Haftalık
Erdoğan Özmen
20 Kasım 2024 Çarşamba
“Cevher” (Substance) filmini belki de şimdiki genel insanlık durumumuzun bir metaforu gibi düşünmeliyiz. Bir metafor olduğu ölçüde, demek ikame ettiği şeyin daha eksiksiz bir temsiline ulaşmak için, kendini alabildiğine keskinleştirmiş, iğrencin sınırlarında dolaşma, orada ikamet etme cesareti gösterebilmiş. “Kendinin en iyi versiyonunu yarat!” ve “Zevk al!” buyrukları etrafında örgütlenen, hepimizin içinde soluk alıp verdiği mevcut ideolojik/kültürel ortama tam cepheden saldırmanın usulleri, araçları üzerine düşünmek istemiş. Yönetmen söz konusu saldırının/eleştirinin hedefine ulaşmasının, izleyenleri etkilemesinin yolunu rahatsızlık vermekte, iğrenme/bulantı hissi yaratmakta (bazı sahnelere katlanmak bayağı zor çünkü) görmüş belli ki.
Orhan Koçak
19 Kasım 2024 Salı
“Posta arabalarından söz et bana” diye yazmıştı Cemal Süreya, benim Calais-Dover geçişimle aynı yıllarda. Posta arabalarının, deri bavulların, geniş kenarlı şapkaların (Rahmi Koç hâlâ orada), uçuşan eteklerin, çapkın bakışların, kederli garların ve geceleyin ıslak ıslak pırıldayan rayların, Yves Montand ile Simone Signoret çiftinin ve sürgün şairlerin özlem şiirlerinin hâlâ geçer akçe sayıldığı bir zaman aralığı mıydı? Belki. (Ama Nedim Gürsel nedense pek uymadı. İlhan Berk de bundan otuz yıl önce gürültülü bir yemekte işaret etmek zorunda kalmıştı.)
Tanıl Bora
13 Kasım 2024 Çarşamba
Kemal Tahirce söylersek, çok zaman fanilere "Bunlar nasıl bir akıllardır? Bunlar şeytanın bile aklına gelmeyecek akıllardır!" dedirten, afallatan bir akıldır. Herkesçe anlaşılamayacak, 'yüksek' bir akıldır. Nitekim, bu Devlet Aklı söylemi, -artık bir kavramdan değil, bir ideolojik söylemden söz ediyoruz-, bir nevi derin devlet kutsiyetini, hatta derin devlet erotizmini besler. Bir yerlerde, devlet çıkarı adına, sıradan insanların sıradan zihinlerinin ermeyeceği yüksek menfaatleri gözeten devlet bilgelerinin varlığına inanmak, bu söylemi güdenlere kendini iyi hissettirir.
Murat Belge
11 Kasım 2024 Pazartesi
Ama AKP-MHP blokuna karşı bir demokratik cephenin ortak çabalarıyla demokrasinin yolunu açması bana önemli görünüyor. Bu cephede özellikle DEM önemli görünüyor, çünkü Türkiye’nin sağlam bir demokrasi kurması birçok (genellikle tarihten gelme) sorunla başarılı bir şekilde uğraşması sonucu mümkün olabilecek; ama bu sorunlar arasında Kürt sorununun ayrı, özel bir yeri var. Kürt sorununu herkesi mutlu eden bir barışa ulaştırmadan Türkiye’de demokrasinin kurulduğunu söyleyemeyiz.
Cuma Çiçek
11 Kasım 2024 Pazartesi
Ülkeyi yönetmeye aday olan CHP’nin 20 yıllık deneyime rağmen kent genelinde bir memnuniyet üretememesi, ama bununla birlikte yönetimde kalabilmesi sadece CHP için değil DEM Parti dahil tüm muhalefetin üzerinde durması gereken bir mesele. Siyasi partilerden öteye, medyası, sivil toplumu ve akademisiyle siyasetin neden yapıldığı, nasıl yapıldığı ve somut olarak nelerin yapıldığı konusunda hepimizi düşünmeye davet  eden bir bulgu.
Aybars Yanık
4 Kasım 2024 Pazartesi
Karındeşen Jack’in sapkın ve tuhaf fantezilere sahip bir soylu olması olası bir toplumsal bunalımı büyük ölçüde ortadan kaldırırdı ve yerini en fazla polisiye önlemlerle bastırılabilecek geçici bir endişe atmosferine bırakırdı. Ama aksi durum tam teşekküllü bir politik bunalımın habercisi olurdu: Ya avamdan, çamurlu ve isli sokaklarda her gün rastlayabileceğimiz gibi biriyse?
Işıl Kurnaz
29 Ekim 2024 Salı
Gözaltılar ve işkenceler sırasında kimsenin ismini vermemek için her acıya katlanan Hivda, anımsayabildiği her ismi sayıklayarak hafızasının peşine düşüyor burada. Başlangıçta söylemiştim, görülmeyene isim verdiğinizde onu özne kılıyordunuz. Hivda bunu yapıyordu. Hafızasına doğru çıktığı yolculuğu, içine doğru büzüştürüyordu. İnsanın olduğu ile gösterdiği, yaşadığı ile hatırladığı arasında bir mesafe muhakkak vardı. Katedilemez, aşılamaz bir mesafe oluyordu bu; çünkü hikâyeyi yaşamakla anlatmak, yaşadığın anla anlattığın zaman arasında dünyalar kuruluyor, dünyalar yıkılıyordu.
