Bu yazıyı Taksim-Bostancı sarı dolmuşunda yazmaya başladım. Sağ yanıma oturan genç adamın kucağına telaşla yerleştirdiği kahverengi deri çantada saatli bir bomba olduğundan neredeyse emindim. Cüzdanından para çıkardığı sırada ellerinin titrediğini korku ve endişe içinde izledim. “Köprüyü geçene kadar bir şey olmazsa daha da olmaz” diye düşünmekteydim.
Köprüyü geçtik ve bir şey olmadı.
Biz o dolmuşta köprüyü geçtikten birkaç saat sonra İzmir’de bir bomba patladı.
Yine bomba patlamıştı. Bu kez “ucuz” atlatılmıştı. Bir faciayı önleme pahasına canından olan polis memuru Fethi Sekin’in çocukları, “Babamız evde yok” diye ölüm haberini vermek için evlerine gelenlere kapıyı açmamıştı.
Yine uyumak, hep uyumak istedim. Gözümü açtığımda her şeyin düzeldiğini görecek kadar uzun bir uyku çekmek istedim. Bunları düşünürken zihnime, önceki gece izlediğim bir sahne düştü.
BBC yapımı “Peaky Blinders” adlı bir İngiliz dizisi var. Dizideki “Danny” karakteri, Birinci Dünya Savaşı’ndan sağ çıkmayı başarmış eski bir askerdir. Gündelik hayata uyum sağlamakta zorluk çeken Danny, travma sonrası stres bozukluğu yaşamaktadır. Bu rahatsızlığı kimi zaman halen savaşta olduğu hissine kapılmasına neden olur. Kriz geçirdiği bir gün yine saldırganlaşır. Gerçeklik duygusunu yitirdiği sırada arkadaşları tarafından şöyle telkin edilir:
- Beni yakalayacaklar.
* Nefes al Danny, nefes al.
- Beni öldürecekler.
* Danny, evindesin. Hepimiz İngiltere’deyiz. Fransa’da değilsin. Kurşun vızıltısı değilsin. Sen bir insansın Danny. İyisin, iyisin, iyisin. Her şey yolunda, her şey yolunda, her şey yolunda.
Sahne bitmiş, Danny sakinleşmişti. Sakinleşen Danny saldırgan tavrından dolayı özür bile dilemişti. Ben ise arkadaşının sözlerinde kalmıştım. “İyisin, her şey yolunda” derken sanki bana söylemişti. Televizyonun tam karşısında gömüldüğüm koltukta, o an aslında ne kadar kötü olduğumu fark ettim. Neden sonra sırtımı sıvazlayan biri varmış gibi sebepsiz iyi hissettim.
Hayır, iyi değiliz. Ve hayır, her şey yolunda da değil.
Ama kurşun vızıltısı da değiliz. Kurşun vızıltıları içinde kalmış insanlarız. İnsanız işte nihayetinde. Her şeye rağmen, gerçeğimiz bu.
“İyisin, iyisin, iyisin.”
“Her şey yolunda, her şey yolunda, her şey yolunda.”
Arada bir bu sözleri yinelemek gerekiyor belki de. İnsan olduğumuzu unutmamak için iyi olduğumuzu tekrar etmek gerekiyor. Her şey yolunda olmasa da her şeyin iyi olacağına inanmak gerekiyor.
Karamsarlıktan kurtulamıyoruz ama umut etmeden de yaşanmıyor.
Öyle ya da böyle, hala evimizdeyiz. Nefes almalıyız. Yakalanabilir ya da ölebiliriz. Şiddeti kaldıramayan bünyemiz veya bu şiddet sarmalı nedeniyle karıncalanan beynimiz ile daha fazla devam edemeyebiliriz. Yakalanmasak ya da ölmesek de, yol ortasında kalabiliriz. En iyi ihtimalle aklımızı satılığa çıkarır, deliye döneriz.
Ancak o güne kadar insanız işte nihayetinde, kurşun vızıltısı değiliz.