Para da kazanmış olsan ölüyoruz ablacım, anlatabiliyor muyum? Küçük kademeli insanlarla, farklı kademedeki insanların aynı seviyeye gelmesi daha makuldur bence. Bu hayatın böyle olması şart değil. İnsan istediğinde nasıl her şeyi çok güzel yapabiliyor.
-Bir kâğıt toplayıcısı, adı Ali.[1]
Korona sonrası döneme dair genel eğilime bakılırsa, kaldığımız yerden devam etme istencimiz de güçlü görünüyor: “Ne zaman ‘normal’e döneceğiz?” sorusu, biraz da bunu ima ediyor. Mayıs sonu mu, Haziran ortası mı? UEFA liglerin oynanmasına yol verecek mi? Hayatın normale dönmesinin en önemli göstergelerinden AVM’ler kademeli olarak ne zaman açılacak? Sosyeteden bazıları bize özel açın, alışverişimizi yapıp çıkalım diyormuş. Hayatın normale dönmesi, dışarıyı, evden “normal” biçimde son kez çıktığımız gibi bulmamız anlamına geliyor. Yani, “aynı”.
Bir de, gerek Birikim’in Güncel sayfasında gerekse de farklı mecralarda çokça tartışıldığı için değinip geçeceğim bir görüş daha var: hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.[2] Yani bu yoruma göre “dışarı” çıktığımızda “aynı” dünya ile karşılaşmayacağız –zaten hiç “içeri” girmeyenlerin durumunu hesaba katıyor muyuz?[3] “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” görüşünün iki cephesi var. Birincisine göre virüs bize bir ders veriyor, bugüne kadar değer verdiğimiz ve vazgeçemediğimiz ne varsa sorgulatıyor, sorunların üstesinden ancak işbirliği ile gelinebileceğini söylüyor, bireyciliği ve tüketim kültürünün sonunu müjdeliyor ve belirli bir “toplulukçu” etiği güçlendiriyor. Dolayısıyla “şimdi”yi bir düşünme ve muhasebe ile deneyimleyip, geleceği hiç olmadığı kadar daha güçlü tahayyül edip harekete geçerek “güzel” günleri yakın edebilir; en azından bunu deneyebiliriz. İkincisi, yani daha kötümser cephe ise işsizlik ve yoksulluktan başımızı kaldıramayacağımızı, iktisadi eşitsizliğin daha da büyüyeceğini, sektörel oynamaların olacağını ve bazı mesleklerin buharlaşacağını, dolayısıyla yeni bir işsizlik, buhran ve belirsizlik/kaos ile burun buruna geleceğimizi söylüyor. Ayrıca, otoriter yönetimlerin virüse karşı “mücadelede”[4] daha etkili olduğu düşüncesinin kuvvetleneceği, dolayısıyla önümüzdeki dönemde otoriter yönetimlerin destek görmesinin kolaylaşacağı iddia ediliyor.
Bu görüşlerden mevcut öngörülemezlik koşullarında hangisinin isabetli olduğu/olacağı bir tarafa, hepsinde öyle veya böyle virüsün bizim gerçekliğimiz olduğuna dair bir kabul var.[5] Virüs ile ilgili kısmen veya tamamen, bir sorumluluk yüklenme refleksi var. Şimdilik bu refleksi önemseme eğiliminde olmayı kıymetli buluyorum çünkü toplumların nasıl bir dünyada yaşamak istediklerini tasarlamalarını, kendileri için “iyi” olanı tahayyül edip tartışmalarını, dahası bir sorumluluk etiğini oluşturmayı siyasalın en temel boyutu olarak görüyorum. Pek çok toplumsal sorunun sebebini bunların yokluğu olarak anlıyorum.
Virüs belasının sorumluluğunu ucundan kıyısından bile hissetmeyen, kendisi gibi evde bulunabilme “şansına” sahip olmayanları hiç yokmuş gibi kabul eden görüşlerin bu yaşananların hiçbirini sonradan “olmamış” gibi gören, arkada bırakılması gereken macera gibi kavrayan ve “sıradaki” diyen bir “aklı” yeniden ürettiğini, kaldı ki zaten bu “aklın” sonucu buraya gelip gelmediğimizi sorgulamak gerekiyor.
O halde bu “aklın” yeniden üretildiği bir vasıtayı, komploculuğu ve komplo teorilerini koronavirüs gündemiyle tartışmanın tam vakti.
VİRÜS MÜ? SİZ ÖYLE SANIN
Öncelikle birkaç tespit: Tahmin edilebileceği gibi, virüs ile ilgili komplo yorumlarına büyük oranda iktidara yakın medyada rastgeliyoruz. Ama ilginç bir biçimde manzara, Gezi, Kabataş vakası ve benzeri olaylardaki gibi homojen ve berrak değil. Birincisi, komplo teorileri, ağırlıkla, virüs vakalarına ve virüs kaynaklı insan kayıplarına, davulun sesi uzaktan hoş gelirken, yani virüse henüz Türkiye’de rastlanmamışken dile getiriliyor. İkincisi bir gazetede veya kanalda ortak bir tutum yok. Örneğin Türkiye gazetesinde Cem Küçük şunları yazıyor:
“Sonra biri çıkacak, ’Ben bunu tahmin etmiştim’ diyecek. Hadi diyelim gizli örgütler oturdu planladı. Yahu sen bunu nereden öğrendin? Bu adamlar bu kadar güçlüyse sen bunu öğrenebilir misin? … Virüsü geliştirenler böyle bir şey yapsa diyelim, virüs kendine sıçrasa ne yapacakalar? 6 milyar insanı öldüreceklermiş. Kendi hayatını nasıl garanti ediyor? Yıllardır bu palavraları konuşup durdular. İlaç şirketleri kansere ilacı bulmuşlar ama saklıyorlarmış. Yahu birkaç sene önce büyük bir ilaç firmasının sahibi kanserden öldü. Steve Jobs genç bir yaşta pankreas kanserinden öldü. Dünyanın en zengin insanları bazen erken yaşlarda ölüyorlar. Böyle ilaçlar varsa niye kullanmadılar? Siz bilim insanlarını dinleyin.”[6]
Ayrıca, örneğin komplo iddialarının en ateşli savunucularından Turgay Güler’in yazdığı Akşam gazetesinde, köşe yazıları ön sayfada dikkat çekmiyor ve Fahrettin Altun’un komplo teorilerine kulak asmayın demeci ön sayfadan veriliyor.[7] Üçüncüsü, iktidara yakın yazılı basında, manşetlerde ve haberlerde komplolara pek prim verilmiyor. Sabah[8] gazetesinin internet sayfasındaki bir haber istisna olabilir; kaldı ki o da haberini Sözcü’deki[9] bir habere dayandırıyor. Bu haberde Robert Koch Enstitüsü Başkanlığı’nda hazırlanan “Risk Analizi ve Halkı Koruma” başlıklı rapora atıfla virüsün “tasarlandığı” veya “öngörüldüğü” iddiası söz konusu. Bu iddia örneğin rapordaki şu maddelere dayandırılıyor:
-SARS Cov’un mutasyona uğramış hali olan yeni bir virüs gelecek ve insanların bağışıklık sistemini hızla çökertecek.
-2003 yılındaki SARS CoV’dan çok farklı olan bu virüs hızla yayılacak.
