GİRİŞ
Ev eksenli çalışma[1] son yıllarda tüm dünyada yaygınlaşan bir çalışma türü. Pekçok kesim tarafından geçmişin kalıntısı ve yok olmaya mahkûm bir çalışma biçimi olarak görülmesine rağmen, globalleşme[2] olgusuyla birlikte artış kaydetmesi ve sadece tekstil gibi geleneksel sektörlerde değil, otomotiv, elektronik gibi modern sektörlerde de yaygınlık arzetmesi tam tersi bir olguya işaret etmektedir.[3]
Bu çalışma türünün konumuzla da ilişkili sonuçları olan önemli bir özelliği, ev eksenli çalışanların hemen hemen tamamının hem dünyada hem Türkiye’de kadın olmasıdır. Birkaç örnek vermek gerekirse, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya ve Hollanda’da ev eksenli çalışan işçilerin yüzde 95’i kadındır.[4] Japonya’da bu oran yüzde 93.5, Cezayir’de yüzde 97’dir.[5] Türkiye’de ücretli olarak ev eksenli çalışanların yüzde 92’si, yevmiyeli olarak ev eksenli çalışanların ise yüzde 95’i kadındır.[6] Hemen hemen tamamen kadına özgü bir çalışma türü olması, hem bu çalışmanın örgütlenişinde hem de ev eksenli çalışanlar karşısında mesela sendikaların aldığı tavırda etkili bir ögedir. Ama bu, bu yazı kapsamında ayrıntılı ele alınmayacak. Burada sadece, kadın yoğunluklu olmasının da işçi örgütlerinin bu çalışma türüyle ilgisizliğinin etkenlerinden biri olduğunu belirtmekle yetiniyorum.
Ev eksenli çalışmanın yaygınlaşması, ev eksenli çalışanların toplam (bağımlı) çalışanlar içerisinde giderek daha büyük bir grup oluşturmaları anlamına da gelmektedir. Bu, yine son yıllarda yaşanan bir başka olguyla, yani işçi sendikalarının tüm dünyada üye kaybetmeleri, kimi sendikaların kadın üye sayılarındaki artışla toplamdaki gerilemeyi dengelemeleri[7] olgusuyla birlikte düşünüldüğünde, aslında halihazırdaki işçi örgütlerinin giderek büyüyen bu işçi kesimini hiç değilse uzak örgütlenme ufukları içine almaları, genelde informel sektör çalışanlarına, özelde de ev eksenli çalışanlara yönelmeleri beklenebilirdi. Fakat pratikte, durum böyle değildir.
Pratikte, işçi örgütlerinin evde çalışanlara yönelik tavırları çok kabaca üç şekilde özetlenebilir. İlk olarak, ev eksenli çalışanları işçi saymayan hatta çok ucuz ücretlerle, hiçbir sosyal hak almaksızın çalışmayı kabul ettikleri için işçilerin düşmanı olarak gören ve bu çalışma türünün yasaklanmasını isteyen, bu uğurda uğraş veren anlayış sendikalar arasında yaygın anlayışlardan biri olagelmiştir.[8] İkincisi, yasaklansın demeseler de örgütlenmesi çok zor bir kesim olarak gören yaklaşımdır; bu yaklaşım, evde çalışmanın yapısal olarak işçiyi izole eden, ayıran bir çalışma türü olduğu fikrine dayanır. Üçüncüsü, bu kesime yönelen ve örgütlemeyi deneyen yaklaşımdır.[9]
Gerek işçi örgütlerinin gerek araştırmacıların ev eksenli çalışmayla ilgili yaklaşımları, ev eksenli çalışmaya atfedilen bazı niteliklere dayandırılmaktadır. Her şeyden önce, varlığı, geçici olup olmadığı üzerinde ciddi tartışmalar yürütülmektedir. Bir diğer nokta, ev eksenli çalışanların işçi sınıfıyla ya da diğer bağımlı çalışanlarla ilişki ve bağlarının ne olduğudur. Bu soru doğrudan doğruya evde çalışanların, çalışan sınıflar için zararlı olan ve yok edilmesi gereken bir faaliyetin icracıları mı, yoksa işçi sınıfının bir parçası mı olduklarının tespitine uzanmakta ve bu nedenle de pratik sonuçlar doğurmaktadır. Bir diğer tartışma da yine bununla bağlantılıdır ve ev eksenli çalışmanın, böyle çalışanlar işçi olsalar bile, pratikte örgütlenmelerinin mümkün olup olmadığı, yani maddi konumlanışlarının örgütlenme dinamikleri taşıyıp taşımadığıyla ilgilidir. Bir diğer deyişle, ev eksenli çalışmanın, çalışanların birbirinden kopuk, ayrı ayrı evlerde gerçekleştirdiği bir çalışma türü olduğu ve doğası gereği, çalışanların biraraya gelme ve ortak aidiyet ve ortak çıkarlar çevresinde örgütlenmelerine ya imkân tanımadığı ya da çok sınırlı bir imkân tanıdığı düşüncesi vardır.
Bu yazıda ev eksenli çalışmanın tek tek evlerde gerçekleştirilen, çalışanı izole eden bir çalışma türü olmadığı, aksine sosyal bir örgütlenme gerektirdiği İstanbul, Avcılar örneği üzerinden ortaya konmaya çalışılacaktır.[10]
EV EKSENLİ ÇALIŞMA BİÇİMLERİ
Ev eksenli çalışma ya da evde çalışma, adının imâ ettiğinin aksine, pratikte tek tek evlerde gerçekleştirilen bir çalışma değildir. İki temel tür ev eksenli çalışma olduğu söylenebilir: kendi hesabına çalışma ve taşerona (parça başı) çalışma.11 Avcılar örneğinde bu iki temel tip çalışmanın içinde ara biçimlerin ortaya çıkabildiği görülmüştür.[12] Bu ara biçimler, siparişle çalışma ile mahalle arasında ortak bir mekânda parçabaşı iş yapmadır. Bu sonuncu ara biçim, kısaca mahalle atölyesi olarak anılmıştır.
