Bu çalışmada ağırlıklı olarak Türkiye’de işadamı-devlet ilişkileri arka planında işadamı örgütlerinin karşılıklı konumları ve siyasal merkezle olan etkileşimleri incelenecektir. Çalışmamızın sonunda oda yöneticileri, TÜSİAD ve MÜSİAD’ın üye ve yöneticilerini kapsayan bir anket çalışmasının bulguları ışığında Türkiye’de işadamı örgütleri-devlet ilişkilerini analiz etmeye çalışacağız.
İNCELENEN İŞADAMI ÖRGÜTLERİNİN KARŞILIKLI KONUMU VE ÖRGÜT YAPILARI
Çalışmamızın ana eksenini üç büyük işadamı örgütü üzerinde yapılan alan araştırmasının sonuçlarının analizi oluşturmaktadır. Bu işadamı örgütlerini seçme nedenlerimizi ise şöyle özetleyebiliriz.
Öncelikle seçeceğimiz örgütlerin, genele ilişkin amaçlar taşıyan ve siyasal alanla bu düzeyde etkileşimler kurabilen örgütler olmasını yeğledik. İkinci olarak yüksek bir örgütlenme düzeyine sahip olmalarını belirleyici kıstas aldık. Ayrıca temsil profili açısından ülkenin ekonomik çıkar gruplarını temsil etmekte konumlanış biçimleri analize tâbi tutulabilecek düzeyde olmalıydı. Yine seçeceğimiz örgütler Türkiye’de toplum-devlet ilişkilerinin analizinde genel seyri anlamamızda işadamları açısından ışık tutacak yapılanmalar olmalıydı. Örgütleri toplumsal arka plan ölçeğinde ayrı ayrı tanımlayabilmeliydik. Son olarak seçeceğimiz işadamı örgütleri oldukça dağınık ve yaygın bir araştırma alanında bize bu alanı yorumlayabilecek bir analiz çerçevesi vermeliydi.
Buradan hareketle üç işadamı örgütünü araştırma kapsamına dahil ettik: Oda Örgütleri, Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD). Bu örgütlerin sosyo ekonomik arka planlarının ve örgüt rejimlerinin belirlenmesi ve bu yolla konumlanma biçimlerinin anlaşılmasında eğilimlerin analizi açısından zorunludur. Bu çerçeveden bu örgütlere baktığımızda şunları söyleyebiliriz.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan ’70’li yılların başlarına kadar bütün önemli sermaye örgütleri ya devlet eliyle ya da devlet desteği ile örgütlendirilmişlerdir. (Saybaşılı, 1976:83) Bu durumun özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında yaşanan bir dönüşümün yeni Cumhuriyet’e bıraktığı miraslarla yakın ilgisi bulunmaktadır. İmparatorluğun son dönemlerinde Müslüman halk ticari ve üretim faaliyetlerinden uzak kalmış, ticari etkinlikler ağırlıklı olarak Avrupalı tüccarlar ile yerli pazarlar arasında aracı bir konumda bulunan gayrımüslim Osmanlılara kaymıştı. Özellikle 1838 tarihli Balta Limanı Ticaret Antlaşması’ndan sonra, yabancı elçilikler kendi toplulukları içinde ticari faaliyetler üzerinde idari ve yasal kontrol yetkisine sahip oldular. Ticari ilişkiler geliştikçe Avrupalılar ile yerli üreticiler arasında başlıca bağlantıyı kuranlar Hıristiyan ve Levanten sınıf oldu. Avrupa şirketleri yerli acentalarında, aracı olarak gayrımüslim Osmanlı uyruklarını çalıştırmayı tercih ettiler ve bunlar imtiyazların tanıdığı çerçeve içinde işlerini gördükleri yabancı ülkelerin pasaportlarına da sahip oldular. Bu işleyişin doğal sonucu Müslüman tüccarların sürecin dışına itilmesiydi. Avrupalı tüccarlar kendi pasaportlarını taşıyan gayrımüslim aracılar kullanmak suretiyle ticari ilişkilerini konsolosluk hukuk sistemi içerisinde yürütebilmenin avantajlarını sonuna kadar kullandılar. (Keyder, 1995: 36-37) Bu itilme sürecinin askeri yenilgiler ve toprak kayıpları ile birlikte devam etmesi, zamanla siyasal elitleri, özellikle İttihat ve Terakki yönetimini yerli bir tüccar ve üretici sınıfının oluşturulması ve desteklenmesine yönelik milliyetçi bir siyasal eğilime yönlendirdi. Yönetim bir yandan, 1914 “Müslüman Boykotajı” gibi gayrımüslim tüccarlara yönelik girişimleri desteklerken, diğer yandan da seçici ve güçlendirici bir ekonomi politikası takip etmeye başladı.(Toprak, 1995: 5)1 Örgütler düzeyinde bu yeni politikanın yansıması ise gayrımüslimlerin ağırlıkta olduğu Dersaadet Ticaret Odası’na karşı İstanbul Esnaf Cemiyeti’ni korporatif nitelikte örgütlenerek desteklenmesi oldu. (Öncü, 1984: 1569) Yeni Cumhuriyet Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında şekillenen işadamı sınıfı oluşturma politikasını devraldı ve oda örgütlerini idari vesayete tâbi zorunlu üyeliğe dayalı milli kuruluşlara olarak yapılandırdı. Özellikle ’70’li yılların başlarına kadar en önemli işadamı örgütü konumunda bulunan odalar, zorunlu üyeliğe dayalı, hiyerarşik bir biçimde örgütlendirilmiş, sektörlerin coğrafik esas üzerine temsil edildiği ve siyasal otoritelerin vesayetine tâbi kuruluşlar olarak diğerlerinden ayrılmaktadırlar. Bu yasal statünün bir sonucu; farklı çıkar perspektiflerine sahip grupların gerek bölgesel düzeyde ve gerekse sektörel düzeyde aynı yasal statüye bağlı olarak, hiyerarşik bir örgütlenme içinde temsil edilmeleridir.2 Dolayısıyla kütle temsili ile çıkar farklılıkları arasındaki tezat varlığını hep korumuştur ve ister istemez mevcut mekanizmanın içinde etkili grupların kimler olduğu sorusunu akla getirmektedir. Odalar hiyerarşisi uzun yıllar (1986 yılına kadar) Birlik Genel Kurulunda ağırlığa sahip bulunan ticaret ve sanayi odaları (TSO) ve bu grup üzerinde belirgin bir nüfuza sahip olan büyük ticaret odalarının etkinliği altında kalmıştır. (Bianchi, 1984:253) Ticari çıkarların bu baskın konumu İthal ikameci sanayileşme politikalarının bir sonucu olarak kendilerinden sonra gelişme gösteren sanayiciler ile açık bir çatışma içine girmiş ve siyasal otoriteler üzerinde Odalar Birliği’ndeki hâkim konumu nedeniyle baskı oluşturabilmiştir. Bu genel çatışma eksenine paralel olarak oda örgütlenmeleri içinde sektör düzeyinde farklı çıkar perspektiflerine sahip gruplar birarada bulunabilmektedirler. Sanayiciler içinde dışa açılmaya yönelik politika beklentisi içinde bulunan büyük gruplarla, küçük üreticiler; yine büyük sanayiciler içinde dış pazara dönük üretim yapanlarla (tekstilciler gibi) ile iç piyasaya dönük sanayi kuruluşlarına sahip gruplar (otomotivciler gibi); tüccarlar içinde de tarımsal ürün ihracatçısı gruplar ile, ithalatçılar ve perakendeciler arasında belirli çıkar ayrımları bulunmaktadır. (Arat, 1991: 136) 1986’daki düzenlemeler ile TSO’ların Birlik içindeki konumları sınırlanmış, etkinlikleri oluşturulan beş konseyden birisinin içine hapsedilmiştir. Bu yeni statü kütle temsilinin doğurduğu sorunları çözmediği gibi, beraberinde yeni temsil problemleri getirmiştir. Öncelikle Genel Kurul’un yönetimi belirleme gücü sınırlanmış ve etkinlik yeni oluşturulan bu konseyler içindeki dengelere kaymıştır. (Alkan, 1998: 165) Burada Ticaret Odaları Konseyi içinde İstanbul, İzmir ve Adana; Sanayi Odaları Konseyi içinde İstanbul ve Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) belirli bir temsil ağırlığına sahiptir. (Alkan, 1998:109-110) Düzenlemelerle sanayi odalarının Birlik içindeki konumu eski statüye göre iyileştirilmişse de ticari çıkarlar karşısında yine zayıf kalmaktadırlar. Büyük ticaret odaları, TSO Konseyi içinde kendilerine yakın gruplar ve Ticaret Borsaları Konseyi içindeki etkinlikleri sayesinde yine güçlü bir konumdadırlar. Böylelikle büyük ticaret odaları büyük gruplar içinde yatay; TSO’lar üzerinde de dikey bir etkinlik sağlayarak çift yönlü bir nüfuz kanalına sahip bulunmaktadır. Sistemin getirdiği avantaj, Yönetim Kurulunun TSO’ların etkinliğinin zayıflatılarak belirlenmesine imkân tanımasıdır. Zaten 1986 yılındaki düzenlemeler, TOBB hiyerarşisi içinde AP-DYP çizgisinin ’70’lerden gelen ve süregiden etkinliğinin kırılarak yönetime ANAP hükümetinin daha kolay anlaşabileceği bir grubun getirilmesi amacıyla yürürlüğe sokulmuştur. (Kalaycıoğlu, 1991: 83) Görebildiğimiz kadarıyla TOBB içinde TSO etkinliğinin zayıflatılmış olması geleceğe ilişkin yeni bir temsil problemi eksenini bünyesinde taşımaktadır. Odalar Birliği yönetimi özellikle ’80’li yılların sonlarından itibaren küçük ve orta boy işletmelerin (KOBİ) çıkarlarını savunma gibi bir yeni bir fonksiyonel konum belirlemeye yönelmiştir ve ağırlıklı olarak bu tip işletmeler TSO’ların çatısı altında toplanmış bulunmaktadır. (Kalaycıoğlu, 82-83) Dolayısıyla bu tip bir fonksiyonel değişim Genel Kurulun, başka bir ifade ile TSO’ların yönetimi belirlemede tekrar etkinlik kazanacağı bir statü değişim talebi ile yönetimi karşı karşıya bırakabilecektir.3 Üstelik KOBİ düzeyindeki işletmelerin çıkarları ne sanayici gruplarla, ne de ticari gruplarla örtüşmektedir ve ileride bu tip grupların, mekanizmalarında yeterince etkili olamadıkları bir Birlik sürecini ne ölçüde benimseyecekleri şüphelidir. Buna karşılık mevcut statü Birlik hiyerarşisi içinde aşağıdan yukarıya yükselen taleplerin konseyler sistemi içerisinde bloke edilmesine imkân tanımaktadır. Dolayısıyla büyük ticaret odaları gerektiğinde, sanayi odaları ticaret borsaları ve büyük armatörlerle çeşitli ittifak bileşimlerine giderek aşağıdan gelen talepleri frenleyecek güçtedirler.4 Odaların bağlı bulundukları yasal statünün bu aşamada altı çizilmesi gereken diğer bir sonucu siyasal nüfuza açık olunmasıdır. Bu durum, yasal evrimin siyasal belirleyiciliğin paralelinde gelişmiş olmasıyla kendisini göstermektedir.5 Odaların içinde hayat buldukları yasal çatının belirlenmesinde dönemin siyasal koşulları belirgin rol oynamış ve bu hiyerarşi kendisini hiçbir zaman siyasal nüfuzdan özerk kılamamıştır. Bu nitelik, Odalar Birliği’nin zaman zaman bir baskı grubu, zaman zamanda bir siyasal partinin veya hükümetin bağlı örgütü görünümü veren değişken faaliyet göstermesinin de dinamiğini oluşturmaktadır.