-Bu yeni bir tür virüs olacak ve SARS CoronaVirüs, H5N1-Influenza’dan daha ağır sonuçlar doğuracak.
Dördüncüsü, komplo teorileri yazılı basında baskın bir biçimde köşe yazarları tarafından ileri sürülüyor. Söz konusu köşe yazıları gazetelerin ön sayfalarında göze çarpmıyor. Beşincisi, komplo teorilerinin temel mecrası televizyon programları ve ardından sosyal medya. Saatlerce sürüyor, programların sabit yorumcularının yanında çok-konuklu oluyor; evvelden komplo teorilerinde uzmanlaşmış isimler televizyon programlarına davet ediliyor. Ama bunlar, daha ziyade Şubat ayı boyunca ve Mart ayının ortalarına kadar oluyor. Son olarak, komplo teorilerinin içeriği, çoğunlukla dünyada yaygınlaşan komplo teorilerinden farklı olsa da bazen alışverişler görülebiliyor (Robert Koch Enstitüsü’nün raporu, Bill Gates’in virüs ortaya çıkmadan önceki bir açıklaması ve Wuhan’da virüsün kaynağı olduğu iddia edilen hayvan pazarına yakın bir yerdeki araştırma laboratuvarı).
Elbette bu komplo teorilerinin hepsine, bir yazıyı bırakın bir kitapta yer vermek bile güç olsa da, en yaygın olanları ve bizde de yansıma bulanları aktarayım.
5G’LER, BİLL GATESLER, DİZİLER/FİLMLER, KİTAPLAR, BİR DE DOKTOR
Sosyal medyadan yayılan ve bunlardan birkaçının Türkiye’de de yankı bulduğu dokuz temel komplo teorisi söz konusu.
En sık karşılaşılan komplo teorilerinden biri 5G teknolojisiyle ilgili. Buna göre virüs 5G teknolojisiyle bu kadar hızlı yayılabiliyor. Bu iddialar fazlasıyla ciddiye alınmış olacak ki İngiltere’de Birmingham ve Merseyside’da bazı baz istasyonları ateşe verilmiş. Bu iddianın bir diğer veçhesiyse, 5G teknolojisinin bağışıklığa zarar verdiği ve virüse kapı açtığı. Stop 5G UK grubu bu iddiaların başını çekiyor (bu grubun sayfalarında COVID-19’un bir laboratuvarda üretildiği iddiası da var ki en yaygın iddia zaten bu). Bilim insanları bu iddiaları saçmalık olarak gördüğünü açıkladılar çünkü 5G için kullanılan dalgaların insan üzerinde etki yapmanın yanından bile geçemeyeceğini söylüyorlar. Ayrıca 5G dalgalarının yayılımı hızlandırdığı iddiasının da geçersiz olduğunu çünkü İran gibi bu teknolojiyi kullanmayan ülkelerde de yayılma hızının yüksek olduğunu belirtiyorlar.
Çinlilerin virüsü laboratuvarda ürettiği iddiası da oldukça yaygın. Epoch Times’ın haberde kullandığı bir video haber, Facebook’ta yetmiş milyon kez tıklanmış! Tersi de geçerli elbette: ABD askerleri üretti, Çin’e saldı. “Çin Komünist Partisi liderleri, salgının, Ekim ayında Vuhan şehrindeki olimpiyat oyunlarına katılan ABD’li askerler tarafından Çin’e getirildiğini, daha sonra ülke geneline yayıldığını öne sürüyor.”[10] Bu teorinin farklı bir çeşitlemesi ise Çin’de bulunan bir virüs araştırma laboratuvarının virüsün görüldüğü hayvan pazarına yakınlığına işaret ediyor. Türkiye’de de bu iddianın alıcısı çok. Gelgelelim “virüsün reseptörlere tutunmada kullandığı bu sivri uçlu proteinler insan hücrelerindeki belirli reseptörleri hedeflemede o kadar etkili ki mevcut teknolojinin böyle bir yapı oluşturması mümkün görünmüyor”.[11]
En ilginçlerinden biri, elbette Netflix iddiası. Klasik bir mantık problemiyle sakatlanmış bu iddiaya (sonuçtan neden türetme) göre, Netflix şirketi bu virüsü bilinçli yaydı çünkü insanlar evde oturduklarında daha fazla üyelik satabilecekti –işte kanıtı, bugün herkes Netflix seyrediyor!
Rothschild ve Rockefellerlar gibi Bill Gates de komplo iddialarında başa oynuyor. Gates Vakfı güya salgından üç ay önce hastalığın patentini almış ve bir yayılma stratejisi hazır etmiş. Dolayısıyla bu gelişme, virüsün Gates Vakfı’nın bir kurgusu olduğuna dayanıyor. Bu iddia Akit Tv’de, Abdurrahman Dilipak’ın katıldığı bir televizyon programında gündeme gelmiş.[12] Teyit.org’dan iddianın hiçbir dayanağı olmadığını anlıyoruz çünkü “Yapılan simülasyon Brezilya’da başlayan bir salgın öngörüsü üzerine kurulu ve Wuhan’daki koronavirüsü değil, SARS’ı temel alıyor. Ayrıca Pirbright Enstitüsü’nün aşı üretmek için aldığı patent, ‘corona’ ailesinden başka bir virüs üzerine kurulu”.[13]
Gelelim, bir Alman doktora. “Dr. med Claus Köhnlein” isimli bir doktorun sosyal medyada da epey yaygınlaşan bir videoda söylediklerini Yeni Mesaj gazetesinden Yusuf Karaca da gündeme getiriyor.[14] Dünya Sağlık Örgütü’nü cinayet şebekesi diye tanımlayan Karaca, yazısında doktorun şunları söylediğini iddia ederek koronavirüsün küresel bir yalan zinciri olduğu tezini güçlendiriyor:
“Dünya Sağlık Örgütü isteği ve yönlendirmesi sonucunda, 24 saat yalan haberler yapılmakta. Boğaz ağrısı, nefes darlğı ve öksürük şikayeti ile gelene test yaparsanız, pozitif çıkması normal. Ve asla test sonuçları gerçek değil. Test olayı, düşülen tuzağın birinci aşaması... Test sonucunda yapılan tedavi ise tuzağın ikinci aşaması...Testin pozitif çıkmasıyla, yüksek miktarda kortizon ve ağır antibiyotikler devreye giriyor. ‘Korona tedavisi’ diye uygulanan şema, başka rahatsızlığı olan insanların ölümüne neden oluyor. Korona değil, ‘korona tedavisi’ öldürüyor. Ölüm arttıkça ve hastanaler test tuzağına düştüğü için, hasta sayısı artıyor ve panik her geçen gün büyüyor. … Olmayan bir salgından, insanlar ölüyor. … Her şey normal seyrinde, ölümler virüsten değil.”
Bunun kaynağı olarak yalnızca bir videoya[15] ulaşabildim. Berbat bir altyazısı olduğu için herhangi bir şey anlaşılmıyor.