Kendi hesabına çalışma, kadınların kime satacaklarını baştan belirlemedikleri, ürünün tüm girdilerini kendilerinin karşıladığı ve sonuçta ortaya çıkan ürünü sattığı çalışma tipi olarak ortaya çıkmaktadır. Avcılar’daki gözlemler, kadınların boş kaldıkları ve herhangi bir sipariş de almadıkları ara dönemlerde, daha sonra satmak üzere oya ya da dantel yaptıkları şeklindedir.[13] Kendi hesabına çalışılarak yapılan işler, kimi durumlarda bir satıcıyla (dükkan veya pazarcı) anlaşılarak satışa sunulmaktadır. Bu durumlarda, konsinye satış söz konusudur.
Taşerona veya aracıya çalışma, isimlendirilişinin de anlattığı gibi, uluslararası veya ulusal bir şirket için çalışan taşerona parça başı esasıyla iş yapılmasıdır. Bu işler çok çeşitli olabilmekte, hem tekstil gibi geleneksel sektörlerden hem de elektronik, otomotiv gibi modern sektörlerden gelebilmektedir. Avcılar’da görüşülen kadınlar, otomobil motoru montajı, kalem montajı, elektrik devreleri montajı, BTB[14] yerleştirme, konfeksiyona parça birleştirme, jean temizleme, penye temizleme, ilaç veya deterjan kapaklarını takma, etiketleme, şeker sarma, tül perde kesme, oyuncak montajı gibi işler yaptıklarını anlatmışlardır.
Siparişle çalışma, kadınların çoğunlukla gene aynı sosyo kültürel ortamları paylaştıkları kadınlara yaptıkları parça başı işlerden oluşmaktadır. Günlük kullanım eşyaları için de olabilmekle birlikte, bu işler ağırlıkla çeyiz hazırlamaktan oluşmaktadır. Siparişle çalışmada müşteri, modeli, işin türünü (örtü, perde vs gibi) belirlemekte, malzemesini veya malzeme için para vermektedir. İşin, özellikle çeyiz işlerinin yetiştirilmesi gereken tarihler olmakta, bunlara uyulması önem taşımaktadır. Ücret, parça başına göre saptanmaktadır ve çok ayrıntılı bir ücret şeması vardır. Sipariş işleri genellikle dantel, oya olduğundan kullanılacak ipin özelliğine (kullanılan ipin kalınlığına dolayısıyla el oyalamasına) göre değişen bir ücret skalası söz konusudur. Elişleri dışında belirli günler için yemek, börek, baklava yapmak da siparişle çalışmadır ve bu durum için de geçerli ücret skalaları vardır. Ayrıca tabiî ki işi yapan kadının işinin ustalığı da, ücretin belirlenmesinde önemli bir etkendir.
Siparişle çalışmanın bir diğer biçimi de belirli bir işyeriyle anlaşmalı çalışmadır. Örneğin, perakende satış yapan bir perde dükkanının dikiş işlerini yapmak bu tür bir çalışmadır. Bu türde de parça başı esasıyla çalışılmakta, hiçbir iş miktarı güvencesi bulunmamakta, sadece söz konusu işletmenin bu kadınla çalışacağı anlaşması yapılmaktadır. Bu çalışma, tıpkı taşerona çalışma gibi parça başı olmakla birlikte, üretici ile son kullanıcı arasında hiçbir ara halka olmamasıyla taşerona çalışmadan ayrılmaktadır. (İşi gönderen satıcı, aracı değildir.) Öte yandan, ürünün malzemesinden, desenine kadar her şeyini müşterinin önceden belirlemesi nedeniyle de bağımsız üretimden farklılaşmaktadır. Siparişle çalışmanın çok yaygın bir çalışma biçimi olduğu gözlenmiştir.
Öteki ara biçim olan ve kısaca mahalle atölyesi diye andığım ev eksenli çalışma biçimi, kadınların kendi evinde değil, sokak içindeki düzayak bir dükkanda, yine bir aracı için parça başı esasıyla çalışmasıdır. Avcılar’da bunun iki ayrı örneğiyle karşılaşılmıştır.[15] İlki, bölgedeki bir tül fabrikasının daha önce evlerde yaptırdığı işi, yine aynı kadınlara, ama ortak bir mekânda yaptırmasıdır. Fabrika, yakın zamana kadar doğrudan evlere dağıttığı işi, artık tamamen ekonomik anlamda tamamen kendisine bağımlı, ama yasal olarak bağımsız atölyeler üzerinden yeniden organize etmiştir. Bu yeni organizasyonun hikâyesi şöyledir: Fabrika eski işçilerinden bazılarına atölye açtırmıştır, bu atölyelerin söz konusu fabrika dışından iş almama taahhüdü vardır, ama fabrika onlara iş miktarı konusunda hiçbir taahhütte bulunmamaktadır. Fabrika doğrudan evlere iş dağıttığı dönemlerde olduğu gibi yılda bir kere parça başı ücret tablosunu ilan etmekte, bu tablo atölye sahibinin (aracının) payını da içermektedir. Atölyelerin fabrika tarafından belirlenmesi, sadece aldıkları aracı payıyla sınırlı değildir. Fabrika, atölyelerin zemininin ne renk olacağından, neyle ısıtılacağına[16] varan şartlar belirlemiştir ve bu şartları yerine getirmeyenlere iş verilmemektedir. Bu atölyelerde tül kesilmekte, kesim için kullanılan elektrikli aletler fabrika tarafından zimmet usûlüyle verilmektedir.
Mahalle içindeki parçabaşı çalışan atölyelerin ikinci örneği, kadınların bir aracı için önce BTB, sonra kutu yapmasıydı. Burada atölye ile kastedilen, mahalle arasında bir binanın giriş katında genişçe bir odadan oluşan bir mekândır. Kirası aracı tarafından ödenen bu yerde, üretim aracı olarak hemen hiçbir şey bulunmamaktadır. Bu atölyeye gelerek çalışan kadınlar, isterlerse işi evlerine de götürebildiklerini ama eve götürmeyip orada çalışmayı tercih ettiklerini belirtmişler, buna gerekçe olarak da işin tozunun ve pisliğinin fazla olmasını göstermişlerdir. Bu organizasyon tipinde yapılan işin önemli olmadığı, zaman içinde kadınların yaptıkları işin değişebildiği, ama organizasyonun aynı kaldığı gözlenmiştir. Bir başka deyişle, ilk ziyaretin yapıldığı 1997 yılında kadınlar, BTB yapmaktaydılar, bir yıl sonra ikinci ziyaret sırasında ise aynı kadınların aynı aracı için bu kez mukavva ambalaj (kutu) yaptıkları görülmüştür.
