27 Ekim’de artık sıradan olan haberlerden birini daha duyduk, sadece isim değişmişti: Elif İnce işten çıkartıldı. O kadar çok gazeteci işsiz kaldı ki, artık verilen tepkiler bile sıradanlaştı: İktidara ve iktidara direnemeyen patrona kızmaca.
Keşke Elif İnce’nin Radikal’den ayrılmasının yegâne müsebbibi Erdoğan olsa. En büyük sorumlu Erdoğan da olsa, daha küçük sorumluluklar da Erdoğan’ın sırtına yüklenerek kaçırılıyor. Elif İnce gibi birinin işsiz kalmasını sadece Doğan Grubu'nun korkusu, iktidarın baskısıyla açıklamak sığlık olur. İyi medya ölüyor ve bunda hepimiz suçluyuz, sadece iktidar değil.
Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?
Radikal ve Elif İnce oldukça iyi bir örnek. Radikal’in piyasaya ilk çıkışı, hedef kitlesi ve başarıları, zamanla gerilemesi malumu ilam olur, Eyüp Can’ın gazete batırma rekoruna ve gazetenin bu dönemde Hasan Celal Güzel güzel yazan yazarlarına değinmekse tatsız birer tekrar. Radikal’in gitgide çizgisini kaybetmesi, kapanması ve ‘tıklayınız’cılıktan kazanmaya başlaması, sektörün gittiği yer kadar, Radikal’in ilk çıktığı zaman ortaya koyduğu hedef kitlesinin de ya küçüldüğü ya da artık dikkate almaya değer bulunmayacak raddeye geldiğini de göstermekte. Elif İnce'nin işten çıkartılması demek, her şeyden önce, Türkiye'de iyi habere, iyi yazıya hak ettiğini verecek bir okuyucu kitlesi hala oluşmamış ve/veya gazetelere küstürülmüş ve/veya sektörün ciddiye almadığı miktarda azınlıkta kalmış demek.
Bu tatsız durumun ilk gösterdiği, çoğu yazıda eleştirilen “tüketim çılgınlığının” gazetelere pek hayrının dokunmadığı. Bunca AVM açılıyor, insanlar para verip alacağı bir şey için gecenin köründe kuyruğa girebiliyor da gazete/dergi satışlarında bir artış olmuyorsa, suçu internete geçişte bulacaklar için: iyi içeriğe para verme ihtiyacı duyulmuyorsa, buradan yapılabilecek ilk çıkarım, insanların sadece zenginleştiği, zenginleşmekten kastın sadece banka hesaplarının kabarması ve arabanın yenilenmesi olduğu, insanların keyfilerine yatırım yaparken kendilerini geliştirmeyi es geçtiği.
Radikal’in Elif İnce’yi ve öncüllerini işten çıkarmasının temel sebeplerinden biri, kaliteli ve özgün içerik üretmenin para eden bir şey olmaktan çıkması. Bu hikayede Erdoğan’a ve Radikal’e kızmak en kolayı, ama Radikal'in yaptığını yapmayıp para kazanarak sektörde var olmak da pek mümkün değil. Radikal'in Elif İnce'li, Fatih Yağmur'lu halinde de bu iyi muhabirler sostu sadece, asıl yemekse meme, bacak ve bol bol 'tıklayınız' idi, çünkü Elif İnce’nin talan edilmiş park haberi, muhtemelen Slav ablalarımızın bacaklarından daha az tık getiriyordu. Suç Radikal’de olduğu kadar, sadece tık sayısına bakan reklamcılar ve haber veya makaleden çok meme tıklayan ‘okuyucu’ kitlesinde. İktidarın medya üzerindeki baskısı kadar, reklam verenlerin, reklamcıların baskısını ve zengin olmuş burjuva olamamış, son on yılda iyice genişleyen orta sınıfı da görmek gerek. Türkiye’de bugün memesiz gazete çıkarmak zor.
Gazetelerin tirajlarının düşük olmasında ve bir türlü yükselememesinde son on yıldır en büyük günah keçisi internet. İnternet çıktı çıkalı okuyucunun gazeteye para vermek istemediği, internete konulan bir metin için para istenemeyeceği, ancak reklamla kazanılabileceği gibi bir önkabulle çalışıyor gazetelerin internet siteleri. Gazetede ne varsa internet sitesine de aynısını koymakla başlayan serüven, gazeteye koymaya değer bulmadığı veya utandığı için koyamadığı haberleri, kaldırma kolaylığı da olduğundan olacak, internete yığmak noktasına geldi. Koca koca adamlar tık sayısına endekslendi, oradan geliyordu çünkü para. Bir çift memenin getirdiği tık sayısına ulaşamıyorsa Elif İnce’nin haberi, gereksizdir, daha iktidar baskısına gelmeden. Çünkü o içerik üretiminin bir masrafı var ve satışı da meme kadar kazandırmıyor. Gazete ticarethanesi için o tür içeriklerin anlamı yok demektir. O halde en makulü havuzdan haber almak, başka sitelerden kopyalamak, ajansların haberlerine takla attırmak ve BBC, DW gibi medya kurumlarının haberlerini çevirerek itelemek: Sokağa çıkmayan, üretime dayanmayan bir gazetecilik.