Film, dizi ve kitaplar da komplo iddialarının yaslandığı dayanaklar olarak karşımıza çıkıyor. 2018 yılından bir filmde, Venom’da, koronavirüsün işaretlerini görebiliyormuşuz! Filmde Çinli bir kadın hayvan pazarında yılan balığı yedikten sonra saldırganlaşıp insanları öldürüyor. Gömleğinde de “Corinne” yazıyor. Ancak filmin tamamı izlendiğinden bu iddianın bir safsata olduğu ortaya çıkıyor:
“Filmde Çinli bir kadın yılan yedikten sonra insanlara saldırmıyor. Senaryoya göre kadın daha pazara geldiğinde zaten uzaydan gelen yabancı bir yaşam formunun etkisinde ve insanlara da bu nedenle saldırıyor. Filme de adını veren Venom, bir virüs değil. Filmdeki Corinne ismininse koronavirüsle ilgisi yok.”[16]
My Secret Terrius adlı dizinin koronavirüsü önceden haber verdiğine sosyal medyada rastlamama ihtimali yok. En sık paylaşılan içeriklerden biriydi. Güney Kore yapımı 2018 tarihli dizinin onuncu bölümünde mutasyona uğramış bir koronavirüsten bahsediliyor. Bunun öldürücülük oranının insan eliyle %90’a çıkarıldığı ve biyolojik silah olarak kullanıldığı söyleniyor. Koronavirüslerin bir virüs ailesi olduğu virüs bizi de ziyaret edince anlaşıldı neyse ki! (gazete manşetlerinde bu komplo iddialarına çok rastlamasak da Takvim bu iddiayı haberleştirmiş 17 Mart’ta).
1981 tarihli Asterix çizgi romanında da benzer bir durum söz konusu. Güya orada da “yeni” koronavirüsten söz ediliyor. Oradaki bir karakterin adı “Coronavirüs”müş ve maske takıyormuş. Teyit.org, bu bilginin yanlış olduğunu, 1981’de böyle bir karakter olmadığını, 2017’deki bir seride (“Asterix and the Chariot Race & Asterix ve İtalyan Yarışı”) bu ismin karşımıza çıktığını ispatlıyor. Ayrıca koronavirüslerin 1960’lardan beri bilindiğine dikkat çekiyor.[17]
SoSon olarak Türkiye’de de çok ses getiren bir iddiaya değinelim (AHaber internet sayfası[18], Yeni Çağ internet sayfası[19] ve Nedim Şener köşesinden bu iddiayı tartışmaya değer gördü). Bu iddiaya göre 2008 yılında Sylvia Brown End of The Days adlı kitabının (Türkçeye Kehanetler: Gelecekte Sizi Neler Bekliyor / 2005 – 2100 diye çevrilmiş 2005’te. Ayrıca tek yazarlı değil kitap, diğer yazarı Lindsay Harrison) 312. sayfasında şunları yazıyor:
“2020’de akciğerlere ve bronşlara saldıran ve tüm bilinen tedavilere direnen ciddi bir zatürre benzeri hastalık dünyaya yayılacak. Hastalığın kendisinden daha şaşırtıcı olan şey, aniden geldiği kadar hızlı bir şekilde yok olacağı gerçeğidir. On yıl sonra tekrar saldıracak ve o zaman tamamen ortadan kalkacak.”[20]
Kitabın Türkçesinde “Ortalıkta ameliyat maskeleri ve eldivenleriyle dolaşan insanlar olacak” diye bir ifade varmış ancak bu orijinalinde yokmuş. Ayrıca Türkçe baskıda yer alan “Hastalık hakkında kafa karıştırıcı olan şey ise, bir kış boyunca müthiş bir paniğe yol açtıktan on yıl içerisinde hem sebeplerini hem de tedavisini gizemli bırakarak tamamen ortadan kaybolacak” kısmı ise orijinalinde “10 yıl sonra tekrar saldırıya geçecek ve sonrasında aniden ortadan kaybolacak” şeklinde yer alıyormuş.[21]
Bunlar daha ziyade dünyada yaygınlaşmış, bazısı bizde de yansıma bulmuş iddialardı. Aşağıda bahsedeceklerim ise çok daha bize “özgü”, yerli üretim komplo teorilerinden oluşuyor. Bilhassa köşe yazılarındakiler, komplo iddialarına yaslanan ama daha çok oradan yola çıkarak jeo-stratejik tahayyüller ve temennilerle donanmış reel-politik tasarıları ortaya koyuyor.
KRİZİ FIRSATA ÇEVİREBİLİRİZ
Programların tamamını burada aktarmak mümkün değil çünkü konu üzerine gerçekten çok fazla televizyon yayını yapılmış ve hâlâ yapılıyor. Burada birkaçına yer vermeye çalışacağım. Bu kadarıyla bile görülecek ki programlarda bu komplo tezlerini en fazla ileri sürenlerle köşe yazılarında bunları dile getirenler hemen hemen aynı kişiler.
Beyaz TV ‘de 19 Mart 2020 tarihli “Ne Var Ne Yok” programında Ali Bektan virüsün biyolojik silahın ötesinde, kırk yıl önce tasarlanan bir proje olduğunu, hatta dizilere ve filmlere olduğunu söylüyor (yukarıda adı geçen dizi ve filmleri kastediyor olmalı). Wuhan’da 2017’de kurulan laboratuvardan kendisi de bahsediyor ve virüsün buradan sızdı(rıldı)ğını öne sürüyor. Kasım 2019’da bir doktor, bir işe alma ilanı açıyor ve çalışacak kişinin uzmanlık alanının “yılandan/yarasalardan insanlara geçen virüs” olmasını istiyor! Virüs sızsa da, sızdırılsa da Çin hükümetinin bu gelişmeyi saklamasının başlı başına gizemli olduğunu düşünüyor.
Programdaki diğer yorumcu Kürşad Berkkan ise Çin’e bir yarışma için gelen ABD askerleri iddiasını dillendiriyor. 2019 yılında, askerî bir yarışma düzenleniyor, ABD’den bir kişi kayıp. “Bay Samuel” diye biri (soyadına ulaşamamış!). Kimse nerede olduğunu bilmiyor. Arkadaşları bile bilmiyor. Bulamıyorlar. Meğer tutuklanmış, çünkü o Wuhan’daki tesisin fotoğrafını çekerken ve oradan bir kişiyle görüşürken kameraya takılıyor ve tutuklanıyor. Meğer bu arkadaş, Pentagon için biyolojik silah üreten bir firmanın elemanıymış. Ali Bektan ve Kürşad Berkkan arasındaki görüş ayrılığı programın moderatörünü o kadar heyecanlandırıyor ki farklı fikirlerin ekranda yansımasından duyduğu mutluluğu seyircilerle paylaşıyor (Ali Bektan ABD işi değil diyor, Kürşad Berkkan ise sorumlu ABD’dir diyor). Kürşad Berkkan iddialarını “2-2,5 ay içinde bu iş bitecek ama 2030-2035 arasında bizim canımıza okumak için asıl hamleyi yapacaklar” diye taçlandırıyor.
