“Atma Hamidiye atma, din kardeşiyiz.
Ula şapka da giyeceğuk, vergi de vereceğuk (askere de gideceğuk)!”[1]
16 Nisan günü yapılan referandum sonuçlarına göre, bölge bazında Karadeniz %62,58 ile en çok “evet” oyu kullanan bölge oldu. Yine Doğu Karadeniz’de[2] bulunan Bayburt en çok “evet” oyu çıkan iller arasında %81,70 ile ilk sıraya otururken, Rize %75,55 ile ikinci ve Gümüşhane de %75,16 dördüncü il oldu. Bunun yanı sıra, Artvin hariç, bölgedeki diğer illerde de “evet” oyunun hayli yüksek çıktığı görülüyor. Bölgenin en önemli şehri olan Trabzon’da %66,5 “evet” oyu çıktı. “Evet” oyunun Giresun’daki oranı %61,7 ve Ordu’da %61,9. “Hayır” oyunun bölgede daha yüksek çıktığı tek il ise Artvin oldu, %53,1 ile. Doğu Karadeniz’in referandum sonucu ise %67,07’lik bir “evet” oranına karşılık %32,93’luk bir “hayır” oranı ile şekillendi. Tüm bu resmin açıklanmaya gerek duyduğu açıktır. Bilhassa da, bu sonucu veren bölgenin dinamiklerini tanımayanlar için beklenmeyen fakat bu dinamiklere daha aşina kimseler için oldukça beklenen sonuçlar olması ise daha da ilginç bir olgu. Bu dinamikler üzerinden, bölgedeki illerde ve -birbirinden oldukça farklı dinamiklere de sahip olan- ilçelerinde çıkan sonuçlara bakmak ise şüphesiz ki yararlı olacak.
İlk olarak, tek “hayır” diyen Artvin’le başlamak yerinde olacak. Bir önceki seçimler olan 1 Kasım 2015 Genel Seçimi’nde CHP %34,9 ve HDP %2,5 almışken AKP ve MHP toplamda %58,7 (%45,5 + %13,3) oy almıştı. Halbuki, referandumda, Artvin’de “hayır” oyu %53,1 iken “evet” oyu %46,9 çıkmıştı. Ayrıca, ilçelerinden Hopa, Ardanuç, Murgul, Şavşat ve Artvin Merkez’de “hayır”, Arhavi, Yusufeli ve Borçka’da da “evet” oyu daha yüksek çıkmıştı. Tüm bu verilerin ışığında söylenebilir ki milliyetçiliğin güçlü olduğu Borçka veya muhafazakârlığın kuvvetli olduğu Yusufeli gibi ilçelerde beklenen bir sonuç alınmışken, solun güçlü olduğu Hopa, Ardanuç, Şavşat gibi ilçelerde -etnik ya da sosyoekonomik- çeşitli nedenlerden dolayı AKP’ye kayan oylar yeniden eski konumuna dönmüş durumda. Artvin Merkez’deki sonucun ise en belirgin sebebi olarak Cerattepe mücadelesi olduğu söylenebilir. Genel olarak, Artvin’de maden ve HES mücadelesi üzerinden yükselen toplumsal muhalefet referandum sonucunun “hayır” çıkmasının -var olan çok çeşitli- koşullarından biri oldu. Yalnızca, %51,1 “evet” oyu çıkan Arhavi ilçesinde Kamilet Vadisi’nde yapılmaya çalışılan HES’e karşı oluşan muhalefetin sandığa yansımadığı görülüyor. Bu da, bölge genelindeki ekolojik hareketler üzerinden yürütülen toplumsal muhalefetin tahmin edildiğinden daha kaygan bir zemine sahip olduğunu gösteriyor. Bölgenin; bir yandan devletçi, milliyetçi, muhafazakâr yapısının, diğer yandan da mevcut sistem ile entegrasyonunun daha öne çıkan şartlar hazırladığı da aşikâr. Artvin AKP eski İl Başkanı Ahmet Özçelik’in de dediği gibi: “Ben önce Allah'a sonra da bu devlete inanmak, güvenmek zorundayım.”[3] Ya da Referandum öncesi İhlas Haber Ajansı’na (İHA) oy tercihini ve sebebini belirten Artvin’den Burhan Civelek’in de dile getirdiği gibi: “Vatanımız, milletimiz ve devletimiz için hayırlısı olsun. Evet diyeceğiz, bakalım hayırlısı olsun.”[4] Veya yine Artvin’li Hilmi Kırçiçek’in belirttiği gibi: “Reisi Cumhur demek Türkiye’nin babasıdır, başkanıdır. Bunun altında başka bir şeyi aramanın anlamı nedir. Türkiye hepimizin, eğer bir kişiden soruluyorsa çok büyük bir şaibe var orada.”[5]