Her iki atölye organizasyonunda da önemli öge, kadınların tıpkı evde olduğu gibi parça başı esasıyla çalışmalarıdır. Bunlar, yine mahalle aralarında sıkça rastlanan konfeksiyon atölyelerinden, parça başı esasıyla çalışılması nedeniyle farklılaşmaktadırlar. Mahalle arası konfeksiyon atölyelerinden bir başka farkları da, bu atölyelerde çalışan kadınların, eğer istemiyorlarsa veya bir mazeretleri varsa, iş gelmiş olduğu halde gitmeyebilmeleridir. Bir başka deyişle, ara biçim olarak ele alınan atölyelerde, kadınların, işi kendi gündelik hayatlarının gereklerine göre kabul veya reddedebilme payları çok küçük de olsa vardır. Bu nedenlerle, parçabaşı iş yapılan mahalle arası atölyelerdeki çalışma, evde çalışmanın bir ara biçimi olarak sınıflanmış ve araştırmanın kapsamı içinde değerlendirilmiştir.[17]
Bu ev eksenli çalışma türlerinin hiçbiri, ayrı ayrı evlerde tek başına kadınlar tarafından gerçekleştirilmemektedir. Tersine, pratiğe bakıldığında, tüm bu evde çalışma türlerinin birarada veya yan yana gerçekleştirildiği gözlenmektedir.
EV EKSENLİ ÇALIŞMANIN İKİ ÖZELLİĞİ: GEÇİŞLİLİK VE SOSYAL ÖRGÜTLENME
Ev eksenli çalışan kadınların ev eksenli çalışmanın tek bir biçimiyle uğraşmadıkları gözlenmiştir. Yani, sadece taşerona ya da sadece siparişle, sadece kendi hesabına çalışmamaktadırlar, tersine, aynı kadın, taşerondan iş alırken, bunun boşluklarını sipariş işleriyle doldurmakta, ya da siparişle çalışmakta ve bunun boşluklarını kendi hesabına çalışarak dengelemektedir. Gerçi hemen her ev eksenli çalışan kadının asıl olarak angaje olduğu bir çalışma biçimi olduğu da gözlenmiştir. Bu asıl biçim, Avcılar örneğinde taşerona çalışmaydı.[18] Ayrıca aynı kadının ev eksenli çalışmanın biçimleri arasında bu geçişliliği olgusu, çok da yaygındır. Bu olgu nedeniyle, ev eksenli çalışan bir kadın sadece taşeron işçisi veya sadece siparişle çalışan kadın olarak girdiği ilişkiler içinde incelenemez. Her iki şekilde ve bazen aynı insanlarla girdiği ilişkiler incelenmeden, ev eksenli çalışanlar arasındaki örgütlenmeler, ağlar, dayanışmalar ya da gerilimler açıklanamaz. Dolayısıyla ev eksenli çalışmanın tüm bu türlerinin sosyal ortamları ve örgütlenişleri tartışılmalıdır. Yalnız burda bir noktayı vurgulamak gerek. Avcılar örneğinde asıl olarak taşerona parça başı çalışan kadınlar özelinde dayanışma örgütlenme dinamikleri incelenmiştir, ancak araştırma içinde ev eksenli çalışmanın biçimleri arasındaki geçişlilik özelliği saptanınca, diğer ev eksenli çalışma biçimlerinin nasıl örgütlendiği de ele alınmıştır. Fakat, bu diğer biçimlerle ilgili sonuçların, asıl çalışma biçimi olmadıkları, ikincil çalışma biçimi olarak uygulandıkları bir ortamdan elde edildiği bunun da gerek siparişle çalışmanın gerek kendi hesabına çalışmanın özellikleri bakımından bir kısıtlama oluşturduğu unutulmamalıdır. Bir başka deyişle, Avcılar örneğinde siparişle çalışmada ve kendi hesabına çalışmada yanyana çalışma dinamikleri ve yanyana çalışma gereği gözlenebilmiştir, ancak, birlikte çalışmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle bu iki ev eksenli çalışma biçimi için birlikte çalışma şeklindeki sosyal örgütlenme dinamiklerinin ayrıca incelenmesi gereklidir. Şimdi tekrar geçişlilik özelliğine dönebiliriz.
Ev eksenli çalışmada tek tek kadınların hayatına bakıldığında görülen geçişlilik, yani aynı kadının hayatının belirli bir döneminde ev eksenli çalışmanın çeşitli biçimlerinin bir aradalığı, öncelikle nedenleriyle ele alınması gerekli bir olgudur. Bu birbirine geçişlilik, aslında eve iş vermenin istikrarsız ve işçinin hayatından bağımsız/işçinin hayatının gereklerine cevap vermeyen yapısıyla son derece uyumludur; daha doğrusu bunun doğrudan bir sonucu gibi görünmektedir. Yani taşerona yapılan işler tek başlarına, hem zaman ve süre hem de iş miktarları bakımından çok süreksiz, belirsiz özellikler sergilemektedir. Dolayısıyla, kadınlar, taşerona iş yapsalar da, bir yandan kendi hesabına veya mahalle içinde siparişlerle elişleri vb yapmayı sürdürmektedirler. Bu da belirli sosyal ilişkiler içinde yer almaları anlamına gelmektedir.
