplar, Vatanseverler Partisi, İbrahim Tatlıses, Mesut Yılmaz… Türkiye, bu sayıda bağımsız adayın hazırlandığı bir seçim daha görmedi. Bu ‘en bağımsız (!) seçim’ sonucunda oluşacak TBMM aritmetiği, kimilerine göre çok renkli olacak. Bazı kesimlere göreyse, oylar daha da bölünecek. Bağımsız adaylara karşı çıkanların temel gerekçesi, 550 sandalyeli Meclis’te birkaç bağımsızın etkisiz kalacağı endişesi. Bağımsız adayları destekleyenlerin oranı da az değil. “Sol bağımsız aday” fikrinin mimarlarından, Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Radikal Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Ahmet İnsel, bu endişelere katılmıyor. “Bizim girişimimiz partilere karşı değil” diyen Prof. İnsel, hedef olarak yüzde 10 Türkiye barajını gösteriyor.
Aralarında Türk Tabipler Birliği Başkanı Gencay Gürsoy, şair-yazar Murathan Mungan, Ali Nesin, Aydın Engin, Mahir Günşıray, Rüstem Batum, Zuhal Olcay gibi isimlerin bulunduğu ve şimdilik ‘Sosyalist Aydın Hareketi” ya da “Bağımsız Sol Aday” olarak tanımlanan girişimin adayı ise son dakikada bir değişiklik olmazsa, Ahmet İnsel, bu girişime ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Seçimlere bağımsız aday ile girmekte neden ısrar ettiniz?
Bir tek nedeni var, milletvekili seçimlerinde uygulanacak yüzde 10 barajı. Eğer bu yüzde 10 ülke barajı olmasa, bugün CHP’nin solunda yer alan partiler, siyasi girişimler yok olma aşamasında olmayacaktı. Barajın, parti ittifakları ya da birleşmeler ile aşılabileceği görüşü, özellikle 2002 seçimlerinde hayal kırıklığı yarattı. Son seçimlerde DEHAP etrafında oluşan ittifak, “Barajı kesin geçeriz” diye düşünüyordu; ama oy oranı yüzde 6’da kaldı. Anlaşıldı ki, 1999’da CHP’nin, 2002’de ANAP’ın, DYP’nin ve MHP’nin geçemediği barajı aşmak kolay değil. Baraj, yeni oluşumlara da izin vermiyor. Çünkü insanlar ‘oyum boşa gitmesin’ düşüncesiyle, barajı aşacağına inandığı partilere veriyor.
Temmuz’da seçime girecek olan siyasi partilerden hiçbiri sizin düşüncelerinize uymuyor mu?
Oy pusulasındaki sol partilerle elbette uyuyor; ama onların barajı aşacağı kesin değil ki. Ne ÖDP’nin, ne TKP’nin, “Yüzde 10 barajını aşacağız” diye bir iddiaları da yok; çünkü aşamayacaklarını biliyorlar. Bu seçim sistemi, parti ittifaklarını da yasaklıyor. CHP ile DSP’nin yaptığı gibi; DSP bir tarafta duruyor, adayları diğer partilerden aday gösteriliyor.
Yüzde 10 barajı; CHP’yi zorlayacak, onun devletçiliğe, milliyetçiliğe kaymasını engelleyecek, solunda yer alacak partileri engellediği gibi; CHP’yi de sağa itiyor. Çünkü solundan bir muhalefet baskısı hissetmediği için sağa yanaşarak, orayla rekabet etmek zorunda kaldı. Bizim, bağımsız aday girişimimiz partilere karşı değil, yüzde 10 barajına karşı. DTP de bağımsız adayları destekleme kararı aldı. TBMM’ye bizim adayımızla birlikte onlar da bağımsız girdiği takdirde, belki yüzde 10 barajının rantını yiyen partiler, bu rantın kalmadığının farkına vararak, o zaman yüzde 10 barajını kaldırırlar.
CHP’yi neden sağa kayan bir parti olarak değerlendiriyorsunuz?
