Meksika’da eğitim sisteminin özelleştirilmesinden performansa dayalı ücrete kadar bir dizi reform içeren neo-liberal projeye karşı öğretmen dayanışması sürüyor. Son olarak Devlet Başkanı Enrique Peña Nieto’nun onayladığı eğitim reformu, ülkenin dört bir yanında geniş çaplı protestolara neden oldu. Son iki aydır ülkenin dört bir yanında greve giden öğretmenler defalarca toplanarak başkent Mexico City’e yürüdüler ve kentin merkezindeki Zócalo Meydanı’na kamp kurdular. Diğer yandan 15 Eylül, yani Bağımsızlık Günü yaklaştıkça gerilim tırmandı, çünkü hükümet tören hazırlıklarının yapılması için bir an önce meydanın boşaltılmasını istiyordu. Peña Nieto için bu yılki kutlamaların özel bir önemi vardı. Zira bu, iktidarındaki ilk Bağımsızlık Günü kutlaması olacaktı ve eylemcilerin çadırları Genel Başkan’ın vermek istediği “birlik mesajları” için uygun bir görüntü oluşturmuyordu. 13 Eylül’de hükümetin eylemcilere meydanı boşaltmaları verdiği süre doldu ve zırhlı araçlarla helikopterler eşliğindeki polis, grev yapan öğretmenlerin kurduğu kamplara biber gazı ve basınçlı suyla sert bir şekilde müdahale etti. Çıkan çatışmaların ardından 31 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında hiç öğretmen olmaması, eylemlerin arkasında hükümet karşıtı bazı güçlerin olduğu yönünde spekülasyonlara neden oldu. Sonuçta Zócalo Meydanı boşaltıldı, temizlendi, süslendi ve her yıl olduğu gibi 15 Eylül’de Devlet Başkanı burada geleneksel bir törenle “grito”yu tekrarlayarak üç kere “¡Viva México!” diye haykırdı. Böylece Bağımsızlık Günü “kazasız belasız” atlatılmış oldu. Muhalif öğretmenlerin direnişi ise hem hükümete hem de kendi ulusal sendikalarına karşı sürüyor.
KORPORATİST DEVLET VE ÖĞRETMENLERİ
Meksika’da devlet okulu öğretmenlerinin sendikal mücadelesi 1910 Meksika Devrimi’ni öncelese de, örgütlenmeleri ancak Devrim sürecinin getirdiği koşullar içinde mümkün oldu. Hatta öğretmenlerin önemli bir siyasi aktör olarak ülke siyasetinde merkezi bir role sahip olmalarını sağlayan esas unsur, Devrim sonrasında PRI (Kurumsal Devrimci Parti) hükümetlerinin sosyal ve siyasi istikrarı sağlamak için farklı sektörlerden sosyal hareketleri doğrudan kendi kademelerine bağlayarak denetleyen korporatist politikalarıydı. Özellikle de Lázaro Cárdenas döneminde (1934-40) hayata geçirilen reformlar güçlü bir korporatist yapı kurulmasını sağladı. İşçi ve köylü hareketleri geniş korporasyonlar aracılığıyla PRI’nın temsil ettiği resmi ideolojiye eklemlendiler ve bu hareketlerin bünyelerindeki sosyal ve ekonomik kurumlar PRI’nın kurumsal uzantıları haline geldi. 1936’da kurulan CTM (Meksika İşçi Konfederasyonu)aynı korporatist anlayışla farklı sektörlerden işçileri tek bir çatı altında toplayarak hükümete bağlı merkezi bir sendika oluşturmayı hedefliyordu. Meksika’daki en büyük halk hareketi olan öğretmen hareketinin örgütlenmesi de bu dönemde, doğrudan CTM eliyle gerçekleşti. İlk ve ortaokul ile lise öğretmenlerini temsil eden SNTE (Ulusal Eğitim İşçileri Sendikası) 1943’te kuruldu ve okulların yayılmasıyla öğretmen sayısı giderek artmaya ve sendika hızla büyümeye başladı. Bu dönemde hükümetin öğretmen sendikası üzerindeki giderek artan etkisi, eğitim politikalarının uygulanmasında sendikanın işbirliği yapmasını sağladı. Dahası öğretmenler, hükümetin kendi sosyal ve ekonomik düzenini kurma sürecinde öncü rol oynadılar. Korporatist devlet büyüdükçe, daha modern bürokratik unsurlara kavuşuyor ve eğitim sistemi, özellikle düşük gelirli kesimlerin okuma