Kurtlar Vadisi neden bu kadar çok izlendi/beğenildi? Bu soruya sosyo-psikolojik ve psiko-politik açıdan nasıl yaklaşabiliriz? Konu önemli, zira bu dizi izlenme rekorları kırarak TV-dizi dünyasının en son yıldızı/fenomeni oldu. Dizinin neden bu kadar tuttuğuna dair elimizde net veriler yok. Sosyal bilimcilerin bu tür fenomenler üzerine araştırma yapması gerekiyor. Şimdilik yalnızca bazı hipotezler ileri sürebiliriz. Ben de burada kısaca bunu yapmaya çalışacağım. Ancak bunun eksikli bir deneme olduğunu da kaydetmek gerek, çünkü dizinin az sayıda bölümünü izledim. Daha iyi gözlemleyebildiğim ise dizinin medyadaki ve toplumdaki yankıları.
Sanırım bu tür sorulara cevap ararken, tek bir cevap olmayabileceği ihtimalini hep göz önünde tutmalıyız. Kurtlar Vadisi, farklı insanlar ve sosyal gruplar için muhtemelen farklı nedenlerle tutuldu. Bu diziye bağlananların hepsi farklı faktörlerin değişik kombinasyonları sonucunda bağlandılar. Kısaca, sihirli bir tek neden bulmaya çalışmanın alemi yok. O zaman, öne çıkabilecek birkaç faktöre değinelim.
Öncelikle ortada büyük bir sürpriz yok. Zaten öteden beri Türkiye’nin egemen ideolojik zemini olan milliyetçilik, son yıllardaki AB hamlesi sırasında ortaya çıkan kimi demokratikleşme ihtimallerine duyduğu alerjiyi gıdıklayarak yeni bir teyakküz hamlesini topluma yayma konusunda kısmen bir başarı sağlamıştı. Teyakküz halinin öteden beri en verimli kaldıracı sık sık ‘Sevr’ göndermeleri ile anılan bir ‘yokoluş kaygısı’ olmuştur. Devletimiz/milletimiz dış düşmanlar ve yerli/hain işbirlikçileri tarafından bir yokoluşa sürüklenmek istenmektedir, o halde bu hain planlar deşifre edilmeli ve devleti/milleti düşünen birileri bu düşman odakları her yolu kullanarak bertaraf etmelidir.
Son yıllarda en çok satan ‘araştırma-inceleme’ sınıfındaki kitaplara bakılırsa, gizli ilişkiler, istahbarat örgütlerinin marifetleri, komplolar, hain planlar vb. üzerine yazılmış kitaplardaki patlama dikkat çekicidir. Bir yandan, dünyada ve Türkiye’de olan biteni kolayca anlamlandıramamanın getirdiği tedirginlik ve yılgınlık hali vardır. Bu durumun kolaycı (ve tabii yanılsamalı) ilacı olarak komplo teorileri şimdiye kadar olmadığı kadar zemin kazanmıştır. Öte yandan, özellikle Susurluk’tan beri Türkiye’deki yerleşik/egemen düzenin derin kanallarla ne kadar gizli kapaklı ve kirli çalıştığı da bir miktar afişe olmuştur. Bu iki faktör birlikte, toplumun geniş kesimlerinde yüzeyden kolayca görünmeyen ‘tezgahlara’ dair ciddi bir merak uyandırmıştır. Kurtlar Vadisi, kendi meşrebince, bu kışkırtılmış merakı tatmin etmeye soyunmuş ve merak sahiplerince yalnız bırakılmamıştır.
Ancak Kurtlar Vadisi basitçe ve yalnızca bir ‘merak tatmini’ de değildir. Ülkücü/milliyetçi bir geçmişi olan bir yönetmen ve ekip tarafından kotarılan bu dizi bahsedilen merakı yeniden formatlamış, devletini kurtarmaktan başka derdi olmayan milliyetçi mafya tiplemelerini meşrulaştırmış ve o yokoluş kaygısının insanları kabule hazır hale getirebildiği ‘kurtulmak için her yol mübah’ şiarını bir kez daha pekiştirmiştir.