Milliyetçilik konusunda CHP’nin tavrı çok açık. Gerçi kendini ayrımcılığa yol vermeyen bir milliyetçilik olarak tanımlıyor; ama “Milliyetçilik toplumun çimentosudur” dedi Deniz Baykal bir konuşmasında ve milliyetçiliği toplumun kimliği olarak tanımladı. Her ne kadar ayrımcılığa yol açmayacak olsa bile yine de sol için ciddi bir handikaptır. Kabul edilmez duruştur. Milliyetçilik, aynı zaman bireysel özgürlükleri, ister istemez farklılıkları gayri meşru kabul eder. Özellikle Türkiye gibi, ulusal kimlik sorunlarının çok can yakıcı olduğu bir toplumda, bunun çözümünün pozitif milliyetçilik olduğunu söylemeyi, bence farklı adlardaki milliyetçilikleri körükleyebileceği için kendime yakın bulmuyorum. Özgürlükçülük için de sola yakın bulmuyorum. Bir sağ demokrat bunun savunabilir.
Bağımsız aday çıkarma fikri ne zaman somutlaştı? Bu hareketi destekleyen isimler nasıl bir araya geldi?
Yüzde 10 barajının, Türkiye’de sol siyasete verdiği zararların farkında olan insanlarla buluştuk. Prof.Dr. Seyfettin Gürsel’le (Vatan Gazetesi Yazarı ve Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi) beraber bu fikri dile getirmeye çalıştık. Radikal gazetesinde 18 Mart’ta bir yazı yayımlayarak, solun parlamentoya ancak bağımsız adaylarla girebileceğini ve solun parlamentoya girmesinin çok önemli olduğunu dile getirdik. Ondan sonra bu girişim çeşitli çevrelerde hızlandı, özellikle de İstanbul’da…
Diğer bağımsızlarla ilişkiniz var mı?
Bilgi alışverişi babında var. Bazı sol partiler seçime girme kararı aldılar, bu onların sorunu. Ben, sosyalist düşünceyi savunanların bizim adayımıza oy vereceklerini düşünüyorum. Onun dışında, seçimlere giren sol partiler, bağımsız adayı desteklemek için o bölgede seçime girmeyebilir.
Adayınız, kimlerin adayı?
Sosyalist düşünenlerin dahil olduğu daha geniş bir çevrenin adayıdır. Çünkü sosyalist düşünce, kimsenin tekelinde değildir. Sadece sosyalist düşüncenin değil, aynı zamanda demokrat, özgürlükçü insanların da Baskın Oran’ın adaylığında kendilerini bulabileceklerini düşünüyorum.
Bu girişime sizler kendi aranızda ne diyorsunuz?
Bağımsız sol aday.
Kaç aday çıkaracaksınız?
Şu anda bir aday var. Adayın da gönüllü olması lazım. Birkaç kişiye teklif götürdük, ama olmadı. Belki ikinci bir aday daha olabilir. Şöyle bir durumda söz konusu; seçimlere giren sol partiler var. Biz aday sayısını her arttırdığımızda, onlardan o bölgede aday göstermemesini istemek durumundayız. Bu da yıpratıcı bir pazarlık süreci anlamına geliyor.
Bağımsız adayı hangi ilden göstermeyi planlıyorsunuz?
İstanbul birinci veya ikinci bölgeden.
Seçilebilmesi için ne kadar oy alması gerekiyor?
60 bin civarında. Elbette bu, seçime katılım oranı ile birlikte değişiyor. Yüzde 3.5 civarında oy gerekiyor.
Bir milletvekili TBMM’de ne yapabilir? Ne bekliyorsunuz? Sonuçta AKP 300’ün üzerinde milletvekili ile cumhurbaşkanını seçemedi.
300 milletvekili olan bir partinin 300 sesi olamıyor; parti disiplini dediğimiz şey, milletvekillerini konuşturmadığı için, 300 milletvekilinin sesi birkaç kişiye kalıyor. Bugüne kadar bir bağımsız program üzerinde ortak çevrenin oluşturduğu, önerdiği, seçtiği bir bağımsız aday olmadı Türkiye’de. Belki biraz Mehmet Ağar olmuştur, ama o da bölgeseldi. Bizim bağımsız adayımızın bir programı, ilkesi olacak ve unutmayın ki 1969’da Türkiye İşçi Partisi üç milletvekili ile seçilmişti. Başta Mehmet Ali Aybar olmak üzere o üç milletvekili sol kamu vicdanının sesini güçlü bir şekilde duyurabildiler.
Birçok parti kapı kapı dolaşarak oy istiyor. Siz ne yapacaksınız? Nasıl bir organizasyon oluşturacaksınız?