İkinci olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da memleketi olan Rize’deki referandum sonucu ise tahmin edileceği gibi “evet” oyunun çok yüksek çıkmasıdır. %75,6 gibi bir oranla “evet” oyu açık ara önde çıkmıştır. Türkiye genelinde de Rize -komşusu Bayburt’un ardından- ikinci en yüksek “evet” oyu çıkaran il olmuştur. Lakin 1 Kasım Seçimi’ne bakılırsa, ortaya çıkan matematik yine bir gariplik taşıyor. Çünkü 2015’te Rize’de AKP’nin aldığı oy oranı %75,4 iken MHP %5,4’lük bir oy almıştı. Bu iki partinin ittifak içinde girdiği referandumun ardından “evet” oyunda sadece %0,2’lik bir artış olduğu görülüyor. Oysa, 2015’te %14,9 oy alan CHP’ye karşılık “hayır” oylarının oranının %24,4 olması Rize’de de gerekli iknanın üretilemediğini gösteriyor. Ayriyeten, 2015 seçiminde AKP’nin %49,1, CHP’nin %40,9 ve MHP’nin %5,1 oy aldığı Fındıklı, referandumda %53,5’lik bir “hayır” oranı ile Rize’de tek “hayır” diyen ilçe oldu. Yine, “Yeşil Yol” projesi ile yaylaları asfalt ve beton ile donatılacak olan Çamlıhemşin ilçesinde çıkan “evet” oranının %75,7 olması ise ekolojik mücadele üzerinden kurulan toplumsal muhalefetin halkla kurduğu ilişkinin ne kadar geçici, yüzeysel ve zayıf olduğunu ortaya koymanın bölgedeki önemli bir örneği. Diğer taraftan da, Rize’de fikri sorulan vatandaşlardan alınan cevaplar ise yine üretilemeyen iknayı ortaya koyar cinsten:
“‘Hayır’ oyu kullanacağını belirten bir seçmen, ‘Kesinlikle hayır oyu kullanacağım. Evet oyu kullanacak seçmenlere de sesleniyorum. Bu değişikliği önümüze iktidar partisi değil de diğer partilerden herhangi birisi getirmiş olsaydı Evet oyu kullanacaklar mıydı,’ dedi. Evet oyu kullanacaklarını belirten seçmenler ise ‘Vatan için millet için, terörün son bulması için, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rizeli olduğunu için, Fethullah Gülen’in asılması için, ülkede işler yolunda gittiği için’ ifadelerini kullandılar. Kimi seçmenler nedene gerek olmadan evet oyu kullanacaklarını belirtti”.[6]
Üçüncü olarak, bölgenin en önemli şehri olan Trabzon’daki referandum neticesi, kentin ününe pek de uymayan bir yükseklikte olmamasına rağmen, yine de ülke ortalamasına göre yüksek oranda bir “evet”tir: %66,5. Velakin 1 Kasım Seçimi’nde AKP’nin aldığı %66,5’lik oy da tam olarak bu orana denk geliyordu. Oysaki MHP’nin aldığı %12,9’luk oy oranı kayıp. Hatta referandumda geçerli oy sayısının 475.989, 1 Kasım Seçimi’ndeki geçerli oy sayısının 484.770 olduğunu düşünülürse, çok cüzi olsa da bir düşüşün olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu bağlamda, yerel medyada Trabzon’daki memurların yeterince “evet” oyu vermediğine dair haberler dahi çıkıyor.[7] Hatta, Trabzon’daki “evet” kampanyasını yürüten ve Trabzonlu olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya rağmen hedeflenen %89 yerine %66,5 oranında bir “evet” oyunun çıkmasının muhasebesi yapılıyor şu an Trabzon’da. Rize’de de olduğu gibi, Trabzon’un ilçeleri bazında 1 Kasım Seçimi ile referandum arasında %1-2 puanlık bir oynama mevcut. Fakat esas ilginç olan, %58,2’lik bir oranla “hayır” diyen Beşikdüzü’nde 1 Kasım Seçimi’nde AKP’nin aldığı oyun %37,8 olmasına rağmen “evet” oylarının %41,8 çıkmasıdır. Ki buradaki artış da, büyük olasılıkla, 1 Kasım Seçimi’nde ilçede %33,4’lük bir oy alan MHP’den gelen oylar sayesindedir. Bu ilçede esas başarı ise yine 1 Kasım Seçimi’nde %25,6’lık bir oy alan CHP’nin bölgede yürüttüğü “hayır” kampanyasına %58,2’lik bir oyun gelmesidir.