Tvnet’te 24 Mart 2020’de yayınlanan “Karşı Karşıya” adlı programda bu tür komplo iddialarında usta bir isim Ertan Özyiğit var. Kendisi 24’te ekrana gelen başka bir programda İspanyol gribi gibi bir hastalıkla dünyanın sayısının azalacağını okuyorum diyor, The Economist’in kapağından. Ertan Özyiğit, o komplo teorilerinde adı anılan ailelerin dahi üstünde bir “üst akıl” olduğunu, onların bu “üst akıl”ın ancak getirgötürünü yapabileceği iddiasında. Daha sonradan internetten bulduğunu söylediği bir belgeden kuş gribinin ta 1918’de tarihinin atıldığını gösteriyor kameralara. Bütün virüslerin çalışılmış olduğunu, tasarlandığını söylüyor. Guide Stone (Rehber Taşı) diye bir anıttan bahsediyor -bu taşın adını her programda duyabilirsiniz. Bu taşın üzerinde yazan bir tavsiyede, “İnsan nüfusunu 500 milyonun altına düşür” yazdığını, dolayısıyla bu virüsün bir nüfus planlama stratejisinin sonucu olduğunu ileri sürüyor. Biz hâlâ yarasadan insana geçtiğini sanalım!
Ülke’de ise 4 Şubat’ta yayınlanan “Sıradışı Tarih” programında Prof. Dr. Mehmet Çelik bunun biyolojik bir savaş olup olmadığına bir türlü karar veremese de ABD’nin öyle veya böyle Çin’i bitirdiğini ileri sürüyor. Programın sunucusu aynı zamanda Akşam gazetesi yazarlarından Turgay Güler. Güler bir yerde “Tanrılık rolüne soyunmuş insan aslında ne kadar aciz değil mi hocam?” diye sorduğunda Mehmet Çelik son derece içten bir şekilde “Tabii ya,” diye yanıtlıyor. Fakat program boyunca anlıyoruz ki aslında ABD o kadar da aciz değil, her gelişmeye, her döneme şeklini veriyor! Programda konu, virüs henüz Türkiye’de görülmediği için Batı’nın aslında hijyen ve asgari temizlik şartlarından ne kadar yoksun olduğuna gelip dayanıyor. Kara Veba dönemine bol referans veriyorlar. Fransa’da tuvalet yoktu, diyor Turgay Güler. Hoca da “Bugün var mı zannediyorsun” diyor gülerek. Öyle ki bazen virüsün bir biyolojik silah değil de hijyen kaynaklı olduğuna ikna olasınız geliyor!
Yine 6 Şubat’ta Ülke’de yayınlanan “Ülke’de Bu Sabah”ta iki yorumcu var. Bunlardan biri Tapınak Şövalyeleri’nden masonlara kadar çeşitli konularda araştırma yapmış Dr. Ramazan Kurtoğlu.
Yeni bir dünya kuruluyor, diyor. İnsanların bütün değer yargıları alabora edilecek. Bütün bu işlerin temelinde de sanal para var. Kimsenin cebinde nakit para kalmayacak. Böyle bir dünyaya gidiyoruz! İnsanları buna razı etmenin bir yolu olması gerekiyor. Guide Stone’dan bu programda da bahsediliyor. Küresel elitlerin 1980 yılında Georgia eyaletinde bir kasabaya diktirdiği bir anıt bu. Burada bir kitabe var; 8 yaşayan, 4 ölü dilde yazılmış. Toplayınca 12 ediyor, 12 İsrailoğlullarına bir atıf mı? Sadece soruyor. Orada toplam 10 emir varmış. Yakında çıkacak kitabında bunların detaylarına girecekmiş. İddiaları takip etmek hakikaten güçleşiyor; yer yer anlayamadığımı hissetmedim desem yalan olur. Bilmediğim çok şey varmış. Başka bir programda dile getirilen “Dünya nüfusunu 500 milyona indirin,” tavsiyesine bu programda bir de, “İnsanların dini ve milli değerlerini parçalayın,” tavsiyesi ekleniyor – anıtta öyle yazıyormuş. Hastalıklar üzerinden yürütülen bir savaşı millete tercüme etmenin erdeminden bahsediliyor programda sık sık. Elbette Wuhan’daki araştırma laboratuvarı, bu programın da temel malzemesi.
Son olarak Ergün Diler ve Bekir Hazar’ın yönettiği, AHaber’de 1 Nisan’da yayınlanan “Yaz Boz” programına bakalım. Daha baştan belirtmek gerekir ki bu virüsün kesinlikle ve kesinlikle bir biyolojik silah olduğunu, asla “normal” bir salgın olmadığını yazılı basında en başından beri sistematik bir biçimde dillendiren kişi Takvim yazarı Ergün Diler’dir. Oldukça istikrarlı, görüşlerinden en ufak bir sapma olmadan yazılarına devam ediyor. Ergün Diler, virüsün laboratuvar işi olduğunu, ekonomik parametrelerden çıkarıyor (yazının sonlarında bu mantıksal probleme değineceğim). Kraliyet ailesiyle Beyaz Saray savaşın cepheleri, ona göre. Derin ABD ve küresel elitler ittifak halinde. Gelişmelere göre bu ittifak bozulabiliyor çünkü Derin ABD, ulusal refleksleri güçlü ve Trump’ı iktidara getiren irade. Çıkarları, örneğin FED gibi meselelerde bazen çatışıyor, bazen uzlaşıyor. Küresel elitler (bu vurgu çok güçlü, İbrahim Karagül’ün Yeni Şafak’taki yazılarında da bu “küresel elitler” çok vurgulanır) dijital Tanrı olmak istiyorlar. Kraliyet’teki tokalaşmama ve kraliçenin virüs kapması sembolik alametler. “Krallara yer yok” diyor yeni düzenin sahipleri.
Nüfus planlama stratejisine dönük iddiaları o da seslendiriyor. 7 milyar insanı taşıyamıyoruz diyormuş karar verenler. Yeni ekonomi, yeni çevre, yeni düzen gerekiyor. Yeni dünyanın artık kurulması gerekiyor ama yeni bir savaşa girmek istemiyorlar; sanal parayla, çiple, internetle herkesi yönetmek istiyorlar; dünya savaşlarındaki gibi gürültü patırtı edip milletin kafasını şişirmek istemiyorlar.
Buradan biraz da köşe yazılarına geçelim. Şimdiden söylemem gerekir, köşe yazılarında kesinlikle televizyon programlarındaki performans yok. Televizyon programları 2 saate kadar uzayabiliyor fakat köşe yazılarında yer sınırlı. Ayrıca tekrarlarsam, gazetelerde bu iddialara pek yer verilmiyor. Yazılarda genel eğilim, komplo iddialarının son derece zayıf olması, buna mukabil “acilen harekete geçip yeni düzende rol alma” arzusunun güçlü olması. Türkiye’nin yeni küresel düzende yer alması gerekliliği, “zaten” yerini aldığı, bunu rasyonel hamlelerle pekiştirmesi ve ilerletmesi bıkmadan usanmadan tekrar ediliyor. Yazılarda tercih edilen sözcükler dahi neredeyse aynı. Virüsün ABD’de ve Avrupa ülkelerinde yaygınlaşması, hayatını kaybeden insan sayısı, hastanelerin durumu, bu iddiaların nazarında zaten bir çöküş alameti. Aslında allanıp pullanan Batı medeniyetinin, değerlerinin, bu ülkelerin ne kadar da güçsüz olduğunun kanıtı. Bu “fırsat” mutlaka değerlendirilmeli!
