Haftalık
Aybars Yanık
4 Kasım 2024 Pazartesi
Karındeşen Jack’in sapkın ve tuhaf fantezilere sahip bir soylu olması olası bir toplumsal bunalımı büyük ölçüde ortadan kaldırırdı ve yerini en fazla polisiye önlemlerle bastırılabilecek geçici bir endişe atmosferine bırakırdı. Ama aksi durum tam teşekküllü bir politik bunalımın habercisi olurdu: Ya avamdan, çamurlu ve isli sokaklarda her gün rastlayabileceğimiz gibi biriyse?
Murat Belge
31 Ekim 2024 Perşembe
Çünkü Bahçeli Öcalan’ı Meclis’e çağırırken herhalde kolu bacağı prangalı bir Öcalan imgesinin davete icabet edeceğini düşünmüyordur. Serbest kalmış bir Öcalan imgesinin ise Türkiye toplumunun hangi sinirlerini “irite” ettiği, edeceği belli. Bunun olabilecek bir şey olduğunu (belki de olması gerekli bir şey olduğunu) söylemek epey cesaret ister diye düşünüyorum. Belki ancak Bahçeli söylerse “PKK’nın bir talebi” diye yorumlanmaz. CHP’nin ağzından böyle bir söz çıktığını bir düşünün....
Tanıl Bora
30 Ekim 2024 Çarşamba
Son çalışmasında da Sabiha Sertel'e hakkaniyet gösteriyor Tuncay Birkan. Cumhuriyet tarihinin yazması en fazla engellenmiş kalemlerinden biri, belki birincisi olduğuna dikkat çektiği bu cesur ve “ileri” yazarın, kadınlığına, Kemalizme-modernizme ve Stalinizme indirgenemeyecek geniş ufkunu okura açıyor. Onun Stalinizme 'merbutiyetini,' apolojetik, mazeretçi olmadan, dönemin solculuğunun bağlamı, meseleleri, hayal kırıklıkları ve umutları içinden anlıyor-ve-açıklıyor. Sertel'in sıkça yapıldığı gibi kadınlığına da indirgenmesine şerh düştüğüne değindik...
Işıl Kurnaz
29 Ekim 2024 Salı
Gözaltılar ve işkenceler sırasında kimsenin ismini vermemek için her acıya katlanan Hivda, anımsayabildiği her ismi sayıklayarak hafızasının peşine düşüyor burada. Başlangıçta söylemiştim, görülmeyene isim verdiğinizde onu özne kılıyordunuz. Hivda bunu yapıyordu. Hafızasına doğru çıktığı yolculuğu, içine doğru büzüştürüyordu. İnsanın olduğu ile gösterdiği, yaşadığı ile hatırladığı arasında bir mesafe muhakkak vardı. Katedilemez, aşılamaz bir mesafe oluyordu bu; çünkü hikâyeyi yaşamakla anlatmak, yaşadığın anla anlattığın zaman arasında dünyalar kuruluyor, dünyalar yıkılıyordu.
Cuma Çiçek
26 Ekim 2024 Cumartesi
Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) seçimleri yaklaşık iki yıllık bir gecikmeyle 20 Ekim 2024 Pazar günü yapıldı. Türkiye’de Kürt meselesine ilişkin yeni bir açılım ihtimalini tartıştığımız bu günlerde IKB seçimlerine bakmakta fayda var. Zira, Kürt meselesinde sınırın öte yakasında olan bitenlerin sınır içinde olanlardan uzunca bir zamandır daha da belirleyici olduğu söylenebilir. Bunu Turgut Özal’ın 1990’lı yılların ilk yarısında öncülük ettiği ilk siyasi çözüm çabalarına, hatta daha da geriye gidip 20 yıllık siyasi sessizlikten sonra 1960’lı yıllarda Kürt itirazının yeniden doğuşuna kadar götürebiliriz. 1960’lı yıllarda Kürt itirazını ortaya çıkaran bir dinamik Türkiye sol hareketiyken diğeri Irak’ta Mele Mustafa Barzani liderliğinde yükselen ulusal kurtuluş mücadelesiydi.