Dördüncü olarak, Giresun bölgedeki tek CHP’li belediye başkanına sahip olmasının yanı sıra en az “evet” oyu çıkaran il oldu: %61,7. 1 Kasım Seçimi’nde ise AKP’nin aldığı oy %61,6’ydı. Fakat 1 Kasım Seçimi’nde katılım oranının %85,1, referandumda ise %82,9 olduğu düşünülürse, yine çok az olsa da bir düşüşten bahsetmek mümkün. 1 Kasım Seçimi’nde MHP’nin aldığı %14,1’lik oy ise büyük olasılıkla ya “hayır” oyları içinde ya da AKP seçmeninden “hayır”a ciddi bir kayma yaşadı. Yine 1 Kasım Seçimi’nde CHP’nin aldığı oy %19,9’luk bir oranda iken, referandumda çıkan “hayır” oyu oranı %38,3. İl sınırları içinde “hayır”ın çıktığı tek yer olan Merkez’de ise “hayır” %50,7 ile kıl payı “evet” oylarını geçti. Halbuki, 1 Kasım Seçimi’nde Merkez’de AKP’nin aldığı oy %50,2, MHP’nin %19,3’tü. Buna göre de, referandumda sadece MHP oyları “hayır”a kaymamış, aynı zamanda Giresun Merkez’de AKP de oy kaybı yaşamış. Tüm bunların yanı sıra, yine de halkın çoğunluğu Giresunlu Mehmet Bolat gibi düşünmüş ve “evet” demiş: “Büyükler uygun görüyor ki değişecek, bana sorarsan ben 'Evet' diyorum.”[8]
Beşinci olarak, bölgede ikinci en az “evet” oyu çıkan il olan Ordu’da yine de “evet” oyları %61,9 ile %38,1’lik “hayır”ın önünde yer aldı. Fakat bunun yanında, 1 Kasım Seçimi’nde AKP’nin Ordu’da aldığı oyun %63,1 olduğu düşünülürse, bu sefer AKP’nin oyunda bir kayma olduğu aşikâr. MHP ve CHP’nin 1 Kasım Seçimi’nde aldıkları oyun toplamı dahi “hayır” oylarından az ediyor. Diğer yandan da, bu kez Ordu’nun iki ilçesinden “hayır”ın daha yüksek çıktığı görülüyor. Bunlar, %51,1’lik “hayır” oyu ile Altınordu ve %53,7’lik “hayır” oyu ile Perşembe. Velakin, 1980 öncesindeki özyönetim pratiği ve bu pratiğin mimarı Terzi Fikri ile bilinen Fatsa ise Türkiye solu için günümüzde tam bir hezimet tablosudur. 1 Kasım Seçimi’nde AKP’nin %62,3, CHP’nin %26,8 ve MHP’nin %8,2 oy aldığı Fatsa’da referandumda çıkan “evet” oyu %59,2 iken “hayır” oyu %40,8’dir.
Altıncı olarak, bölgenin iç kısmında yer alan illerden biri olan Gümüşhane belki de bölgedeki en az katılım oranına sahip il oldu, yüksek “evet” oylarının yanı sıra. %73,1’lik bir katılım kaydedilirken, çıkan “evet” oylarının oranı ise %75,2 oldu. Tüm ilçeleri de, il genelinin tercihine uyarak toplu halde ilçe bazında da “evet” dediler. 1 Kasım Seçimi’nde AKP’nin aldığı oy oranı %68 iken MHP’ninki %22,5. CHP ise 1 Kasım Seçimi’nde %5,1’lik bir oy oranına sahip. Fakat referandumda çıkan “hayır” oranı %24,8. Yani, yaklaşık %20’lik bir oy oranı var “hayır”a kayan.