Öte yandan bu yetersizlik, siparişle iş yapma için de geçerlidir, ve bir diğer geçişin siparişle çalışma ile kendi hesabına çalışma arasında yaşandığı gözlenmiştir. Avcılar örneğinde kadınlar, sipariş alamadıkları zaman, bir gün alıcısı çıkarsa satmak üzere ya da bir dükkana veya pazarcılara verilip satılmak üzere kendi hesaplarına el işleri yapmaktadırlar. Bu da Türkiye’deki işsizlik gerçeğiyle, en yoğun işsizliğin kadınlar arasında yaşandığı gerçeğiyle uyumlu görünmektedir.[19]
YANYANA YA DA BİRLİKTE: EV EKSENLİ ÇALIŞMANIN SOSYAL ÖRGÜTLENİŞİ
Ev eksenli çalışma, doğası gereği sosyal olarak örgütlenmekte ve sosyal ortamlarda gerçekleştirilmektedir. Biçimleri arasında değişen şey, sosyal örgütlenmeye duyulan gerek değil, bu gereğe yol açan nedenlerdir. Bir başka deyişle, siparişle veya kendi hesabına veya taşerona parça başı çalışmanın yarattığı sosyal örgütlenme nedenleri farklı farklıdır. Pazar bulma ve bu pazarı muhafaza etme (belki geliştirme) ihtiyacı hem siparişle çalışma hem de kendi hesabına çalışma için söz konusuyken, taşerona çalışmada, iş bulma ve iş sürekliliğini ve istikrarını sağlama ihtiyacı belirleyici olmaktadır. Kendi hesabına çalışmada ayrıca, fiyat oluşumu ve kontrolü, piyasa bilgisinin kavranışı ve geliştirilmesi de sosyal örgütlenmenin gerekleri arasındadır.
Taşerona çalışmada kadınlar, eve aldıkları işi birlikte ya da yanyana yapmaktadırlar. Birlikte evde çalışmayı da aynı hanenin kadın ve çocuklarının birlikte çalışması ile farklı hanelerden kadınların işi paylaşması olarak iki ana biçimde incelemek mümkündür. Aynı hanenin mensuplarının (genellikle anne ve çocuklar, özellikle kız çocuklar, kimi durumlarda erkekler) birlikte çalışması, burada ele alınmamıştır. Burada asıl olarak farklı hanelerden kadınların, kendi deyimleriyle komşuların yanyana veya birlikte çalışması üzerinde odaklanılacaktır.
YANYANA
Taşerona evde iş yapmanın yaz-bahar aylarındaki tipik görüntüsü, sokakta, kapı önünde çalışan kadınlardır. Kış aylarında ise, kadınlar birbirlerinin evinde toplanarak çalıştıklarını belirtmektedirler.[20] Dolayısıyla, ev eksenli çalışma kendiliğinden, herkesin birbirini gördüğü,[21] yaptığı işi, ne kadar ve kiminle yaptığından haberdar olduğu bir ortam oluşacak şekilde örgütlenmektedir. Haberleşme ağı, bu ağ içinde dolaşıma sokulan iş bilgilerinin önemi, bu örgütlenmenin önemiyle koşuttur.[22]
Aslında kadınların taşerondan işi ayrı ayrı almakta, taşeron karşısında gerek işi yetiştirme gerek ortaya çıkabilecek hatalar bakımlarından ayrı ayrı sorumlu olmakta ve ücreti de tek olarak almakta olduklarında tek tek birimler olarak organize olmuş işçiler şeklinde ortaya çıktıkları söylenebilirdi. Fakat yan yana çalışarak diğer taşeron işçilerinin nasıl organize olduğunu bildikleri bir çalışma ortamı sağlamaktadırlar. Bu diğer işçilerin aynı taşerona çalışıp çalışmaması önemli değildir. Önemli olan ücretten iş koşullarına iş bilgilerinin paylaşılabilmesi, ve böylelikle kadınlara kendi pazarlıklarında hareket imkânı sağlamasıdır.[23] Yanyana çalışma, ötekilerin ne yaptığını araştırma gereğini ortadan kaldıramasa bile azaltmakta, şeffaf bir çalışma ortamı yaratmaktadır. Yani bir tür sosyal denetim, evde çalışan kadınların birbiri üzerinde kurduğu bir denetim mekanizması sağlamaktadır.
Bu denetimin varlığı, evde çalışan kadınların birlikte çalışmaları durumunda, yani ekiplerin oluşması durumunda da etkili bir öge olarak ortaya çıkmaktadır. Birbirini görme, birbirinden haberdar olma üzerinden sağlandığı için, evde çalışan kadınların oluşturduğu ekiplerin istikrarında, önemli rol oynamaktadır. Daha da ileri gidilerek, ekipler arası ilişkilerin nasıl gelişeceği konusunda, yani ekiplerin birbirleri hakkında halihazırda oluşmuş fikir ve tavırlarını sürekli sınadıkları ve revizyondan geçirdikleri bir ortam sağladığı da öne sürülebilir.
Kadınların eve aldıkları işi paylaşmadıkları durumlarda da yan yana yapmalarının, özellikle kış aylarında bir nevi rotasyonla birbirlerinin evine giderek sosyal çalışma ortamları organize etmelerinin nedenlerinden biri de, dışsal maliyetleri azaltma isteğidir. Avcılar’da gerçekleştirilen araştırma sırasında, görüşmecilerin en çok şikâyet ettikleri ve hane içinde özellikle kocalarıyla ilişkilerinde üzerinden politika yapılan gerilim noktalarından biri, iş sırasında evin dağılması ve kirlenmesidir. Bu, evde çalışan kadının işi yetiştirdikten sonra evi temizlemek zorunda kalması anlamına gelmektedir. Dönüşümlü olarak birbirlerinin evine gidilerek iş yapıldığında, bu dışsal emek maliyetini bir tür nöbet sistemiyle paylaşmış olmaktadırlar. Ayrıca, yan yana çalışıldığında, ısıtma, aydınlanma gibi giderler de paylaşılmış olmaktadır.