Polat S. Alpman
23 Ekim 2024 Çarşamba
Bugün FETÖ olarak isimlendirilmesi yarın bir başka isimle, inanç grubuyla ya da çeteleşmelerle, paramiliter örgütlerle karşımıza çıkmayacağı anlamına gelmez. Bu tür siyaset yapma biçiminin ölmesi, ortadan kalkması için Türkiye’de yaşamak konusunda ısrarlı ve istekli olanların demokrasi denen siyasal ve toplumsal düzeni talep etmesi, bununla tanışması, bununla yaşamayı öğrenmesi gerek. Talep etmeyi, talebinde ciddi ve kararlı olmayı küçümsememek gerek. Çünkü Fethullahçılık ve diğer dini örgütlenmeler, yalnızca dini liderlerin etkisi altında şekillenmiş hareketler değil, aynı zamanda Türkiye’deki siyasetin ve ekonomik ilişkilerin içerisinde gelişen ve şekillenen bir siyaset yapma biçimidir.
Erdoğan Özmen
23 Ekim 2024 Çarşamba
Bu korkunç dünyayı anlamanın bir yolu kaldı mı acaba? Her gün bir yenisine tanık olduğumuz vahşeti, gaddarlığı, gözü dönmüşlüğü bildiğimiz sözcüklerle anlatmanın bir usulü, yöntemi, aracı? Kötülüğün böylesine sıradanlaşmasını, her şeyin çürümesini tarif edecek bir dile sahip miyiz hala? Neredeyse “Madem ki Tanrı var, o halde her şey mümkün/mübah” diyerek kendinden geçenlerin, masumları, çocukları gözlerini kırpmadan katledenlerin bu cehenneminden çıkabilecek miyiz?
Kenan Erçel
1 Ekim 2024 Salı
Trump’ın kabarık siciline birkaç örnek vermek gerekirse: Toplu sözleşme, çalışma koşulları gibi hususlarda hakemlik görevi ifa eden federal hükümet organı Ulusal Emek İlişkileri Kurulu‘na (National Labor Relations Board) sendika-karşıtlığıyla bilinen avukatları atamak; sendika yetkililerinin mesai sırasında üyelerinin haklarını kollama imkânlarına sınırlamalar getirmek; Eğitim Bakanlığı’nın sendikayla müzakere sonucu karara bağlanmış, 3900 çalışanı kapsayan sözleşmesini feshetmek; Anayasa Mahkemesi’nde görülen bir davada “Right to Work“ uygulaması lehinde görüş bildirmek, vb.
Barış Özkul
30 Eylül 2024 Pazartesi
Hamas veya Hizbullah’ın temsil ettiği dinî bağnazlığa ve şiddeti kutsallaştıran zihniyete yönelik tepkiden hareket eden Avrupa'daki aşırı sağ partiler veya AKP’nin yirmi yıllık iktidar performansından ötürü siyasal İslâm’ın temsilcilerine iyice bilenmiş halde olan Türkiye'deki sol-seküler çevreler; İsrail devletinin kendi egemen varlığını hedef alan saldırılara karşı koyma hakkı ile Netanyahu hükümetinin bunu bahane edip uluslararası hukuku ağır biçimde ihlal etmesi arasındaki ayrımı göz ardı edip Gazze’de ve Lübnan’da sivil, çocuk binlerce kişinin öldürülmesini, hastaneler, okullar ve sığınmacı kamplarının bombalanmasını normal karşılayabiliyorlar.