TÜSİAD 1971 yılında ülkenin önde gelen 12 sanayicisi tarafından açıklanan bir protokol ile kuruldu. TÜSİAD kurucuları ithal ikameci ekonomi politikalarının sonucu olarak gelişme gösteren sanayi sektörünün önde gelen temsilcileriydiler ve özellikle ’60’lı yılların ortalarından itibaren Odalar Birliği içerisinde ticari gruplarla yaşanan çatışmaların içinden süzülüp gelmişlerdi. Bu kesim bütün bir dönem boyunca hükümetlerin kendilerinden yana stratejik kararlar alması yönünde baskı oluşturdular ve Birlik çatısı altında özerk bir statünün arayışında bulundular.6 Bekledikleri hükümet desteği gelmediği gibi, ’60’lı yılların sonlarında odaların bağlı bulunduğu statünün siyasal nüfuz karşısındaki zayıflığına yakından tanık oldular.7 1971 askerî muhtırasından kısa bir süre sonra Birlik elindeki kota dağıtım yetkilerinin bakanlığa devredilmesi de bu duruma eklenince oda hiyerarşisi büyük sanayiciler için cazibesini önemli oranda yitirdi ve farklı bir organizasyon çatısı altında çıkarların ifade edilmesi seçeneğini güçlendirdi. Büyük sanayicileri özerk bir derneğin çatısı altında toplanmaya teşvik eden başka bir takım faktörler de bulunmaktadır; siyasal ve ekonomik istikrarsızlığın sürmesi, işçi ve işveren ilişkilerinin giderek çatışmacı bir görünüm alması, bu çatışmanın radikal sağ ve sol oluşumları güçlendireceğinden duyulan kaygılar, bürokrasinin hızla politikleşmesi ve bürokratik akışkanlığın ekonomi yönetimini tıkayan bir boyut kazanması ve birbirleriyle çatışan sağ ve sol grupların her ikisinde de büyük işadamlarına yönelik karşıt bir söylemin gelişiyor olması bu kesimi, kendi farklılıklarını öne çıkararak bir konum tespitine yönlendiren dinamikler olarak sıralanabilir.8 TÜSİAD kurucularını bir diğer ortak noktası Avrupa ile ekonomik bütünleşme sürecinin zaman içinde ithal ikameci ekonomi politikalarında önemli değişiklikleri getireceğini fark etmiş olmalarıydı. TÜSİAD kurucuları ağırlıklı olarak süreç içinde mevcut sanayi kuruluşlarının dış pazarlara yönelik olarak yeniden yapılandırılmalarına taraftardılar ve bu yönelimleri ile diğer sanayicilerden ayrılıyorlardı. (Gülfidan, 1993:39; Dilber, 1981: 11) Dernek sosyo ekonomik arka planına uygun olarak elitist bir örgütlenme stratejisini benimsedi ve zaman içinde merkezin güçlendirilmesine yönelik örgütsel bir evrim geçirdi. Zaman içinde şube açma düşüncesinden vazgeçildi, üyeliğe kabul prosedürü sıkılaştırıldı ve üyelikten çıkarma aidat ödentilerine sıkı sıkıya bağlı bir statüye kavuşturuldu. TÜSİAD’ın organizasyon yapısı da merkezinde Yüksek İstişare Konseyinin (YİK) bulunduğu hiyerarşik bir örgütlenmeye sahiptir. YİK seçilmiş Dernek üyeleri ile tabiî üyelerin birarada bulunduğu bir organdır; tabiî üyeler eski Konsey ve Yönetim Kurulu başkanları ile halen yönetimde bulunan Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerinden oluşmaktadır. Dolayısıyla bu organ TÜSİAD yönetimini kontrol etmekle kalmamakta, strateji belirlemede de etkili bir konumda bulunmaktadır. Geçici ve sürekli statüde bürokrat, akademisyen ve yönetici gibi Dernek dışından kişileri de bünyesinde bulundurması onun bu niteliği ile yakından bağlantılıdır. TÜSİAD yönetimi üye genişlemesinin ve örgütsel yayılmanın getireceği olumsuz sonuçlardan daima endişe etmiştir ve üçüncü bölümde yer yer daha ayrıntılı bir şekilde değineceğimiz gibi konfederasyon tipi bir yapılanmaya giderek bu sorunu aşmaya çalışmaktadır. BÜSİAD ve ESİAD9 ile geliştirilmeye çalışılan ilişkiler bu stratejinin bir ürünüdür.
MÜSİAD ise 1990 yılında İstanbul’da faaliyet gösteren 12 genç işadamı tarafından kuruldu. Kurucuların biri dışında diğerleri KOBİ düzeyindeki firmaların temsilcisiydiler10 Kurucular arasında sektörel açıdan da bir birliktelikten söz etmek mümkün değildir. MÜSİAD kendisini küçük ve orta boy işletmelerin ekonomik dağılımdan daha çok pay almasını savunan bir talep eksenine oturttu ve bu eksende kendisini diğerlerinden muhafazakar değerlere önem veren bir söylemle ayırt etti. Dolayısıyla MÜSİAD siyasal merkezin belirleyici rol oynayacağı korumacı ve kalkınmacı bir model beklentisini sürekli olarak dile getirdi.11 Dernek üyelerinin çoğunluğunu muhafazakar, küçük ve orta ölçekli sermayenin içinden süzülüp gelen ikinci kuşak genç işadamları oluşturuyordu. Bu grup kendisini bu güne kadar ekonomik dağılımdan haksız bir biçimde pay aldığını düşündüğü büyük sanayicilere karşıt bir yapılanma olarak görüyordu ve AB dahil olmak üzere büyük gruplar tarafından dile getirilen taleplerin çoğu reddedildi. Dolayısıyla MÜSİAD’ın temsil ettiği arka plan ne hiyerarşik oda örgütlenmeleri, ne de TÜSİAD’ın temsil ettiği çerçevelere uygun düşüyordu ve Türkiye’de sosyo ekonomik ve siyasal evrime paralel olarak 1990’lı yılların başında sürece örgütsel düzeyde dahil oldular. Bu arka plana uygun olarak MÜSİAD yaygın üyelik stratejisini benimsedi ve merkez ile şubelerden oluşan bir hiyerarşi içinde örgütlendi. Ancak onlar da TÜSİAD gibi, yaygın üyelik stratejisine rağmen merkezî bir organizasyon yapısı oluşturmaya özen gösterdiler. TÜSİAD’daki YİK’in yerini MÜSİAD içinde Yönetim Kurulunun hâkim konumu aldı. Bu örgütün henüz kurucularının aktif görevlerde bulunduğu genç bir yaşa sahip olmasının doğal bir sonucudur ve zaman içinde MÜSİAD içinde de iç merkezileşme yönünde yeni organların oluşturulması beklenmelidir. Yönetim Kurulu, özellikle Şube Genel Kurulları üzerinde oldukça etkili bir biçimde konumlanmıştır ve bununla yaygın üyelik sisteminin doğuracağı merkezkaç yönelimlere karşı önlem alınması hedeflenmektedir. Dernek taşıdığı amaçlar açısından iki yönlü bir görünüm göstermektedir; bunlardan ilki özellikle yerel düzeyde çıkar öncelikli perspektifler, ikincisi, ağırlıklı olarak merkezde bulunan tutumcu eğilimlerle ilgilidir. Dolayısıyla MÜSİAD’da yaygın örgütlenme sistemi içinde merkezi güçlendirmek yolu ile merkezdeki tutumcu eğilim korunmaktadır. Ayrıca MÜSİAD gönüllü bir örgütlenme olması ve tutumcu bir perspektif taşıması yönü ile TÜSİAD’a, üye bileşimi, yaygın örgütlenme biçimi ve ekonomik talep perspektifi yönleri ile de odalara benzeyen ara konuma sahip bir örgütlenme olarak karşımıza çıkmaktadır.
ALAN ARAŞTIRMASININ ÖRNEKLEM BÜYÜKLÜĞÜ VE KATILIM PROFİLİ
Çalışma belirtildiği gibi üç büyük işadamı örgütünün yönetici ve üyeleri üzerinde yapılmıştır. Öncelikle zorunlu üyeliğe dayalı kuruluşlar olan oda örgütlenmelerinde kurumsal bakış açısının edinilebilmesi için, seçim sürecine giren kişilerden katılımın sağlanması hedeflenmiş ve bunun için anket odaların yönetim kurulu başkanları veya meclis başkanlarına yönelik olarak yapılmıştır. Türkiye genelinde şehir ve bölge düzeyinde örgütlenmiş, 92 Ticaret Odası, Sanayi Odası ve Ticaret ve Sanayi Odası yöneticisine anket yollanmıştır. Genel olarak yönetim kurulu başkanlarına ulaşılmaya çalışılmış bunun mümkün olmadığı yerlerde meclis başkanlarına da anket yollanmıştır.
Derneklerle ilgili olarak, öncelikle 400 civarında üyesi bulunan TÜSİAD’ın 280 üyesine anket yollanmıştır. Üyeler belirlenirken, örgütte görev alan ve almayan, şirket sahibi ve yönetici, holding ve bağlı kuruluşlarla diğer şirketlerin dengeli dağılımına dikkat edilmiş. Kurum perspektifini yansıtması amacıyla tüm yöneticiler ankete dahil edilmiştir.
MÜSİAD üyeleri için gönderilen anketler iki ana gruba ayrılmıştır; merkez ve şube yöneticileri grubu ve üyeler grubu. Burada da MÜSİAD şubelerinin bulunduğu illere anketin yollanması biçiminde dağılım yapılmış, TÜSİAD’da olduğu gibi tüm merkez yöneticileri ankete dahil edilmiştir. Anket kapsamında toplam 335 MÜSİAD üyesine anket yollanmıştır. Her üç grubun katılım profili aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Ankete katılan dernek üyelerinin örgütleri içinde görev almaya göre katılım oranları ise Tablo 2’de gösterilmiştir:
Yukarıdaki dağılım derneklerin örgütlenme stratejilerine uygundur. Belirtildiği gibi TÜSİAD elit üyelik yapısına ve kapalı bir yönetim sistemine sahiptir. Bu stratejinin bir sonucu olarak yönetimde görev alan üyelerin sayısı artmaktadır. MÜSİAD ise yaygın ve şube düzeyinde hiyerarşik bir örgütlenme yapısına sahiptir. Buna paralel olarak da yönetim fonksiyonu yaygın üyelik yapısı içinde azınlık bir grup tarafından yerine getirilmektedir. Yöneticilere ağırlık vermemize rağmen dağılımda yönetici sayısı TÜSİAD’ın gerisinde kalmıştır.
DEVLET, KARAR ALMA SÜRECİ VE EKONOMİ
İşadamı örgütlerinin siyasal otoritelerle olan etkileşimini incelemenin ilk adımı işadamlarının kafasında nasıl bir devlet algılaması olduğunun belirlenmesidir. Bu amaçla biz de öncelikle işadamı örgütlerinin profil olarak nasıl bir devlet algılamasına sahip olduklarını belirlemeyi amaçladık. Burada devlet olgusunu tarihsel bir gelenek, kontrol edici merkezî yapılanma, toplumsal ve bireysel düzeyde bir yönetim örgütü olarak algılama düzeylerinin anlaşılmasını sağlayacak dört seçenek sunduk. Aldığımız sonuçları değerlendirdiğimizde şöyle bir profille karşılaşıyoruz:
Oda yöneticilerine devlet denince ne anladıklarını sorduğumuz da devletin işlevlerine ağırlık verdiklerini gördük (Tablo 3.1). Yöneticiler devleti toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturulmuş bir örgüt olarak tanımlayan seçeneği %34 oranında işaretlemişler. İkinci sırayı ilk tercihleri göz önüne aldığımızda devleti tarihsel bir kimlik olarak algılayanların geldiklerini gördük (%26). Üçüncü sırayı ise bütün karar alma süreçlerini kontrol eden merkezî yapı seçeneği %23 ile alıyor. Bu tablo oda yöneticileri arasında devletin örgütsel ve toplumsal yapıya bağlı bir kurum olduğu algılamasının öne çıkmakla birlikte, karar alma gücünü elinde bulundurma ve tarihsel kimlik algılamasının genel olarak baskın olduğunu gösteriyor. İki şıkkın toplamının ilk tercihlerde %50’yi bulduğunu göz önüne alırsak odalar içinde merkezî ve tarihsel gelenek anlayışının güçlü olduğunu belirtebiliriz.
TÜSİAD üyeleri arasında toplumun ihtiyaçlarına yönelik bir örgütlenme anlayışının daha güçlü vurgulandığını gördük (Tablo 3.2). Bu seçenek %45 düzeyinde bir yoğunlukla işaretlenmiş. Tarihsel ve topluma kimliğini kazandıran bir gelenek algılaması ise ikinci sırada fakat oran olarak daha düşük düzeyde işaretlenmiş (%23). Yine TÜSİAD üyeleri merkezî yapı algılamasını düşük düzeyde işaretlerlerken, odalara göre iki kat daha fazla bir oranda olaya bireysel perspektif açısından bakma seçeneğini işaretlemişler. Kısaca TÜSİAD üyelerinin büyük çoğunluğu devlete hizmet için oluşturulmuş kurumlar bütünü gözüyle bakıyor. Yine üyeler içinde belirli bir ağırlıkta tarihsel gelenek algılamasına vurgu yapanlar bulunmaktadır. Belirtildiği gibi TÜSİAD ülkenin önde gelen sanayici gruplarını bünyesinde barındırıyor ve bu gruplar Türkiye’de kendi çıkarlarını kamusallaştırarak bir dönüşüm talebini canlı tutuyorlar.12 Bunun zaman zaman devletin konumunu sorgulayan bir boyut taşıdığını söyleyebiliriz, ancak bu genellikle dönüşüm taleplerine karşı siyasal merkezden olumlu sinyal alamamalarından kaynaklanıyor. TÜSİAD çıkarlarına olumlu karşılık alamadığı oranda genele ilişkin bir değişim talebi üzerinde yoğunlaşan bir dernek olarak karşımıza çıkıyor.13
MÜSİAD üyeleri topluma kimliğini kazandıran tarihsel gelenek algılamasını toplamda %31 oranında öne çıkarıyorlar (Tablo 3.3). Çok az bir farkla ve ilk tercihlerde en çok vurgulanan şık olarak bütün karar alma süreçlerini kontrol edebilen merkezî yapı geliyor (%30). Oda ve TÜSİAD üyeleri arasında hizmete yönelik örgütlenme algılaması ağırlık kazanırken, MÜSİAD üyeleri arasında tarihsel gelenek ve merkezî kontrol edici güç algılaması öne çıkarılmaktadır.14 Buna karşılık hizmete dönük örgütlenme algılaması toplum ve birey merkezli olarak toplam %35 düzeyinde kalmaktadır.