Son olarak da, yine bölgenin iç kısmında yer alan Bayburt ise ülke genelinde en çok “evet” oyu çıkaran il oldu. 2016 verilerine göre 90.154 gibi bir nüfusa sahip olan Bayburt; İstanbul, Ankara, İzmir ve benzeri büyükşehirlere yapılan “mega” projelere o kentlerin sakinlerinden daha çok sevinip, daha çok ihtimam gösterip en çok “evet” oyunu veren il oldu aynı zamanda. Referandumda %81,7’lik bir oranla “evet” çıktı Bayburt sandıklarından. Bölgede, belki de, 1 Kasım Seçimi’yle karşılaştırıldığında “evet” oyunun artış gösterdiği tek il. 1 Kasım Seçimi’nde AKP %72,9’luk bir oya sahip. Sadece AKP’nin oyları üzerinden değerlendirilirse bir artış söz konusu. Lakin diğer yandan da, yine 1 Kasım Seçimi’nde MHP’nin aldığı %20,7’lik oy da düşünülürse, bunu söylemek çok mümkün değil gibi. 1 Kasım Seçimi’nde CHP’nin oyu ise %2,4 ama referandumda çıkan “hayır” oy oranı %18,3. Ve tabii ki aradaki hemen hemen %15’lik oran ise yine ya MHP’den ya da AKP’den gelmiş durumda.
Velhasılıkelam, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca iktidardaki partilerin yüksek oy oranları ile seçimler kazandığı Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki 2002 sonrası seçim sonuçlarına bakılırsa, zaten AKP’nin bölgede oldukça yüksek oylar aldığı görülür. Fakat bu referandum ile Türkiye genelinde en yüksek “evet” oranına sahip olan bölgenin önceki seçimlerde AKP’nin aldığı oyların oranlarına bakılırsa, esasında bölgedeki AKP oylarının ciddi bir biçimde yerinde saymakta olduğu da söylenebilir. Doğu Karadeniz’de önceki seçimlerde MHP’ye verilen oyların -muhtemel ki- büyük oranda “hayır”a kaydığını söylemek mümkündür. Ya da, eğer ki bölgedeki MHP oyları “evet”in içinde ise, o vakit AKP’den “hayır”a mühim bir kayışın yaşandığı açıktır. Fakat şüphesiz ki “evet” oyları hangi oylardan mürekkep olursa olsun, bölgede zaten önceki seçimlerde de iktidar partisine oy veren seçmen dışındaki kesimlerin iknasının üretilmesi dinamiklerinin çalış(a)madığı bu referandum ile görüldü. Doğu Karadeniz’in sosyokültürel ve siyasal yapısı gereği Türk milliyetçiliğinin muhafazakârlık ve İslâm ile çok fazla iç içe geçmiş bir halde olmasına rağmen bu referandum ile bölgedeki bir hayli devletçi de olan Türk milliyetçisi seçmenin “evet” yerine “hayır” oyuna meyletmesi de oldukça ilginç bir sonuç.