Güncel
“Persona, Dogma, Pragma”: Erdoğanizm’in Kurucu Dinamiklerinin Yükselişi ve Düşüşü (I)
6 Kasım 2024 Çarşamba
Erdoğanizmin, iç ve dış faktörlerin yardımıyla yaklaşık çeyrek yüzyıl boyunca hâkim parti konumunda kalmasına neden olan “kolektif kadro hareketi ve bu hareketin vaat ettiği sosyal tedarik ve kalkınma paradigması”, zamanla tek bir liderin şahsiyetiyle özdeşleştirilen bir tür yarı-dinsel karizmaya ve yarı-mistik bilgeliğe indirgendi. AKP’nin yönetsel tarzının zaman içinde, ‘kadrodan karizmaya’, ‘toplumsal faydadan zümre çıkarına’ ve ‘ortak akıldan keyfi kararlara’ doğru gerilemesi (regress etmesi) ile birlikte, Türkiye’de siyasal İslamcı hareketin yaklaşık altmış yıllık tüm müktesebatı da, Erdoğan’ın şahsıyla örtüştürülmüş ve yoğunlaştırılmış bir ‘persona’ya yüklendi.
İsrail’in Ulaştığı Mide Bulandırıcı Zirve
4 Kasım 2024 Pazartesi
İsrail’in dünyayı yüzleşmeye zorladığı şey, sistemin bozulmuş olduğu değil; aksine, tam da tasarlandığı gibi işlediğidir. Bu tasarımda, emperyal güçlerin ve onların müttefiklerinin kendi çıkarlarına dayalı hesapları her şeyin önünde geliyor. Filistinliler sadece İsrail’in değil, aynı zamanda ABD’ye yakınlıklarıyla istikrara kavuşmuş ve İsrail’in eylemleri karşısında sessizlik talep edilen Arap rejimlerinin de hedefinde. Kârı çok yüksek olduğu için kısıtlanamayan bir silah endüstrisinin hedefinde.
Geçmişin ve Bugünün, Karşılaşmaların Kaçınılmaz Diyalektiği: Düşüncenin Uğursuz Kaderi
1 Kasım 2024 Cuma
Son dönemde, Şem’i Molla’ya rahmet okutacak tiplerden devasa bir galeri oluştuğu herkesin malumu sanırım. Özkul’un, Şem’i Molla’yı kaleme alması, “kör kör gözüm parmağına” gibi okunabilirse de, ben, o parmak göze ne kadar girerse girsin, hiçbir şey değişmediği için tekrarlamaktan yorulmamalıyız gibi okuyorum. Özkul’un alıntıladığı, Yahya Kemal’in Halet Efendi’ye söylettiği bölümü biz de kısmen alıntılayalım: “Şem’i Mollalar,onun tıynetinde olanlar, onun hizmetini görenler, devirler geçtikçe, ayakta kalırlar; daima değilse bile ekseriya rahat döşeklerinde ölürler.”
Pseudo-Toplumsal Nizam ya da “Göreceli” Biz
30 Ekim 2024 Çarşamba
Tepkisizlik bakımından o denli birbirine benzer kılınmış kimseleriz ki, her gün onca haksızlığa, kötülüğe, tacize, tecavüze, şiddete, ölüm ve cinayete seyirci kala kala, sonunda el birliğiyle var ettiğimiz bu kusursuz aymazlığın ürünü bu musibet esere bakıp, ortalama bir gayret veya hissiyatla önleyebilecekken mutat sinikliğimize yenik düşmekle yol açtığımız canilikler yüzünden kendimizden gitgide daha çok nefret ediyoruz…
Lübnan’da Her Nefes bir Meydan Okuma gibi
27 Ekim 2024 Pazar
2006’da İsrail ve Hizbullah arasındaki yıkıcı savaş ve 2019’da modern tarihin en ağır ekonomik çöküşlerinden biri gerçekleşti. Ertesi yıl, Beyrut Limanı’ndaki felaket niteliğindeki patlama bir başka büyük hadiseydi: tarihteki nükleer olmayan en yıkıcı patlamalardan biri, kentin büyük kısmını harap etti. Lübnan, yoksulluk, evsizlik, işsizlik, güvenlik açığı, ilaç, elektrik ve su kaynaklarından mahrumiyet gibi sorunlarla daha da derin bir uçuruma itildi. Jeneratörler ve su sevkiyatı hayatın temel bir parçası haline geldi.