Ev eksenli çalışanlar maliyet hesaplarını çok doğal bir biçimde yapmaktadırlar. Bir başka deyişle, organizasyonlarında, maliyet hesabı gayet kendiliğinden bir şekilde fakat önemli bir öge olarak yer almaktadır. Buna, Ümraniye’de üç dört evde çalışan kadının biraraya gelip ortak siparişle çalışma konusunda yaptığı bir tartışma örnek verilebilir.24 1999 yılı sonlarında, Ümraniye’de birkaç yıl önce vasıf geliştirme kursları veren bir kadın merkezi deneyimi[25] sırasında tanışmış olan dört kadın bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda, Avcılar’daki bir grup kadının örneği tartışılarak, ortak siparişle iş alma imkânları ele alındı. Toplantıya önayak olan kadın, geçmişten tanıdığı kadınlar dışında, kendi mahallesinden evde çalışan kadınları çağırmaya özen göstermişti. Toplantı sırasında, bu özeni doğrulandı. Geçmişten tanıştığı ve güvendiği için çağrılan diğer üç kadın, yine Ümraniye’de ama başka mahallelerde oturuyorlardı. Birbirlerinin evlerine gidip gelmek için iki minibüs değiştirmeleri gerekmekteydi. Dolayısıyla, kadınların nasıl ve nerede toplanacağı konusu uzun uzun konuşuldu ve bir çözüm bulunamadı. Bir başka deyişle, ortak bir çalışma grubu oluşturmaları, maliyet yüksekliği nedeniyle imkânsız görülmüştü. Bunun sonucunda, toplantıya önayak olan evde çalışan kadın, daha az güvenmesine rağmen, kendi mahallesindeki kadınlarla sipariş ekibi oluşturmayı tartışmaya yönelmeyi düşündü.
Yanyana çalışmanın maliyetlerin paylaşılması ve diğer kadınlar üzerindeki sosyal denetim işlevlerinin yanı sıra, bir diğer işlevi de, kadınların sosyal ağ içindeki varlıklarını sürdürme ihtiyaçlarına da bir karşılık oluşturmasıdır.
Siparişle çalışmada da sosyal örgütlenme gereği vardır. Her şeyden önce, bu tip ev eksenli çalışmada, sosyal ilişkiler ağı içinde olmak büyük önem taşımakta, kadınlar bu ilişkiler içinde var oldukları için sipariş alabilmektedirler. Örneğin 32 yaşında olup 15 yaşından beri evde çalışan bir kadın, ilk çalışmaya başlayışını ve “iş hayatına girişi”ni, yaptığı danteli komşuların beğenmesi ve “aynı örnekten parasıyla yapıp yapmayacağını sormaları”nı anlatarak açıklamıştır. Hamileliği sırasında o sıradaki işi koku yaptığı için taşerona çalışmayan bir ev eksenli çalışan kadın da, çalışmayı kesmediğini ve dışarıya siparişle dantel, oya yapmasını, ürünlerini bu sosyal ağ içinde duyurabilmesiyle açıklamıştır: Siparişle çalışmada, yapılmış siparişi başka komşuların (potansiyel müşterilerin) görüp beğenmesi, çok önemli bir yoldur.
Kendi hesabına çalıştıklarında da kadınlar, aynı ortamlarda yanyana çalışmaktadır. Bu, hem potansiyel müşterilerle ilişki/bağlantı kurma ve sürdürme bir başka deyişle ürünlerini pazarlama ortamı sağlamaktadır, hem de buna ek olarak, diğer kendi hesabına çalışanlarla haberleşme ortamı oluşturmaktadır. Her şeyden önce, kadınlar, kendi hesaplarına yaptıkları işleri ortaya çıkarma, satma imkânı bulma fikriyle sosyal ortamlara girdiklerinde, o ana kadarki komşuluk ilişkilerine yeni bir yorum katmış, bir iş/çalışma ilişkisi olarak da anlamlandırmış olmaktadırlar. Yani, komşuluk ilişkisini, bir iş/çalışma ilişkisi olarak yeniden örgütlemiş olmaktadırlar. Ama var olan ilişkilerinin uğradığı değişim sadece potansiyel müşterilerle biraraya gelmekle sınırlı değildir. Bir de diğer kendi hesabına çalışanlarla ilişkili tarafı vardır. Hem belirli bir ürün için fiyat oluşumu hem de tek tek kadınların oluşan bu genel fiyat karşısında kendi ürünlerini fiyatlandırmalarının ortamını, yan yana çalışmaları sağlamaktadır. Ayrıca, diğer çalışanlardan haberdar olma -onların genel piyasa içinde aldıkları öznel tutumlar hakkında bilgi edinme ve bu bilginin güncellenmesi, kadınların kendi tutumlarını belirlemelerinde önemli bir etkendir- ve onlar üzerinde -dolayısıyla kendi üzerinde de- bir sosyal denetim oluşması, kendi hesabına çalışanlar için de geçerlidir.
Evde kendi hesabına çalışan kadınlar için yanyana çalışmanın, aynı işi yaptıklarına göre, rakiplerin yanyana gelmesi olduğu, dolayısıyla dayanışma değil gerilim zemini oluşturduğu savı akla gelebilir. Fakat her şeyden önce, gerilim ve dayanışmanın aslında aynı şey olduğu unutulmamalıdır. Aynı noktada bazı koşullarda gerilim ve çatışma, bazı koşullarda dayanışma ortaya çıkabilir. Kaldı ki, dayanışma gerilimden azade değildir ve bunun tersi de geçerlidir. Yani bir gerilim durumu, dayanışma ögelerini içinde barındırır. Analizde ihmal edilmemesi gereken önemli bir nokta da, öznelerin içinde bulundukları gerçekliği ve bu gerçeklik içinde kendilerini nasıl algıladıkları ve nasıl tavır aldıklarıdır. Öznelerin belirli bir gerçeklik içinde nasıl davranacakları hakkında, dışarıdan yapılan tahminler çok yanıltıcı olabilmektedir. Bu bakımdan, taşerona parça başı çalışmada işi örgütleyen, diğer kadınlardan farklı olarak hesap tutma, işi paylaştırma gibi sorumlulukları da üstlenen bazı kadınların aracılığa kalkışmamaları, tam tersine ustabaşı/ekipbaşı olarak çalışmaları iyi bir örnek sunmaktadır. Oysa, şimdiye kadar yapılmış araştırmalar çatışma ve aracılık dinamiğinin ötesine geçmemişlerdir.
