Yeni Sol: Aynaların İntikamı

Sağlık Bakanı Osman Durmuş üniversitenin birinde açılış konuşması yapıyor. Öğrenciler konuşmayı protesto ediyor ve dışarı çıkıyor. Durmuş, içeride “sen-ben-bizim öğretim üyesi”nden oluşan kitlelere konuşmaya devam ederken kameralar dışarı koşuyor. Dışarıda öğrenciler alkışlı protestolarına devam ederken aradan bir kız sıy rılıp bağırıyor: “Kapitalizm ve Osman Durmuş sağlığa zararlıdır!” Televizyon muhabirleri kızın arkasından koşturup soruyorlar: “Öğrenci misiniz?” Cevap: “Ben, Sosyalistim!” Kendi kendini tarifteki bu açıklık ve gerekçesindeki netliğin Prag’la bir ilgisi var. (Bunu kenara koyun.)


Digitürk’ün reklamını izlemiş olmanızı diliyorum. Reklam (ve okunuşu) şöyle: Genç bir adam yüzü “Ne zamandır sizi bekliyordum” diyor. (Geç kaldınız. Kaçırdınız. Hep geride kalıyorsunuz, koşun. Her şeyi kaçırıyorsunuz.) Genç adam konuşur: “Önce şu sınırlardan bir kurtulalım”. Adam bir televizyonun içindedir ve televizyonu parçalayarak dışarı çıkar. Televizyonun iç yüzeyinin köhne ve siyah olduğunu görürüz. (Eski olan her şey kötüdür. Yeni, hijyenik ve yararlıdır.) Genç adam bembeyaz, çöl gibi ama aslında yapay olan, “gerçek olmayan” bir
yere çıkar. Orası “hiçbir yerdir”! Konuşmaya devam eder. Digital TV’de birçok kanal olduğu konusu, yerle bağlantısı olmayan, havada uçarak, birbiri ardına izleyenin üzerine doğru gelen billboard benzeri bir simülasyonla gösterilir. (Uçan aynalar! Bunlar Baudrillard’ın aynaları olmalı.)
Aynalar izleyene doğru, hızlanarak hücum ederken genç adam “hiçbir yerin” gerisine doğru, gözden kayboluncaya kadar “geri geri” gider. (Bütün o resimler, uçan aynalar bir yerden gelmektedir ve siz orayı bilmiyorsunuz. Biz oradan size sonsuz sayıda ayna göndermeye devam edeceğiz. Siz izleyeceksiniz. Aynalar ve yansımalar üreteceğiz. Ama kimse görüntünün geldiği yeri göremeyecek.)

Bunun “sosyalist” genç kadının söylediği sağlıkla bir ilgisi var, ruh sağlığıyla. (Bunu da kenara koyun.)


“Seattle ve Prag eylemcileri internet üzerinden haberleştiler. Eylemciler bütün planlarını internet üzerinde yaptılar.” Bu iki cümle, Seattle ve Prag eylemlerinin verildiği televizyon haberlerinin ayrılmaz parçası oldular. Eylemcilerin mektup arkadaşlığı yoluyla örgütlenemeyeceği ortadayken niye ve hangi gerekçe ile internet üzerine bu kadar çok vurgu yapıldı? Bu vurgunun içinde “akıllı aptallar” gibi bir yananlam olmasının yanısıra, “Cin oldular adam çarpıyorlar” şaşkınlığı ve “Keratalar, sisteme karşılar, ama bak sistemin kendisini kullanmak zorunda kalıyorlar” gibi bir üstün zekâ kıvılcımı da var herhalde.

Ama yine de vurgu yapanların farkında olamayacağı gerekçelerle hakikaten vurgu yapılması ve üzerinde durulması gereken bir konu bu. Çünkü internet üzerine yapılması gereken bu vurgunun, kendini tarif ederken açıklık ve cesaret gösteren genç kadın öğrenciyle ve Digitürk reklamının örtülü anlamlarıyla ilgisi var. (Bunu da koyduysanız kenara, başlıyoruz.)


