Kürt Diasporası Barış Sürecinin Neresinde?

Kürt diasporasının Kürt halkının ulusal mücadelesinde çok önemli bir yeri var. Özellikle 1980 darbesinden sonra yurtdışında örgütlenen Kürt hareket(ler)i, hem Kürt halkının siyasi olarak bilinçlenmesinde hem de Kürt meselesi dediğimiz olgunun Türkiye sınırları dışında da gündeme gelmesinde önemli bir rol oynadı. Bilhassa Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olma çabalarının istikrarlı bir çerçeve izlediği dönemlerde, hem Avrupa ülkelerinin parlamentolarında hem de Avrupa Parlamentosu’nda Kürt meselesi birçok oturuma konu oldu. Türkiye’de Kürtleri ilgilendiren her siyasi gelişmenin sonucunda Kürtler haklarını aramak için protestolar düzenlediler, imza kampanyaları, açlık grevleri ve düzenledikleri seminerlerle yaşadıkları ülkelerdeki siyasi aktörleri Kürt meselesini gündemlerine alma mecburiyetine soktular. Diaspora, özellikle Türkiye’de Kürdî siyaset yapmanın neredeyse imkânsız olduğu günlerde merkezî bir özellik taşıdı.

Kürt açılımı denilen süreçle beraber başlayan siyasi konjonktür değişimi, barış süreci ile beraber devam ediyor. Bu süreçte diasporanın nerede durduğu hakkında ise yeterince araştırma yapılmadı. 40 yıldır sürdüğü konuşulan ama temelleri çok eskiye dayanan, “Türk-Kürt sorunu” süresince Türkiye’deki baskı ve şiddet ortamı nedeniyle Kürdistan ve Türkiye sınırları dışına çıkmak zorunda bırakılmış bir milyonun üzerinde Kürt var. Dalgalar halinde, Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerine dağılmış bu diasporanın barış sürecinde bir söz hakkı olacak mı? Diasporadaki Kürtler bu sürecin neresinde ve müzakereler hakkında ne düşünüyor?

Diaspora Neden Sürece Dahil Olmalı?

Son yıllarda Kürt siyasi aktörleri tarafından sıkça dile getirilen taleplerin arasında yurtdışında yaşayan Kürtlerin geri dönüşlerinin kolaylaştırılması gibi ifadeler de bulunuyor. Yalnız bunun ne şekilde gelişeceği ve hangi hukuksal ve siyasal değişikliklerle imkân sağlanabileceği hâlâ belirsiz. Oysa, Kürt diasporasının barış süresince nabzı tutulmalı ve tavsiyeleri siyasi aktörlerce dikkate alınmalı. Çünkü bu süreçte diaspora da Türkiye’de yaşayan Kürtler kadar çatışmanın ve olası bir barışın parçası. Diaspora da Türkiye sınırları içinde yaşayan her grup kadar taraf ve muhatap. Özellikle HDP bünyesinde yer alan siyasetçiler bu konuyu sıkça dile getirdi. Örneğin Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal gibi diasporanın önde gelen isimlerinin potansiyel adaylığı gündeme geldiğinde bu soru tekrar tartışmaya açıldı.

Diasporanın barış müzakereleri sürerken işlevi memlekette olan biteni uzaktan izlemek ve gerektiğinde, örneğin işler ters giderse, Avrupa’da eylemler yapmakla sınırlı mı? Aslında tam tersine yıllarını bu mücadeleye adamış birçok Kürt aktivist, bir anlamda, tam da bu sürecin bir parçası olabilmek için yıllardır mücadele veriyor.

Bazıları diasporadakilerin yurtdışına çıkmakla ülkede yaşananlardan uzak kaldıklarını, Kürdistan’daki gelişmelere yabancılaştıklarını ve sürgünün de etkisiyle yerel siyasi aktörlere nazaran daha marjinal olduklarını düşünebilir. Aslında diaspora çalışmalarında çok kabul gören bir fikir bu. Benim kendi çalışmalarımdan edindiğim izlenim ise son derece farklı. Memlekette gelişmekte olan her siyasi dinamik diasporaya da anında yansıyor ve buradaki örgütsel ve siyasi mekanizmaları etkiliyor. Öncelikle şunu kabul etmek gerekiyor; diasporanın oluşum sebebi zaten bu çözülmekte olan sorunun kendisi. Birçok Kürt göçmenin Türkiye sınırları dışına çıkmalarıyla da bu sorunun etkilerinden kurtulmaları söz konusu olmadı. Hatta tam tersine birçoğu daha da aktif olmak ve mücadeleyi sınır ötesi alana taşımak için böyle bir karar almıştı.

