Dün gece önce kalp çarpıntılarıyla bekleyiş, ardından yaşadığım büyük coşkunun ardından, TV'de kanaldan kanala atlaya atlaya seçim hesaplarını izlerken şiddetli bir baş ağrısı başladı bende.
Aşırı mutlu oldum ya aniden... Bünye alışık değil tabii, ağır ağır vermeliydim saadeti.
Günlerdir, hele hele seçim maratonunun son dört günü, artık endişe ve ardı ardına gelen ölümlerle nasıl kasmış, sıkmışsam kendimi, aniden gelen rahatlama ve mutluluğa hemen intibak edemedi herhalde vücudum. Dağa falan çıkınca, oksijen çarpar ya... Öyle bi şey oldu galiba... Mutluluk çarptı.
Aşırı sevinç yüklemesine maruz kalan bünye, ağır bir baş ağrısıyla, "N'ooluyo ya bu kadar mutluluk hormonu? Alışık diilim ben bu kadar saadete!" tepkisi gösterince “Sabah ola hayrola”, deyu yattım.
Lakin yatağın içinde koalisyon hesabı dertleri tuttu, iyi de oldu. Böylece bünyedeki mutluluk normal seviyesine indi herhalde, baş ağrım geçti. Koalisyon hesaplarımda, bu sabah gün ağarırken naçizane geldiğim nokta şudur:
Sonunda işlerin gelip düğüm olduğu nokta MHP görünüyor. Bahçeli, "Wallahi de tillahi de koalisyon yapmam!" inadından vazgeçmezse, bir kez daha RTE'nin en istediği şeyi yapıp, kendisinin arkasını toplamış olacak.
Umarım daha akıllı hareket eder ve CHP-MHP-HDP azınlık hükûmetinin önünü açar. Elbette HDP ve MHP’nin zinhar uyuşmaz bir meselesi var:
"Masada olmaya, tamam mı, devam mı?", sorunu... Bunu hepimiz biliyoruz.
Ancak bu ülkenin evvela susamış olduğu "adalet" ihtiyacının giderilmesi, oyların da gösterdiği gibi daha fazla ertelenemez boyuttadır. Bu azınlık hükûmeti derhal oluşup, Yüce Divan yolları açılmalı, milletin vicdanı teskin edilmelidir. 17 Aralık'ın, Soma katliamının, MİT tırlarının ve elbette geçen hafta HDP'ye ve HDP seçmenine yönelik yapılan saldırıların hesabının sorulması aciliyet arz etmektedir.
Hayır efendim, peçeteye çiziktirilen makbuzdan, tatmin olmadık!
Yüce Divan oylamasındaki o küstahça atılan oyu da unutmadık Egemen Bağış! Görelim bakalım, makara kukara kurtaracak mı seni?
Reza'ya faiziyle, bavulla geri verdiklerinizi bir alın bakalım, kaç yaşam odası çıkıyor madencilerimize oradan?
Mehmet Cengiz bir anlatsın da öğrenelim bakalım, "milletin a.....na koymak" nasıl oluyormuş?
En güzeli Bilaloğlan yaz sıcağında kafada sarık, kürk yaka kaftan yaptığı “Ya Hakk!” showlarını bir yana bıraksın da, gelin, kız, damat bir toplaşıp, anlatsınlar bakalım, neyi ne kadar sıfırlamışlar?
Yusuf Yerkel... Çatır çatır tazminatını ödesin bakalım o tekmenin, bir milletin böğrüne atılan tekmenin bedeli kaç para ediyor?
Bu hesaplar görülürken elbette MHP, CHP ve HDP mecbur bir süre birbirlerine tahammül etmeyi öğrenecek, öğrenmek zorunda... Çok da iyi bir tecrübe olacağını düşünüyorum doğrusu! Birlikte iş yapmak zorunda olmak kadar öğretici bir tecrübe olamaz.
Adalet arayışı duygusu teskin oldukça birlikte yapılan işin başarısının, parti tabanında da karşılık göreceğini, birlik duygusunun karşılıklı empatiyi arttıracağını umut ediyorum. İnsanların birbirlerinin ölümlerinin değerini yarıştırmaktansa, herkesin evladını kaybettiğini, sakatlandığını, büyük acılar çektiğini azıcık anlayabilmek için bile bir fırsattır bu. Çözüm değil, kavga gerilimin tamamen bitişi değil, ama küçücük olsa da bir adım. Bu bile bu kadar gerilmiş bir toplumun sinirlerine ne iyi gelecek!
Sonra ister devam eder, ister etmez, erken seçim kararı verirler, ona da eywallah!
Bu durumda gelecek bir erken seçim, bir nevî “sürece, barışa, tamam mı, devam mı?" referandumu olacak. Ezici çoğunluğu milliyetçi muhafazakar bir ülke için bunun büyük bir risk taşıdığının farkındayım, ama varsın öyle olsun, bence almaya değer. Zaten şimdi bin parçaya bölünmüşüz, ne kaybederiz?
Süreç dediğiniz öyle tepeden inme olmuyor; tepeden inme ancak sakat, iğdiş edilmiş şekilde işliyor... Süreç halk/ halklar "işlesin" deyince işleyecek, halklar birbirini kucaklamaya hazır olunca... Öyle görünüyor ki zaten o olgunlaşma yolundayız! Bu şekilde bir şeffaflık da gelecek masadaki her meseleye, kim ne olduğunu bilecek... Meşruiyetini halktan alan barış, en sağlam barış!
Keşke tüm bu hesabın üstünde bir Öcalan düğümü olmasaydı, o zaman her şey çok daha kolay olurdu... O mesele nasıl çözülecek bilmiyorum, ama yola çıkalım bir, onu da yolda düşünürüz elbet.
Yeter ki birlikte, huzur içinde yaşamak için kararlı olabilelim, bir çözüm bulunur...
Bizi büyük önderler, seroklar, başkanlar kurtarmayacak.
Bizi biz kurtaracağız, ah şunu bir idrak edebilsek…
Çok mu hayalciyim sabah sabah? Belki… Ama dün akşam bir kez daha inandım:
Dünyayı hayalperestler, umudu yaşatanlar kurtaracak.