Gene de duyduğunuzda inanma isteği uyandıran samimi, sıcak bir şeyler vardır “yanındayız” sözünde; ağızlara sakız olmuş “sonuna kadar arkasındayım” cümlesindeki gibi bir dayılanmadan ziyade anlayış ve şefkat iması taşır, çözümü olmayan durumlarda acının paylaşıldığına, ihtiyaç halinde ise “orada” olunacağına dair dostane bir vaat içerir. “Yanındayım” demek aynı zamanda “senin tarafındayım” demektir, yani hem ortak bir pozisyonu paylaşmak, hem de oradan hareketle birilerine veya bir şeylere beraberce karşı koymaya hazır olmak anlamını taşır. “Bu Suça Ortak Olmayacağız!” bildirisi, mesela, bir bakıma “yanında” olma ifadesiydi: Barışın yanında, savaşın karşısında ve üstü örtülmeye çalışılan zulmün farkında olmanın beyanıydı. Sessiz kalmak onay vermek demekse, ateşe su taşıyan karıncanın “tarafım belli olsun” demesi gibi, hiç değilse onay vermediğini, en azından kimden yana olmadığını ortaya koyma çabasıydı. “Alt tarafı bir imza” deyip geçtiğimiz, normalde eylemden dahi saymayacağımız şuncacık hareketin sonucunda soruşturmalara, gözaltılara, tehdit ve tacizlere, işten atılmalara maruz kalınca, anladık bir damla suyun bile bazen ne kadar önemli olabileceğini.
O günlerde sıkça duyar olduk “yanınızdayız” sözünü; çok da ciddiye almak, inanmak istediğimiz bir dönemdi nitekim. Barış talebinin ihbar gerektiren bir suç haline getirildiği bir ortamda, yurtiçi ve yurtdışından pek çok sivil toplum kuruluşu ve toplumsal kesim, kendi kendini ihbar etme jestiyle “biz de imzalıyoruz o zaman” diyerek, destek kampanyaları ve barış inisiyatifleri başlatarak bu sözün içini doldurdu. Ama Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ni imzalayanların maruz kaldığı baskılara karşı 610 akademisyenin imzaladığı ifade özgürlüğü bildirisinden gayri ses çıkmadı koskoca Türkiye akademyasından. Üniversite koridorlarında, şayet aleni tehdit yoksa bile, somut destekten de söz etmek zordu. Birkaç tanıdık yüzün ilk günlerde endişeli bir yüz ifadesiyle, ama kapı aralarında fısıldayarak söylediği “yanındayız”, ilerleyen günlerde “ama sen de bu aralar pek göze batma”ya dönüşürken, bir yabancılaşma hissine gark olduk. Kendimizi topyekûn akademiyi sorgularken ve akademide kariyer yapmakla hakikat arayışının aynı anlama gelmediğini idrak ederken bulduk.
Şubat 2016 itibarıyla Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne imza veren akademisyenlerin 19’u işten çıkarılmış, 4’ü istifa etmiş/ettirilmiş, 68’i tehdit edilmiş, 494’ü idari soruşturmaya, 161’i adli soruşturmaya maruz kalmış, 37’si görevden uzaklaştırılmış, 33’ü gözaltına ve ev baskınına uğramış, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nda da halen 1128 dosya “gereğinin yapılması”nı beklerken[1], barış istediği için tedhiş edilen akademisyenlerin “yanında” olmak ne demektir? Eğer kastedilen Türkiye akademisinin cenazesi kalkarken “acınızı paylaşıyoruz” ise, ortada boyun eğilecek bir takdiri ilahi olmadığını, henüz süre giden bir mücadelenin içinde olduğumuzu, ortada bir cenaze varsa dahi, bunca doktorun, doçentin, profesörün müşahedesinde gerçekleşen bu ölüm için taziye sunmadan evvel hiç değilse otopsi istenmesi gerektiğini hatırlatmak gerekir. Yok eğer, “yanınızdayız” ile bir destek teminatı verilmek isteniyorsa, burada aslolanın, küskün bir kitleyi ayaküstü teselli etmek, özür dilercesine soruşturmaların “formalite icabı” olduğuna ikna etmeye çalışmak yahut alternatif kariyer yolları önermekten ziyade, hepimizi aynı derecede ilgilendiren iç içe geçmiş iki toplumsal meseleyi, ifade özgürlüğünü ve barışı savunmak ve bunları hiçe sayanlara beraberce karşı çıkmak olduğu açıktır. Böyle bir durumda “yanımızda” olmak, bireysel olarak destek çıkmak / kıyak yapmak / el uzatmak değil, yan yana olmaktır; istesek de istemesek de kaderlerimizin bir noktada ortak olduğunu bilerek, birimizin maruz bırakıldığı muameleye karşı suskun kalmanın, o muameleyi günün birinde istisna olmaktan çıkarıp kural haline getirebileceğini görerek hareket etmektir. Ve evet, mutlak surette hareket etmektir.
Bu ülkede klişe haline gelmiş olmakla birlikte, “Yanınızdayız” sözü çok kıymetlidir vesselam. İşte bu yüzden, esas biz sizin yanınızdayız: Daha yaşanılabilir bir dünya için barış talep ederek, talebimizi susturmaya çalışanlar karşısında susmayıp aynı zamanda ifade özgürlüğü için mücadele ederek ve Türkiye’nin otoriteryan ve anti-entelektüalist ikliminde akademik ilkelerden geriye ne kaldıysa onu kurtarmaya çalışarak. Korkmayın dostlar, yanınızdayız; korktuklarınız başınıza gelmesin diye mücadele ediyoruz. Hem kısa vadede sıranın size gelmesini geciktirerek, hem uzun vadede bir daha kimse bizi sıraya dizemesin diye, hem de ola ki, tüm uğraşlara rağmen gene de günün birinde bizim başımıza gelen sizin de başınıza gelecek olursa, bugün olduğu gibi o zaman da harekete geçmekten çekinmeyeceğimizi belirterek, yanınızdayız.[1] Kaynak: BAK Dayanışma Grubu tarafından toplanan veriler.