Türk işadamları arasında ekonomik konum açısından farklılıklara paralel olarak devlet kavramına bakış noktasında da bazı farklı yaklaşımların bulunduğunu belirtebiliriz. Büyük işadamları güçlü biçimde hizmete dönük fonksiyonları merkeze alırlarken, devlet eliyle örgütlendirilmiş odalarda ibre devletin merkezî kimliği ve tarihsel gelenek algılamasına kayıyor. Ancak belirli bir oranla toplumsal yönle ilintili bir hizmet algılaması kendisini hissettiriyor. Toplumsal değerlere daha çok ağırlık veren ve işadamı kimliğini gelenek düzleminde yeniden yorumlama eğiliminde olan MÜSİAD üyeleri arasında ise merkezî güç ve tarihsel gelenek algılaması belirgin bir biçimde öne çıkarılıyor. Bununla birlikte ifade etmemiz gereken bir diğer nokta, devleti total olarak toplumla ilintilendirme eğiliminin Türk işadamları arasında belirgin bir biçimde öne çıkmasıdır. Anket sorularında devleti bireysel boyut içinde değerlendirme oranlarının oldukça düşük çıkması, devlete bakış açısı olarak total bir eğilimin güçlü olduğunu gösteriyor. Her üç örgüt içinde de siyasal merkezi önceleme eğiliminin güçlü olduğunu, ayrımlarda ise beklentilere paralel bir ayrımın bulunduğunu belirtebiliriz.
ÜLKE SORUNLARINA BAKIŞ
Oda yöneticilerine ülkenin karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunlar karşısındaki görüşlerini sorduğumuzda, ilk üç sırayı, enflasyon (%17), siyasal istikrarsızlık (%14) ve İşsizliğin (%13) aldığını görüyoruz. Eğitim sistemi de görünür biçimde öne çıkarak %12 ile dördüncü sırada geliyor. Bu profil oda yöneticilerinin ekonomik çıkarlarla yakından bağlantılı, ama sosyal boyutları olan sorunları daha öne çıkardıklarını gösteriyor. Kamu kesiminin ekonomideki payı ve uluslararası ekonomik stratejilerin geliştirilmesi gibi genel dağılıma ilişkin ekonomik öncelikler ve iç göç ve etnik sorunlar öncelikli sorunlar listesinde daha geri planda kalmaktadır.
TÜSİAD üyeleri öncelik sıralamasında siyasal istikrarsızlığı öne çıkarıyorlar (%18). İkinci sırayı, eğitim sistemi (%15), üçüncü sırayı da enflasyon (%14) alıyor. Kamu kesiminin ekonomideki payı da (%10) dördüncü sırada geliyor. TÜSİAD üyelerinin gösterdiği bu dağılımın, oda yöneticilerine göre sosyal sorunları daha çok öncelediğini belirtebiliriz. Siyasal istikrarsızlıkta yoğunlaşma oranı daha yüksek çıkarken, işsizlik gibi sosyal alanla daha yakından bağlantılı bir sorun öne çıkarılıyor. Kamu kesiminin ekonomideki payının odalara göre daha öne çıkarılması merkezî yapıdan doğan sorunlara karşı TÜSİAD üyelerinin daha duyarlı olduklarını gösteriyor. Enflasyondan şikâyetin işadamları arasında yaygın bir eğilim olduğunu düşünürsek ilk tercihlerdeki siyasal istikrarsızlık, eğitim sistemi ve kamu kesiminin ekonomideki payı gibi sorunların ortak yönü bu nitelik. Siyasal istikrarsızlığın da görünür biçimde öne çıkarılması siyasal merkezin sorunlardaki önceliğini gösteriyor. Etnik sorun ve iç göç gibi sorunlar oldukça geri planda kalırken, dışa dönük bir ekonomi stratejisi beklentisinin de üyeler arasında zayıf olduğunu belirtebiliriz. Buna karşılık, odalara göre, laiklik üzerindeki kutuplaşma eğilimi ve nüfus artış hızı daha yüksek oranda vurgulanmaktadır.
MÜSİAD üyeleri oldukça farklı bir tablo sergilemektedirler. Onlar da odalar gibi enflasyonu öncelemektedirler (%17). İşsizlik ikinci sırada (%16) ve eğitim sistemi üçüncü sırada gelmektedir (%14). Dikkat edilirse siyasal istikrarsızlık bu tablo içinde almamakta, ekonomiyle bağlantılı sosyal sorunlar öncelikle vurgulanmaktadır. Siyasal istikrarsızlık %11’lik bir oranla dördüncü sırada yer almaktadır. Dördüncü sırada yer alan diğer bir seçenek, uluslararası ekonomik stratejilerin geliştirilmiyor olması. Dernek bu tarz stratejilerin eksikliğini kuruluşundan günümüze vurguladı ve bunu daha çok AB karşısında ve Uzakdoğu, Güney Asya ekonomik kalkınma modelini İslam dünyası ve Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına transfer etmeyi hedefleyen stratejiler geliştirmek suretiyle yaptı.15 Dolayısıyla bu konuda strateji veya merkez desteği beklentisi diğer örgütlere göre eğilim olarak daha güçlüdür. Yine MÜSİAD üyelerinin laiklik tartışmaları eksenindeki bir kutuplaşma eğiliminden de belirli bir düzeyde rahatsızlık duyduklarını belirtebiliriz.
Dağılıma genel olarak bakıldığında TÜSİAD’ın siyasal ve kurumsal konulara yönelik olarak daha güçlü bir vurgu taşıdığını, oda yöneticileri ve MÜSİAD üyelerinin daha çok ekonomik önceliklere vurgu yaptıkları görülmektedir. Ancak ağırlıklı olarak, enflasyon, siyasal istikrarsızlık, işsizlik ve eğitim sisteminin her üç örgütlenme tarafından da vurgulanan sorunlar olduklarını belirtebiliriz. İşadamları genelde personel istihdamı kaynağı olarak eğitim; eğitim sistemiyle yakından bağlantılı bir sorun olarak işsizlik; sorunların üzerine gidecek istikrarlı bir siyasal süreç ve bunların bir sonucu olarak enflasyon gibi kendi konumlarını yakından ilgilendiren bir sorun çerçevesini öne çıkarmaktadırlar.
SORUNLAR VE TALEP PROFİLİ
Oda yöneticileri ve Dernek üyelerine ülke sorunlarının aşılmasında yapılmasını talep ettikleri düzenlemeleri sıralamalarını istedik ve aşağıda tabloda görüldüğü gibi kendilerine dokuz seçenek sunduk. Seçenekleri siyasal öncelikten ekonomik önceliğe doğru değerlendirilebilecek biçimde seçtik.
Oda yöneticilerinin talep perspektiflerine baktığımızda; özelleştirmede etkinliğin ilk tercihlerde %14, toplamda ise %21 ile ilk sırayı, bürokraside reform seçeneğinin de ilk tercihlerde %10, toplamda %19 ile ikinci sırayı aldığını görüyoruz (Tablo 4). Özelleştirmede etkinlik grafik göz önüne alınırsa ekonomik çıkar perspektifinin öne çıktığı bir talebi ifadelendirmektedir. Bürokraside reform beklentisi de siyasal eğilim ağırlıklı talepler içinde ekonomik çıkar perspektifli çıkarlara en yakın olan taleptir. Özelleştirmede etkinlik isteği KİT’lerin devlet kontrolünden alınarak özel sektöre devrine vurgu yaparken, bürokraside reform talebi de kamu yönetimi aygıtının verimli çalışmasını hedefliyor.
Buradan, devletin ekonomiye ilişkin işleyişinde reform beklentisinin diğer eğilimlere göre oda yöneticileri arasında daha ağırlıklı olduğu sonucunu çıkarabiliriz. İlk tercihlerde %7 ile üçüncü sırada yer alan başkanlık sistemine geçme talebi ise siyasal öncelikli bir beklentiyi dile getirmektedir. Ancak toplam oran tablosuna bakıldığında bu seçeneğin %10 oranı ile beşinci sıraya düştüğünü görmekteyiz. Bu dağılım başkanlık sistemi talebinin oda yöneticileri arasında belirli bir kesim tarafından güçlü bir biçimde vurgulanmakla beraber, genel beklenti dağılımında daha geri sıralara düştüğünü, vurgusunu yitirdiğini göstermektedir. Onun yerini ise toplamda ekonomik perspektife daha yakın bir siyasal eğilim ağırlıklı talep alıyor; anayasal özgürlüklerin tanınması. Yine toplamda ekonomik sosyal konseyin kurulması, başkanlık sistemine geçme talebiyle birlikte dördüncü sırada yer alıyor. Bu dağılım ışığında oda yöneticileri arasında ekonomik çıkar perspektifine yakın siyasal taleplerin daha öne çıktığını görüyoruz. Burada da ağırlık genel olarak işleyişe ilişkin reform beklentisi üzerinde yoğunlaşıyor. Odalar içinde aynı zamanda bu talepleri değişime ilişkin genel taleplerden bağımsız ele almayan ağırlıklı bir eğilimin de bulunduğu belirtilebilir. Ancak bu eğilim yukarıdaki talep vurgulamasına rağmen daha ikincil düzeyde kalmaktadır.
TÜSİAD üyelerinin talep dağılımına baktığımızda ilk tercihlere ilişkin dağılım ile toplamdaki dağılım arasındaki fark dikkat çekiyor (Tablo 4). Birinci tercihlere baktığımızda, %10 ile anayasal özgürlüklerin tanınması ilk sırayı alırken, Özelleştirmede etkinlik (%8,9) ve başkanlık sistemine geçmek (%8,3) ile bu seçeneğin ardından sıralanıyorlar. Dördüncü sırayı ise iki parti sistemini kurumsallaştırmak ve bürokraside reform alıyor. Dikkat edilirse ilk tercihlerde ağırlıklı olarak tablomuzun siyasal alanla ilgili bölümüne vurgu yapılmış. Anayasal özgürlüklerin tanınması ve başkanlık sistemine geçmek genele ilişkin siyasal eğilimin güçlü olduğu talepler; özelleştirmede etkinlik dışında ilk dört sırayı alan eğilimlerin hepsi siyasal alanla ilgili talepler. Odalarla ilgili tabloyu değerlendirdiğimizde de ifade ettiğimiz gibi özelleştirme ekonomi öncelikli bir talep olmakla beraber merkezden reform talebini de içinde güçlü bir biçimde barındıran bir eğilim. Kısaca TÜSİAD üyeleri spesifik olarak dile getirdikleri taleplerde genele ilişkin değişim talebini güçlü bir biçimde vurguluyorlar. Buna karşılık toplam sütunundaki dağılıma baktığımızda daha değişik bir tablo ile karşılaşıyoruz. Burada önceliği %18 ile özelleştirme almaktadır. İkinci sırada bürokraside reform (%14,8) ve anayasal özgürlüklerin tanınması (%14,5) gelirken, başkanlık sistemine geçmek %11 ile üçüncü sırada vurgulanmaktadır. Dikkat edilirse ibre biraz, ekonomik perspektife ilişkin taleplere doğru kaymaktadır. Özelleştirmede etkinlik öne çıkarken, ekonomik çıkar perspektifine en yakın siyasal eğilim ağırlık seçenek olan bürokraside reform ikinci sırayı almaktadır. Anayasal özgürlüklerin tanınması ve başkanlık sistemine geçmek gibi talepler ise bu iki seçenekten sonra geliyor. Buradan TÜSİAD üyeleri arasında spesifik olarak siyasal alanla ilgili genel değişim taleplerinin öne çıkmakla birlikte genel dağılımda ibrenin daha çok ekonomik alanla siyasal alan arasındaki sınıra doğru kaydığını söyleyebiliriz. Üyeler içinde siyasal alanda değişim talebi odalardan daha güçlü bir biçimde sorgulanıyor, hattâ öncelik bu taleplere veriliyor. Ancak seçenekler devreye girdiğinde daha ekonomik taleplerin öne çıktığı görülüyor. TÜSİAD üyelerinin talepleri spesifik olarak siyasal değişim talep eden bir dağılım sergiliyor. Anketin ilginç sayılabilecek diğer bir bulgusu da TÜSİAD üyelerinin ülke sorunlarının aşılmasında ekonomik ve sosyal konseyi çözüm getirici bir düzenleme olarak görmedikleri. Onlar siyasal değişimi bu tip kurulardan daha çok öncelemektedirler.
