Benim istifa mektubumda ne varsa satır satır o. Şimdi sırası değil, diye diye 15 yıl geçti. Hiçbir zaman sırası gelmez, gelmedi. İstifamı vermeden önce uzun süre bekledim, çok düşündüm ve sonra istifamı verdim. diyor Adalet Ağaoğlu.
Adalet Ağaoğlu ile İHD arasındakı ilişkide şeffaflığın, demokrasinin, bireysel özgürlüğün, bireysel özerkliğin, özeleştirinin, tutarlılığın hepsinin birden adeta buharlaştıkları, ya da donduruldukları ya da kayıp edildikleri tamı tamına 15 yıl. Dile kolay. Bütün bu olguların birlikte mümkün kılacağı öz sınamadan da (İHD'nin) mahrum kalındı koskoca 15 yıl. Kol kırıldı ve 15 yıl yen içinde kaldı. Bu ilişkinin izleyicileri olanlarda (İHD içinde ve de dışında insan haklarını dert edinenler) o söylen(e)memis olanlardan haberdar olamadı. Ancak şimdi yani 15 yıl sonra duyuyoruz söylen(e)meyenleri. Ne büyük kayıptır.
İHD orneği İHD'ye özel bir durumu değil söz konusu olan diğer örgütlerde, derneklerde, hareketlerde vb. yaşanan durumlardır. Sözünü söyle(ye)memenin/eyle(ye)menin nedenleri muhteliftir sonuç ise aynıdır, sessizlik...
Sanki birbirine söz vermişçesine insanlar susuyor. İnsanlar örgütlerle ilişkilerinde şeffaflığı yadsıyor. İnsanlar demokrasinin kendilerine tanıdığı hakkı kullanmıyor ve sözlerini söylemiyor. Bireysel özgürlüklerini de askıya alıyorlar. Kendileri ile ilgili kararları vermekten de kaçınabiliyorlar yani bireysel özerkliklerini de kendi ellerinin tersiyle itiyorlar. Özeleştiri yapamamanın tutarsızlığı ile yaşamaya mahkum ediyorlar kendilerini. Bütün bunları açık bir zor karşısında eğildikleri için değil adeta bir “öz zor” devreye girdiği için yapıyorlar. “Özerk” bireyler olarak karar veriyorlar. İnsanın bireysel özerkliğini kaldırmaya “özerk” bir şekilde karar vermenin paradoksunu yaşayarak. Ne devlet zoru, ne faşistler ne de başka bir şey. Kendi kendimizin “faşist”i oluyoruz belki bilemiyorum. Ama susuyoruz, susuyoruz hem de yıllarca...
Eğer bütün bunların tam tersi olsa idi. Ne olurdu? Nasıl bir İHD (ve de diğer örgütler,dernekler vb) olurdu bugün, başka örgütlenme modelleri mi ortaya çıkardı bilmemiz mümkün değil. Ancak bilebildiğimiz tek şey başka türlü bir süreç yaşanacaktı İHD'de (ve de diğerlerinde) bütün bu yıllar boyunca. İnsanlar dernekler vb. ile ilişkilerinde özgür üyeler olarak, demokratik bir dernek ortamında, özerk bir şekilde kararlarını verirdi, sakınmadan eleştirirdi ve düşündükleri ile söylediklerinin ya da yaptıklarının tutarlılığının kendilerine vereceği “rahatlığı” yasarlardı. Ve de dernek sürekli bir öz sınamaya maruz tutulur, dinamizm kazanır, sürekli kendini yenileyebilme imkanlarını elde ederdi.
“Bizler”in toplu hayatı bireyler olarak bizleri “kendimizin tiranları” yapıyor ve adeta “öz yok oluşa” (sözünü söyleyemeyen eylemden mahrum kalan insan yaşıyor kabul edilebilir mi?) götürüyor.
Bu hayat “felsefe”mizi değiştirmedikçe dünyanın en özgür yasaları, en mükemmel demokrasisi bizleri ne özgür ne de özerk kılabilir. Dogmalarımız, önyargılarımız, tabularımız, mitoslarımıza ek olarak bu neviden “öz yasaklama”lar alternatif bir toplumsal hayat için öncelikle aşmamız gereken şeylerdir.
Söylediklerimizin ve yaptıklarımızın “doğru”luğu yada “yanlış”lığından daha önemli olan bunların dile getirildikleri süreçte özgürlüğün, özerkliğin, demokrasinin hayata geçirilmesidir.
“Doğru”lari “yanlış”ları keşfedebilmemiz için insanların yaratıcılığına ihtiyacımız var. Yaratıcılığın yüzeye çıkabilmesi için özgür ve özerk olabileceğimiz, sözümüzü söyleyebileceğimiz, eyleyebileceğimiz kamusal demokratik ortamlara ihtiyacımız var. Yaşanan örnekte olduğu gibi olan imkanları budamaktan vazgeçersek önümüzde tüm kısıtlarıyla bugün bile muazzam bir özgürlük alanı olduğunu keşfedebiliriz. Biz bunun çok azını kullanıyoruz.
Ve Adalet Ağaoğlu'nun zamanlamasını 15 yıl sonra bile hala “zamansız” bulanlar 15 yıl tutsak kalan söz/eylemin ebedi esaretlerini mi istiyorlar? Nasıl oluyor da bu gecik(tiril)menin analizini yapmayı yeğlemiyorlar?
Ve Adalet Ağaoğlu'nu “Tüm dünyada (ve tabii ki Türkiye’de de) “insan hakları mı, güvenlik mi” ikilemi ile insan haklarını ve özgürlükleri kısıtlamaya yönelik çabaların bir parçası olarak İnsan Hakları örgütlerinin haksız suçlamalarla hedef haline getirilip, sindirilmeye çalışıldığı bir dönemde, Sayın Ağaoğlu’nun iletişimsizlik ve bilgi eksikliğine dayalı bu düşüncelerinin basında yer alması ve söz konusu çabalara daha fazla zemin hazırlamış olması da büyük bir talihsizliktir.” diye bir bakıma suçlayanlar tam da bu öne sürdükleri nedenlerle İHD ile ilişkisi bağlamında tamı tamamına 15 yıl bireysel, özgürlüğünü, özerkliğini dondurmuş demokratik hakkını kullanmamış Adalet Ağaoğlu'nu ”berlirsiz” bir sure daha “gözaltında tutmayı” öneriyorlar aslında.
Adalet Ağaoğlu kendisini bir bağlamda 15 yıl “tutsak” etmiş gözükmektedir. Ancak, 15 yıl sonra bile olsa “tutsaklık”tan kurtulunabileceğini de gösterdi bizlere.
Adalet Ağaoğlu bu “çıkış”ından sonra rahatladığını ifade ediyor. Adalet Ağaoğlu kendisini rahatlatmış olabilir ama bizlerin rahatını hayli bozdu gibi...
“Öz yasak”larımızın her geçen gün biraz daha azalması umudu ve dileğiyle...(*)
(*) Bu yazıda Adalet Ağaoğlu'nun istifa gerekçeleri ve İHD hakkındaki görüşleri değerlendirilmemektedir.Bu ayrı bir yazı konusudur.