Turgay Güler, bir yazısında biyolojik saldırının sorumlusunun ülkeler değil, bir avuç sapkın aile olduğunu ileri sürüyor.[22] Evangelistler, kendi inanışları gereği dünyanın sonunu getirmeye çalışıyor. Bu proje de bu vizyonun bir parçası.
“Her şeyi ters yüz ederek. Dünyayı fesada boğarak. Bozgunculuk çıkartarak. Her türden kötülüğü yayarak. Fitne üreterek. Tanrılığa soyunarak. Tüm değerlere, kutsallara saldırarak, küfrederek. Yeryüzüne kan ve gözyaşını hâkim kılarak. Katliamlar yaparak. İnsanlığı açlığa, sefalete mahkûm ederek. Yalanı çoğaltarak. Alkol, uyuşturucu, fuhşiyatı yücelterek…”[23]
Turgay Güler, zaman zaman lafının nereye gideceğini hesap edemiyor. Sokağa çıkma yasağından üç gün önceki bir yazısında, “sokağa çıkma yasağı” isteyenleri de düzensizlik yaratmak ve kaos çıkarmak isteyenlerin planının bir parçası olarak görüyor: “Sokağa çıkma yasağı istiyorlar. Bu uğurda insafsızca, vicdansızca ve ahlaksızca şartları oluşturmaya yelteniyorlar. Üretim dursun; halk evlerinde aç kalsın, sokaklar karışsın istiyorlar.”[24]
İbrahim Karagül, Yeni Şafak’taki yazılarında bütün bu felaketleri bir fırsata çevirme yönünde bir irade sergiliyor. 2023 tasarılarının gerçekleşmesinin bir fırsatı olarak görüyor dünyadaki gelişmeleri. “2023 hesabı gerçek oluyor. Türkiye’nin hesabıyla dünyanın değişimi daha da örtüşüyor. Salgın karşısındaki durumumuz ve direncimiz nasıl süper güçlerden bile iyiyse, salgın sonrası değişimler ülkemize çok geniş yollar açacak.”[25] Zaten “Salgın yeni bir dönem başlatmıyor. Başlayan, devam eden köklü değişimi, güç kaymalarını baş döndürücü bir şekilde hızlandırıyor. Durdurulamaz bir hıza, geri dönülemez bir alana yükseltiyor”.
“Yıllardır insan ırkını sınırlandırmaya, buna bağlı olarak biyolojik silah üretmeye, virüslerden yararlanmaya, ‘seçkin bir ırk oluşturma’ya, yeryüzünün kaynaklarını bu ‘seçilmişler’e bahşetmeye dönük planlar yapıldığını biliyoruz,” diyor Karagül. Fakat Karagül’e göre artık Batı acizliğinde, sorumlusu olduğu virüste boğuluyor.
“Artık ABD imajı yok. Artık Avrupa Birliği diye bir şey yok. Artık Batı’nın, Atlantik ekseninin dünya düzeni diye bir şey yok. Yüzyıllardır dünyayı şekillendirenlerin içten içe nasıl çürüdüğü, kibirle örttükleri günahlarının onları nasıl tükettiği açığa çıktı. Bütün dünyayı sömürenler, kaynaklara ve pazarlara el koyanlar, buna ‘hayır’ diyenleri cezalandırıp yok edenler, kendilerini yeryüzünün tanrısı zannedenler insanlarına bir liralık maske bulup dağıtamıyor şimdi.”[26]
İleri dönük projeksiyonlarında otoriter devletlerin ve küreselcilerin karşısında konumlanan ülkelerin yükselen değer olacağını öngörüyor. Bunu da elbette Çin’in hastalıkla boğuşmadaki performansına bakarak söylüyor: “Çin’deki göstergeler, devlet otoritesi güçsüz, toplumsal duyarlılığı zayıf ülkelerin böyle bir tehditle asla başa çıkamayacağına da işaret ediyor.”[27]
Ergün Diler, Takvim’deki yazılarında daha ilk günden hedefte Çin’in olduğunu söyleyenlerden. Bunu gör(e)meyenlere kızıyor: “Tablo giderek ürkütücü bir hal alırken Korona virüsünü hala bir sağlık problemi gibi göstermeye çalışanları pek ciddiye almamak gerekiyor.”[28] Hedefte Çin’in olduğunu, “elbette” birtakım gelişmelere dayandırıyor:
“Çin’i çok iyi tanıyan Henry Kissinger, Kasım ayının son günlerinde Pekin’de katıldığı bir konferanstan sonra Başkan Şi Cinping’le buluştu. Kissinger, ‘ABD ile ticaret savaşına girmemelisin. Bu Çin’i kısa vadede zor durumda bırakır. İpek Yolu, Washington’la güvenli hale gelir. Bu konu hemen çözülmeli’ dedi. Resmen öğüt verdi. Neredeyse 100 yaşında olan Kissinger’in Pekin’e gidip bunları söylemesi sıradan bir olay olarak anlaşılamazdı... Ancak anlıyoruz ki Şi Cinping bu uyarıyı ciddiye almadı. Kissinger, ‘Bir virüsle seni yok ederler’ diyemezdi elbette. Virüs olayına nereden bakarsanız bakın Ross ve Kissinger’ın açıklamalarını görmezden gelemezsiniz. Bütün bunlar alt alta konulduğunda KORONAVİRÜS’ün doğal şartlarda ortaya çıkma şansını iyice azaltmıyor mu!”[29]
Diler, koronavirüsü en başından itibaren ABD-Çin arasında bir hırlaşma olarak görüyordu. Bunu da neredeyse her yazısında belirtti. Çin meselesine gerektiği kadar eğilmeyenleri kınadı. Gelişmeler virüsün tüm dünyaya yavaş yavaş yayıldığını gösterince, o da kendini revize etti. “CORONAVİRÜS operasyonu düşünülmüş bilinçli atılmış muazzam bir adımdır... Bunu görmek, çok kişinin işine gelmedi... İlk andan itibaren ısrarla takip ettiğim için bugün OLMA İHTİMALİ bulunan senaryoyu da paylaşmak istiyorum... Madem İRAN’a kadar geldi.”[30] Tezlerini bir dünya savaşı konseptine oturtarak yeniledi. “Savaş FED ve AİLELER ile DERİN AMERİKA arasında...”[31] Küresel bir savaşın maliyetini akıllara getirerek virüsü yeniden düşünmemizi istiyordu artık:
“Dünyayı alt üst eden bu virüs, laboratuvarda üretildi. Merkez de Amerika Birleşik Devletleri... Bunu anlamak da zor değil ikna olmak da... Çin’e, İran’a, Fransa’ya, İtalya’ya yani Coronavirüs’ün vurduğu ülkelere askeri operasyon düzenlenseydi maliyeti ne olurdu?”[32]
Ve Mart ayının ortasından itibaren o da Türkiye’nin yeni düzendeki yerinin ne olacağıyla daha fazla meşgul olmaya başladı. Virüsün küresel bir fenomen olduğunu zımnen kabul etse de virüsün ortaya çıkışına dair karanlık senaryolardan asla vazgeçmedi. Merkezi Johns Hopkins olan ve başında Dr. Eric Toner ve ekibinin bulunduğu “Event 201” adlı bir simülasyondan bahsetti. Bu henüz virüs yayılmadan, Brezilya üzerinden test edilen bir virüs tatbikatıydı! Testte virüs (adını “CAPS” koyuyorlar) Brezilya’daki bir domuz çiftliğinden yayılıyor. Sonuna kadar dayanıklı olması, SARS’tan çok daha ölümcül olması tasarlanıyor ve elbette gripten bile daha kolay yayılıyor. Testten sonra Toner ve ekibi şarap dolu -insan kanı da olabilir, bu bilgiyi doğrulayamıyoruz- kadehlerini tokuşturarak, zalim kahkahalar eşliğinde bu tatbikatı ve yeni dünya düzenini kutluyorlar (burayı dayanamayıp ben uydurdum ama ne fark eder ki?). 18 ay sonra 65 milyon insan ölüyor. Tüm bunlardan sonra hayati soru geliyor: “CORONAVİRÜS’ten sonra nasıl bir sistem dünyaya hakim olacak?”[33]