MÜSİAD üyelerinin sorunlara ilişkin taleplerini de ilk tercihler ve toplamdaki dağılımları karşılaştırarak belirlememiz gerekiyor. İlk tercih dağılımlarına baktığımızda; % 16 ile anayasal özgürlüklerin tanınması seçeneğinin öne çıktığını görüyoruz (Tablo 4). İkinci sırayı %7’lik bir oranla özelleştirmede etkinlik seçeneği alıyor. Bürokraside reform (%6) ve başkanlık sistemine geçmek (%5) ise bu seçeneklerin ardından geliyor. İlk dikkatimizi çeken anayasal özgürlüklere yapılan vurgunun yoğunluk derecesinin yüksek oluşu. Tablomuzu göz önüne alırsak bu talep eğilimi siyasal yoğunluklu bir talebi içermekle birlikte belirli bir oranda ekonomik çıkar perspektifi ile de ilintilendirilebilir. Ancak burada TÜSİAD’ın aksine siyasal ve kültürel vurgunun daha ağırlıkta olduğu belirtilebilir. MÜSİAD’ın belirli bir kimliğe ilişkin kültürel ve dinî talepleri de içeren bir işadamı örgütü konumu bulunduğunu belirtmiştik. Başörtüsü, sekiz yıllık eğitim ve benzeri uygulamalarda MÜSİAD gönüllü teşekküller işbirliği adında toplumsal bir muhalefet oluşturma faaliyetlerine özellikle 1996-97 döneminde hız verdi ve Dernek yönetimi bu konulardaki muhalefetini sürekli olarak anayasal hak ve özgürlüklere vurgu yaparak kamuoyunun gündemine soktu. Yukarıdaki dağılım genel olarak MÜSİAD’ın spesifik talep bileşeni olarak siyasal alanda konumlandığını göstermektedir. Toplam dağılım sütununa baktığımızda ise, yine anayasal özgülüklerin tanınması talebinin %18 ile ilk sırayı aldığını görüyoruz. Bürokraside reform isteği ise makası bir hayli kapatarak %16 ile ikinci, özelleştirmede etkinlik ise %15 ile üçüncü sırada yer alıyor. Görüldüğü gibi toplam dağılımda ibre TÜSİAD’da olduğu gibi biraz ekonomik önceliklere kayıyor. Burada da spesifik olarak siyasal eğilim ağırlıklı taleplerin öne çıktığını, seçenek sıralamasında ise ekonomik beklentilere daha ikincil düzeyde yer verildiğini belirtebiliriz. TÜSİAD’dan farklı olarak gerek odalarda ve gerekse MÜSİAD üyeleri arasında teşvik ve dış ticaret mevzuatında değişiklik talebinin oldukça yüksek çıkması da bu grupların sosyo-ekonomik beklentilerinde merkezin dağıtım rolünün önemini gösteriyor. Odalar daha çok sınır talepler çevresinde yoğunlaşırken ve bürokraside reform ve özelleştirme gibi talepleri vurgularken, Dernekler konum olarak daha çok siyasal alanda konumlanıyorlar ve anayasal özgürlüklerin tanınması talebini spesifik düzeyde öne çıkarıyorlar. Ekonomik talepler ise ikincil düzeyde talep ifadesinde ibreyi ekonomik perspektife kaydırmaktadır.
KARAR ALMA SÜREÇLERİNDE ETKİLİ GRUP VE KURUMLAR
İşadamları devlet ilişkilerinin şekillenmesinde belirleyici rol oynayan faktörlerin birisi de işadamlarının karar alma süreçlerinde etkin gördükleri kurum veya gruplardır. İşadamları bu etkinlik perspektifine uygun olarak davranışlarını şekillendirirler. Aynı zamanda bu tip bir değerlendirme işadamlarının karşılıklı konumlanışlarının da anlaşılmasına yardımcı olur. İşadamları örgütlerine bu amaçla bir liste sunarak etkili gördükleri kurum veya grupları sıralamalarını istedik ve aşağıdaki tablo ile karşılaştık:
Oda yöneticileri karar alma süreçlerinde etkili olan grup ve kurumlar konusunda yürütmeyle ilgili kurumlara daha çok vurgu yapıyorlar. Hükümet %23 ile ilk sırada gelirken, bürokratlar %22’ye yakın bir oranda ikinci sırada geliyor. Milletvekilleri %13 ile üçüncü sırada gelirken ordu ve işadamları %10’luk oranla dördüncü ağırlığı oluşturuyor. Yalnız bu son iki grup arasında ağırlık ordudan yana. Karar alma süreçlerinde kurum ve gruba ilişkin etkinlik derecesi doğrudan örgütün amaçları ve taleplerinin niteliğiyle ilgili. Yukarıda sık sık vurguladığımız gibi oda hiyerarşisi daha çok teknik düzeyde ekonomik ve yerel talepleri öne çıkarıyorlar. Bu mevzuata ve uygulamaya ilişkin etkinliklerle daha fazla ilgilenmeleri sonucunu beraberinde getiriyor. Taleplerin yürütme fonksiyonlarına yakın olduğu bir durumda karar alma süreçlerinde yürütme birimlerinin öne çıkarılması son derece doğaldır. Oda yöneticileri daha sonra milletvekillerine vurgu yapıyorlar. Kamu ve toplumsal gruplar ise ancak dördüncü sıradan sonra karar alma süreçleriyle ilişkileniyorlar.
TÜSİAD üyeleri de önceliği hükümet ve bürokrasi gibi yürütme birimlerine veriyorlar. Yalnız dikkati çeken bir şekilde vurgu hükümetten yana yapılmış. Hükümet toplamda %30 oranında işaretlenmişken, bunun %24’ü ilk tercih olarak işaretlenmiş. Yine bürokratların %16 oranında ilk tercih olarak işaretlendiklerini görüyoruz. Oysa odalarda vurgular birbirine daha yakın bir dağılım sergilemekteydi. TÜSİAD üyeleri de karar alma süreçlerine daha çok teknik bir süreç olarak yaklaşıyorlar. Onları odalardan bu açıdan ayıran en temel fark, taleplerin daha çok genel ekonomi politikası ile ilgili olması ve tutumlaştırılmış bir karakterde sunulması. Dolayısıyla bu talepler bürokratlardan çok siyasal otoritelerle daha yakından ilişkili.16 Bu üyeler arasında hükümet fonksiyonuna karşı daha tutarlı bir eğilimin öne çıkmasına neden olmaktadır. TÜSİAD’ın talepleri genel olarak daha çok siyasal irade gerektiren talepler ve bu talepler doğrudan siyasal merkezi hedef almaktadır. TÜSİAD’ın parlamentoya yönelik işlevler geliştirmesi bile hükümetle yaşadığı gerginlik ve bunun yol açtığı merkezî duyarsızlığın bir sonucu olması merkeze dönük olmanın gücünü gösteriyor.17 Ekonomik ve Sosyal Konsey, orta ve uzun vadeli istikrar programları, Gümrük Birliğine uyum ve bunun gerektirdiği kurumsal reformlar ağırlıklı olarak iktidarın bu eğilime sahip olmasından geçiyor. Üyeler görünür biçimde bu iki fonksiyonu karar alma süreçlerinde öne çıkarırlarken, diğer grupların konumunu oldukça zayıf görüyorlar.
MÜSİAD üyeleri önceliği, oda yöneticilerinden ve TÜSİAD üyelerinden farklı olarak bir kamusal gruba verdiler. Üyelerin %22’si orduyu karar alma süreçlerinde en etkili kurum olarak görüyor. Genel dağılım içinde bu seçeneği ilk sırada işaretleyenlerin oranı ise %18 ile en yoğun oranı oluşturuyor. İkinci sırada %15’lik bir oranla hükümet, üçüncü sırada ise %12’lik bir yüzdeyle işadamları geliyor. MÜSİAD üyeleri kamu ve toplumsal grupları süreçte daha çok vurguluyorlar. Yukarıda da belirtildiği gibi karar alma süreçlerinde etkinlik değerlemesi o grubun talep ve amaç perspektifiyle yakından âlâkalı bir özellik taşıyor. Ordunun öne çıkarılmasının konjonktürel ve daha derinlerde yatan bazı nedenlere dayandığını belirtebiliriz. Bunlardan ilki Refah-Yol hükümeti döneminde ordunun kamusal bir baskı grubu grubu olarak etkinliğini arttırması ve MÜSİAD’ı da karşısına alan bir tutuma yönelmesi ile ilgili olabilir. 8 Yıllık eğitim, vakıfların ve İslâmcı sermayenin denetimine ilişkin MÜSİAD üye profilini yakından ilgilendiren talepler öncelikle ordu tarafından gündeme getirilip, kamuoyunun gündemine sokulmuştur. Bu gündem MÜSİAD içinde ordunun karar alma süreçlerinde belirgin olarak öne çıkarılması sonucunu doğurmuş olabilir.18 Ancak kamusal ve sosyal grupları öne çıkarmanın amaç-talep perspektifinde çok daha köklü nedenlerinin bulunduğu da belirtilebilir. MÜSİAD siyasal eğilim olarak belirli bir ortak perspektife vurgu yapan bir üyelik profiline sahiptir. Bu yapı siyasal kalıpları daha genel düzeyde sorgulamayı öne çıkarmaktadır. TÜSİAD’ın daha çok teknokratik düzeyde kalan sistem sorgulamasına karşılık, MÜSİAD sorunları daha açık bir muhalefet çizgisi üzerine oturtmaktadır. İslâm ekonomik birliğinin kurulması, Batı dünyasından çok, doğu dünyasının lider bir ülkesi olarak Türkiye’nin yeniden yapılandırılması. Müslüman işadamı etkinliği ile İslâm Hukukunun yeniden yorumlanması ve yeni bir ekonomik modelin oluşturulması gibi kapsamlı projeler üretme eğiliminde olan bir yapılanmanın karar alma süreçlerini teknik sistem düzeyinden çok daha geniş bir düzeyde algılayacağını belirtebiliriz. MÜSİAD üyeleri orduyu hükümetten daha etkili bir kurum olarak değerlendirirken, işadamlarını da etkin bir grup olarak gördüklerini belirtiyorlar. Burada da MÜSİAD’ın yukarıdaki genele ilişkin değerlendirmeleri rol oynamaktadır. Burada kastedilenin büyük işadamı grupları olduğunu belirtebiliz. Zaten Dernek en başından beri bu tip gruplara yönelik eleştirel bir tavra sahip olmuştur.19
DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ
Oda yöneticilerine devletin ekonomideki rolünü sorduğumuzda, devletin aslî görevleri dışında diğer fonksiyonları özel sektöre bırakılması görüşünün %28 ile ilk sırayı aldığını gördük (Tablo 5.1). Devletin ekonomi ile ilgili altyapı hizmetlerini de yerine getirmesini isteyenlerin oranı ise %18 ile üçüncü sırada. Bu iki şıkkın toplamda oranı %46’yı bulmaktadır. Buna karşılık devletin, sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık sektöründeki hizmetleri düzenleyip üstlenmesini isteyenlerin oranı %20 ile ikinci sırada gelmektedir. Özel sektörün yetersiz olduğu alanlarda devletin devreye girmesini isteyenlerin oranı ise %13. Bu iki seçenek de toplamda %33’ü buluyor. Devletin özel sektörü etkili bir teşvik sistemi ile desteklemesini isteyenleri oranı ise %18. Bu profil odaların ağırlıklı olarak devletin ekonomiden çekilmesini istemekle birlikte, özellikle sosyal hizmetlerde devletin ekonomik rolünün devam etmesinden yana bir eğilim de taşıdıklarını gösteriyor. Tamamen çekilmeyi ve altyapıda devletin rol oynamasını kabul edenler öne çıkmakla beraber, bunu bir teşvik sistemi ile destekleme ve sosyal hizmetlerin ekonomik maliyetini devletin üstlenmesi eğiliminin yakın bir yoğunlukta olduğunu görüyoruz. Devletin ekonomide ağırlıklı bir rol oynamasını savunanlar ise genel dağılımda zayıf kalmaktadır.
TÜSİAD üyeleri aynı konuda devletin asli görevlerine çekilmesini odalara nazaran daha güçlü bir biçimde vurguluyorlar (Tablo 5.2). Aslî fonksiyonlara çekilme ile ilgili seçenek %31 ile ilk sırada işaretlenmişken, devlete sadece altyapı hizmetlerinin yerine getirilmesinde yer veren üyeler %27 ile ikinci sırayı almaktadır. Bu iki seçeneğin toplam oranları %58’i bulmaktadır. Oysa odalarda sosyal hizmetlerde devletin rol oynamasını isteyenler ikinci sırada bir orana sahipti. Özel sektöre ekonominin sosyal maliyetini yükleyenlerin oranı üçüncü sırada %21’lik bir oranla gelmektedir. Devletin özel sektörü etkili bir teşvik sistemi ile desteklemesini savunanlar (%9) ve devlete ekonomide geniş bir yer veren üyelerin (%8) toplamı ise %17’yi buluyor. Bu dağılım TÜSİAD içinde devletin ekonomik alandan çekilmesi eğiliminin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Ancak hemen belirtelim bu geri çekilme devletin fiili olarak ekonomik faaliyet göstermemesi talebini yansıtıyor. TÜSİAD ekonomide yönlendirici devlet korporatizminden yana olduğunu birçok defa göstermiş bir dernektir. Ancak bütün bunlara rağmen büyük işadamlarını bünyesinde toplayan bir dernekte bile teşvik sisteminden ekonominin belli alanlarını devlete bırakılmasına kadar toplamda %38 gibi bir oranda devletin vurgulanması, merkezci eğilimin Türk işadamları arasındaki gücünün ne ölçüde yaygın olduğunu göstermektedir.