Öncelikle şu konuya değinelim. Yıllardır yurtdışında yaşamalarına rağmen birçok Kürt aktivistin Türkiye ile kapanmayan dosyaları var. Bunlar hakkında ne gibi hukuki işlemler yapılacak? Araştırmalarım sırasında onlarca diaspora Kürdü’yle tanıştım, çoğu 1970 ve 1980 dönemlerinde cezaevinde bulunmuştu, yine birçoğu gördükleri işkenceler nedeniyle hâlâ sağlık sorunları yaşıyordu. Türkiye’de yaşadıkları baskı ve şiddet sonucu oluşan travmaların etkisi de hâlâ geçmemişti ve bu bile diasporanın aktif olarak sürece dahil edilmesi için yeterli bir sebep. Mücadeleyi Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde sürdürmek de sanıldığı kadar kolay olmadı. Kürt hareketi Türkiye’de olduğu gibi Almanya, Fransa ve diğer birçok Avrupa ülkesinde de kriminalize edilmişti ve bunun sonucunda birçok Kürt derneği kapatıldı, aktivistler tutuklandı veya sınırdışı edildi. Kürt kimliğinin ayrı bir etnik kimlik olarak resmen tanınmadığı Almanya gibi ülkelerde diaspora hâlâ mücadele veriyor. Avrupa her ne kadar Türkiye’ye nazaran özgürlükçü bir ortam sağladıysa da Kürt mücadelesinin içinde bulunduğu güvensizlik ortamı Türkiye sınırları dışında da devam etti. Bunun dışında, Türkiye’nin de baskılarıyla Kürt televizyonları kapatıldı, PKK ile bağlantısı olduğu düşünülen Kürt aktivistleri INTERPOL’ün arananlar listelerine konuldu, istihbarat örgütleri bazı diaspora Kürtlerini takibe aldı. Alan çalışmamı yaparken özellikle Almanya’da yaptığım mülakatlarda bu güvensizlik durumunun yarattığı mağduriyet hissi belirgin bir şekilde ortaya çıkıyordu.[1] Çözüm sürecinde yapılan müzakerelerde bu saydıklarımız da göz önünde bulundurulmalı ve diaspora da çözüm planlarına dahil edilmelidir. Birçok Kürt aktivist sürgüne geldiği Avrupa’da Türk vatandaşlığından çıkmış ya da çıkarılmıştır. Bu kişilerin geri dönüşlerini kolaylaştıracak yasaların altyapıları şimdiden kapsamlı bir şekilde görüşülmelidir. Diasporada görüşme yaptığım birçok kişi Türkiye’ye kesin dönüş yapmak istiyor. Hatta bazıları aktif siyasete dönmeyi düşünüyor. Bunun dışında dinlediğim birçok anlatıda, diasporadakiler sadece siyasi değil kişisel tecrübelerini de paylaştı. Görüştüğüm onlarca kişi sadece anne ve babasının mezarlarını ziyaret etmek için bile dönebilme hakkını istiyor. Bununla beraber, diaspora Kürtlerinin tazminat talepleri var. Bunların dile getirilebileceği bir platform henüz kurulmadı.

Birçok akademisyen ve yazar, sivil toplum kuruluşlarının sürece yeterince dahil edilmediğini ve zorla göç ettirilmiş ve Türkiye’nin batısında ikamet eden “iç diaspora”nın bile yeterince sürece dahil edilmediğini konuşuyor. Bu hususta özellikle Nurcan Baysan[2] ve Dr. Ayşe Betül Çelik’in[3] çalışmaları büyük önem taşıyor. Bu durumda diasporanın sürece aktif katılımının sağlanması ve hatta bir aktör olması hayal gibi görünebilir ama bunun dünyada birçok örneği mevcut. Özellikle Haiti ve Liberya gibi ülkelerde sürgündeki diaspora üyelerinin geçiş dönemi adaleti ve hakikat komisyonlarına önemli katkıları oldu. Avrupa’nın en güçlü ve en aktif diasporalarından olan Kürt diasporası da elbette süreç içerisinde söz sahibi olabilmenin beklentisini yaşıyor.

Şimdiye Kadar Ne Oldu?

