Geçen pazar günü Radikal’i okuyan birçok kişinin, sekizinci sayfasının sol köşesini boylu boyunca işgal eden yazıyı okuduktan sonra nefesinin kesildiğini, kiminin nefretle gazeteyi ellerinden attığını, kiminin öfkeyle karışık tiksinti içinde derin bir soluk alıp sakinleşmeye çalıştığını biliyorum. Bunların yanında, o köşeyi zaten hiç okumadığı için yazılanın farkında bile olmayanlar da az sayıda değildir. Ayrıca, bu tür yazılara karşı şerbetlendiğini iddia ederek, aslında hiçbir şeye aldırmadığı gibi buna aldırmayanlar da olmuştur. Açıkça söylemese bile, o sütunda hedef alınan fikirlerden kendisi de nefret ettiği için, “ne biçim geçirmiş, helal olsun” diyenler de.
Belki safdil bulacaksınız, Hasan Celal Güzel’in “Ciğersiz aydınların Türkiye vizyonu” başlıklı yazısı gibi bir yazının Radikal gazetesinde yer almasına kayıtsız kalamayanlardanım. Böyle bir yazının Radikal gazetesi ile kesinlikle uyuşmadığını, yayımladığı yazıların seviyesi konusunda biraz iddialı olduğunu ima eden bir gazete açısından yüz karası olduğuna inananlardanım. İşaret etmeye çalıştığım şey, bir yazının savunduğu siyasal tavırla değil, bu tavrı savunurken benimsediği seviye ile ilgili.
Doğrusunu söylemek gerekirse, yazıyı okuduktan sonraki birkaç saat boyunca içimden gelen ses, “neden bu gazeteyi alıp, arada bu iğrençliği okumak zorunda kalayım? Neden bu lümpen siyasal kültürün bir örneğiyle zaman zaman aynı gazete içinde bulunayım” diye haykırdı. Murat Belge’nin bu gazeteyi terk ederken söyledikleri aklıma geldi.
Radikal, içine sokuşturulmuş bazı köşe yazarlarına rağmen, Türkiye basın dünyası koşullarında türünde iyice sayılabilecek bir merkez-sol gazetesidir. İçinde kışladan haberler veya dindar milliyetçi menkıbeler yer alsa da, bilgi ve analiz seviyesinin ortalamanın biraz üstünde olmaya çalıştığı bir gazetede, en fazla insan öpmek mi idi yoksa en fazla el sıkmak mıydı, tam hatırlayamadığım başarısıyla maruf bir kasaba siyasetçisinin hezeyanlarının da yer almasına insan kayıtsız kalamıyor
Ne var ki, bir müddet sonra, yazıyı bir kez daha sakin kafayla okuyunca, bu yazıda da bazı “erdemler”, dikkat çekici bazı nitelikler olduğunu gördüm. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yanında bu tür yazıların sahip oldukları özelliklerdi bunlar. Örneğin, Almanya’da Nazi kalemşörlerin 1930 başlarında dile getirdiği türden, isim vermeden, komünist, Yahudi gibi genel bir kategori içinde hedef göstermeyi tercih eden bir ifade biçimiydi bu. Yazıda, “Ne yazık ki son zamanlarda sayıları artmaya başlayan ciğersiz aydınlar”ın kim oldukları belirtilmemişti. Açıktan kimleri kast ettiğini söylemeyecek kadar cesur, üzerine gideceğinizde, “vallahi ben kimseyi kast etmemiştim, sadece bir pazar yazısı geyiğiydi o!” diyecek kadar erdemliydi Güzel.
KOMÜNİZMLE MÜCADELE
Genel olarak bu zihniyet, “hainler, alçaklar, satılmışlar, her yeri sinsice ele geçirdiler, vatanı satıyorlar” türünden lümpen milliyetçi edebiyatını pek sever. 1930’larda yayımlanan Fransız faşist gazetesinin adı bunlar için temel slogandır: “Onlar her yerdeler!”. “Onlar”ın karşısında ise, masum, temiz millet vardır, halk vardır. Ve onun saf gözlerini açmaya çalışan Güzel’ler.
“Onlar”, bir elleri yağda, bir elleri balda, içkilerini içer, purolarını tüttürürlerken, dış güçlerin ceplerine akıttıkları paraları harcarlar. Vatanı satar, millete ihanet planları tasarlarlar. Yerine göre burunları iri ve eğridir. Yerine göre dişleri sivri ve gözleri kanlı. Hain planlarını konuşurken, sinsi sinsi gülerler. Planlarının sonuçlarını tasarlarken kahkahalar atarlar.
Hasan Celal Güzel çocukluğunda berber sırası beklerken Akbaba okuyarak büyümüş kuşaktandır. Komünizmle Mücadele Derneklerinin rahlei tedrisinden geçmiştir. Oralarda, komünistlerin “kapıya şapka asıp eve girdikleri”, arka ceplerine para konursa karılarını bile satacak tıynette olduklarını öğrenmiştir. Aydınların iç düşmanların önde gideni olduklarını da. Buradaki yerli efekt, sahne Müslüman dünyasında yer aldığı için vatan hainlerinin tüm kötülükleri elbette ellerinde içki kadehiyle konuşabilmelidir.