MÜSİAD üyeleri diğer gruplardan farklı bir profil çizmektedirler. Öncelikle toplam dağılıma baktığımızda, ilk sırayı %26’ya varan bir oranda devletin etkili bir teşvik sistemi uygulamasını isteyenlerin aldığını görüyoruz (Tablo 5.3). İkinci sırayı devletin yalnızca altyapı hizmetlerini yerine getirmesini isteyenler almaktadır (%23). Bu eğilime oldukça yakın bir oranla devletin asli fonksiyonlarına dönmesini isteyenler üçüncü sırada geliyor (%22). Dağılıma ilk tercihler açısından baktığımızda ise sıralamanın değiştiğini görüyoruz. MÜSİAD üyeleri birinci tercihlerde önceliği devletin altyapı hizmetlerinde rol oynamasına veriyorlar (%20). Buna karşılık %18 ile devletin asli görevlerine çekilmesi ikinci, teşvik talebi %16 ile üçüncü sırayı almaktadır. Dikkat edilirse ilk tercihlerde teşvik isteği üçüncü sırayı alırken, toplamda ilk sırada vurgulanan seçenek olmuş. Bu dağılım MÜSİAD üyeleri arasında devletin asli fonksiyonlarına çekilmesi isteğinin bulunmakla beraber bu çekilmenin altyapı yatırımlarını yaparak ve etkili bir teşvik sistemiyle gerçekleştirilerek yapılması eğiliminin güçlü olduğunu göstermektedir. Sosyal hizmetlerin ekonomik maliyetini üstlenme (%15) ve devletin belirli alanlarda ağırlığını tanıma eğiliminin (%13) yukarıdaki seçeneklerden sonra gelmesi bu düşüncemizi güçlendiriyor.
TALEP AKTARMA PROFİLİ
Siyasal merkez önceliğinin güçlü olduğu ve ekonomide devletin hâkim bir rol oynadığı ülkemizde işadamı gruplarının taleplerini aktarmada hangi kanalları kullandığının belirlenmesi önem kazanır. Bu bir yandan işadamı örgütlerinin talep aktarma kapasitesini gösterirken, diğer yandan ulaşma ve nüfuz kurmada işlevselliğin tespit edilmesini mümkün kılar. Bu çerçevede incelediğimiz işadamı örgütlerine baktığımızda şu profille karşılaşıyoruz:
Oda yöneticilerine karşılaştıkları sorunlarda çözüm için başvurdukları mercileri sorduğumuzda %25’e yakın bir oranda TOBB’u öne çıkardıklarını gördük (Tablo 6.1). Belirtildiği gibi günümüzde ticari çıkarların, yerel taleplerin ve küçük sanayinin en önemli talep iletme kanalını odalar oluşturuyor. Dolayısıyla hiyerarşik üst örgüt olarak yapılandırılmış bulunan Birlik odalar açısından önemli bir iletişim kanalı işlevi görüyor. Odalar içinde hâkim karakter, bu örgütlenmelerin pek azının Birlik’i by-pass ederek ilgili birimlerle etkili bir ilişkiye girebilecek düzeyde olduğudur. Odalar için parlamentodaki yerel milletvekilleri, parti il örgütleri ve Odalar Birliği merkeze ulaşmada önemli kanallarını oluşturur. Nitekim Birlik’ten sonra ikinci sırayı %20 ile milletvekilleri almış. Gerçi oran olarak bürokratlarla yakın bir oran çıkmış, ancak aşağıda belirteceğimiz gibi, merkeze dönük taleplerin iletiminde milletvekilleri etkili olmakta bürokratlarla ilişkiler genel olarak bankaların yerel şube müdürleri, Bakanlık il müdürleri gibi merkezin uzantısı olan kuruluşlardaki yerel bürokratlar düzeyinde kalmaktadır. Üst düzey bürokratlarla ilişkiler ise daha çok büyük sanayi ve ticaret odaları yöneticilerince kuruluyor. Bu kesim, aynı zamanda oda hiyerarşisi içinde Birlik’i by-pass edebilecek bir grubu da oluşturuyor. Dolayısıyla önceliği milletvekillerine vermek gerekiyor. Kısaca odalar için genel olarak Birlik önemli bir çözüm mercii özelliği taşımaktadır. Milletvekilleri de önemli bir sorun aktarma kanalı olarak kullanılmaktadır. Buna karşılık üst düzey bürokratlar ve hükümet birimleri ile doğrudan temasa geçmede, azınlıkta olan büyük ticaret ve sanayi odası yöneticileri daha etkili. Sorunların çözümünde Ankara’daki hemşehri derneğinin bile belirli bir yoğunlukta kullanıldığını görmekteyiz.
TÜSİAD üyeleri başvurdukları birimler sıralamasında bürokratları öne çıkarmaktadırlar. Yoğunlaşma düzeyinin oranı göz önüne alınırsa üyelerin bürokratlarla ne denli yakın bir ilişkide oldukları anlaşılabilir (Tablo 6.2). TÜSİAD ’70’li yılların sonlarından itibaren teknokrasi yönü ağır basan bürokratlarla çalışmak, hattâ ’80’lerden itibaren üst düzey özel sektör yöneticilerinin bürokratik birimlerde görev almasına çalışmak gibi bir stratejiye sahip olmuştur.20 Bunun arka planında özellikle ekonomik beklentilerle ilgili olarak bürokratlarla sıkı bir iletişime sahip olan bir üye profiline dayanmaları yatıyor. Bu nedenle hükümetlerin değişimi sırasında TÜSİAD yönetimi ekonomi bürokratlarının değiştirilmemesi noktasında hep duyarlı davrandı, hattâ zaman zaman hükümetle bu konularda ayrılığa düştü. Özellikle hükümetten memnun olunmayan dönemlerde bu konularda daha tutucu davrandılar. İkinci sırayı %19 gibi bir düzeyle ilgili bakan veya kabine üyelerinin almış olması da üyelerin üst düzey birimlerle doğrudan temasa geçebilme yeterlilikleriyle yakından âlâkalı. Uygun bir hükümet profilinde hükümete ilişkin yüzdenin daha yüksek çıkabileceğini de söyleyebiliriz. Belediye, oda ve hemşehri derneği gibi yerel birimler TÜSİAD üyelerince bir iletişim kanalı olarak kullanılmıyor. Buna karşılık TÜSİAD’ın kendisini bir çözüm birimi olarak gören üyelerin oranı %12’yi buluyor. Bu da çok yoğun olmasa da Derneğin üyelerinin spesifik çıkarları konusunda da belirli bir düzeyde rol oynadığını göstermektedir.
MÜSİAD üyelerinin yaygın bir biçimde karşılaştıkları sorunlarda üyesi bulundukları derneği bir çözüm mercii olarak kullanma eğiliminde olduklarını gördük (Tablo 6.3). TÜSİAD’ın aksine bu oran ilk sırada gelmektedir. Ayrıca birinci tercihlerde, ikinci sıradaki bürokratlarla oran farkına baktığımızda eğilimin yoğunluğunun da yüksek olduğunu görmekteyiz. MÜSİAD üyelerinin sosyo-ekonomik arka plan olarak merkezî birimlerle yüz yüze ilişki kurabilme yeterlilik düzeyi düşüktür; dolayısıyla bu odalarda Birlik’in öne çıkmasına benzer şekilde Dernek yönetimini öne çıkartmaktadır. Bu konuda derneğin daha işlevsel olması beklentisi Dernek üyeleri arasında yaygın bulunmaktadır. Bu örgütlenme stratejisi olarak yerel şubeler ve yaygın üyelik sistemine dayanmalarının da bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla MÜSİAD merkezî birimler karşısında üyelerinin ekonomik beklentilerinin temsilinde önemli bir rol oynuyor. İkinci sırada gelen bürokratların da odalarda olduğu gibi yerel birimlerdeki üst düzey kamu yöneticilerini içerdiği belirtilebilir. MÜSİAD üyeleri üçüncü olarak bağlı bulundukları oda yönetimlerini ve milletvekillerinin üzerine vurgu yapmaktadırlar. Toplamda milletvekillerinin biraz daha öne çıktığını görüyoruz. Bunda hem yerel birimlerin milletvekilleri ile kurabildikleri diyalogun, hem de siyasal eğilim homojenitesi nedeniyle düşünceye yakın parlamento üyeleri ile geliştirilen ilişkilerin büyük rolü vardır. Gönüllü bir Dernek olmasına rağmen MÜSİAD içinde belirli bir ağırlıkta odaların da çözüm mercii olarak kullanıldığını görüyoruz. Bunda da sosyo-ekonomik arka planın rolü büyük, hattâ odalar sahip oldukları yetkiler nedeniyle bu tip işadamları için daha işlevsel örgütler ve dolayısıyla daha etkili iletişim kanallarını oluşturuyorlar. 1990’lı yılların ortalarından itibaren MÜSİAD’ın ağırlıklı olarak oda yönetimlerine yerleşme gibi bir stratejiye yönelmiş olmasında odaların bu konumunun büyük rolünün bulunduğu söylenebilir.[21]
SONUÇ
Türkiye’de işadamı örgütlenmelerinin bir baskı grubu olarak davranış eğilimlerinin şekillenmesinde öncelikle vurgulanması gereken nokta merkezî ulus-devlet oluşumu sürecinde siyasal elitlerin güçlü bir konuma gelmesi ve kamusal grupların bu süreçte etkin rol oynamalarıdır. Dolayısıyla işadamı grupları bir siyasal yapılanmanın mimarı olmaktan çok, bu yapılanmayı şekillendiren eğilim ve kurumların etkinliği altında gelişme göstermişlerdir. Dolayısıyla işadamı organizasyonlarının eğilim şemasında ikincil planda kalma ve siyasal merkezi önceleme önemli rol oynamaktadır. Bu özellik siyasal merkez tarafından örgütsel düzeyde muhatap alınmayı hayati bir olgu haline getirmekte ve siyasal otoritelerin ilgisizliği çıkarların kamusallaştırılması yolu ile baskı kurma ile kapatılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla işadamı örgütleri siyasal merkezi yönlendirmede kamuoyu silahına etkili bir yöntem olarak sürekli başvurmaktadırlar.
Burada belirtmemiz gereken bir diğer nokta işadamı örgütlerinin talep aktarma işlevlerinin, üyelerin siyasal ve bürokratik kanallara bireysel ulaşma yeterlilikleri ile ters orantılı bir ilişkinin bulunduğudur. Üye yeterliliği yüksek ve ulaşma kanallarına sahip bulunan TÜSİAD üyeleri organizasyonlarının aracı rol oynamasına vurgu yapmazken, oda yöneticileri ve MÜSİAD üyeleri örgütlerinin bu konuda işlevsel olmasını daha çok talep etmektedirler ve kuruluşlarını bir ulaşma kanalı olarak kullanma eğilimini güçlü bir biçimde içlerinde barındırmaktadırlar. Yine bu yeterlilik arttıkça parlamentoya yönelik talep iletme eğilimi düşmektedir. İşadamları ağırlıklı olarak bürokratik birimleri ulaşma kanalı olarak görmektedirler.
Türkiye’de işadamı örgütlenmeleri düzeyinde devleti tarihsel bir gelenek ve güçlü bir merkezî yapı olarak görme eğilimi oldukça güçlüdür. Toplam değerler göz önüne alınırsa iki eğilim TÜSİAD içinde %40, Odalarda %57, MÜSİAD üyeleri arasında ise %60’lara ulaşmaktadır. TÜSİAD üyeleri dışında, bireysel açıdan devlet kavramına bakış oldukça zayıfken, TÜSİAD üyeleri arasında bu perspektif biraz öne çıkmaktadır. Devlet kavramına toplumsal açıdan yaklaşma ise TÜSİAD içinde güçlü bir biçimde vurgulanmaktadır. Ancak devlete toplumsal ve bireysel işlevsellik açısından bakmak yine de işadamı kimliği göz önüne alındığında zayıf bir eğilim olarak kalmaktadır. Güçlü siyasal merkez olgusunun bir yansıması olarak değerlendirilebilecek bu görünüm devletin ekonomideki rolü konusunda farklı noktalara vurgu yapılsa da bir devlet öncülüğünün benimsenmesiyle destekleniyor. Siyasal merkezin ılımlı önceliği ve örgütlerin taleplerini yasal bir statü güvencesi altında iletebilecekleri kanalların oluşturulması isteği de belirttiğimiz önceleme eğiliminin diğer bir yansıması olarak görülebilir.