yazma öğrenmesini sağlayarak modernleşme sürecinde önemli rol oynuyordu. Korporatist güç yapısıyla sağlanan “istikrar” PRI’yı 2000 yılına kadar kesintisiz tam 71 yıl iktidarda tutarak bir “devlet partisi” haline getirdi. Diğer yandan üye sayısı 1,5 milyonu bulan ve sadece Meksika’nın değil aynı zamanda Latin Amerika’nın en büyük ve en güçlü sendikası haline gelen SNTE ise güçlendikçe, öğretmenlerin işe alımından teftiş edilmelerine, atanmalarından işten çıkarılmalarına kadar birçok konuda esas karar verici konumuna geldi. Hükümetle kurduğu sıkı bağlardan faydalanarak ülke siyasetinde giderek daha fazla söz sahibi olan sendika liderleri, siyasal nüfuslarını kullanarak kimi zaman rakip siyasetçiler olarak iktidarla güç mücadelesine girdiler. 1987’den beri sendikayı yöneten ve ülkenin en nüfuzlu kadını olarak bilinen “La Maestra” (Öğretmen Hanım) lakaplı Elba Esther Gordillo’nun 2006’da PRI ile yollarının ayrılması tam da bu yüzdendi.
Ne var ki, sendika içinde kendilerini hükümet politikalarından ve sendika-hükümet kapışmasından ayrı bir yerde konumlandıran muhalif gruplar her zaman var oldu ve daha sendikanın kurulma aşamasından itibaren hükümet sürekli olarak bu grupların muhalefetiyle karşı karşıya geldi. Kimilerine göre sendika içindeki bu ayrıksı gruplar, sendikayı hükümetin karşısında daha da zayıflatıyor ve hükümetin sendika üzerindeki baskısını artırmasından başka bir işe yaramıyordu. Bugün Meksika siyaseti bir kez daha aynı noktada tıkanmış görünüyor. 12 yıl aradan sonra iktidara geri dönen Peña Nieto başkanlığındaki PRI hükümetinin ilk işlerinden biri, sendikanın ağırlıklı konumunu zayıflatacak yeni bir eğitim reformu hazırlamak oldu. Buna göre yeni eğitim sisteminde öğretmenlerin işe alınmaları ve denetlenmeleri gibi konularda bundan sonra sendika yerine bağımsız bir komisyon karar verecekti. Hükümetin söz konusu reformları öngören yasaları geçirmesinden bir gün sonra, 26 Şubat’ta bu reformlara karşı olan “Öğretmen Hanım” Gordillo, sendikaya ait 200 milyon doları zimmetine geçirmek suçuyla tutuklanarak cezaevine gönderildi. Onun yerine gelen ve zamanında Öğretmen Hanım’ın sağ kolu olan Juan Díaz de la Torre ise yeni eğitim reformunun öğrenciler için ne kadar faydalı olacağını anlatmakla bitiremiyordu. Gelgelelim esas mevzu sendikayla hükümet arasındaki güç mücadelesinin çok daha ötesinde cereyan ediyor. Öğretmen Hanım’ın ve eski sistemin savunulacak pek bir yanı yok. Zira kendisinin hesabına geçirdiği ve yurt dışına kaçırdığı paralarla estetik ameliyatlar olduğu, öğretmen kadrolarının başkalarına satıldığı ya da miras bırakıldığı, atamalarda kayırmalar yapıldığı, öğretmenlere yapılan bazı ödemelerin aslında var olmayan ya da çoktan ölmüş kişilere yapıldığı, kısacası sendikanın yozlaştığı uzun zamandır biliniyordu. Öğretmen Hanım da adeta bu yozlaşmışlığın sembolü haline gelmişti. Yine de tutuklanmasındaki zamanlamaya bakılırsa, bunun siyasi bir karar olduğu gün gibi aşikâr. Keza Meksika’da eğitim sisteminin sorunlarının, meseleyi hükümetle sendika arasındaki kapışma üzerine kuran “reformlarla” çözülmeyeceği de ortada. Bu yüzden esas kulak vermemiz gerekenler, tüm bu siyasi karışıklık içinde, hükümetin sunduğu eğitim reformlarını başka bir şekilde tartışmaya açan ve bu reformların aynı zamanda eğitim sisteminin özelleştirilmesini öngördüğünü ve bunun ciddi sorunlara yol açacağını vurgulayan ve seslerini duyurmak için Meksika’nın dört bir yandan gelerek ülkenin en büyük meydanını işgal eden muhalif öğretmenler.