Bu anlamda Kurtlar Vadisi, Susurluk’un toplum nezdinde bir beraat talebi olarak da görülebilir. Susurluk’a kadar uluorta konuşulmayan gizli/pis işler bir ucundan ortaya çıktıktan sonra, derin devlet, ülkücü mafya, tetikçiler vb. terimler yaygın dolaşıma girmiş, sorumlular hesap vermese de toplum nezdinde bu terimlerle ilişki içinde görülen kurumların saygınlığı pasif bir erozyona uğramıştı. Hesap soran, adalet isteyen aktif bir erozyon değildi bu. Daha çok dudak büken, başını çeviren pasif bir erozyondu. Pasif olduğu için de Susurluk gibi her şeyin ayan beyan açığa çıktığı bir skandaldan bile kalıcı bir demokratikleşme kazanımı elde edemedi. Toplumun çok geniş bir kesimi gözünün önüne serilen kirli çamaşırları gördü, gördüklerini beğenmedi ama bir yıkama/temizleme faaliyetine girişecek denli cesur olamadı. Bu görüp, beğenmeyip de bir şey yap(a)mamanın getirdiği bir gerilimden söz edebiliriz. İşte Kurtlar Vadisi, toplumun geniş kesimlerine böyle bir gerilime gerek olmadığını, güvenliğimiz ve esenliğimiz için pis işlerin de yapılması gerektiğini anlattı. Bu durumu da Kurtlar Vadisi’nin ‘huzur veren’ ve bu nedenle de ilgi çeken bir özelliği olarak kaydedebiliriz.
Kurtlar Vadisi’nin Türkiye toplumuyla (en azından bir kısmıyla) sahici temas kurabildiği başka bir kanalın da dizinin her yerinden taşan hukuksuzluk olduğu söylenebilir. Türkiye insanı, hayatının birçok alanında çok uzun zamandır, duruma göre değişebilen fail/mağdur rolleriyle zaten çok iyi tanıyordu hukuksuzluğu, ‘güçlü olan kazanır’ kanununu. Hukukla hiçbir işi olmayan dizi karakterlerinin kahramanlaştırılması, binlerce mikro düzeyde hukuksuzlukla birlikte yaşayan Türkiye insanı için, güçlenerek kendi ‘hukukunu’ kendisinin yaratması gerektiği bilgisinin en uç örnekleriyle pekiştirilmesi anlamına gelmiş olabilir.
Son olarak da Kurtlar Vadisi’nin bir dava peşinde koşan, bu uğurda kendilerini feda edebilen tiplemelerle dolu olmasının izlenme oranını arttıran bir faktör olduğu düşünülebilir. Burada, yukarıda bahsettiğim faktörlerden bağımsız olarak, diğer deyişle davanın içeriğinden bağımsız olarak, ortada peşinden gidilecek bir davanın olması önemlidir. Malum, Türkiye toplumu 12 Eylül 1980 askerî darbesiyle birlikte büyük ölçüde davasızlaştırılmış (‘apolitizasyon’ diye de okuyabilirsiniz) bir toplumdur. Kısmi davalar yok değildir (Kürtlerin ve onlara tepki duyanların davaları gibi), ama ‘70’lerdeki oldukça yaygın ve derin politizasyonla karşılaştırılabilir bir durum yoktur ortada. Davasızlaştırılmanın diğer bir ekseni de neo-liberalizasyon olmuştur. Toplumun çok geniş bir kesimi bugün hem apolitiktir, hem de tek davası daha çok tüketebilmek için daha çok para kazanmaktır. Kendi maddi ve kısa dönemli çıkarlarının ötesinde, kendini adayarak ya da güçlü bir şekilde bağlanarak bir dava peşinden gitmek büyük çoğunluk için tahayyül edilebilir olmaktan çıkmıştır.
Ancak bu aynı zamanda ciddi bir anlam bunalımı da demektir. Bu anlamsızlığın yarattığı sıkıntılarla bu toplum her geçen gün daha da fazla karşılaşmaktadır. Kurtlar Vadisi, kendilerince bir dava peşinden koşan insanları gösteriyor. Davasızlaştırılmış ve anlam bunalımından muzdarip insanlar için bastırılmış bir arzuyu kışkırtan bir yanı olabilir, o yüzden de ilgi çekebilir.
Velhasıl, her toplumsal fenomen gibi Kurtlar Vadisi’ne yönelik yoğun ilginin arkasında da karmaşık faktörlerin var olduğu ve bunların dikkatle incelenmesi gerektiği söylenmelidir. Bu kadar yoğun ilginin altında yatan faktörler en azından kısmen Türkiye’nin aynası olarak da okunabilir.
Yeni Hukuk Dergisi, Şubat 2006