İşadamı baskı grupları hükümete karşı muhalif bir konuma geldiklerinde veya hükümetin istekleri ile çelişen tutumcu bir talep bileşimini öne çıkardıklarında , cezalandırıcı bir siyasal mekanizmayı hep karşılarında bulmuşlardır. Türkiye’de hükümetlerin sahip olduğu siyasal mekanizmalar ekonomide firma düzeyinde spesifik çıkarları dahi cezalandırabilecek işlevselliğe sahiptir ve bu mekanizmalara sıklıkla başvurulmaktadır. İşadamları uzun yıllar bu tip durumlarda pasif kalmayı yeğleyerek “piyasa durgunluğu” na sığınmışlardır. Özellikle ticari gruplar bunu siyasal otoritelere satır aralarında bir tehdit olarak yöneltmekte sakınca görmemişlerdir. Buna karşılık gönüllü işadamı dernekleri stratejik kararlar alınması noktasında daha hassastırlar ve bu nedenle rahat karar alabilen güçlü yürütmelerin kurumsallaşmasından yana bir tutum içindedirler. Milli mutabakat hükümetleri, ara dönemler veya tek başına güçlü iktidarların mümkün olduğu dönemler özellikle büyük sanayici grupların önemli beklentileri arasında yer almış, siyasal alanla ilişkilerinde de bu belirleyici bir rol oynamıştır. TÜSİAD ve Sanayi Odaları Birliği gibi oluşumların siyasal partilere karşı tutumlarındaki değişkenliğin arkasında bu arayışın bulunduğunu belirtebiliriz.
Siyasal kültürde merkezin önceliğini koruması ve siyasal otoriteler tarafından muhatap alınma isteğinin bir diğer yansıması da; işadamı örgütlerinin genel talep perspektiflerinin korporatif bir içerik taşımasında görülmektedir. Belirtildiği gibi TÜSİAD ’70’li yıllarda Uzakdoğu modellerinden başladığı arayışını zamanla Kuzey Avrupa ülkelerinde görülen bir yapılanmanın Türkiye’de de oluşturulması talebine kaydırmıştır. Bu talep bugün, içinde Avrupa ile entegrasyon vurgusunun güçlü bir biçimde yapıldığı bir bileşim halinde gündemde tutulmaktadır. Yine MÜSİAD kültürel ögelere daha çok vurgu yapan ve korumacılığın daha güçlü olduğu Uzakdoğu modellerine benzer bir ilişki biçiminin kurumsallaştırılmasını öne çıkarmaktadır. TÜSİAD’taki Avrupa entegrasyonu söylemi, MÜSİAD’da yerini İslâm ekonomik birliğinin gerçekleştirilmesi söylemine bırakmaktadır ve gerekçelendirme bu vurgulamalar üzerinde yapılmaktadır. Siyasal alanla etkileşimde bu genel talep perspektiflerinin gerçekleştirilebilme oranı önemli rol oynamaktadır. Dolayısıyla plüralist eğilim işadamları düzleminde zayıf bir dinamik olarak kalmaktadır. Hükümetlerin kontrol mekanizmalarını paylaşmama isteği de bu çerçeveye eklenirse, ortaya istikrarsız ve kurumsal olmayan bir ilişki düzlemi çıkmaktadır.
Belirtilmesi gereken diğer bir nokta tutumcu eğilimlerin artmasına paralel olarak hükümete yönelik taleplerdeki olumlu yansımaların azalmasıdır. Bu durum özellikle dernekler düzeyinde faaliyetlerin izlenmesine rağmen somut sonuçlar doğurmaması algılamasının oldukça güçlü bir biçimde vurgulanmasıyla kendini göstermektedir.(Alkan, 395-399) Örgütsel etkinliğin siyasal iktidarın kararlılığı ile orantılı bir olgu olarak görülmesi de önemli oranda vurgulanmaktadır.
Baskı grubu eğilimi olarak işadamı örgütlenmelerinin üyeleri ağırlıklı olarak reformcu nitelikte ve kendileriyle ilgili yasal düzenlemelerde aktif bir örgütlenme beklentisi içindedirler. Bu iki eğilim öncelikler örgütten örgüte değişse de güçlü bir biçimde vurgulanmaktadırlar. Yine baskı grubu eğilimi olarak çıkarların kamusallaştırılması eğiliminin güçlü olduğunu belirtebiliriz. Paralel olarak oda örgütlenmeleri ve MÜSİAD gibi talep aktarma işlevi üye düzeyinde daha zayıf olan kuruluşlarda bağlı bulunulan örgütün bu konuda işlevsel olması talebi daha çok öne çıkarılmaktadır. Buna karşılık TÜSİAD üyeleri bürokratlarla yüzyüze etkileşime daha çok vurgu yapmaktadırlar.
İşadamı örgütlenmelerinin ülke sorunlarına bakış perspektifleri genel olarak; siyasal istikrarsızlık, enflasyon, işsizlik ve eğitim sistemi ile ilgili sorunlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Ülke sorunlarının aşılmasında yapılması gerekenler konusunda ise odaların ağırlıklı olarak ekonomik işleyişle yakından ilişkili bulunan yönetimsel fonksiyonlarda reform talebini hem spesifik olarak, hem de genel dağılım içinde öne çıkardıklarını gördük. Buna karşılık TÜSİAD ve MÜSİAD oda yönetimlerine göre yüksek bir oranda siyasal alanla ilgili değişim taleplerini vurgulamaktadır. Özellikle spesifik olarak talep perspektifi genel siyasal yapılanmaya ilişkin beklentiler üzerinde yoğunlaşmakta, buna karşılık ekonomik alanla ilgili beklentiler genelde, spesifik taleplere oranla daha yüksek düzeyde çıkmaktadır. Bu sonuç, derneklerde tutumcu eğilimlerin, odalar hiyerarşisine göre daha güçlü olmasının ve gönüllü kuruluşlar tarafından oluşturulan talep bileşiminin giderek genel yapılanmaya ilişkin değişim isteğinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
İşadamı örgütlerinin bir baskı grubu olarak taşıdıkları diğer bir özellik; süreç içinde genel konularda proje üretebilme yeterliliğine sahip bir organizasyonel uzmanlaşma evrimi geçirmekte olduklarıdır. Özellikle gönüllü kuruluşlar bu konuda personel istihdam etmekte ve gerekli donanım konusunda yatırımlar yapmaktadırlar. Yine TOBB yönetimi uzmanlaşmaya dönük güçlü bir yapılanma içerisindedir. Bu tip bir fonksiyonel uzmanlaşma onları siyasal açıdan gelecekte anahtar rol oynayabilecek kurumlar olarak öne çıkarmaktadır. Türkiye pratiği ilginç bir biçimde genel değişime ilişkin talep perspektiflerine sahip, içinde siyasal yapılanmanın da bulunduğu birçok alanda proje üretebilme yeterliliğine ulaşmış bir işadamı baskı grubu tipini ortaya çıkarmıştır. Öncelikle bu kuruluşlar ekonomik çıkarları ile genel siyasal yapılanma arasında yakın bir ilişkinin bulunduğunun farkındadırlar ve zaman içinde bu çıkarlarını kamusallaştırarak, uzmanlık yönü ağır basan çalışmalar yardımıyla otoritelere iletme konusunda işlevsel kuruluşlar haline dönüşmüşlerdir. Siyasal partilerin proje üretme konusundaki zayıflıkları göz önünde bulundurulursa, işadamı örgütlerinin bu nitelikleriyle yakın gelecekte siyasal alanla daha yakın bir etkileşim içerisine gireceklerini kestirmek güç gözükmemektedir. Ancak bu etkileşimin gelişme perspektifleri konusunda belirli bir rotayı öngörmek zordur.
Bu konumla ilgili olarak çalışmamızın gösterdiği diğer bir sonuç; işadamları gruplarının birbirlerine rakip çıkar perspektifleri içinde, merkezci ve birbirlerine karşı çatışmacı bir eğilim taşımalarıdır. Birbirlerine karşı bu konumlanma biçimi, proje üretebilme yeterliliği ve siyasal merkezi önceleme eğilimi ile birleşince örgütlenmelerin otoriter bir eğilime kayabilecekleri söylenebilir. Gerçekten çalışmamızın bize gösterdiği; siyasal otoriteleri yeteneksiz görme ve yeterli seçmen desteği sağlama imkânlarının zayıflığı onları elitist by-pass yöntemlerine daha yakın konumlanmaları sonucunu doğurabilir. Bu duruma bir de mevcut siyasal otoritelerin karar alma süreçlerini bu gruplarla paylaşmama ve yönlendirme güçlerini kendi tekelinde tutma eğilimi de eklenirse by-pass etme eğiliminin daha da güç kazanacağı söylenebilir.
Alkan H. (1998) Türkiye’de Baskı Grupları:Siyaset ve İşadamı Örgütleri, Marmara Üniv. Sosyal Bilimler Enst., Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.
Arat, Y.(1991), “Politics and Big Business: Janus-Faced Link to the State”, Strong State and Economic Interest Groups: The Post-1980. Turkish Experience, ed:M. Heper içinde, De Gruyter, New York.
Benedict R. (1994), Krizantem ve Kılıç, Çev:T. Turgut, T. İş Bankası Kültür Yayını, Üçüncü Baskı İstanbul.
Bianchi, R.(1984), Interest Groups and Political Development in Turkey, Princeton Univ. Press, Princeton.
Buğra, A. (1995), Devlet ve İşadamları, Çev: F. Adaman, İletişim, İkinci Baskı, İstanbul.
Dilber, M. (1981), Türk Özel Kesim Endüstrisinde Yönetsel Davranış, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul.
Göze, A.(1976), Sosyal Devlet Sistemi, İÜHF Yayını, İstanbul.
Gülfidan, Ş.(1993), Big Business and The State in Turkey: The Case of TÜSİAD, Boğaziçi Univ. Press, İstanbul.
Johnson, C.(1982), MITI and the Japanese Miracle-The Growth of Industrial Policy 1925-1975, Stanford Univ. Press, California.
Kalaycıoğlu, E.(1991), “Commercial Groups: Love-Hate Relationship with the State”, Strong State and Economic Interest Groups: The Post-1980 Turkish Experience, ed:M. Heper içinde, De Gruyter, New York.
Keser, İ.(1993), Türkiye’de Siyaset ve Devletçilik, Gündoğan, Ankara..
Keyder, Ç.(1995), Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, İletişim, Dördüncü Baskı İstanbul.
Knutilla M. (1992), State Theories, from Liberalism to the Challenge Feminism, Fernwood,sec. Ed. Halifax.
Lindblom,C.E.(1965), The Intelligence of Democracy, New York.
Parla, T.(1993), Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm,Çev: F. Üstel-S. Yücesoy, İletişim, İstanbul.
Öncü ,A.(1984) “Cumhuriyet döneminde Odalar”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi C-6, İletişim, İstanbul.
Richardson, J. J.(1993),” Pressure Groups and Government”, Pressure Groups, Ed: Jeremy J. Richardson İçinde, Oxford University Press, New York.
Saybaşılı, K.(1976),“Türkiye’de Özel Teşebbüs ve Ekonomi Politikası”, METU Studies in Devolopment, sayı 13, Ankara.
Toprak, Z.(1995), Milli İktisat-Milli Burjuvazi, Tarih Vakfı Yurt Yayını, İstanbul.
[1] 1913 tarihli Teşvik’i Sanayi Kanunu, savaşın başında Kapütilasyonların kaldırılışı, İtibar-ı Milli Bankası’nın kurulması, yeni Gümrük Kanunu, Milli İstikraz tahvillerinin çıkarılışı bu destekleme politikasının birer yansıması olarak değerlendirilebilir; İhsan Keser, Türkiye’de Siyaset ve Devletçilik, Ankara: Gündoğan, 1993, s.37.
[2] 70’li yılların sonlarında Odalar Birliği bünyesinde 8 sanayi odası, 50 ticaret odası, 131 ticaret ve sanayi odası, 52 ticaret borsası bulunmaktaydı. Bugün bu dağılım 11 sanayi odası, 60 ticaret odası, 147 ticaret ve sanayi odası, 91 ticaret borsası ve 2 deniz ticaret odası şeklindedir. Genel Kurul Delege Albümü 1995-1999, Ankara: TOBB, 1995.