EZİLENLERİN ÖĞRETMENLERİ
Meksika’da neo-liberal eğitim reformlarının uygulanması esas olarak bir önceki iktidar döneminde başladı. Felipe Calderón başkanlığındaki PAN (Ulusal Hareket Partisi) hükümeti (2006-12), o sırada PRI ile yollarını ayıran SNTE lideri Gordillo’nun, namı diğer Öğretmen Hanım’ın da desteğiyle ACE (Alianza por la Calidad de la Educación/ Kaliteli Eğitim için Birlik) adı altında bir program hazırladı. Bu program Bush’un 2002’de imzalayarak yasalaştırdığı “No Child Left Behind” (Hiçbir Çocuk Geri Kalmasın) tasarısının Meksika versiyonu olarak görülüyor, hatta tüm Latin Amerika’da eğitimin özelleştirilmesinde bu programın model alınması öngörülüyordu. Buna göre okullara federal fondan ayrılacak para, belli bir başarı seviyesine göre belirleniyor, hem öğrenciler hem de öğretmenler performansa dayalı bir sisteme tabi tutularak, seviyelerine göre ödüllendiriliyor ya da cezalandırılıyordu. Ayrıca Calderón hükümetinin ACE adlı programı, tıpkı “No Child Left Behind” gibi çocuklarını devlet okulundan alıp özel okullara yazdırmak isteyenlere senet temin ediyordu. Sendikanın da desteklediği bu programa karşı muhalif öğretmenlerden oluşan CNTE (Eğitim İşçileri Ulusal Koordinasyon Komitesi) öncülüğünde etkin bir muhalefet yürütüldü. Ülkenin dört bir yanında protesto gösterileri, iş bırakma eylemleri ve grevler düzenlendi ancak hükümetin eğitim programını uygulamasının önüne geçilemedi. Aralık 2012’de Peña Nieto’nun seçimleri kazanmasıyla 12 yıl aradan sonra tekrar iktidara gelen PRI’nın belirlediği neo-liberal gündem de, benzer şekilde eğitim sisteminin özelleştirilmesini öngörüyor ve yeni eğitim reformu öğretmenler için performans değerlendirme kriterleri belirliyordu. Ne var ki reformun aynı zamanda ülkenin en büyük sendikası olan SNTE’yi zayıflatmayı hedeflemesi ve böylece sendika içindeki yozlaşmaya son vermeyi vaat etmesi kimilerince reformu desteklemek için yeterli bir nedendi. Böylelikle PRI iktidarı, bir yandan Öğretmen Hanım’ın “ömür boyu başkanlığına” son vererek hem “uzun zamandır yapılması gereken bir işi” yapıyor ve büyük ölçüde takdir topluyordu, diğer yandan da 2006 seçimlerinde PAN adayı Calderón’un seçilmesinde büyük etkisi olan Öğretmen Hanım gibi güçlü bir siyasi figürden de kurtulmuş oluyordu.