Açılım sürecinden itibaren Kürt diasporasını çözüme dahil etmeye çalışan taraf en başta AKP hükümeti ve ona sempati duyan bazı diaspora kuruluşları oldu. Özellikle Almanya gibi Kürt diasporasının yoğun yaşadığı ülkelerde 2008 yılından itibaren birçok Kürt derneği ile iletişime geçildi, Kürt aydınlarıyla görüşmeler düzenlendi ve hatta bazılarının ülkeye dönmesi çağrısı yapıldı. O döneme baktığımızda gözümüzden kaçmayan şey bu yaklaşımların öncelikle PKK’ye mesafeli kişi ve kuruluşlara yapıldığı yönündeydi. Yani devlet önce “iyi Kürtler” kategorisine soktuğu Kürtlere bir açılım yapıyor ve bunu ulusötesi alana yayıyordu. O şekilde bile olsa, diasporadaki Kürt siyasetçilerine söylem alanı açması nedeniyle olumlu bir gelişme sayılabilecek bu hareket aslında PKK’ye yakın hareketleri geri plana itme amacı taşıyordu. Bu strateji başarısız olunca, PKK’ye muhalif hareketler diasporada yine süreç dışında kaldı.

PKK lideri Öcalan ile müzakerelerin açık bir şekilde başlamasından itibaren ise PKK’ye sempati duyan diaspora aydınlarının ve derneklerin sürece aktif bir şekilde dahil olmaya başladığını görüyoruz. Bunun en iyi örneklerinden biri Öcalan’ın çağrısıyla Brüksel’de düzenlenen Avrupa Barış ve Demokrasi Konferansı. Üç yüz kişinin katıldığı bu konferans Türkiye’de yaşayan ve ezilen ya da azınlık durumunda bulunan birçok grubun temsilcilerini de ağırlıyordu. Alevi, Süryani Ezidi, Kürt ve Türk katılımcılar barış sürecine desteklerini sundular ve Avrupa’daki diaspora gruplarının sürece nasıl daha aktif katılabileceğini konuştular. Sonuç bildirgesi dikkatle incelendiğinde, diasporadaki aktörlerin de Türkiye’de sık sık konuşulan taleplerle birebir örtüşen konularda uzlaştığı ve de kendilerini bu süreçte bir aktör olarak gördükleri anlaşılabilir. Konferans aslında bugünkü HDP’nin diasporadaki bileşenlerini yansıtıyor. Konferansın sonuç bildirgesinde kurulması öngörülen alt komisyonlar ise HDP’nin süreç sırasında belirlediği yol haritasının altını çiziyor.[4]

Sürece tam destek veren ve çok olumlu bir gelişme olan bu konferans bir iki noktada eleştirilebilir. Birincisi, böyle kapsamlı konuların konuşulduğu bu konferansta PKK’ye mesafeli Kürt dernekleri ve aydınları bulunmuyordu. Şu anki müzakerelerin yapısı da bir anlamda böyle.[5] Oysa kapsamlı bir barış sürecinin bu sorundan etkilenmiş her kesimi göz önünde bulundurması şarttır. Diasporadaki heterojen yapıyı da göz önünde bulunduran partilerüstü bir yaklaşımla hareket edebilecek sivil toplum kuruluşları işte bu noktada diasporanın dahil edilmesi hususunda bir rol oynayabilirler. Çünkü her fırsatta dile getirilen hakikat komisyonları gibi mekanizmaların PKK’ye mesafeli Kürt diaspora üyelerini dışlaması hem barış sürecinin kapsayıcılığını azaltır hem de yüzleşme gibi bir konunun bileşenlerinin eksik kalmasına yol açar.

İkinci olarak da, her ne kadar içerdiği gruplar nedeniyle kapsayıcı olsa da bu konferans sonuçta bir elit kesimin fikirlerini yansıtmaktadır. Diaspora organizasyonlarında aktif rol almayan ama bu hareketlerin tabanını oluşturan kesimin kaygı ve beklentileriyle ilgili elimizde yeterince bilgi yok. Türkiye’de sürekli yapılan nabız yoklama anketleri diasporada yapılmadı. Diasporadaki Türk ve Kürt gruplarının barış algıları ve süreçten beklentileri incelenmedi. Türkiye içerisinde aktif çalışmalar yapan akil adam komisyonları da diasporayı kapsamadı. Bu komisyonlar çok yararlı olmadı diye söylemiyorum, lakin ulusötesi alanı kapsamamış olması aslında sürecin eksikliğini göz önüne seriyor.