Bunun yanında, TÜİK verilerine göre, 2013 yılında 6,8 ve 2014 yılında 6,2 olan bölgenin işsizlik oranı 2015 yılında hızla 4,8’e, 2016 yılında da 4,5’e düşmüştür. Bölgenin coğrafi olarak dağlık olması nedeniyle -hane tüketimi için yetiştirilen tarım ürünleri haricinde- çay ve fındık gibi belli başlı birkaç ürün dışında tarım yapılmadığı ve çay ve fındık fabrikaları dışında endüstriyel üretime uygun mekânların oldukça az olduğu düşünülürse, istihdamın bu denli artış göstermesinin sebebi olarak ya illerde bulunan kamu kurumlarındaki istihdamın arttırılması ya da doğa turizmi ve illerdeki kamu kurumlarının yarattığı hizmet sektörü üzerinden olduğu söylenebilir. Hatta tarım yapılmasına müsaade etmeyecek dağlık ve çorak bir coğrafyaya sahip olan Bayburt ve Gümüşhane’deki istihdam artışının devlet ile doğrudan ilişkili olduğu açıktır. Bu açıdan da, bölgenin siyasal olarak zaten devletçi-milliyetçi-muhafazakâr yapısına ek olarak, bu iki ilde referandumda yüksek oranda verilen “evet” oylarının ekonomipolitik koşulu da devletle kurulan ekonomik ilişkiler tarafından şekillenmektedir. Rize ise, temel ekonomik faaliyet olarak çay üretimi ile iştigal etmesinin handikapı olarak ürettiği çayı satabileceği tek kurumun Çay-Kur, yani devlet olması nedeniyle de devlet ile yine doğrudan bir bağımlılık ilişkisi içindedir. Bu üç ilin ekonomik koşulları gereği devlet ile kurdukları bu ilişkisellik ise her zaman devlet ve iktidar ile iyi ilişkiler zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Sadece tek neden olarak belirtmenin doğru olmayacağı açıktır ama yine de bu koşullar altında bu üç ilde “evet” oyunun neden bu kadar yüksek çıktığını anlamada faydalı olacaktır. Ayrıca, hem Kemalist paradigma hem de günümüzdeki mevcut paradigma dahilinde bürokrasinin/yürütme başta olmak üzere devletin bütün organlarında üst düzey kadrolarda yer alan bölgeden isimlerin olması üzerinden devlet ile kurulan ilişkiler de bu resmin bir parçasını teşkil eder. Hem kamu sektöründe hem de özel sektörde bölge halkının bu tür klientalist ilişkilerin içinde olmasını ve bunun üstünden elde edilen ciddi bir rant, çıkar, mevki ve statü kaynağını da sağlamaktadır. Bu durum da, bölge halkının neden bu kadar devletçi olduğuna dair verilebilecek yanıtlardan birini oluşturur. Diğer yandan, önemli bir sol geleneğe de sahip Artvin’in yüksek işsizlik oranlarına rağmen sınır nedeniyle ortaya çıkan gayri resmî istihdam olanakları dolayısıyla devletle daha bağımsız bir ekonomik ilişki kurması da siyasal olarak daha rahat kararlar almasını sağlamaktadır.
Mamafih, üstüne üstlük, bölgenin aynı zamanda sosyokültürel hafıza mekânları da olan denizin, derelerin, ormanların, yaylaların, vadilerin, yamaçların neoliberal politikaların uygulanması ile yok olmasına karşı verilen ekolojik mücadelelerin ördüğü toplumsal muhalefetin ise çamurdan bacaklara sahip olduğu her seçim dönemi sonrası gibi bu referandum sonrasında da görülmüştür. Bu duruma verilebilecek iki örnek ise bittabi ki Arhavi ve Çamlıhemşin’dir. Mevcut muhalif hareketlerin meramını bölge halkına tam olarak aktaramadığı açıktır. Filhakika, sonuçta ortaya çıkacak katastrofik durumun insanların yaşamlarında -hem sosyokültürel hem de sosyoekonomik anlamda- ne menem etkiler ortaya çıkaracağı iki taraf için de muğlak bir konudur ve çok da bahsi geçmemektedir bölgede. Bu açıdan, ivedi bir biçimde, bölgedeki toplumsal muhalefetin insanların hayatlarına daha fazla dokunacak türden ve daha kolektif bir mücadeleyi inşa etmesinin ne kadar gerekli olduğu üzerine konuşulması ve adım atılması, bölge için elzem bir meseledir artık.