Eric Toner ve ekibinden bahseden yazarlar Diler’le sınırlı değil. Haşmet Babaoğlu da külyutmaz bir edayla, tabii ki şaşırmayarak, bu tatbikatı köşesine taşıyor. “Aklınızdan şu soru geçiyordur... Bu araştırma ekibi 2019 sonbaharında kimlerin isteği ve sponsorluğuyla böyle bir simülasyon gerçekleştirdi? Cevap çok manidar: Çalışmanın iki destekçisi var: Dünya Ekonomik Forumu ve Gates Vakfı... Biz de buna şaşırmadık değil mi?”[34] Bill Gates’in 2018 yılında küresel çapta bir salgın araştırmasına yüksek miktarda para yatırdığını da bildiğimizi hatırlatıyor. Büyük resmi görmek açısından… Başka bir yazısında “biyolojik silahlar ve bu silahları üreten laboratuvarların varlığı gerçektir. Oturup işin alfabesinden başlayarak anlatacak değilim” diye güçlü bir kanıt (söyletmeyin işte her şeyi!) sunmayı da ihmal etmiyor.[35]
Son olarak, Bekir Hazar da AHaber’de birlikte program yaptığı Ergün Diler gibi konuya epey kafa yoranlardan. Ona göre “1981’de Dean Koontz’un kaleme aldığı ve ‘2020’de Vuhan’da virüs çıkacak, dünya ekonomisi çöküp el değiştirecek’ diye yazdığı ‘The eyes of darkness’ yani “KARANLIĞIN GÖZLERİ” adlı kitabındaki nokta atışı, 39 yıl sonra” gerçekleşiyor.[36] O biraz daha farklı bir biçimde, olan biteni yine ABD-Çin çekişmesi kaynaklı olarak görse de, iç çekişmelerin ve ticaret savaşlarının sonucu olarak görüyor:
“Pekin hızla büyüyerek kontrolsüz bir şekilde Washington’un karşısına dikiliyordu. Aslında bunun açılımı ABD’de başkanları seçen servet sahibi ailelerin, Çin’i ABD’nin karşısına çıkarmaları demekti. Amerikan derin devleti bu ihanete savaş ilan etti. Ülkeyi ellerindeki FED, bankalar, şirketler ve iktidara getirdikleri başkanlar yoluyla soyan ailelere savaş açtı. Eğer zenginlerle, işadamları ile savaşıyorsan karşılarına zengin bir işadamı çıkarmak en doğal stratejiydi. Trump’ın başkan seçilmesi bu strateji doğrultusunda gerçekleşti. Trump ABD başkanı olur olmaz önce zengin ailelerin sahibi olduğu FED yani ABD Merkez Bankası’nı en büyük düşman ilan etti. Ardından Çin’i de bu büyük düşmanlar safına dahil edip ‘Ticari savaş’ başlattığını duyurdu. Bugün yaşadığımız Corona Virüsü kabusunun perde arkasında bu savaşın izleri var.”[37]
Güncel gelişmelere de bakarak, IMF’nin kapısında borç dilenen ülkeleri gördükçe, bu virüsün ülkelerin iktisadi düzenlerine karşı bir harekât olduğunu ima ediyor, ABD’nin “taç” anlamına gelen “corona” ile birlikte imparatorluğunu ilan edeceğini iddia ediyor: “İran’a bile diz çöktürdüyse gerisini siz düşünün!”[38]
“Dijital diktatörlük” heveslerini ifşa etmekten de geri durmuyor. 1970’lerin başında Başkan Nixon’ın danışmanlarından Roger Stone diye biri, bakın ne diyor!
““Microsoft’un kurucusu Bill Gates, insanlara mikroçip takmak için Coronavirüs’ü ürettirdi. Bill Gates’in salgının üretim ve yayılım sürecindeki rolü çok önemli. Gates ve birkaç küreselci isimle bu aşıları ve mikroçipleri zorunlu hale getirdi. Kimse benim bedenime mikroçip takamayacak. Bill Gates de bu umutla yaşayacak. Birçok insanda çip taktırmayacak. Tüm planını yaptı, arkasındaki güçler de Gates’i desteklediği için Coronavirüs yayıldı. Bazen bir plan yaparsınız, ancak o planınız bambaşka sonuçlanır. Gates de bu konudan zaferle çıkamayacak. Zaman beni haklı gösterecek.”[39]
Köşe yazılarından anladığım kadarıyla küreselcilerin dijital diktatörlük hevesleri, internetten yapılacak bilinçli bir aramayla öğrenilebiliyor. Daha ne olsun, artık herkes kendi önlemini almalı.
KORONA SONRASI
Bütün bunları küçümsemek, alay etmek, gırgır yapmak için değil, aslında yazının başındaki soru ile ilgili aktardım: Nasıl bir dünya bizi bekliyor? Belli ki çok farklı rüyalar görüyoruz.
Komplo teorileri anlamaktan çok açıklamakla ilgilendiği, yanıt ürettiği ve gelişmelere göre kolaylıkla kendisini yeniden uyarlayabildiği için alıcısına cazip görünebilir ancak toplumsal gelişmeler bu denli kolaylıkla yanıt üretilebilir olaylardan müteşekkil değil. Dünyayı Rockefellerların yönettiğine inanabilir, Bill Gates’in insanlara çip takmak için milyonlara virüs yayma planları yaptığını düşünebilir, böyle bir plan varsa da buna Gates’in sahibi olduğu Microsoft’un işletim sistemi Windows yüklü bilgisayarınızdan erişebileceğinize inanabilir, Netflix’te dahi yayınlanan bir dizide önceden mesaj verildiğini düşünebilir, bununla yetinmeyip Salgın adlı filmin bir prodüksiyon olarak zaten bir psikolojik bir virüs provası olduğunu sezebilirsiniz. Bu külyutmazlıkla dünya liderliği cakası da satabilir, her şeyin lehinize/lehimize geliştiğini idrak edip böbürlenebilir, bildiklerinizin sizi ayrıcalıklı kıldığını da öne sürebilirsiniz. Kaldı ki komplo teorilerinin tamamen safsata olduğu iddia edilemez. Mutlaka bir gerçeklik payı olmalıdır. “Küresel düzenin” çürümüş olduğu bir safsata değildir. Herkes ağız birliği etmişçesine yalanlarken, şimdi FETÖ diye anılan zamanın Cemaat’inin yargıda, askeriyede, eğitimde kadrolaştığı herkesin bildiği bir sırdı. Irak’ın işgalinde bahane edilen kimyasal silahlar yalandı. Michael Moore’un Sicko belgeselinde ABD sağlık sistemiyle ilgili anlattığı her şey muhtemelen doğru.
