İşin özüyle başlayalım. Parlamenter dokunulmazlığının temel anlamı nedir; bu ilkenin felsefesinde “dokunulmaz” kılınmış olan, korumaya alınan değer nedir?
Dokunulmazlıkların kökeni eskiye gider, eski Roma’dan başlar, 1689 yılında İngiltere’de “Haklar Beyannamesi” ile getirilen güvence yüz yıl sonra, 1787 tarihli Amerikan Anayasası’nda yer bulmuş, 1789 Fransız İhtilali’nde kabul edilmiştir. “1876 yılında Osmanlı devletinin ilk anayasasında, (teşrii masuniyete ilişkin) 47. maddede yer almıştır. Meclis-i Umumi azaları, rey ve mütalaalarından muhtar, meclisin müzakeratı ve mütalaalarından dolayı itham olunmazlardı.
Anayasanın 83. maddesi meclis üyesi olan parlamenterlerin oy ve sözlerinden, meclisteki çalışmalarından, dışarıda bunu tekrarlamaktan sorumlu tutulamayacağını yazar. Yasama dokunulmazlığı, meclis kararı olmadıkça parlamenterler, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Bunun tek istisnası ağır cezalık suçüstü hali ve 14. maddede yazılı durumlardır. Yasama sorumsuzluğu devamlıdır, meclisteki söz ve düşünce açıklamalarından, görev süreleri bitse dahi sorumlu tutulmayacakları anlamındadır.
Bu nedenle bazı siyasetçilerin “kürsü dokunulmazlığı dışında dokunulmazlıklar kaldırılsın” söylemi yanlıştır. Meclis faaliyeti sadece kürsü konuşması değildir, komisyonlarda çalışmalar, sözlü/yazılı denetim mekanizmaları, soru ve araştırma önergeleri, gensoru, genel görüşme, meclisteki basın açıklamaları bu kapsam içindedir. Dokunulmazlık sadece ceza alanında geçerlidir. Kişilik haklarını ihlal eden açıklamalar nedeniyle hukuki sorumluluk devam etmektedir. Örneğin kişilik hakları ihlali nedeniyle tazminat davası açılabilmektedir.
Türkiye’nin parlamento tarihine kuşbakışı baktığınızda, dokunulmazlık statüsüyle ve bunun uygulamasıyla ilgili nasıl bir muhasebe yaparsınız?
Dokunulmazlıklar Türkiye’de üç türlü kalkıyor. Birincisi darbe yapılınca generaller dokunulmazlıkları hemen kaldırmaktadır. 12 Eylül Darbesi’nde partiler, meclis, STK’lar kapatılmıştı. Parlamenter dokunulmazlık kaldırılmıştı, kimi Zincirbozan’a kimi Sıkıyönetim mahkemelerine alındı, tutuklandı. Avukat olarak İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Başsavcılığı’nın açtığı soruşturmada Nurettin Yılmaz, Nedim Tarhan, Kemal Anadol, Mustafa Gazalcı, İsmail Hakkı Öztorun’un davalarında görev yapmıştım. 1960 Darbesi, Yassıada yargılamaları da belleklerdedir.
İkinci yol, fezlekelerin meclise sevk edilmesi, Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu görüşmeleri, raporların düzenlenmesi ve meclis genel kuruluna gönderilmesi suretiyle dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır. Yakın tarihte Çetin Altan’ın, 2-3 Mart 1994 tarihinde DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması dönemidir.
Üçüncüsü başbakan ve bakanların, doğrudan 55 milletvekilinin meclise soruşturma açılması önergesi ile gündeme gelmekte ve meclis karar verirse, Yüce Divan’da yargılanmalarının önü açılmaktadır. İktidar meclisteki üye çoğunluğunu elinde bulundurduğu için genellikle kendileri aleyhinde bir karar almazlar. En yakın örnek, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonucu dört bakan hakkında soruşturma komisyonu kurulmasına rağmen, soruşturma izni AKP oylarıyla verilmemiştir.
Uygulamaya gelince, meclis içinde DEP milletvekillerinin dokunulmazlıkları siyasi nedenlerle öne alınarak kaldırılmıştı. Fezlekelerde şiddet, bir çakı dahi yoktu. Diğer yandan hırsızlık, zimmet, yolsuzluk, yüz kızartıcı suçlar korunuyordu.
Türkiye deneyiminde, bu dokunulmazlığın bir “istismarından” söz edilebilir mi? Siz böyle bir istismar görüyorsanız, bunu ne gibi vakalarda, örneklerde görüyorsunuz?