Dolayısıyla reform karşıtı öğretmenler arasında, tek derdi sendikalarının ayrıcalıklarını korumak olanlarla nitelikli ve parasız kamusal eğitim için mücadele edenleri birbirinden ayırmak gerek. Eğitimin ticarileşmesine karşı “insanileşmesini” savunan ve eğitimi bir meta olarak değil herkesin eşit olarak yararlanabileceği temel bir insan hakkı olarak kabul eden öğretmenlerin verdiği mücadeleye destek verenler arasında öğrenciler de var. Özellikle “Normalistas” adlı muhalif öğrenci grubu ve ülkenin en büyük ve en köklü üniversitesi olan UNAM öğrencileri eylemlerde sık sık boy göstererek öğretmenlerini yalnız bırakmadılar ve protestolarında kendi okullarındaki sorunları da dile getirdiler. Şubat ayından bu yana devam eden eylemler ulusal nitelikte olsa da, Başkent Mexico City’nin yanı sıra, Oaxaca ve Chiapas gibi güney eyaletlerle, Michoacán ve Guerrero gibi batı eyaletler eylemlerin en güçlü olduğu yerlerdi. 24 Şubat’ta Guerrero’da binlerce öğretmenin katıldığı yürüyüş sırasında bir grup göstericinin siyasi parti binalarına saldırmasıyla çıkan olaylar sert çatışmalara neden oldu. Son olarak Peña Nieto’nun tüm bu direnişe rağmen eğitim reformunu onaylaması, uzlaşmanın mümkün olmadığını ve çatışmaların devam edeceğini gösteriyor. Öğretmen hareketinin talepleri ortada: Performansa dayalı değerlendirme sistemine dayalı eğitim reformunun iptal edilmesi, eğitim sisteminin özelleştirilmesi sürecine son verilmesi, reformların federal yönetim tarafından dayatılması yerine öğretmenlerin de karar verme sürecine dahil edilmesi, yeni reforma karşı geldiği için işten çıkarılan ya da tutuklanan öğretmenlerin görevlerine geri dönmesi ve sendika yönetiminin demokratikleştirilmesi. Ayrıca öğretmen hareketi geliştikçe yeni sosyal ittifaklar kurma ve diğer sektördeki hareketlerle temas kurarak hükümetin neo-liberal gündemine karşı birlikte örgütlenme yönünde bir irade de ortaya çıkıyor. Hükümetin devlete ait petrol şirketini özelleştirmesine karşı belirlenen eylem gündemi, böyle bir çabanın ürünü.
Meksika, nihayetinde direnişin yaşamla eş anlamlı hale geldiği bir coğrafyada, tarihinin her dönemini, bir başkaldırı çağı olarak yaşamış bir ülke. Her ne kadar korporatizm uygulamaları, halk hareketlerinin ve sosyal direnişin karakterini belirleyen önemli bir unsur olduysa da, mücadelelerini kendilerine dayatılan bu politik projenin dışında konumlandıran ve bizzat bu korporatist düzenin kendisine karşı gelen farklı direniş pratikleri her zaman var oldu. Bugün Meksika’nın dört bir yanında, hayatın her alanında farklı şekillerde karşımıza çıkan direniş biçimlerinin her biri, kendi tarihsel köklerinden beslenen deneyimlerin ürünü. Söz gelimi ülkenin güneyinde, Meksika’nın en yoksul eyaleti olan Chiapas’taki Lacandona Ormanlarında doğan Zapatista hareketi, Maya yerlilerinin gelenekleri üzerine kurulu ve Meksika Devrimi’nin önderlerinden Emiliano Zapata’nın adını ve mücadelesini yaşatmaya çalışıyor. Zapata’nın bir diğer takipçisi ise Mexico City yakınlarında bulunan Atenco kasabasında 2001’de bir havaalanı projesine karşı başlayan direnişin öncülerinden Nacho. Ülkedeki bir başka yoksul eyalet olan ve aynı Chiapas’taki gibi yerlilerin birçok belediyenin yönetimini ele geçirerek de facto özerklik ettiği Oaxaca’daki APPO direnişinin hedefinde de benzer şekilde sömürgecilik politikalarının uzantısı olarak görülen neo-liberal politikalar var. Bugün Meksikalı öğretmenlerin direnişi de Peña Nieto iktidarına karşı gelişen ve aşağıdan yukarı örgütlenen ilk başkaldırı olarak görülüyor ve ülkedeki diğer direniş pratikleriyle kurduğu ilişki açısından da ilgiyle izlenmeyi hak ediyor.