Fakat burada siyasi bir sorunla ilgili olduğu kadar bilgiyle kurulan ilişkiyle ilgili de bir sorun söz konusu. Komplo teorilerinin en temel mantıksal problemlerinden biri sürekli kendine gönderme yapmasıdır. Yani, doğruluğunu veya yanlışlığını yine kendi iddiasına dayanarak türetmesidir. Böyle olunca da anlama kabiliyeti sınırlıdır. Her şeyi açıklayan bir merkeze atıf, geri kalan her gelişmeyi talileştirdiği gibi yalnızca kendine bağımlı bir okumadan başka bir şey sunamaz. İkinci mantıksal problem, komplo teorileri sonuçtan neden türeterek hiçbir zaman yanılma payı bırakmaz. Böyle olunca neden-sonuç ilişkisi akamete uğrar ve neden, neden olma vasfını yitir, sonucun içinde erir. Bu da başlı başına akıl yürütme ve düşünsel kapasiteyi felce uğratır. Tüm bunlar, komplo teorilerinin anlamaktan çok açıklama, yanıt üretme tazyikiyle malul olduğunu gösterir. Düşünme sürecini tetikleyen en temel şeylerden biri meraktır. Komplo teorileri sürekli soru sorsa da, sorguluyor gibi görünse de, hemen hemen bütün soruları retoriktir. Esaslı bir sorguya, sorgulamaya dayanmaz. Yarı alaycı ve her şeyi bilir tavır toplumsal olaylara dair merakı beslemez. Cevabı baştan belli soruları sorar komplo teorisyenleri. Komplo teorilerindeki yegâne potansiyel, bana kalırsa, hakim anlatıları sorgulama potansiyelinden kaynaklanabilir ancak düzenin bozuk olduğunu, dünyayı iyi bir yer kılmak isteyenlerin ülkelerin egemenleri olmayacağını, dünya nüfusunun belirli bölümünün şu anki devletler açısından yük olarak görüldüğünü söylemek için neyse ki komplo teorilerine ihtiyacımız yok. Bunları söylerken muhatabımı elbette komplo teorilerinin muhatapları olarak belirliyorum; aksi, galiba pek bir şey ifade etmezdi, neticede ben de küresel kültür elitinin bir parçası sayılabilirdim komplocu bir perspektiften.
Koronavirüs özelinde komplolara inanmak ve prim vermek, çözümü yine kendi dışında bir aktörde arayan, kendini bu virüse karşı sorumlu hissetmeyen, yani bizlerin öznesi olmadığı bir çıkarımdır, suçu hep başka yerlerde, başka birilerinde arama eğilimidir. Fail değil de, ebedi kurbanlıktır. Olan bitenden zinhar sorumluluk duymayan, belki de tam da virüse göz kırpan “zamanın ruhu”nun “kusursuz” öznesinin performansıdır. Bu dünyaya karşı bir sorumsuzluk abidesidir.
Mutlaka “başka” bir odak, “başka” bir güç olmalı; dünyanın başına bu belayı sarmada bizim ufacık da olsa payımız olmamıştır… demektir.
***
Korona sonrasını nasıl deneyimleriz; “aynı” yerde mi oluruz, bambaşka bir dünyayla mı karşılaşırız bilemiyorum ancak dünya “iyi” bir yer olacaksa hep beraber değil, birilerine rağmen olacak.
İyi ki aynı rüyaları görmüyoruz.
[1] “‘İnsanların bize hep bir sosyal mesafesi vardı’”, GazeteDuvar, 21 Nisan 2020, https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/04/21/insanlarin-bize-hep-bir-sosyal-mesafesi-vardi/
[2] Yuval Noah Harari’yi anabiliriz burada. "Bu krizden sonra dünya eski haline asla dönmeyecek; farklı bir dünya olacak. Bu, daha iyi bir dünya da olabilir, her şey kötü olacak değil. Şimdi alınan kararların 20-30 yıl sonrası için sonuçları olacak,” diyor (“‘Dünya eski dünya olmayacak’”, Habertürk, 22 Mart 2020, https://www.haberturk.com/dunya-eski-dunya-olmayacak-2621396)
[3] İçeri girmeyenler için Pınar Öğünç’ün GazeteDuvar’daki yazı dizisi takip edilebilir.
[4] Bu mücadelenin bazı ülkelerde askerî dil ve pratiklerle gerçekleştirildiğinin, terörle mücadele konseptiyle yürütüldüğünün altını çizmek gerekir.
[5] Bu gerçekliğin garip tezahürleri, tuhaf hikâyeleri de olabiliyor. Mustafa Çiftci’nin Cins’in Nisan sayısındaki kısa öyküsünü bu bağlamda zikretmek isterim: “Ne Koronaymış Arkadaş”, sayı 55, s. 8.
[6] “Komplo teorileri ve koronavirüs”, Türkiye, 23 Mart 2020, https://turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/cem-kucuk/612812.aspx
[7] Gerçi bu ikaz bu yazıda konu ettiğim komplo teorilerinden ziyade, virüs Türkiye’yi henüz ziyaret etmişken çıkan söylentilerle ilgilidir. Hasta sayıları aslında açıklanandan fazla, sağlık çalışanları büyük risk altında, ölen insanları açıklamıyorlar gibi iddialara karşı bir yanıt niteliğinde.
[8] “Almanya’dan kan donduran Corona virüs raporu! 8 yıl önce hazırlanmış”, Sabah (web), 25 Mart 2020, https://www.sabah.com.tr/galeri/dunya/son-dakika-bilgilerialmanyadan-kan-donduran-corona-virus-raporu-8-yil-once-hazirlanmis
[9] “Almanların 8 yıllık corona virüsü raporu ortaya çıktı!”, Sözcü, 24 Mart 2020, https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/almanlarin-8-yillik-corona-virusu-raporu-ortaya-cikti-5700592/
[10] “ABD ve Çin arasında ‘biyolojik komplo’ savaşı sürüyor”, Independent Türkçe, 6 Nisan 2020, http://www.indyturkish.com/node/159016/d%C3%BCnya/abd-ve-%C3%A7in-aras%C4%B1nda-biyolojik-komplo-sava%C5%9F%C4%B1-s%C3%BCr%C3%BCyor
[11] Aynı haber.