[3] Bu talep ’90’lı yıllar boyunca gerek Birlik yönetimi ve gerekse delegeler tarafından sıklıkla dile getirilmiştir. 1996 yılı seçimlerinde TSO’lar ve aralarında İstanbul Ticaret Odası’nın da bulunduğu ticaret odalarında MÜSİAD’ın başını çektiği oda yönetimlerini ele geçirme girişiminden sonra TOBB yönetimi eski rejime dönüş konusunda o kadar istekli olmamakla beraber, TSO düzeyinde bu talepler özellikle Genel Kurul toplantılarında sıklıkla dile getirilmektedir; TOBB yönetiminin baskısı sonucu Çiller hükümeti Haziran 1995’te 4113 sayılı yetki kanununa dayanarak 557 sayılı KHK ile ’86 öncesinde olduğu gibi Genel Kurulu güçlendiren bir düzenleme yapmış, ancak bu düzenleme Anaysa Mahkemesinin ilgili yetki kanununun iptali nedeniyle yürürlük kazananmamıştır.TOBB Faaliyet Raporu 1995-1996, 51. Genel Kurul, Ankara: TOBB, 1996, s.11-12.
[4] 1996 yılındaki İTO seçimlerinde MÜSİAD girişimi bu tür bir ittifak ile dizginlenebilmiştir.
[5] Vesayete ilişkin düzenlemelerin daraltılıp genişletilmesinde Birlik yönetimlerinin hükümetle kurduğu ilişkilerin derecesi belirleyici faktör olmuştur. 1960-63 döneminde devrik DP hükümeti ile geliştirilen ilişkiler, 1971-73 döneminde ise dönem öncesinde AP ile kurulan yakın ilişkiler, planlamacı bürokratların ağırlıkta olduğu I. Erim hükümeti tarafından cezalandırılmıştır.1969 yılında Erbakan’ın TOBB başkanı seçilmesinden kısa bir süre sonra AP hükümeti, Birlik’in ithalat kotaları üzerindeki yetkilerini askıya almış ve sıkı, vesayete dayalı, denetim sistemini çalıştırarak istemediği yönetim üzerinde baskı kurmuştur. M.Yazar’ın, onun siyasete atılmasıyla, yerine geçen E. Faralyalı’nın başkanlığı dönemlerinde de, Özal hükümetine yönelik Birlik muhalefeti belirtilen 1986 düzenlemelerini getirmiştir.
[6] Sanayi Odaları Birlik içindeki konumlarını ele aldıkları ilk toplantıyı 13 Mayıs 1968’de Ankara’da yaptılar. Birlik Genel Kurulunun hemen öncesinde gerçekleştirilen toplantı ortak strateji ve örgütlenme ilkelerinin tespiti konusundaki tartışmalarla geçmiştir. V. Koç, sanayi odalarının hükümetle ilişkilerinde görev beklemeden hareket etmesi gerektiğini belirterek, Birlik seçimlerinde siyasal parti baskılarından arınmış bir partiler üstü politikanın takip edilmesini ve yeni bir oda kanunu hazırlanması yönünde baskı oluşturulmasını istemiştir. Toplantı sonunda Birlik Yönetim Kurulu’nun üye sayısının 9’dan 14’e çıkartılarak 5 sanayicinin Kurulda görev yapmasının sağlanması, yine Genel Kurul yapısının sanayici çıkarlarını yeterince savunamadığından hareketle ayrı bir konfederasyon olarak yeni bir örgütlenmeye gidilmesinin gündeme getirilmesi kararlaştırılmıştır. Kararda bunda başarılı olunamazsa Birlik’ten ayrılmanın gündeme getirileceği de belirtiliyordu; Cumhuriyet 14.5.1968.
[7] Özellikle 1969 yılında tüccarların Demirel’in ekonomik paketi konusundaki tepkisi ve Erbakan olayı sanayiciler içinde TOBB’un statüsüne ilişkin ciddi endişeler doğurdu.
[8] Bu süreç için bkz; H. Alkan 124-135.; Yine büyük sanayicilerin TÜSİAD’ın kurulmasından önce işadamı kimliği açısından kendilerini farklı konumlandırma isteğinin dinamikleri için bkz. A. Buğra, Devlet ve İşadamları, Çev: F. Adaman, İstanbul: İletişim,İkinci Baskı 1995, s.333-338.
[9] ESİAD 1991 genel seçimlerinde Demirel’in Başbakan olmasıyla katı liberal politikaların yumuşatılacağı beklentisi içinde olan ve çoğu Demirel’e yakın İzmirli büyük sanayicilerin, TÜSİAD’ın partiler üstü bir politika takip etmesinde ısrar eden İstanbullu gruplara karşı bir tepkisiydi. İçlerinde Şinasi Ertan, Selçuk Yaşar gibi TÜSİAD’ın etkin üyelerini de barındırıyordu. Ertan’ın bu yöndeki açıklamaları için bkz.; Cumhuriyet 21 Mayıs 1992.
[10] Erol Yarar (Atom Kimya A.Ş.), B. Ali Bayramoğlu (Filiz Çay San. A.Ş.), Abdurrahman Esmerer (Elif Ambalaj San. A.Ş.), Natık Akyol (Mina Elektronik San. A.Ş.), Şekib Avdagiç (Avitaş-Avdagiç Polyester San. A.Ş.), Mehmet Gönenç (Onur Porselen Ltd.Şti), Mahmut Ensari (Merkez Dış Ticaret Ltd.Şti.), Arif Gülen (Atlas Deri ve Tekstil Ltd.Şti.), Halil Ayan, Cihangir Bayramoğlu (Bak Otomotiv San. A.Ş.), Mehmet Turgut (Turgutoğlu Ticaret) ve Ahmet Yıldırım (Hanedan Restaurant).
[11] MÜSİAD tarafından savunulan ve Kore deneyiminden esinlenen dual ekonomi önerisi bu eğilime örnek gösterilebilir . Model ihracat orijinli devlet teşviklerinin arttırılması, buna karşılık ithalatın bilinçli bir politika dahilinde azaltılmasına dayanmaktadır. Tabiî ki, gerek tüketim ve gerekse ara maddeler konularında ithalatı ikame edecek üretim faaliyetlerine yaygın hükümet desteği istenmektedir. Devlet sadece belirlenen üretim faaliyetlerini destekleyecek, üretilen bu ürünlerin dış piyasalarda pazar bulmasına da yardımcı olacaktı. Model yabancı sermayeye de bazı kayıtlamalar getirilmesini önermekte ve yabancı sermayeye ancak yerli bir ortak bulması durumunda ülkede yatırım yapabilme hakkı tanımaktadır; Ekonomik Trend 27 Şubat 1994.
[12] Merkezi belirleyiciliğe ilk tepkiler ANAP hükümetinin kapalı hükümet etme yönteminin doğurduğu sorunlarla şekillendi ve özellikle Cem Boyner’in sert üslubunda somutlaştı. Boyner’in, kendi hakkını korumasını bilmeyen bir toplumun yasalarla korunamayacağını ve toplumun bu inisyatifini geliştirmesi gerektiğini dile getirmesi dönemin hükümetinin tepkisini çekmiş ve oldukça sert tartışmaların yapılmasına neden olmuştu; Hürriyet 21 Mayıs 1990.
[13] TÜSİAD ağırlıklı olarak devletin sanayicilerin ülke içinde ve özellikle dış piyasalarda kendilerinden yana bir yönlendirici bir politika takip etmesini talep etmektedirler. Bu açıdan I.DYP-SHP hükümeti döneminde yayımlanan ve Ankara’da hükümet ve siyasal parti liderlerine yönelik 21. Yüzyıla Doğru Türkiye Raporlarında bu durum açıkça görülmektedir. 3 cilt halinde hazırlatılan bu raporların ilk ikisi bu siyasal koşullar altında kamuoyunun gündemine getirildi. Bunlardan ilkinde, son on yıl içinde Türkiye’nin giderek dış dünyanın karmaşık ilişkilerine açıldığı ve bu durumun TÜSİAD yöneticileri arasında ülkenin geleceğine ilişkin yeni bir stratejinin geliştirilmesi konusunda bir görüş birliği yarattığı ifade ediliyordu. Raporda ülkenin ve ulusun yeni bir dünya görüşü, yeni davranış biçimleri, yeni kurumsal beceriler geliştirmesi,yöneticilerin yeni bakış açılan kazanmaları ve en önemlisi yeni bir ekonomik stratejinin geliştirilmesinin bir zorunluluk olduğu belirtiliyordu. Devlet teşvikleri raporlarda oluşturulan şablonlara göre rekabet gücü yaratacak ve etkinliği arttıracak biçimde devletçe harekete geçirilmeliydi. Bkz. 21. Yüzyıla Doğru Türkiye: Geleceğe Dönük Bir Atılım Stratejisi 1. Bölüm: Yeni Bir Atılım İçin Kalkınma Sürecinde Farklı Bir Döneme Geçiş, İstanbul: TÜSİAD 1991, s.114.; 21.Yüzyıla Doğru Türkiye: Geleceğe Dönük Bir Atılım Stratejisi, 2. Bölüm: Rekabetçi Bir Ekonomiye Doğru Hedeflere Odaklanmış Stratejik Programlar, İstanbul: TÜSİAD 1991, s.15-23.
[14] MÜSİAD Başkanı Yarar’a göre modern dünya getirdiği kurum ve ilişkilerle cemaat yapılarını parçalayarak toplumları bencil fertler kümesine dönüştürmüştü, cemaat yapılarını nispeten devam ettirmeyi başaran Japonya ise rekabetle birlikte dayanışmanın önem ve etkisini ispat etmeyi başarmış bir örnekti. Bugün bireyci toplumlar cemaatçi toplumlar karşısında gerilemekteydiler. Yarar cemaatlerin, gönüldaş toplulukların birlikteliği ile şahsiyetli bir ülke oluşturulabileceğini, bununla ödünç kimliklere ihtiyaç kalmayacağını vurguluyordu. Helal lokma peşinde koşan tüccar ve sanayicinin ahi birliklerinde buluştuğu, ülke çıkarlarını kendi çıkarlarının üzerinde tutan bürokrat, siyasetçi ve askerlerin gazi birliklerinde kaynaştığı, ilim ve irfan ehlinin gönül birliklerinde “halleştiği” bir ülkenin bu tip organizasyonların sırtında yükseleceğini ifade ediyordu. Bu ülke kalkınması, sağlam bir aile yapısı ile desteklenecek ve İslam dünyasına önderlik ederek bir işbirliğine ulaşılması ile sonuçlanacaktı; 21. Yüzyılda Türkiye’nin Hedefleri, Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri 5. İstişare Toplantısı, İstanbul: MÜSİAD 19 Kasım 1994.
[15] Derneğin bu girişimlerine en iyi örnek İpek Yolu Projesi adı verilen kapsamlı bir entegrasyon sürecinin ilk adımı olarak lanse edilen Pamuk Birliği Projesidir. RP-DYP hükümeti döneminde uluslararası platformlarda hükümet yetkilileri tarafından da dile getirilen bu projenin ana amacı AB karşısında uluslararası ekonomik alternatiflerin ortaya konulması oluşturuyordu. Genel olarak Pamuk Birliği, Uzakdoğu uygulamalarının İslâm birliği çerçevesi içinde kurumsallaştırılmasının ilk adımıydı. MÜSİAD yönetimi aynı zamanda projenin Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türkiye'nin ihtiyacını hissettiği Asya'ya açılım politikasının da bir ayağını oluşturacağını belirtiyordu; Mehmet Taşmacı-Yusuf Ulcay-Orhan Kavuncu, Pamuk Birliği, İstanbul: MÜSİAD 1996.
[16] TÜSİAD özellikle ’90'lı yılların başından itibaren siyasal iktidarın yakın desteğini beklediği bir reform talebini sıklıkla vurgulamıştır. Bu talepler ağırlıklı olarak teknik düzeyde korporatif bir ilişkinin kurumsallaşması yönünde yapılmış olumlu karşılık alınamadığı ölçüde reform talebinin kapsamı genişletilmiştir. Dernek, Avrupa korporatizmi ve Uzakdoğu modellerinin analizinden yola çıkarak Türkiye şartlarına uygulanabilecek bir yönetim örgütlenmesine gidilmesi talebi doğrultusunda birçok çalışma yaptırdı. Örneğin 1992 yılında bir sempozyum düzenlenerek uygulanan korporatif modeller masaya yatırılmış ve Kuzey Avrupa tipi bir korporatizm üzerinde yoğunlaşılmıştı. Bu doğrultuda hazırlatılan bir raporda da Türkiye'nin dağınık - çoğulcu yönetim yapısına sahip bulunduğu ve bu nedenle toplumsal uzlaşma için yeterli altyapıyı oluşturmadığı belirtilmiş, bunun için güçlendirilmiş özerk bir bürokratik yapılanmanın oluşturulması ve kollektif dayanışma gücü yüksek işçi-işveren zirve örgütlerinin kurumsallaştırılmasına gerek olduğu vurgulanmıştı; İlkay Sunar- Ziya Öniş, Sanayileşmede Yönetim ve Toplumsal Uzlaşma, İstanbul: TÜSİAD 1992, s.94.