90’lı yıllarda DEP’li parlamenterlerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, meclis kapısında gözaltına alınmaları, tutuklanması tartışmaları hâlâ hafızadadır. DTP 2009’da kapatıldı, eşbaşkanların üyelikleri düşürüldü. Bugün farklı biçimlerde sürüyor. 2011 Seçimleri’nde seçilen sekiz parlamenter uzun süre tutuklu kaldı. AKP 2012 yılında dokunulmazlıkları öne alma tehditlerini savurdu. 2013 yılında çözüm süreci başlayınca soğumaya aldı. 7 Haziran 2015’te, seçimlerde iktidarını kaybedince HDP parlamenterlerinin dokunulmazlığının kaldırılmasını tekrar gündeme taşıdı. Meclise fezlekeler gönderildi. Önümüzdeki günlerde görüşeceklerini açıkladılar.
İktidar meclis çoğunluğuna güvenerek muhalefeti tehdit etmeye, susturmaya çalışıyor. Bu açık bir tehdit ve dokunulmazlık müessesesini istismar etmek demektir. Her seferinde AİHM de mahkûm olmuş, ama ders çıkarmayan bir iktidarla karşı karşıyayız.
Sadece Türkiye’de değil, hemen her yerde, -ama burada özellikle güçlü-, genel olarak parlamenterlerin dokunulmazlıklarının kaldırılması talebi, her zaman popülist heyecanlara hitap eden, itibar gören bir meydan okuma olarak işitiliyor. Bu popülizmi nasıl yorumlarsınız?
Anayasanın 83. maddesinin son fıkrası açıktır. Parti gruplarında görüşme yapılamaz, karar alınamaz deniyor. Başbakan her gün grubunda konuşuyor. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olarak hem yasamaya hem yargıya talimat veriyor. Her gün basın açıklamaları yapılıyor, saatlerce canlı yayında kamuoyu kışkırtılıyor, tahrik ediliyor.
Popülist heyecanla meydan okumanın bedeli ağır oluyor. Aylarca süren olağanüstü bir ara rejim haline dönüşen yasak şehirlerde tankla, topla, helikopterle ateş ediliyor; yüzlerce sivil güvenlik görevlisi ölüyor. Sorunun çözümü mecliste konuşulamıyor. Muhalif olan herkese baskılar sürüyor; basın, aydınlar, sivil toplum örgütleri susturuluyor. Dikta rejimlerinde görülen bu uygulamalarda mecliste muhalif ses istenmiyor. HDP‘nin hedefe alınması başkanlık düzenine yol açma amaçlıdır. Ancak tahribatı, sonuçları çok ağır olacak bir yola girilmek üzere.
Şöyle devam ettirelim bu meseleyi: Dokunulmazlıkların kaldırılması talebinin, özellikle HEP-DEP çizgisinden bu yana gelen partilerin milletvekillerine dönük sürekli bir tehdit olarak salındığını görüyoruz. Dahası, tehdit olmaktan çıkıp fiile dönüştüğü örnekler var. Gerçi vaziyet açık ama ne söylemek istersiniz?
Milletvekillerinin dokunulmazlığı var sözü, TİP dönemi dahil, DEP ve daha sonra HDP’den seçilen parlamenterler için söz konusu değil. Ülkemizde bazı milletvekillerine dokunuluyor. Bunun için meclis ve yargı kararı da gerekmiyor.
Devletin derini, hükümet hedef gösterir, kitleleri kışkırtır, potansiyel suçlu ilan eder. Milletin iradesi egemenliği masaldır, hep saldıranlar korunur, saldırıya uğrayanlar suçlu ilan edilir.
Seçilmiş parlamenterlerin atanmış bürokratlar, asker, polis, yargı mensupları kadar dokunulmazlığı yoktur; onların özel yasaları, soruşturma usulleri vardır ve hep korunurlar.
Olağanüstü mahkemelerin savcıları ve hâkimleri istedikleri zaman dokunuyorlar, zorla ifadeye çağırıyorlar; çalışmaları, etkinlikleri engelleniyor ve yasaklanıyor.
HDP’li parlamenterlerin dokunulmazlığının kaldırılması, parlamenter demokrasinin var olan kırıntılarını da kaldıracağı için tehlikeli bir süreçtir. AB’ye üyelik süreci askıya alınabilir. Kürt halkının, özgür iradesiyle seçtiği parlamenterlerin tutuklanması kopuşa yol açabilir. Ankara Meclisi artık meclisimiz değildir inancı, duygu kırılması tehlikelidir, sonuçları ağır olur. Seçilen belediye başkanlarının tutuklanmasının ardından yaşanacaklar toplumda ağır bir travmaya yol açar. Birlikte yaşama arzusuna büyük bir darbe indirilir. Demokrasiye olan inancı ortadan kaldırır.
Güvensiz bir ülke yaratılır, yasaklarda korku şehirleri çoğalır. Canlı bombaların dehşete düşürdüğü terör ortamında kaos ortamı iklimi güçlenir. Sorunların mecliste barışçıl demokratik çözümü umutları yok edilir.
Hasip Kaplan: 2007-2015 arasında Şırnak milletvekili (BDP-HDP), avukat.