İnternet teknolojisi ve onunla birlikte yaygınlaşan teknoloji ideolojisi, insanlığa temelde iki şey vaad eder: Birincisi hareket etmeme lüksü.
İkincisi, “gerçekliği ortadan kaldırma” rahatlığı. Ve bugün sistemin Prag ve Seattle’da etkin bir saldıraya uğramasının nedeni de, Digitürk reklamında önerilen rüyanın gerçekleşmeye başlaması, “hiçbir yerde” durmaya zorlanan ve üzerine aynaların hücum ettiği genç kadın öğrencinin sağlıksızlaştığını göz ardı edememesidir!

Yeni sol, hiç olmazsa yeni muhalefet, gerçeklik duygusunun kaybına karşı, en azından buradan, bu yüzden doğacaktır. Truman Show, her bir insanda tekrarlanacaktır. Bugün Nickelodeon adlı çocuk kanalının reklamlarında “Size yepyeni bir şey öneriyoruz: Var olan gerçeklik!” gibi bir cümle kullanılması da sistemin, kendi kendini yiyor oluşunun farkına varmış olmasından kaynaklanır.

Gelişmiş ülkeler dünyanın geri kalanındaki “gerçeklere” sınırlarını kapamış, bir tür hijyen süzgeci oluşturarak vatandaşlarının vaziyetten etkilenmemesini sağlamıştır. Prag’a Bangladeşlilerin, Hintlilerin değil de gelişmiş ülkelerden, hiçbir şey yapmasa bile işsizlik sigortasıyla yaşayabilecek insanlarının gelmesi bir tesadüf değildir, bilakis çok da tutarlıdır. Çünkü üzerlerine aynaların hücum ettiği bu insanlar tıpkı Truman Show’daki gibi, içinde yaşadıkları “büyük televizyon setini” delip geçmek niyetindedirler. Sistemin yarattığı bu algı boşluğunu doldurmak için çok yakında alternatif turizm turları düzenleyip “Bir ay Bangladeşli gibi yaşayın! Gerçeğe dokunun!” sloganları üretmesi bile olasıdır artık.

Çünkü “Sihirli Aynalar” dünyasında yaşayan insanlar, lise psikoloji kitaplarında gösterilen algı eksikliği deneğinin çıldırma noktasına gelmesi gibi, bu boşluk duygusundan dolayı kendi kendini “yitirme” aşamasına gelmişlerdir. İşte bu sebeplerden dolayı sisteme, sistemin “kırmızı kurdelalıları” zarar verecektir.

Çünkü en çok onlar kapitalizmin tek tek bireylere dağıtıldığında tatsız, kokusuz, gerçek olmayan, mutsuz, tutkusuz ve gerilimsiz bir hayata dönüştüğünün farkına varacak lüks içindedirler. Bir Bangladeşli’nin daha “gerçek” problemleri vardır! Bu yüzden onun için Prag’a eyleme gitmekten daha yakın bir olasılık bir gemiye atlayıp ekonomik mülteci olarak Avrupa’ya ulaşmaktır. Ülkesinde kalıp mücadele etmeyi seçtiği takdirde onun sözlerinin “aynalarda” nasıl yansıtılacağı, Digitürk reklamındaki gibi bilinmeyen bir noktada belirlenecek ve o sözler o sınırlardan hiç de sanmadığı gibi çıkabilecektir.

Sistem için en büyük problemi, sistemin bir tür bitkisel hayata zorladığı, insanın kendi tenine dokunurken elinin bir reklam görüntüsünde boşluğa karıştığına tanık olan, bunu yaşayan insanlar yaratacaktır. İnternette chat odalarında başka isimlerle, kimliklerle dolayısıyla bütün varlığını kaplayan bir yalan içinde yaşama “lüksü” ve “rahatlığı” olan, hiçbir şeye inanmamanın, dünyaya ancak “aynalarda” gösterildiği gibi bakma, kendisini de bir ayna olarak gösterme lüksü olan insanlar, ta içlerinin dibinden gelen içgüdüsel bir uyarıyla rahatsızlıklarını dile getirmek zorunda kalmışlardır: Bir lüks olarak hareketsizliği öneren sisteme “eyleyerek” reaksiyon vermişlerdir. Böylece “gerçekleşmişlerdir”! Bir aynadan ibaret olmadıklarını “eyleyerek” göstermek istemişlerdir. Eylemişlerdir.

Yeni sol buradan çıkar mı? Ne olursa olsun yeni sol, enerjisini buradan alacaktır.