BİRLİKTE
Ev eksenli çalışmanın sosyal örgütlenişinin ikinci biçimi, komşuların ya da farklı hanelerden kadınların (ve çocukların) birlikte çalışmasıdır. Taşerona yapılan işlerde epey yaygın olduğu gözlenen birlikte evde çalışma,[26] pratikte birkaç komşu kadının birlikte iş alması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu da, kadınların bir çalışma ekibi oluşturması ve alınan işin kalitesi ve zamanında teslim sorumluluğunu birlikte üstlenmesi anlamına gelmektedir. Ekiplerde yer alan kadınların her biri kendi çalıştığı kadar işin ücretini almakta, bir başka deyişle kadınların her biri ayrı bir ekonomik birim olmayı sürdürmektedir. Ancak aracıdan iş birlikte alınmakta, dolayısıyla kadınlar kendi aralarında hesap tutmakta ve alınan işi aralarında bölüşmektedir. Bu, alınan parça başı işin yanı sıra işin organizasyonu bakımından da bazı ek işler getirmekte, bu ek işlerin sorumluluğunu genellikle bir kadın üstlenmektedir. Bu kadınlar, parça başı çalışmanın yanı sıra bir tür ustabaşı işlevi de görmektedir.
Aynı haneden olmayan ve sonuçta herkesin kendi çalıştığı kadar işin parasını aldığı bu ekiplerin oluşumunda, bir başka deyişle farklı hanelerden kadınlar arasındaki işbirliğinin oluşumunun ardında hangi etkenlerin rol oynadığı önemli bir sorudur. Avcılar bölgesinde, ekipleşmenin tamamen iş üzerinden gerçekleştiği, aynı hemşehrilik, akrabalık gibi etkenlerin ekipleşmede önemli olmadığı gözlemi yapılmıştır. Ancak bu gözlemin ötesinde bir özellik, kadınların, oluşturdukları ekiplerin oluşum dinamikleri hakkındaki kavrayışlarıdır. Görüşülen ekip üyesi kadınların tümü de, ekipleşmelerini çalışmaya/işe ilişkin dinamiklerle açıklamışlar, hemşehrilik veya akrabalığın önemli olmadığını açıklıkla dile getirmişlerdir.
Ekip üyeleri değişebilmektedir. Araştırma kapsamında görüşülen ev eksenli çalışan kadınlar, oluşturdukları ekiplerin üyelerinin değiştiğine ilişkin çeşitli olaylar anlatmışlardır. Bu anlatımların ortak noktası da, tıpkı ekipleşmeye yol açan dinamikler gibi, ekipten çıkma veya ayrılma veya çıkarılma olaylarını da, her bir kadının işe ilişkin dinamiklerle açıklamasıdır. Kadınların hepsi de “insan olarak” sorun yaşamadıklarını belirtmişler, fakat iş bakımından “kafalarının uyuşmadığını” söylemişlerdir.
Ekiplerin ortaya çıkmasına ilişkin bir başka soru da, hangi kadınların ekipleşmeye gerek duyduklarıdır. Taşerona parça başı işin örgütlenmesinde yaygın bir oluşum, hane içinde diğer kadın ve çocukların yardımının kural olması şeklindedir. Bu da, hane içinden yardım alabilen kadınların ekipleşme gereği duymayacakları, buna karşılık tek başına, yardımsız çalışan kadınların ekipleşeceği tahminine yol açabilir. Nitekim, Avcılar’da 8 dairesinde oturan kadınların da eve parça başı iş aldıkları ve bazı haneler kalabalık olduğu ve işi çabucak bitirdiği için gelen işin paylaşımında ciddi sorunlar yaşanan ve bu nedenle mahalle kavgası çıkan bir apartman, bu tahmini destekler nitelikte bir örnek sunmaktadır. Ancak, ekipleşmiş olan kadınların hane içinde yardım alıp alamadıklarına bakıldığında, iki ayrı ekipten bazı kadınların hane içi yardım imkânına sahip oldukları ve zaten kızlarıyla birlikte çalıştıkları görülmüştür. Dolayısıyla, bu konunun daha ayrıntılı tartışılması gerekir. Ancak, burada, ister hane içi yardım alınamadığı için, ister bu mümkün olsa da ekipleşilmiş olsun, daha kapitalist, daha yeni bir oluşumla karşı karşıya olunduğu söylenebilir.
SONUÇ
Sonuç olarak, ev eksenli çalışma, ister siparişle, ister kendi hesabına, ister taşeron için olsun, bir sosyal örgütlenme gerektirmektedir. Bu sosyal örgütlenme, kadınların birlikte ve/veya yan yana çalışması şeklinde gerçekleşebilmektedir. Kendi hesabına çalışma söz konusuysa, her şeyden önce üretilen işlerin satılabilmesi yani ürünlerin pazarlanması gereği vardır ve bu, başlı başına kadınların içinde var oldukları bazı ilişkileri iş/çalışma ilişkisi olarak da dönüştürmelerine yol açmaktadır. Siparişle çalışmada, sipariş çevresi oluşturmak ve bu çevrenin devamlılığını sağlamak zorunluluğu, kadınların, yanyana çalışmalarının zeminini oluşturmaktadır. Taşerona parça başı çalışıldığında sosyal örgütlenmenin birbirinden bağımsız birimler oluşturan kadınların yanyana çalışmasının yanısıra, birlikte iş alan, birlikte taahhüt altına giren ekipler de oluşabilmekte, yani farklı hanelerden kadınlar birbirleriyle rekabet değil, iş paylaşma ve dayanışma ilişkisine girerek çalışabilmektedirler. Burada, iş akışını süreklileştirme, iş istikrarı sağlama gereği önemli olmaktadır. Kısacası, pazarlama ya da iş istikrarını sağlama gerekleri, kadınların birbirleriyle birlikte oldukları ortamlarda ve kimi durumlarda birlikte çalışmalarına yol açmaktadır. Tüm ev eksenli çalışma biçimleri için geçerli bir öge de, ev eksenli çalışma biçimleri arasında geçişliliğe ve eşzamanlılığa neden olan etkenlerin, aynı zamanda, kadınların sosyal örgütlenme içinde varlıklarını sürdürmeleri gereğini de güçlendirmesidir.