[17] TÜSİAD'ın Meclise yönelmesinde siyasal merkez duyarsızlığının rolü büyüktür. Örneğin 1993 yılında Dernek, Meclisin aktif hale getirilmesi yönünde bir girişim başlatmış ve dönemin Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk ile iyi ilişkiler geliştirmeye çaba harcamıştı. Bu eğilimin temelinde SHP ile koalisyonun devamından yana olan Çiller'in Demirel'den boşanan Parti başkanlığına gelmemesi isteği rol oynamıştır. Dernek ANAP ile koalisyona sıcak bakan H. Cindoruk'un başkan adayı olması için çaba harcamış ve bu kamuoyuna Meclisin konumunu güçlendirilmesi biçiminde lanse edilmiştir. Seçimlerden önce V. Koç, Hüsamettin Cindoruk'a bir mektup yollayarak Güneydoğu sorunu ve özelleştirme konularında partiler arası bir diyalogun başlatılmasına öncülük etmesini istemiş, aynı günlerde Başkan Halis Kamili de Meclisin daha aktif hale getirilmesi konusunda, kendisini ziyaret ederek görüşmüştü; Milliyet 7 Kasım 1993.
[18] MGK'nın Şubat ayındaki toplantısı sonrasında değişen gündem en çok MÜSİAD’ı etkiledi. Öncelikle MGK kararları ile gündeme getirilen 8 yıllık kesintisiz eğitim ve kılık-kıyafet yönetmenliğini uygulamaya yönelik bazı kolluk faaliyetlerine İçişleri Bakanlığı’nca girişilmesi Derneğin sert tepkisini çekti. MÜSİAD yaşanılan günleri “İmam Hatiplerde okuyan yavruların potansiyel tehlike olarak ilan edildikleri, camilerden çıkan insanların başlarındaki takkelerini TV kameraları eşliğinde çıkarmaya zorlandıkları... inanç sahibi insanların kontrolündeki işletmelerin vatan haini örgütlerin finans sorumluları mertebesinde işleme tâbi tutularak denetlendikleri” günler olarak tanımladı ve; (böyle bir devrede) sabrı muhafaza etmenin, kontrolü elden kaçırmamanın gerçekten büyük bir çaba harcamayı gerektirdiğini ifade etti. Erhan Erken, “Sabır ve Sağduyu” MÜSİAD Bülten, yıl 5, sayı 20, Nisan-Mayıs 1997, s.3.
[19] MÜSİAD sanayici ve işadamı nitelikleri konusunda Türkiye’de büyük bir bozulmanın yaşandığını, buna karşılık gelir dağılımının tamamen dengesizleştiği bir dönemde yalnızca kendi kârını ve çıkarını düşünmeyen, hakça paylaşım isteyen, sermayenin vicdanı ve hakkın sesi olarak kendisini gören bir işadamı kimliğinin söylemini taşıyordu; Cihangir Bayramoğlu, MÜSİAD 94 Firma Tanıtım Kataloğu’ndaki sunuş yazısından.
[20] Gülfidan, a.g.e., s.69-70. Yine 12 Eylül 1980 askerî müdahalesinden kısa bir sonra V. Koç aralarında Turgut Özal'ın da bulunduğu bazı bürokratların görevde kalmasını askerî yönetimden istemiştir. Koç, Özal hakkında ileri sürülen bazı iddiaların, kötü niyetli insanlar tarafından üretilen ihbarlar olduğunun altını çizerek, Özal’ın mevcudun içinde meseleleri en iyi bilen insan olarak görevde tutulmasının faydalı olacağını belirtiyordu; Koç, s.55.
[21] MÜSİAD yönetiminin oda seçimleri için hazırlattığı bildirilerde, toplumun kaynaklarının, toplumun inançları doğrultusunda harcanmasını sağlamaya, odalarda belirli holdinglerin temsiline son verilmesine, adil bir vergi sistemi için hükümette mücadele edileceğine vurgu yapılıyordu ve özellikle küçük tüccar ve sanayici seçime katılmaya çağrılıyordu; MÜSİAD Bülten, Yıl 3, Sayı 9, Mayıs 1995, s.9.; MÜSİAD, İTO’da 160 üyeli oda meclisinde 40 üyelik, dolayısıyla 20 meslek komitesi kazandı. İzmir, Ankara ve Bursa’da başarı oranı % 15’lerde kalırken, Denizli Sanayi Odası’nda doğrudan grup oluşturamayan MÜSİAD kazanan adayı destekleyen grup içinde yer aldı. MÜSİAD’ın başarı gösterdiği yerler ise Konya, K. Maraş Malatya, Ş. Urfa, K. Ereğli ve Elazığ odaları oldu. Bu illerde MÜSİAD üyeleri meslek komitelerinde ve yönetim kurullarında çoğunluğu almayı başardı; MÜSİAD Bülten, Yıl 3, Sayı 10, Aralık 1995, s.8.
ÇERÇEVE(48-49)
Tablo 1
Anket Çalışmasına Genel Katılım Oranları
Yollanan Anket Gelen Anket %
Odalar 92 59 64
TÜSİAD 280 101 36
MÜSİAD 335 174 52
Toplam 707 334 47
Tablo 2
Ankete Katılan Dernek Üyelerinin Görev Profili
Yönetici % Üye %
TÜSİAD 49 49 52 51
MÜSİAD 68 39 106 61
Toplam 117 158
Tablo 3.1
Oda Yöneticilerinin Devlet Kavramına Bakışı
şık/seçenek (sayı/%) ı % ıı % ııı % T %
Topluma kimliğini kazandıran tarihsel bir gelenek 19 26,36 19 26,36
Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturulmuş bir aygıt 22 30,52 3 4,16 25 34,71
Bireyin ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturulmuş bir aygıt 5 7 5 7
Bütün karar alma süreçlerini kontrol edebilen merkezi yapı 17 23,60 2 2,78 1 1,39 20 27,77
Diğer 3 4,16 3 4,16
Toplam 72 100
Tablo 3.2
TÜSİAD Üyelerinin Devlet Kavramına Bakışı
şık/seçenek (sayı/%) ı % ıı % ııı % T %
Topluma kimliğini kazandıran tarihsel bir gelenek 24 20,17 4 3,36 28 23,53
Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturulmuş bir aygıt 53 44,55 1 0,84 54 45,39
Bireyin ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturulmuş bir aygıt 12 10,08 4 3,36 16 13,44
Bütün karar alma süreçlerini kontrol edebilen merkezi yapı 14 11,76 1 0,84 1 0,84 16 13,44
Diğer 5 4,20
Toplam 119 100
Tablo 3.3
MÜSİAD Üyelerinin Devlet Kavramına Bakışı
şık/seçenek (sayı/%) ı % ıı % ııı % ıv % T %
Topluma kimliğini kazandıran tarihsel bir gelenek 68 27,76 10 4,08 78 31,84
Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere
oluşturulmuş bir aygıt 59 24,08 6 2,45 2 0,82 67 27,35
Bireyin ihtiyaçlarını karşılamak üzere
oluşturulmuş bir aygıt 14 5,72 3 1,22 3 1,22 20 8,16
Bütün karar alma süreçlerini
kontrol edebilen merkezi yapı 74 30,20 74 30,20
Diğer 6 2,45
Toplam 245 100
Tablo 5.1
Oda Yöneticilerine Göre Devletin Ekonomideki Rolü
şık/seçenek (sayı/%) I % II % III % IV % V % T %
Devlet sadece altyapı
hizmetlerini yerine getirmeli 16 14,95 2 1,87 2 1,87 20 18,69
Altyapı hizmetlerinin
yanında etkili bir
teşvik sistemi uygulamalı 9 8,41 6 5,60 4 3,75 1 0,93 20 18,69
Özel sektörün henüz yetersiz
olduğu alanlarda hizmeti
bizzat yerine getirmeli 9 8,41 2 1,87 3 2,80 14 13,08
Sosyal güvenlik, eğitim ve
sağlıkla ilgili hizmetleri
düzenleyip üstlenmeli 13 12,17 5 4,68 2 1,87 1 0,93 1 0,93 22 20,58
Güvenlik ve milli savunma
dışındaki tüm alanları
özel sektöre bırakmalı 20 18,69 5 4,68 1 0,93 3 2,80 1 0,93 30 28,03
Diğer 1 0,93 1 0,93
Toplam 107 100
Tablo 5.2
TÜSİAD Üyelerine Göre Devletin Ekonomideki Rolü
şık/seçenek (sayı/%) ı % ıı % ııı % ıv % T %
Devlet sadece altyapı hizmetlerini
yerine getirmeli 38 22,76 7 4,19 45 26,95
Altyapı hizmetlerinin yanında etkili
bir teşvik sistemi uygulamalı 12 7,19 3 1,80 1 0,59 16 9,58
Özel sektörün henüz yetersiz olduğu
alanlarda hizmeti bizzat yerine getirmeli 10 5,99 3 1,80 1 0,59 14 8,38
Sosyal güvenlik, eğitim ve sağlıkla ilgili
hizmetleri düzenleyip üstlenmeli 31 18,57 3 1,80 1 0,59 1 0,59 36 21,55
Güvenlik ve milli savunma dışındaki
tüm alanları özel sektöre bırakmalı 45 26,96 7 4,19 1 0,59 53 31,74
Diğer 3 1,80
Toplam 167 100
Tablo 5.3
MÜSİAD Üyelerine Göre Devletin Ekonomideki Rolü
şık/seçenek (sayı/%) I % II % III % IV % V % T %
Devlet sadece altyapı
hizmetlerini yerine getirmeli 62 20,33 8 2,62 70 22,95
Altyapı hizmetlerinin
yanında etkili bir teşvik
sistemi uygulamalı 49 16,07 16 5,25 14 4,59 79 25,91
Özel sektörün henüz yetersiz
olduğu alanlarda hizmeti
bizzat yerine getirmeli 18 5,91 8 2,62 8 2,62 6 1,97 40 13.12
Sosyal güvenlik, eğitim ve
sağlıkla ilgili hizmetleri
düzenleyip üstlenmeli 36 11,89 4 1,31 4 1,31 2 0,66 46 15,08
Güvenlik ve milli savunma
dışındaki tüm alanları
özel sektöre bırakmalı 57 18,68 7 2,29 2 0,66 3 0,98 69 22,61
Diğer 1 0,33
Toplam 305 100
Tablo 6.1
Oda Yöneticilerinin Talep Aktarma Profili
şık/seçenek (sayı/%) I % II % III % IV % V % VI % T %
Bürokratlar 20 13,53 2 1,35 5 3,39 27 18,27
Milletvekilleri 21 14,2 6 4,05 1 0,68 2 1,35 30 20,28
İlgili bakan veya
kabine üyeleri 13 8,79 6 4,05 4 2,68 3 2,01 1 0,68 27 18,21
Başbakan 1 0,68 1 0,68 1 0,68 1 0,68 4 2,72
Üyesi bulunduğum
derneğin yöneticileri 3 2,01 1 0,68 4 2,69
Belediyenin ilgili birimleri 2 1,35 2 1,35 1 0,68 1 0,68 6 4,06
TOBB’un ilgili birimleri 28 18,93 4 2,68 3 2,01 1 0,68 1 0,68 37 24,98
Ankara’daki
hemşehri derneği 11 7,44 11 7,44
Diğer 2 1,35 2 1,35
Toplam 148 100
Tablo 6.2
TÜSİAD Üyelerinin Talep Aktarma Profili
şık/seçenek (sayı/%) I % II % III % IV % V % VI % VII % T %
Bürokratlar 58 27,37 4 1,88 4 1,88 2 0,94 68 32,07
Milletvekilleri 7 3,30 3 1,41 4 1,88 2 0,94 1 0,48 17 8,01
İlgili bakan veya
kabine üyeleri 26 12,26 11 5,19 3 1,41 1 0,48 41 19,34
Başbakan 11 5,19 2 0,94 3 1,41 2 0,94 1 0,48 1 0,48 20 9,44
Üyesi bulunduğum
derneğin yöneticileri 21 9,9 1 0,48 1 0,48 3 1,41 26 12,27
Belediyenin
ilgili birimleri 10 4,71 2 0,94 2 0,94 1 0,48 15 7,07
Bağlı bulunduğum
oda yönetimi 11 5,19 2 0,94 1 0,48 14 6,61
Ankara’daki
hemşehri derneğİ
Diğer 11 5,19
Toplam 212 100
Tablo 6.3
MÜSİAD Üyelerinin Talep Aktarma Profili
şık/seçenek (sayı/%) I % II % III % IV % V % VI % T %
Bürokratlar 44 13,24 8 2,4 8 2,4 4 1,2 64 19,24
Milletvekilleri 32 9,6 8 2,4 2 0,6 5 1,5 47 14,1
İlgili bakan veya
kabine üyeleri 25 7,5 3 0,9 3 0,9 31 9,3
Başbakan 10 3 3 0,9 3 0,9 3 0,9 19 5,7
Üyesi bulunduğum
derneğin yöneticileri 72 21,65 7 2,1 7 2,1 86 25,85
Belediyenin ilgili birimleri 21 6,3 2 0,6 3 0,9 3 0,9 1 0,3 30 9
Bağlı bulunduğum
oda yönetimi 36 10,81 5 1,5 41 12,31
Ankara’daki
hemşehri derneği 5 1,5 5 1,5
Diğer 10 3
Toplam 333 100