21 Ocak 2016 Perşembe
2016, Irak’ta savaşmış İngiliz askerleri için basında yer alan tedirgin edici haberlerle başladı. Zira Irak Savaşı sırasında İngiliz askerler tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen kötü muamele, işkence ve yaşam hakkı ihlallerini araştıran İngiliz Savunma Bakanlığı’na bağlı birimin başındaki Mark Warwick, askerlere yönelik yargılamaların olacağını, hatta kimi vakaların savaş suçu kapsamında ele alınabileceğini ifade etti.
2003’te savaş başlarken İngiltere 46 bin askeriyle Irak’a girmişti. Silahlı kuvvetlerini büyük ölçüde bölgeden çektiği 2009’a kadar 179 İngiliz asker hayatını kaybetti. Savaşta yaşamını yitiren Iraklı sivillerin sayısınınsa bir milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor. İngiliz hükümeti savaşın sona ermesinden bu yana bir yandan Irak’ta hayatını kaybeden askerlerin ailelerinin açtığı tazminat davalarıyla uğraşırken, bir yandan da İngiliz kuvvetleri gözetiminde ölen ve kötü muameleye uğrayan Iraklılar ve yakınlarının suçlamalarına maruz kalmakta.
Büyük kapsamlı suçlamalar ilk olarak 2010’da, 146 Iraklının işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia etmeleriyle başlamıştı. Bunun üzerine aynı yıl, söz konusu suçlamaları değerlendirmek üzere İngiliz Savunma Bakanlığı bünyesinde “Irakla İlgili Tarihi İddialar Birimi” oluşturuldu. İngiltere’nin Irak’ta fiilen askerî kuvvet bulundurduğu Mart 2003 – Temmuz 2009 arasında gerçekleştiği iddia edilen suçları inceleyen Birim, suçlamaları iki başlık altında değerlendirmekte. İlk kategoride hukuk dışı öldürmeler, ikincisindeyse kötü muamele vakaları ele alınıyor ve bu iki kategoride toplam 1.500’ün üzerinde suçlama bulunuyor. Bununla birlikte 2015 sonu itibarıyla bu suçlamaların yalnızca 18’inin incelemesi sonuçlanmış durumda. Büyük çoğunluğunu hukuk dışı öldürmelerin oluşturduğu vakaların neredeyse tamamı da delil yetersizliği ya da meşru müdafaa kapsamında öldürme gibi gerekçelerle sonlandırılmış. Tüm dosyaların incelenmesinin 2019’u bulabileceği ifade ediliyor. Üstelik her ne kadar Savunma Bakanlığı bu birim sayesinde AİHS’le uyum içinde, bağımsız ve etkin bir cezai soruşturmanın sağlanacağını ifade etse de, tam da Savunma Bakanlığı tarafından kurulduğu için insan hakları savunucuları, Birim’in bağımsızlığına şüpheyle yaklaşıyor.
Aslında İngiliz askerlerinin Irak’taki fiillerini araştıran tek kurum Irakla İlgili Tarihi İddialar Birimi değil. 2014 başında iki sivil topum örgütü, Avrupa Anayasal Haklar ve İnsan Hakları Merkezi (ECCHR) ile Kamu Yararı Hukukçuları (PIL) Irak’ta yaşananlarla ilgili 400’den fazla iddiayı raporlaştırmış ve 2003-2008 arasında İngiliz askerlerinin, tutuklulara sistematik biçimde kötü muamelede bulunmak da dahil olmak üzere işledikleri savaş suçları nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) başvuruda bulunmuştu. Zira Irak taraf olmasa bile İngiltere, UCM’yi kuran Roma Statüsü’nü onayladığı 2001’den bu yana Mahkeme’nin yargı yetkisi kapsamında. Ancak İngiliz Savunma ve Dışişleri Bakanlıkları Irak’ta işlenen suçların kendi ulusal makamlarınca zaten araştırılmakta olduğunu, dolayısıyla UCM soruşturmasına gerek kalmadığını savunuyor. Gerçekten de 1998 Roma Statüsü uyarınca Mahkeme’nin yargı yetkisi tamamlayıcı nitelikte. Yani söz konusu suçlarla ilgili, yetkili devlette bir soruşturma ya da kovuşturma yapılıyorsa, UCM yetkisizlik kararı vermek zorunda. Bununla birlikte Statü’nün 17. maddesi, yetkili devletin soruşturma ve kovuşturmayı sürdürmeye istekli ve yetenekli olmaması durumunda UCM’nin yetkili olacağını öngörüyor. Yine de UCM tarafından yapılan araştırma henüz ön inceleme aşamasında. Yani Mahkeme, İngiliz hükümetini karşısına alıp resmî soruşturma başlatmış değil.
İnsan hakları örgütleriyse soruşturmayla görevli olan İngiliz ulusal makamlarının Savunma Bakanlığı’nın etkisinde olması, savunma bakanıysa incelemeleri “ülkesinin askerî etkinliğine zarar verme çabası” olarak değerlendirmesi nedeniyle soruşturmanın etkin yürütülemediği görüşünde. Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarından yapılan açıklamalarda ulusal düzeyde soruşturma yürütüldüğünün vurgulanmasına rağmen her iki Bakanlığın, sistematik işkence suçlamalarını daha baştan kesin biçimde reddetmesi de, soruşturmaların bağımsızca yapılabileceğine dair endişeleri pekiştiriyor.
Son beş yılda sadece bir ceza davası başlatmış olan Birim ise, İngiliz hükümetinin gerekli soruşturma ve kovuşturmayı yürütmek konusunda son derece hevessiz davrandığını ortaya koyuyor. UCM teoride, bunu gerekçe göstererek ön incelemeyi resmî soruşturmaya çevirebilir ama pratikte durum biraz daha farklı. Nitekim uluslararası ceza yargılamalarının ilk örnekleri olan Nürnberg ve Tokyo Askerî Ceza Mahkemelerinde yalnız yenilen taraflarca işlenen savaş suçları yargılanmışken, Afrikalılar UCM’nin sadece kendileri için işletildiğinden yakınırken, ABD’yse UCM’ye taraf bile olmamışken dünyanın, savaş suçlarının yargılanması konusunda becerikli olduğunu söylemek zor.
Halihazırda Mahkeme’nin İngiliz hükümetiyle görüşmeleri sürmekte ve hükümetin iddialara vereceği yanıt bekleniyor. İyimser ve zorlama bir bakış açısıyla Mahkeme’nin en azından İngiltere’yi etkin soruşturma yapmak konusunda teşvik etmeyi amaçladığını düşünmek mümkün. Ceza Mahkemelerinin diş geçiremediği avantajlı Kuzey ülkelerinden İngiltere’nin koruyucuları olan İngiliz askerlerineyse “endişe etmeleri gereken bir şey olmadığı” ne yazık ki hiç zorlanmadan söylenebilir.