Bu yazıdaki aktarımlara temel oluşturan bulgular, çok sınırlı bir alandan elde edildiği için, temsilî niteliğe sahip değildir, ancak ev eksenli çalışmanın sosyal örgütlenmeyi zorunlu kılan bir çalışma biçimi olarak ele alınması önem taşımaktadır. Bir sınıf örgütlenmesi alanı olarak ev eksenli çalışmanın ya da ev eksenli çalışanların tartışılması, bu çalışmanın sosyal örgütlenme temelleri ile birlikte düşünülmek zorundadır.
Boris, Eileen: “Sexual Division, Gender Constructions: The Historical Meaning of Homework in Western Europe and the United States”, der. Eileen Boris ve Elisabeth Prügl, Homeworkers in Global Perspective: İnvisible No More, Routledge, NewYork ve Londra, 1996.
Demirel, Ahmet - Kayaalp Bilgin, Zühal vd.: Çalışmaya Hazır İşgücü Olarak Kentli Kadın ve Değişimi; TC Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Ankara, 1999.
DPT: 8. 5 Yıllık Kalkınma Planı, Kadının Topluma Katılımı Komisyonu, Çalışma Hayatı, Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Alt Komisyonu Raporu, yayımlanmamış rapor, Ankara, 2000
Hattatoğlu Özbek, D: Evde Çalışan Kadınlar arası Dayanışma/Örgütlenme, MSÜ, Yayımlanmamış doktora tezi, 2000.
ICFTU: 15. Dünya Kongresi Raporu, Brüksel, 1992.
ILO: Homework V(I), ILO yayını, Cenevre, 1995.
Jhabvala Renana ve Tate Jane: “Out of Shadows: Homebased Workers Organize for International Recognition”, Seeds, no 18, 1996.
Rowbotham Sheila: New Ways of Organising in the Informal Sector: Four Case Studies of Trade union Activity, HomeNet Çalışma Seti, Leeds, 1999.
Tate, Jane: “Organizing homeworkers in the informal sector”, der. Margaret Hosmer Martens ve Swasti Mitter, Women in Trade Unions: Organizing the Unorganized, ILO. Cenevre, 1994.
TCFUA: Hidden Cost of Fashion, Dışardan çalışma Konulu Ulusal Bilgilendirme Kampanyası Raporu, sendika yayını. Avustralya, 1995.
[1] Home based work karşılığı kullanılmıştır ve homework karşılığı kullanılan evde çalışma teriminden daha geniş kapsamlıdır. 1996’da ILO’nun evde çalışma (homework) konulu bir sözleşme kabul etmesinden ve evde çalışmayı, yine aynı mekânlarda fakat kendi hesabına gerçekleştirilen bazı çalışma biçimlerini dışarıda bırakacak şekilde tanımlamasından sonra, tüm ev eksenli çalışma türlerini kapsayacak şekilde yaygınlıkla kullanılmaya başlanmıştır. Bu yazıda asıl olarak bağımlı çalışma olarak evde çalışma ve evde çalışmanın da taşerona iş yapma biçimi konu edilmekle birlikte, evde çalışan kadınların aynı anda çeşitli biçimleriyle uğraşabildikleri gözlendiği için, ev eksenli çalışma terimini tercih ettim, fakat evde çalışma terimini de yer yer kullandım.
[2] Bu terimi tamamen pratik biçimde kullanıyorum, yani sermayenin sınıraşırı hareketliliği ve üretimin ya da daha geniş olarak işin ülke sınırlarıyla bağlı olmaksızın yer değiştirebilir hale gelmesi anlamında.
[3] Bir örnek olarak Japonya’da Toyota fabrikasının (otomotiv) 360 taşeronla çalıştığını, bunların da evlere iş verdiğini söyleyebiliriz. Bkz. Mitter, Swasti: “On Organising Workers in The Informal Sector”, der. Sheila Rowbotham ve Swasti Mitter, Dignity and Daily Bread: New forms of economic organising among poor women in the Third World and the First, Routledge, Londra, 1994. Geleneksel olarak eve iş verilen bir sektör olan tekstilde de ciddi bir yeniden yapılanma ve buna bağlı bir artış yaşandığı çeşitli ülkelerde görülmektedir. Örneğin bu sektörde Avustralya’da 2000 fabrika (veya atölye) işçisine karşılık 14.000 evde çalışan işçi vardır. Bkz. TCFUA Hidden Cost of Fashion, Dışardan Çalışma Konulu Ulusal Bilgilendirme Kampanyası Raporu, sendika yayını. Avustralya, 1995.
[4] ILO: Homework V(I), s.10
[5] Kaynak sırasıyla Lazo, Lucy: The Homeworkers’ Movement in Asia ve ILO: Homework V(I), s.11.
[6] Aktaran DPT 8. 5 Yıllık Kalkınma Planı, Kadının Topluma Katılımı Komisyonu, Çalışma Hayatı, Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Alt Komisyonu, yayımlanmamış rapor, Ankara, 2000. Kaynak: DİE Nisan 1999 Hane Halkı İşgücü Anketi.
[7] Bkz. ICFTU 15. Dünya Kongresi Raporu.
[8] İşçi örgütlerinin yaklaşımları konusunda Bkz. ILO: Homework V(ı), ILO yayını, Cenevre, 1995, s.49-50; Rowbotham Sheila: New Ways of Organising in the Informal Sector: Four Case studies of trade union activity, s. 10; Boris, Eileen: “Sexual Division, Gender Constructions: The Historical Meaning of Homework in Western Europe and the United States”, der. Eileen Boris ve Elisabeth Prügl, Homeworkers in Global Perspective: İnvisible No More, Routledge, NewYork ve Londra, 1996, s. 30. Tate Jane: “Organizing homeworkers in the informal sector”, der. Margaret Hosmer Martens ve Swasti Mitter, Women in Trade Unions: Organizing the Unorganized, ILO. Cenevre, 1994, ss 61-65...