Şu anda HDP Avrupa’da çok aktif bir seçim kampanyası yürütüyor ve diasporanın potansiyelinin son derece farkında. Sadece yurtdışından toplanacak oyların peşinde değil, aynı zamanda diasporanın da sürece dahil edilmesi için bazı çabalar sarf ediyor. Eski Avrupa Parlamentosu milletvekili Feleknas Uca ve PKK’nin kurucularından Kemal Pir’in yeğeni Ziya Pir gibi diaspora aktivistlerinin de HDP listelerinde yer alması sevindirici bir gelişme. Diasporadaki enerji de barış sürecinin içeriğinden çok seçimlerde geçilecek yüzde on barajına endekslenmiş durumda. HDP’ye desteğin de dolaylı yoldan sürece destek olduğunu söyleyebiliriz. Diaspora Kürtleri önümüzdeki seçimlerde kullandıkları oylarla HDP’ye vekâlet vermiş olacak.[6] Bu dinamizmin seçimlerden sonraki aşamalara da yansıması diasporanın katılımı açısından çok önemli. Diasporadan gösterilen adaylar sadece Türkiye sınırları içinde yaşayan halkların beklentilerini değil, sürgünde yıllarını geçirmiş kesimlerin de hak ve adalet arayışlarını Meclise taşıyabilir.

Alandan Notlar

Diaspora Kürtlerinin süreçle ilgili algı ve beklentilerini anlamak ve analiz etmek için uzun süredir araştırmalarımı çeşitli ülkelerde yürütüyorum. Son üç ayı ise Stockholm’de İsveç Enstitüsü tarafından finanse edilen ve Stockholm Üniversitesi’nde Türkiye Araştırmaları Enstitüsü’nün ev sahipliği yaptığı araştırma projem için mülakatlar yaparak geçirdim. Şunu söyleyebilirim ki, Kürt diasporasının en güçlü ve aktif olduğu ülkelerden biri olan İsveç’te yaptığım görüşmelerden edindiğim izlenimler tek bir yönü işaret etmiyor. Yine de ortak bir şey söylenebilir; örneğin Kürt açılımı denen sürecin başlangıcında gördüğüm heyecanı barış süreci gibi çok daha önemli bir durumda göremiyorum. Tabiri caizse, birçok kişide bir “barış süreci yorgunluğu” var. Senelerdir somut adımların atılmasını beklemenin getirdiği bir yorgunluk. PKK’ye sempati duyan diaspora üyelerinin arasında bu sürece “vardır bir bildikleri” şeklinde tavır alıp izleyici konumundan memnun olan da var, PKK’nin silah bırakması fikrinden rahatsızlık duyan da; süreçten umutlu olan da var, sesini duyuracak kanal bulamadığı için şikâyet eden ve sürecin şeffaf olmamasından kaynaklı kaygılara sahip olan da. Özellikle PKK’ye her zaman mesafeli durmuş Kürt diaspora üyeleri süreci kaygıyla izliyor ve bunca yıldır mücadele vermiş olmanın sonucunda dahil olmak istedikleri bu süreçten dışlandıkları hissiyle seslerini duyurmaya çabalıyor.

Yine de diasporanın genelde önemsediği şey Kürtlerin haklarının iade edilmesinin sağlanması, adil bir barış ve yüzleşme. Birçok yönüyle eleştirilebilir olmasına rağmen, 40 yılını bu mücadeleye vermiş bir mülakatçımın dediği gibi; “Kürt desinler de küfretsinler dediğimiz durumdan nerelere geldik...” Olumlu veya olumsuz gelişmeleri içinde barındıran bir geçiş dönemindeyiz aslında ve Kürtlerin mücadelesi hem memlekette hem de diasporada halen devam ediyor. Diasporanın barış sürecinde ne derece aktif rol oynayacağı ve müzakerelerde izleyici konumundan eşit bir partner olma yolunda ilerleyip ilerlemeyeceği ise seçimlerden sonra yeniden dikkatle incelememiz gereken bir konu olarak önemini koruyor.

 

[1]    Bu konu hakkında daha fazla bilgi için bkz. Bahar Başer, Diasporada Türk-Kürt Sorunu: Almanya ve İsveç’te İkinci Kuşak Göçmenler, İletişim Yayınları, 2013.

[2]    Nurcan Baysal’ın makalesi için bkz. http://t24.com.tr/yazarlar/nurcan-baysal/baris-surecinde-sivil-toplumun-rolu,11485

[3]    Bkz. Çelik, Ayşe Betül (2013) “State, non-governmental and international organizations in the possible peace process in Turkey’s conflict-induced displacement”, Journal of Refugee Studies, c. 26, no. 1, 1-25 (SSCI).

[4]    Daha fazla bilgi için bkz. http://avrupasurgunleri.com/brukseldeki-baris-ve-demokrasi-konferansinin-sonuc-bildirgesi/

[5]    Bu konuda İrfan Aktan’ın yazısı çok faydalı bir kaynaktır, bkz. http://tr.boell.org/tr/2015/03/24/pkk-disi-kurt-orgutleri-surece-tepkili

[6]    Öcalan’ın serbest kalması için diasporada binlerin katılımıyla düzenlenen protesto yürüyüşleri de diasporanın sürece desteğinin bir kanıtı olarak görülebilir.