Tam bu noktada yazıda bir unsurun eksik kaldığını belirtmeliyim. “Boğaz’da bir yalıda, içkilerini yudumlayarak sohbet eden beş ciğersiz aydın”ın hangi içkiyi içtiklerinin belirtilmemiş olmasıdır. Onlar, herhangi bir içki içmezler. Türkiye’dekiler 1950’lerden beri Çetin Altan gibi viski içerler. Güzel Bey’in ihmal ettiği, rakı gibi milli bir içkiyi bu ciğersizlerle yanyana getirmek gafletine düşebilecek olanları uyarma görevini biz yerine getirelim.
Ciğersiz tabiri milliyetçi ve maneviyatçı, adını daha belirgin koyalım, Türkçü ve İslamcı aydın yazarımıza pek hoş gelmiş. Bu tabiri, Türkçü matematikçi Oktay Sinanoğlu’ndan öğrendiğini iftiharla belirtiyor. Bu ikilinin birbirine pek yakıştığını, birbirlerini pek güzel tamamladıklarını teslim etmeliyiz.
Bu zihniyet dünyası genellikle beğenmediği insanları organ eksikliği imaları veya hayvan benzetmeleri ile betimlemeyi pek sever. Goebbels “ciğersiz” tabirinde yatan derin manayı kendisine anlatılsaydı, tahmin ederim hemen kavrardı. “Sırtlan, çakal, yılan, köpek” gibi hayvan isimlerini küfür olarak kullanmayı dünyanın tüm Hasan Celal Güzel türü erdemli insanları pek sever. Stalin döneminde, “şehvetperest sırtlan” türünden yaratıcılıkta iddialı terimlerin üretilmesine şahit olmuştuk. Sinanoğlu-Güzel çiftinin hayalgücü daha sınırlı olduğu için, külhanbeyi dünyasında yaygın olan bir benzetmeyle yetinmişler. Pespaye klişeleri, lümpen benzetmeleri ile “halkın anladığı dilden” konuşma çabası gösterdiği için de Güzel Bey’in yazısında önemli bir erdem yatıyor. O, halkla aynı dili konuşacak diğerkamlıktadır. Aydın bozuntusu değil, otantik aydının en aydınlanmış halidir.
Sadece erdemli değil, keskin bakışlarıyla karanlıkları delecek güce, kötü niyet arayanları hemen tesbit edecek uyanıklığa sahiptir bu güzel insan. Boğaz’da yalıdan başka bir yerde buluşmayan ve sohbeti sadece içki yudumlayarak yapabilen milli değerlerini kaybetmiş yabancı hayranı, ciğersiz aydınların, hesaplarını anında öngörmekte üzerine yoktur. Soros ve Cheney ve bir de son gelişmeler ışığında Neçirvan parası ile yaşadıklarını bilir. Yeni Anayasa ile üniter devletin yıkılıp, Türkiye ve Kürdistan Federasyonu Cumhuriyeti kuracaklarını da kestirmiştir. Paşalar buna karşı darbe yaparsa, Obama ve AB’nin desteğiyle Türkiye’nin bölünüp Kürdistan kuracaklarını da. Bu durumda ciğersiz aydınların, Jöntürkler gibi Amerika ve Avrupa’ya kapağı atmayı planladıklarını, Ermenilerden özür diledikten sonra Sivas’ın doğusunu Ermeniler ve Kürtlere bırakma niyetinde olduklarını da o keskin görüş ve zekasıyla tespit etmiştir.
Bu arada o ciğersiz aydınları çirkefleştirici sahne efektleri de ihmal edilmemiştir. Sinsi gülüşmeler, iştahlı kahkahalar...Ama kabul etmek gerekir ki, yazıda yazarın başka bir erdemini daha görürüz. Bu tür hainleri teşhir tablolarında çirkeflik arttırıcı unsur olarak yer alan ağızdan akan salyalar, yarı çıplak şehvetli kadınlar türünden sahnelere yer vermeye tenezzül etmeyecek kadar minimalist estetiğe düşünürümüz vakıftır. Bunları oraya koymamış olmak, Hasan Celal Güzel’in beslendiği zihniyet dünyasının klişeleri açısından bakınca bir erdem sayılabilir.
Yazıyı okumayı bitirnce, insan en çok, o ciğersiz beş aydın arasında Boğaz’da içkisini içen ama tartışmaya sonuna kadar katılmayan beşinci aydının kim olduğunu merak ediyor. Diğer dördünün alçak planları karşısında üzüntüyle başını sallayan ve “siz hiç milleti hesaba katmıyorsunuz...benim bildiğim Türk Milleti, bu hayallerinizin gerçekleşmesine asla müsaade etmez” diyen, içki bardağı elinde beşinci ciğersiz aydın kimdir?
Didaktik senaryoda, doğruyu bilen ve söyleyen kişi genellikle yazarın ağzından konuşur. Bu beşinci aydın da, Türk Millet’ini tarif ederken, “Türk’üyle, Kürd’üyle, Arabı’yla, Çerkezi’yle, Lazı’yla” destanlar yazan bir millet tarif etmektedir. İçinde Ermenisi, Rumu, Yahudisi, Süryanisi yoktur bu milletin. Tam Hasan Celal Güzel’in yıllardır savunduğu ‘Müslüman Türk Milleti’dir bu. Evet, beşinci adam, Güzel’dir. Ama neden o ciğersizlerin arasında yer alır, diye sorarsanız, bu da Türk milliyetçi-mukaddesatçı aydının kadim bir çelişkisidir. Hep o ciğersizlere öykünür, onları taklit etmeye çalışır, onların beğenisi ve onayını almaya için için önem verir.
Radikal İki, 23.11.2008