Barış için Türkler Ne Yapabilir?
26 Ekim 2024 Cumartesi
Ardından Özgür Özel’in konuşmasından bir kesit yaygınlaştı haber platformlarında. Selahattin Demirtaş’la hiç görüşmemiş, partisiyle bu konuyu hiç konuşmamış ya da üzerine düşünmemiş gibi “el artırmak”tan söz etti. Bahçeli’nin, Erdoğan’ın yüksek barış arzularıyla değil, rejimin ve iktidarlarının içinde bulunduğu çok veçheli krizlere çıkar yol arayışında bir şeyler yapmayı denedikleri malumsa da bu siyasi hamlelere ve yeni sürece(?) Kürtlerden iskambil kartı gibi bahseden bir dille mi iştirak edecek CHP?
Sağlık Çetesi
20 Ekim 2024 Pazar
Dünyaya gelen/getirilen yenidoğanların, tıbbi gereklilik olmadığı halde, sırf Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan daha çok para alabilmek için gereksiz yere yoğun bakım ünitelerinde tutulduğunu, çocukların ailelerinden çeşitli gerekçelerle haksız gelir elde edildiğini, bu rezillikte bazı bebeklerin yoğun bakımlarda hayatını kaybettiğini ve tüm bunların mesleklerinin gereği yaşatmak olan sağlık çalışanları, hekimler tarafından yapıldığını insan aklı tasavvur edemiyor.
Taşra Blues
17 Ekim 2024 Perşembe
Hem uzak, hem de yakın taşrayı neo-liberalizmin işleyiş biçiminden, etkisinden ayrı düşünemeyiz. Merkeze taşınmak, bir anlamda akmak, kadim bir öykü elbette. Burada akla merkez neresidir sorusu geliyor ister istemez. Geçmişte İstanbul’du, Cumhuriyet’le birlikte Ankara. (Kimilerinin yeniden İstanbul olsun arzusu malum; bir türlü tatmin edilemeyen o fetih duygusuyla birlikte. Aslında onlar için mesele akmak değil, akın etmek galiba.) Ancak, yeni dönemde metropolleri de merkez saymayı düşünmek gerekiyor gibi görünüyor.
Millî Dış Politika Saflarında Yahut Hep Aynı Kalarak Değişim İstemek!
15 Ekim 2024 Salı
AKP’nin son yirmi yıldır yürüttüğü ve sahadaki yansımaları somut olarak görülen politikaların, zamandan, mekândan, ideolojiden ve en önemlisi sınıfsal ekonomi-politik ilişkilerden azade bir şekilde, CHP tarafından büyük oranda satın alınması ve milli olarak sahiplenilmesi, şaşırtıcı olmaktan uzak bir Türkiye klasiği. Yani, egemen güvenlik bürokrasisinin masaya getirdiği politika ve aksiyonların, muhalefetiyle iktidarıyla, hiçbir şüphe veya itiraza mahal vermeden, kabul gördüğünü, milli dış politika olarak savunulduğunu bir kez daha müşahede ediyoruz
Kadın Düşmanlığının Incel Yüzü
13 Ekim 2024 Pazar
Inceller gökten zembille inmediler. Patriyarka, tüketim kültürü ve ülke koşullarının bir ürünü olarak ortaya çıktılar. Öncelikle, küçük yaşlardan beri erkekler, toksik erkekliğin her nevi aparatıyla donanırlarsa, değerli ve seçilebilir olduklarına inandırılıyor. Kadınlara da çok yanlış ve tuhaf bir Alfa erkeklik değer olarak olarak benimsetiliyor. Seven erkeğin ağır derecede kıskanmasının şart olduğu, oturup uzun uzun sohbet edilecek biri olamayacağı, önemli olanın her türlü “güç” olduğu öğretilirken, şefkatin kapsayıcı gücü neredeyse tamamen devre dışı bırakılıyor.