Chicken translation ve alternatif çözümler
Muhabiri sokağa çıkmayan gazetenin seviyesiz magazin haberi bile çeviri kokuyor. Sanki Türkiye’de reality showu rating rekorları kırıyormuş gibi, sürekli Kim Kardashian fotoğrafları yığılıyor piyasaya: Nasılsa yapılmış haber var, niye koşturup başkası yapılsın ki? Önce Kardashian kimse onu öğret, sonra onun hayatını gündem haline getir. Paris Hilton’lar, Kim Kardashian’lar sadece Deniz Akkaya’ların hayatını kurtardı, magazin çöplüğü aynen devam etse de, muhabirsiz gazetecilik anlayışı sağ olsun, binlerce kilometre uzaktaki insanların hayatına kaldığımız yerden burnumuzu sokuyoruz. Tabii bunlar sadece çeviri haberler için geçerli.
Toefl’dan mı kaldınız, Ielts’i ikidir veremiyor musunuz? Sizler için çağın icadı Instagram ve Twitter. Hangi ünlüler birbiriyle dalaştı, hangi ünlü nerede yemeğinin fotoğrafını koydu, 24 fotoğraflık galeriniz emrinize amade. Ama gazetecilik ciddi bir iştir, biraz da halkı bilgilendirmek gerekiyor, o halde “Solakların hayatını zorlaştıran 13 şey” konulu bir galeri hazırlayabilirsiniz. Hem bilim var içinde, hem espri, hem de “halk bunu istiyor.”
Gazeteciliği bırak oğlum
Sermayedar için verimli olmayan bu alan çalışanlar için ne durumda? Sık sık işten çıkarmaların yaşandığı bir yerde çalışmak isteyen, ‘esnek çalışma saatlerine uyum sağlayabilen’ arkadaşlar kimlerdir? Siz çok iyi okullarda okuyup sonra gazetelerde sigortasız çalışmayı kabul edecek kaç idealist tanıyorsunuz? Türkiye’nin en iyi okullarından mezun gençleri, gazeteciliği yapılır bir iş olarak görmüyor. İyi bir üniversitede iyi bir bölüm bitirirseniz, gazeteci olmaktansa diş macunu pazarlamayı tercih edersiniz, çünkü ‘piyasa’ bunu buyuruyor. Basın yayın sektörü iyi bir gelecek vaat etmiyor, en iyi okuyup yazması beklenebilecek kişiler de doğal olarak basını şıklar arasında bile görmüyor: Ortalık en çok tık alabilecek memeyi seçecek yeteneğe mazhar editörlere kalıyor, gönüllü yazarlar ve para istemeyi hayal bile edemeyen stajyerlerle iş görülmeye çalışılıyor, gazetelerde nitelik zincirleme şekilde düşüyor.
İçeriğin para etmemesinin sonuçlarından biri, okur olarak daha az Elif İnce kalibresinde muhabire denk geleceğimiz acı gerçeği. Google diyor ki, Elif İnce Brown ve Columbia mezunuymuş. Eğer bursla değil de ailesinin imkânlarıyla gidip okuduysa, eğitimine harcadığı parayı bankaya koyup faizini alsa, muhabirlikten çok geliri olurdu. Bu iyi eğitimin de artık bu sektörde para etmediği sonucuna götürüyor.
İyi ve özgün içeriğin para etmemesi, gitgide daha kalitesiz gazeteler üretilmesine sebep oluyor. Gazeteler ve onu ikame ettiği düşülen internet medyası, yayınlanan yazı için telif ödemeyi teklif etmek yerine yazıyı yayınladığı için yazarından teşekkür bekliyor. Buradan sonrası zincirleme tatsızlık tamlaması: Telif olmazsa bugün yazdı, yarın ne araştırıp yazacak? Araştırmacı gazetecilik ölüyor. Yahut ikinci şık: Gazetecilik meslek olmaktan çıkıp bir tür hobi haline geliyor, asıl parayı gece kulübünden kazanıp zaten tanıdığınız ünlülerle röportaj yaparak gazetecilik yapıyorsunuz.
Türkiye kabaca bu haldeyken dünyada gazetecilik ne dijitale geçişle, ne de medya patronlarının başka sektörlerde de yatırım yapmasından dolayı bu kadar ayağa düştü. Türkiye’de gazetelerin az satılmasının suçlusu olarak görülen internetin ve dijital yayıncılığın, aslında kaliteli ve özgün içeriğin üretimi ve satışı için ne kadar imkânlarla dolu olduğunu görmesi için Türkiye’deki basın-yayın yatırımcıları ve çalışanlarının, haberlerini çevirerek otlandığı gazetelere ve internet sitelerine bakması yeterli. İçerik para edebilen bir şey, gazete içeriğinin parayla satıldığı başarılı örnekler de var. Ayrıca bir internet sitesi veya bir gazete kurmak istiyorsanız, maddi yatırım kadar içeriğe, yani insana da yatırım yapmanız gerekir. Amazon’un sahibinin Washington Post’u hobi olarak almadığını bilmek gerek.
AKP iktidarının belki de en kötü yanı, kof bir Beyaz Türk eleştirisi ve her şeye ‘milli irade’ diyerek bağırmanın sonucunda bayağılığın bayrağını merkeze dikmesi oldu. Sorun sadece iktidarın medya üzerindeki baskısı değil, biraz da bu. Zenginleşen zenginleşiyor, ama sadece zenginleşiyor işte. İyi içerik para etmez hale gelince parası olan adama tüketeceği başka ürünler sunuluyor, okuyacağı değil tıklayabileceği ürünler. Milli irade yayın âleminde ‘tıklayınız’ olarak gösteriyor kendini. Bu yazıyı tıklayınız.