Nihai olarak da, tüm bunlara ilaveten, bu sonucun beklenmedik bir neticeymişçesine yarattığı şok ve teessüf ise başka bir sorunlu alana işaret etmektedir. Bilhassa fiziksel ve zihinsel olarak merkezde yaşamını sürdüren insanlarda daha fazla ortaya çıktığı gözlenen bu hayalkırıklığının en başta gelen sebebi elbette ki Türkiye siyasal kültürüne damgasını vuran merkez-taşra dikotomisinin hâlâ bir türlü aşılamamış olmasıdır. Esasen Anadolu coğrafyasının her bir köşesi gibi, Doğu Karadeniz için de bir taşra güzellemesi sorunsalından bahsetmek mümkündür. Mesela, Doğu Karadeniz demek, geleneksel kıyafetleri içinde çalışkan -genç ise güzel, yaşlı ise mukavemetli- kadınlar, kadınlar tarlada çalışırken kahvede pinekleyen huysuz ama komik orta yaşlı/yaşlı erkekler, sis basmış yemyeşil yaylalar, hırçın dalgaları kıyıyı döven heybetli bir deniz, kayaların arasından berrakça akan dereler, horon “tepen”[9] gençler, muhlama, hamsi, her cümlenin başında “uy” sonunda “da” koyarak konuşan tatlı-sert insanlar, “celeyrum, cideyrum” diye konuşmayı Karadeniz şivesi ya da Lazca sanma hali, hatta sanki başka halklar yokmuş gibi tüm Karadenizlileri Laz sanma hali, Laz fıkralarında fırlamış Temel ve Fadime tipolojileri ile her an her yerde karşılaşma beklentisi idir bir yandan. Ülkenin başka bir yerinden Doğu Karadeniz’i gezmeye gelen her bir kişinin bu tür klişeler ile dolu bir anlayışla -oysaki bir hayli oryantalist bir tavır içinde- âdeta bir antropolog edasıyla gezindiği bir coğrafya halini almıştır buralar. Burada geçirilen kısacık süre içinde ve konuşulan üç beş kişi sayesinde Doğu Karadeniz ve kültürü, tarihi, insanı, dağı, taşı ile etnik, sınıfsal ve sosyolojik yapısı kolaylıkla kavranır sanılmaktadır. Bundan dolayı da, böylesine bir sonucun niye çıktığı anlaşılamamakta, kavranamamaktadır. Halbuki, bu sorunun cevabı bölgededir. Hatta referandumun neticesi bölgeyi tanıyan, bilenler için zaten beklenen bir sonuç idi. Bu neticeyi beklemeyip de şaşıranlar ise klişelerden, prototiplerden, stereotiplerden sıyrılmayı başaramadıkları sürece anlayamayacaklardır bu coğrafyayı.
Yazının son okumasını yapan ve katkısını benden esirgemeyen sevgili dostum Özlem Şendeniz’e de teşekkürler ederim.
[1] Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki değişime, dönüşüme ayaklanan Rize halkının karşı çıkışını bastırmak için Rize kıyılarına gelip de şehri top atışına tutan Hamidiye Kruvazörüne yazılan bir Rize türküsünden... Ayrıca, bu olay esnasında top atışına maruz kalan yerlerin başında da Güneysu (Potomya) ilçesi gelmektedir.
[2] Doğu Karadeniz; Artvin, Rize, Bayburt, Trabzon, Gümüşhane, Giresun ve Ordu illerini içeren bir bölgedir. Gerçi Ordu’nun coğrafi, iklimsel ve kültürel özelikleri nedeniyle Doğu Karadeniz’e değil de Orta Karadeniz’e dahil edildiği bazı kaynaklara da rastlamak mümkündür.
[3] Onur Erem, “Artvin: 'Karadeniz'deki Kalelerini' AKP'ye Kaptıran Sol Partiler Bu Kez İddialı,” BBC Türkçe, 11 Nisan 2017, http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-39558467.
[4] “Karadeniz’den Referandum Yorumu,” İHA, 7 Şubat 2017, http://www.iha.com.tr/haber-karadenizden-referandum-yorumu-623050/. Ayrıca, bkz. https://www.youtube.com/watch?v=2IzngR43ChM.
[5] A.g.e.
[6] A.g.e.
[7] “Trabzon’da Memurlar “Evet” Demedi Mi?”, 18 Nisan 2017, http://www.61saat.com/politik-gugum/politik-gugum-18042017-h412433.html.
[8] “Karadeniz’den Referandum Yorumu.”
[9] Horon “tepilmez”, ya oynanır ya da vurulur. “Tepmek” fiilinin kullanılması bir alçaltma, aşağılama anlamı da taşımaktadır. Karadeniz’de yaşayan insanları toptan bir aşağılamaya tabi tutan “Laz” fıkralarından farkı yoktur bu kullanımın ve politik olduğu da su götürmez bir gerçektir.