[12] https://www.dailymotion.com/video/x7r906q. Daha fazlası için sitenin arşivine “Derin Gerçekler” programına bakabilirsiniz: https://webtv.akittv.com.tr/arsiv?p=88
[13] “Koronavirüs salgınının arkasında Gates Vakfı’nın olduğu iddiası”, Teyit.org, 1 Şubat 2020, https://teyit.org/koronavirus-salgininin-arkasinda-gates-vakfinin-oldugu-iddiasi/
[14] “Korona yok ‘küresel komplo’ var!”, Yeni Mesaj, 4 Nisan 2020, http://www.yenimesaj.com.tr/korona-yok-kuresel-komplo-var-H1339873.htm
[15] https://www.youtube.com/watch?v=hA4KrYTHj7k&t=79s
[16] “Koronavirüsün 2018’de Venom filminde anlatıldığı iddiası”, Teyit.org, 29 Ocak 2020, https://teyit.org/koronavirusun-2018de-venom-filminde-anlatildigi-iddiasi/
[17] “1981 tarihli Asterix çizgi romanında yeni koronavirüsten bahsedildiği iddiası”, Teyit.org, 13 Mart 2020, https://teyit.org/1981-tarihli-asterix-cizgi-romaninda-koronavirusten-bahsedildigi-iddiasi/
[18] “Sylvia Browne’nin Kehanetler kitabında corona virüsü mü anlatılıyor? Kehanetler Kitabı konusu nedir?”, AHaber, 21 Mart 2020, https://www.ahaber.com.tr/galeri/yasam/sylvia-brownenin-kehanetler-kitabinda-corona-virusu-mu-anlatiliyor-kehanetler-kitabi-konusu-nedir
[19] “2008 yılında yayınlanan kitapta ilginç korona virüs detayı!”, Yeni Çağ, 4 Nisan 2020, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/2008-yilinda-yayinlanan-kitapta-ilginc-korona-virus-detayi-272466h.htm
[20] Nedim Şener, “Kehanette nokta atışı”, Hürriyet, 13 Mart 2020.
[21] Yeni Çağ.
[22] “Bu bir biyolojik saldırıdır”, Akşam, 18 Mart 2020, https://www.aksam.com.tr/yazarlar/turgay-guler/bu-bir-biyolojik-saldiridir/haber-1054363. Şunu hemen not etmek gerekiyor; virüs sadece Çin’de görülürken sorumlu tutulan ABD, İsrail gibi ülkelerin yerini, virüs bu ülkelerde de şiddetle yayılınca, yeniden düzenlenen teoriler alıyor. Sorumlu hiç kimsenin erişemeyeceği, ulaşamayacağı bir “üst” perdeye havale ediliyor. Bir avuç aile, onların gizli adamları, gizli kuruluşlar ve raporlar vs. Bu zaten komplo teorilerinin genel bir eğilimidir, esnek ve gevşektir, asla emin olmaz, gelişmelere göre eğilip bükülme kapasitesi vardır; yoksa da olmalıdır.
[23] “Türkiye’nin evangelistleri”, Akşam, 2 Nisan 2020, https://www.aksam.com.tr/yazarlar/turgay-guler/turkiyenin-evangelistleri/haber-1059190
[24] “Kim var arkalarında”, Akşam, 7 Nisan 2020, https://www.aksam.com.tr/yazarlar/turgay-guler/kim-var-arkalarinda/haber-1060874
[25] İbrahim Karagül, “*Salgın sonrası nasıl bir dünya kurulacak? *Kimler kaybedecek, kimler kazanacak? Kimler için tarihin sonu? *2023 gerçek oluyor. Türkiye’yi durdurma imkanları olmayacak. *Türkiye süper güç olabilir mi? Hayal görmüyoruz”, Yeni Şafak, 14 Nisan 2020, https://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/salgin-sonrasi-nasil-bir-dunya-kurulacak-kimler-kaybedecek-kimler-kazanacak-kimler-icin-tarihin-sonu-2023-gercek-oluyor-turkiyeyi-durdurma-imkanlari-olmayacak-turkiye-super-guc-olabilir-mi-hayal-gormuyoruz-2054837
[26] “* Türkiye’nin hazırlık yaptığı her şey ‘dünya gerçeği’ oldu. Cazgırlık yapanlar utanır mı? * “Salgın dünyayı nasıl değiştirecek” sorusu eskidi. O çoktan “Değişti.” * Devletler içe kapanacak. ‘Yerli ve milli küresel slogan haline gelecek.. * Salgın elbette önlenecek. Ama Amerikan imajı, AB modeli hiç olmayacak”, Yeni Şafak, 7 Nisan 2020, https://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/-turkiyenin-hazirlik-yaptigi-her-sey-dunya-gercegi-oldu-cazgirlik-yapanlar-utanir-mi-salgin-dunyayi-nasil-degistirecek-sorusu-eskidi-o-coktan-degisti-devletler-ice-kapanacak-yerli-ve-milli-kuresel-slogan-haline-gelecek-salgin-elbette-onlenecek-ama-amerikan-imaji-ab-modeli-hic-olmayacak-2054769
[27] “*Corona (Korona) korkusu mu yoksa insan ırkının gelecek korkusu mu? *Corona “üretilmiş” bir virüstür. Bir biyolojik silah denemesi mi? *Corona değil Çin karantinada. İran virüse teslim oldu. Kabe’de tavaf durduruldu, İtalya’da milyonlar tecritte. *Ne oluyor, bunlar birer tatbikat mı? 21. yüzyıl, aşırılıklar, çılgınlıklar çağı. İnsan kendi kıyâmetini mi zorluyor?”, Yeni Şafak, 9 Mart 2020, https://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/corona-korona-korkusu-mu-yoksa-insan-irkinin-gelecek-korkusu-mu-corona-uretilmis-bir-virustur-bir-biyolojik-silah-denemesi-mi-corona-degil-cin-karantinada-iran-viruse-teslim-oldu-kabede-tavaf-durduruldu-italyada-milyonlar-tecritte-ne-oluyor-bunlar-birer-tatbikat-mi-21-yuzyil-asiriliklar-cilginliklar-cagi-insan-kendi-kiymetini-mi-zorluyor-2054500
[28] “Pahalı Virüs”, Takvim, 4 Şubat 2020, https://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2020/02/04/pahali-virus
[29] “Pahalı Virüs”.
[30] “‘Pesco’rona”, Takvim, 27 Şubat 2020, https://www.takvim.com.tr/Yazarlar/ergundiler/2020/02/27/pescorona
[31] “Yeni Sistem”, Takvim, 25 Mart 2020, https://www.takvim.com.tr/Yazarlar/ergundiler/2020/03/25/yeni-sistem
[32] ‘Pesco’rona”.
[33] “Küresel tatbikat”, Takvim, 13 Mart 2020, https://www.takvim.com.tr/Yazarlar/ergundiler/2020/03/13/kuresel-tatbikat
[34] “ABD virüsün yol haritasını biliyor!”, Sabah, 12 Mart 2020, https://www.sabah.com.tr/yazarlar/babaoglu/2020/03/12/abd-virusun-yol-haritasini-biliyor
[35] “Biyolojik silah”, Sabah, 31 Mart 2020, https://www.sabah.com.tr/yazarlar/babaoglu/2020/03/31/biyolojik-silah
[36] “Alımlar başladı!”, Takvim, 16 Mart 2020, https://www.takvim.com.tr/Yazarlar/bekirhazar/2020/03/16/alimlar-basladi
[37] “Corona vir üssü”, Takvim, 21 Mart 2020, https://www.takvim.com.tr/yazarlar/bekirhazar/2020/03/21/corona-vir-ussu
[38] “Virüsün imparatoru”, Takvim, 27 Mart 2020, https://www.takvim.com.tr/Yazarlar/bekirhazar/2020/03/27/virusun-imparatoru
[39] “Asıl savaş!”, Takvim, 15 Nisan 2020, https://www.takvim.com.tr/Yazarlar/bekirhazar/2020/04/15/asil-savas