2011 seçimlerinin farklı açılardan analizleri yapılıyor; yapılmaya devam edecek. Geniş bir kesim tarafından “bu seçimin galiplerinden” olarak ilan edilen Emek ve Özgürlük Bloku adayları ve onların 36 vekille Mecliste olmaları, sol muhalefet açısından önemli bir aşamanın göstergesi. Geçen seçimden itibaren etkin bir şekilde uygulanan bağımsız adaylarla seçime girme projesi, önemli bir kazanım elde etti. Bu başarı aynı zamanda yeni nesil bir sol mücadele için de ipuçları içeriyor. Solun, kamusal olanla kurumsal olan arasında yitirmeye başladığı bağı canlandırması ve bunu yeni bir yolla, hep adres gösterilen sokağı güçlü bir işbirliği içinde siyasal olana katması, gelecekte yürütülecek yeni mücadeleler için rehber niteliği taşıyor.
Her ne kadar sol cenahta toplumsal muhalefetin Meclis aracılığı ile yürütülemeyeceğine dair geniş kabul olsa da, hayatın her alanı gibi reel siyasetin kalbinin attığı Meclis de önemsenen bir mekân olmalı. Hayatımızın her alanına müdahalelerde bulunma kapasitesine sahip bir alanda, söylenecek sözlerin-ileri sürülecek savların ve tartışılacak konuların içinde yer almamak, yıllardır sol açısından önemli bir eksiklikti. Meclis kürsüsünde, sol argümanları dillendiren, basın toplantılarında muhalif gazetecilerden, sinemacılardan dem vuran, konuşmalarında sol geleneğin düşünürlerinden alıntılar yapan bir ya da birkaç vekil olması, sokakta yürütülen mücadeleye bir kazanım sağlamaz mı? Böyle bir kazanım, söyleyeceğimiz sözün daha geniş kesimlere ulaşma potansiyelini taşıdığı için bile önemsenmesi gereken bir katkı olur.
Yeni nesil sol mücadele, tıpkı bağımsız adayların yaptığı gibi, belli alanları tutma, o alanları örgütleme, gündelik hayatın içinden-somut sorunlar üzerinden adım adım yürüyecek bir süreci işaret ediyor. Görülüyor ki, ancak bu şekilde yaşamın içine sızmış bir mücadele karşılık buluyor ve başarılı oluyor. Asıl mücadele alanının meydanlar, sokaklar olması, Mecliste bizim sözümüzü söyleyen bir vekilin olması gerçeğini etkilemiyor. Kaldı ki resmi kurumlardan gelen bu güç, alanları, sokakları da daha güçlü hale getirme potansiyelini taşıyor. Artık başarılı bir mücadele, merkez komitelerin yürüttüğü, devrimci partiler nezdinde odaklanmış tek parçalı bir yapıda değil, yaşamsal olanla doğrudan temas kuran bir çok parçalı yapıya evrilmiş durumda. Bu durum, farklı ekiplerin işbirliği, koordineli çalışma, farklı renklerin bir araya gelebildiği bir ağ yapısına sahip olarak, tek merkezli bir mücadelenin uzanacağı noktalardan daha fazla yere temas edebiliyor ve ilişki kurabiliyor. Bu ilişkisellik, içinde gündelik hayatın bütün çatışmalarını barındırdığı için muhalif kimliği kaybetmiyor. Çünkü hayatın içindeki tüm çelişkileri kapsayıcı bir biçimde mücadele alanına taşıyor. Her ne kadar tek amacı bu olmasa da, tabandan yükselen bir hareket, kamu politikalarına etki etme gücü kazandıkça kendini yenileyebilme kapasitesini artıyor. Seçim sonucunda kazanılan başarı, biraz da bu kurumsal çerçevenin içinde yer bulma ve o alanı da mücadelenin içine katma başarısıyla alakalı durumda. Çünkü sokakta yürütülen mücadele, hayatla temas kurmadığı sürece, sadece bir gösteri sanatına evriliyor. Kamusallık, sadece sokaktaki basın açıklamaları ile değil, orada söylenen sözün yansımasını bulacağı mekanlara taşındıkça bir anlam kazanabilir. Seçim sürecinde yaratılan işbirliği, sözün kamusal alanda görünür olması için sadece bildik metotların değil, yeni bir aracın kullanılması için de öğretici oldu.
Blok’un, Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel gibi, doğrudan kendi tabanı olmayan kişileri aday gösterip bunlar üzerinde işbirliği yapabilmesi, sol açısından önemli bir kazanım. Tabii ki bu adayların örgütlü olduğu, temas kurduğu, siyasal faaliyet yürüttüğü kesimler, partiler vardı. Başarı, tam da bu farklı kesimlerin bir araya gelip ortak bir mücadele alanı örgütlemesinde yatıyor. Memleket solunun, ortaklaşma ve işbirliği yapma kapasitesi oldukça düşükken, siyasal olana dair her şeyi söylendiği seçim sürecinde bu tür birlikteliklerin önemi daha da artıyor. Kendi sözüne sahip çıkma isteği, diğer sözlerin de desteği ile gerçekleşti. Yaşamsal olanla temas, bu adayların kendi kanallarını ortak bir mücadeleye sevk etmesi ile anlamlı bir sonuca evrildi. Aralarındaki farklılıklara rağmen ortak eksenlerde buluşma kabiliyetini yükseltme girişimi, önümüzdeki süreçte de devam ettirilmesi gereken bir olgu. Çünkü ortak eksenleri geliştirme ve hareketin eşit parçaları olma meselesi, sisteme karşı yürütülen mücadelenin yeni bir aşamasını simgeliyor. Seçim özelinde bu hattı ilerletmek, demokrasi ile sol mücadele arasındaki bağın güçlendirilmesi açısından da önemli. Meclis, bir toplanma, buluşma alanı olarak artık solun sözünün de söyleneceği bir yer haline geldi.
Sol muhalefetin artık daha fazla işbirliğine, daha fazla yaşamın içinde olmaya ihtiyacı var. Artık tek bir elden değil çok farklı kanallardan yürütülen aktivizme ihtiyaç var. Bu şekilde, yaşamsal olanı kuşatma şansının daha fazla olduğu, resmi bir seçim sürecinde, gerçekçi bir biçimde görüldü. Mücadelenin yeni alanlar tutarak, oradaki sınırları genişletip değiştirerek var olacağı bu resmi ve gerçek olaylarda kazanımı arttıkça, sloganlarda dillendirilen kazanımlar da artacaktır. Artık “parlamento-dışı sol” da sesini parlementoda duyurma gücüne sahip.
Bundan sonraki süreç, sokakta yürütülen işbirliği dayanışmanın, Meclis kanalıyla da sürdürülmesi; bize düşen de bunun takibi ve sokağa geri kazandırılması. Blok vekillerinden beklentimiz de, sürdürülen işbirliğine uygun olarak, sadece Kürt hareketinin değil, solun tüm kesimlerinin özgürlük ve demokrasi taleplerini mecliste dile getirmeleri.