[9] Hem işkoluna göre örgütlü işçi örgütleri arasında evde çalışanları örgütleyen sendikalar (Avustralya’da TCFUA gibi) vardır, hem de kadın sendikaları (Hindistan’da SEWA), bu alanın örgütlenmesi bakımından ciddi bir örnek sunmaktadırlar.
[10] Bu yazıya kaynak olan araştırma, 1997-98 yıllarında İstanbul Avcılar’da iki ayrı mahalleden 24 kadınla derinlemesine görüşmeler ve alanda doğrudan kısmi gözlem yapılarak gerçekleştirilmiştir. Bkz. Hattatoğlu Özbek, D: Evde Çalışan Kadınlar arası Dayanışma/Örgütlenme, MSÜ, Yayımlanmamış doktora tezi, 2000.
[11] Öneğin bkz, Jhabvala Renana. ve Tate Jane: “Out of Shadows: Homebased Workers Organize for International Recognition”, Seeds, no 18, 1996.
[12] Bkz. Hattatoğlu Özbek, D., a.g.e.
[13] Bu gözlem, İstanbul’un diğer semtlerindeki kadınlar için de geçerlidir.
[14] Bina üstlerine kaplanan mozaik.
[15] Her iki ara biçim de yeni ortaya çıkmıştır. Bunların evde çalışmadan atölye çalışmasına doğru bir eğilimi mi temsil ettikleri, kalıcı bir trend mi oldukları, veya Avcılar dışındaki yerlerde de var olup olmadıkları ayrıca araştırılmalıdır. Ancak bunlar, bu çalışmanın kapsamı dışında kalıyordu, dolayısıyla sadece saptama yapmakla yetinilmiştir.
[16] Söz konusu ürün tül perde olduğundan, atölyenin sobayla ısıtılması yasaktır. Çünkü soba, is yapmaktadır.
[17] Bu konuda özellikle evde çalışma konulu ILO sözleşmesinden yola çıkılarak bir tartışma yürütmek mümkündür. Ancak bu çalışma bağlamında, ILO sözleşmesinin bu atölyeleri de kapsayabileceği düşünülmüştür, bu yaklaşımda önemli bir etken, bu (sözü edilen atölyelerde çalışan) kadınların kendilerini evde çalışan olarak görmeleri olmuştur.
[18] Taşeron işinin bulunmadığı bir kent olan Sivas’ta da ev eksenli çalışma türleri arasında bu eşzamanlılık ve geçişlilik gözlenmiştir. Ancak orada, siparişle çalışma ve kendi hesabına yapıp satma türleri içiçedir.
[19] Türkiye’de kentsel kesimde, bütün eğitim kategorilerinde, kadınlar arasındaki işsizlik, erkekler arasındakinden yüksektir. Kaynak: Demirel, A., Kayaalp Bilgin, Z. vd.: Çalışmaya Hazır İşgücü Olarak Kentli Kadın ve Değişimi; TC Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü yayını, 1999, s 31.
[20] Bu yazıya esas oluşturan çalışma için görüşülen kadınların pek çoğu bunu dile getirmiştir. Biraraya gelerek ama ayrı birimler halinde çalışma, bu araştırma kapsamında görüşülmüş olmayan ama düzenli ilişki sürdürülen ev eksenli çalışan kadınlar için de geçerlidir.
[21] Birbirini görme imkânı ya da mekân birlikteliğini, grup aidiyeti ve grup dayanışması için zorunlu koşul olduğunu savlıyor değilim. Aksine, sanal çalışma ortamlarının yaygınlaşması ve sanal ortamdaki ücretlilerin ortaya çıkması olgusuyla birlikte, dayanışma için mekân birlikteliği varsayımının sorgulanması gerektiği kanısındayım. Burda önemli olan, haberdar olmak, birbiriyle ilişkilenmektir, ve bu, ev eksenli çalışan kadınların durumunda bir bakıma mekân ortaklığı üzerinden sağlanmaktadır. Bir bakıma deyişimin sebebi de, fiilen kadınların tümünün birbiriyle ortak mekânda bulunmak zorunda olmayışıdır.
[22] İş bulma, iş sürekliliği ve bunlara ilişkin bilgilere ulaşmanın önemi, işsizlik gerçeği ile birarada düşünülmelidir. Özellikle de işsizliğin en yoğun yaşandığı bir kesim kadından söz edilmektedir.
[23] Kaldı ki, kadınlar aracıdan işi alırken ücret pazarlığını genellikle birlikte yapmaktadırlar.
[24] Toplantıya ben de katıldım.
[25] Belkis Kümbetoğlu ve İnci User’in 1996 yılında yürüttüğü bir proje söz konusudur. Kadınlar proje sırasında tanışmış ve birbirlerine güvenmişler. Daha sonra 1999 Ekiminde düzenlediğimiz bir atölye çalışmasına da katıldılar ve orada ev eksenli çalışanlar olarak örgütlenme konusu da tartışıldı.
[26] Bu yazıya esas olan araştırma kapsamında Avcılar bölgesinde derinlemesine görüşme yapılan 24 kadından üç ayrı ekibin varlığı öğrenilmiştir. Bu yüksek bir orana işaret etmektedir, çünkü ekiplerin üye sayısını değil, ekip sayısını göstermektedir. Bu üç ekibin üye sayısı 10 kişidir, ama bu kadınların tümüyle görüşülmemiştir, yani 24 kişide 10 kişi olarak düşünülmemelidir. Bir de görüşülen kadınlar, araştırmaya katılma gönüllülüğü kıstasıyla belirlendiği için bu kadınların daha atak, daha güçlenmiş kadınlar olduğu ve geneli yansıtmadığı itirazı belki ileri sürülebilir. Geneli yansıtmayabilecekleri bakımından geçerli olmakla birlikte bu itiraz da, gönüllülük ve güçlenme ile ekipleşme arasında bir pozitif bağlantı varsayımını içeren bir yaklaşımı zımnen içerir ki, bu da, araştırmanın temel varsayımlarından biridir.