Adayın seçim bölgesi belli olduktan son, seçim kampanyası için bir örgütlenme olacak. Mahallelerde seçmene ulaşmak, olmazsa olmaz. Yüz yüze ilişkiler çok önemli. Ayrıca ortak toplantılar, kanaat önderleri ile görüşmeler, adayın kendisini tanıtacağı basın görüşmeleri olacak. Siyasi parti kampanyalarından daha renkli, daha güler yüzlü bir kampanya yapılacağını umut ediyoruz.
Siyasi partiler seçim kampanyalarında, liderlerinin posterlerini, parti bayraklarını veya son dönemde olduğu gibi ağırlıkta Türk bayrağını kullanıyor. Siz ne kullanacaksınız?
Onu bilmiyorum. Bu işlerde profesyonel olan insanlar kampanyayı yürütecektir. Ne kullanılacağına Baskın Oran karar verecektir. Bir destekleme komitesi olacak, içlerinde organizasyonu, imajı, sloganları, programı ile ilgili insanlar gönüllü yer alacak.
Seçim çalışmaları için paraya da ihtiyaç var.
Onu, destekleyenler verecek. Bu bir seçmen girişimi. O komite, işbirliği ile bu parayı karşılayacak. Baskın Oran’ın milletvekili maaşına mahsuben vermeyeceğiz yani.
Siz neden aday olmadınız?
Bu fikri ortaya atan kişinin aday olmaması gerektiğini düşünüyorum. Fikri ortaya atan kişilerden biri oldum bir anda. Ayrıca milletvekili olmayı istemek lazım. Baskın oran, teklif gittiğinde yapmak istediğini, olabileceğini söyledi. Böyle bir yükün altına girmek için, istemek lazım. Benim çalışma programımda bu yok.
Çok sayıda bağımsız aday var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu derce yoğun şekilde bağımsız adayın ortaya çıktığı başka bir seçim dönemi hatırlamıyorum; ama bu, yüzde 10 seçim barajının iflas ettiğini gösterir. Son aşamasına geldi. Belki bu sayede baraj değişecektir.
Sizin bağımsız adayınız DTP’li bağımsızlar, İbrahim Tatlıses, Mesut Yılmaz gibi bağımsızlar… Böyle bir Meclis nasıl olur?
Daha renkli olur. AKP ile CHP’nin diş dişe geldikleri Meclis’ten daha renkli olur. Eğer 2002’de TBMM yüzde 45 dışarıda bırakılarak oluşmasaydı, ne Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili, ne diğer konularda “Ne olacak?” diye düşünmeyecektik.
Son seçimlerde yaklaşık 10 milyon seçmen sandığa gitmedi. Bu seçimlerde katılım oranı artar mı?
Dört milyonun mükerrer olduğu ortaya çıktı. Mükerrerleri çıkartırsak, yüzde 83-84’e tekabül eder. Ben daha fazla bir katılım olacağını sanmıyorum, bu oran Türkiye’de limittir. Dünyada da limittir. Elbette bağımsızlara bir katkı söz konusu olabilir.
Sizin adayınız diğer bağımsızlarla, örneğin DTP’li bağımsızlarla Kürt sorunu için birlikte hareket edebilir mi?
Sadece Kürt sorunu ile ilgili değil; özgürlük, eşitlik ilkeleri üzerinden, sosyalist ilkeler üzerinden tüm milletvekilleriyle işbirliğine gidilebilir.
Seçim sürecinde e-muhtıra gibi bir etki bekliyor musunuz?
Olmamasını umuyorum, ayrıca bu tür etkiler, bir sonraki seçimlerde tepki olarak dönüyor.
23 Temmuz sabahı, bugünkü koşullarda, nasıl bir Meclis’in aritmetiği öngörüyorsunuz?
AKP bugünkü durumda yüzde 30’lar civarında oy alır. DP veya MHP barajı geçebilir. CHP-DSP işbirliği yüzde 20 civarında kalır. Bağımsızlar 25-30 kişi civarında Meclis’e girebilir, yeni engellemeler olmazsa. AKP, küçük bir sayı farkıyla iktidarı oluşturabilir, ama bugünkünden daha fazla sayıya ulaşamaz. Koalisyon veya koalisyona yakın bir durumda oluruz.
Tempo, 31 Mayıs 2007