Polat S. Alpman
23 Ekim 2024 Çarşamba
Bugün FETÖ olarak isimlendirilmesi yarın bir başka isimle, inanç grubuyla ya da çeteleşmelerle, paramiliter örgütlerle karşımıza çıkmayacağı anlamına gelmez. Bu tür siyaset yapma biçiminin ölmesi, ortadan kalkması için Türkiye’de yaşamak konusunda ısrarlı ve istekli olanların demokrasi denen siyasal ve toplumsal düzeni talep etmesi, bununla tanışması, bununla yaşamayı öğrenmesi gerek. Talep etmeyi, talebinde ciddi ve kararlı olmayı küçümsememek gerek. Çünkü Fethullahçılık ve diğer dini örgütlenmeler, yalnızca dini liderlerin etkisi altında şekillenmiş hareketler değil, aynı zamanda Türkiye’deki siyasetin ve ekonomik ilişkilerin içerisinde gelişen ve şekillenen bir siyaset yapma biçimidir.
Kenan Erçel
1 Ekim 2024 Salı
Trump’ın kabarık siciline birkaç örnek vermek gerekirse: Toplu sözleşme, çalışma koşulları gibi hususlarda hakemlik görevi ifa eden federal hükümet organı Ulusal Emek İlişkileri Kurulu‘na (National Labor Relations Board) sendika-karşıtlığıyla bilinen avukatları atamak; sendika yetkililerinin mesai sırasında üyelerinin haklarını kollama imkânlarına sınırlamalar getirmek; Eğitim Bakanlığı’nın sendikayla müzakere sonucu karara bağlanmış, 3900 çalışanı kapsayan sözleşmesini feshetmek; Anayasa Mahkemesi’nde görülen bir davada “Right to Work“ uygulaması lehinde görüş bildirmek, vb.
Barış Özkul
30 Eylül 2024 Pazartesi
Hamas veya Hizbullah’ın temsil ettiği dinî bağnazlığa ve şiddeti kutsallaştıran zihniyete yönelik tepkiden hareket eden Avrupa'daki aşırı sağ partiler veya AKP’nin yirmi yıllık iktidar performansından ötürü siyasal İslâm’ın temsilcilerine iyice bilenmiş halde olan Türkiye'deki sol-seküler çevreler; İsrail devletinin kendi egemen varlığını hedef alan saldırılara karşı koyma hakkı ile Netanyahu hükümetinin bunu bahane edip uluslararası hukuku ağır biçimde ihlal etmesi arasındaki ayrımı göz ardı edip Gazze’de ve Lübnan’da sivil, çocuk binlerce kişinin öldürülmesini, hastaneler, okullar ve sığınmacı kamplarının bombalanmasını normal karşılayabiliyorlar.
Güncel
Çok Geç Kapitalizmin Şeytan İcadı: Dolayımsızlık
20 Kasım 2024 Çarşamba
Artık internet, apokaliptik felaketlerin eşiğinde verebileceği daha fazla ekran süresinden başka bir şeyi olmayan bireylerin savunmasız gruplara yönelttiği nefret söyleminin bir mekânı. Her ne kadar bu trend yükselişte olan küresel faşist hegemonyayla uyumlu olsa da burada görünenin ötesinde dikkat çeken şey, bu zehirli fikirlerin hem üretilmesi hem dolaşımda kalması hem de kolayca alıcı bulabilmesine olanak veren kültürel ve toplumsal ortamın yeni kodları. Yani Fredrick Jameson’ın geç kapitalizmin kültürel mantığı dediği şeyi bir adım daha öteye taşıyacak olan Anna Kornbluh’un ‘çok geç’ kapitalizme içkin olan bir tarz ya da üslup olarak tanımladığı ‘dolayımsızlık’ durumu.
Şiddetle Yükselen Güvenlik Duvarları
17 Kasım 2024 Pazar
Güvenlik tertibatı hiçbir yapı için kusursuz olamayacağından, böyle saldırıların olması er ya da geç beklenir. Sadece fiziksel, maddi olanlar değil, fikri yapılar da böyledir. Tüm eserlerin, söylemlerin, anlatıların etraflarını çeviren metafizikler çeşitli oyuklar, gedikler, boşluklarla doludur. Jacques Derrida, böyle bina edilen sistemlerin çıkışsızlıklarını belirlemek için yapısöküme başvurur. Her tür eleştirel düşünce de temelde bunu yapar. Fakat yapısöküm için farklı olan bu zafiyeti yapının kendisi ilan eder; çelişkilerini, tutarsızlığını bizzat kendisi ele verir.
Tatar Çölü’ndeki Karaltılar Ne?
16 Kasım 2024 Cumartesi
Dino Buzzati’nin Tatar Çölü üzerine kafa yormaya değer bir eser. Romanda, hayatımız boyunca önemli olduğunu düşündüğümüz konularla ilgilenip vaktimizi boşa harcayışımız, bir mevki kazanabilmek için hırslara kapılışımız kararsızlıklar ve çelişkilerle anlatılmakta. Savaşmak için kalede hazır bulunan askerlerin kaleyi korumalarına tezat olarak yaratılan savaşsızlık, savaşamama haliyle hiç umulmadık yerlere varırız. Bastiani Kalesi’ndekilerin kuzeyden gelecek Tatarları bekleyerek ömürlerini hebâ etmeleri ile savaşıp kahraman olmak aynı bakış açısıyla işlenir. Buzzati’nin yalnızca savaş konusunda hissettirdikleri ile değil, savaş kadar etkili olmuş olan Tatarlar konusuna ve Ortaçağ’ın vebasına bizi götürmesiyle eser bambaşka bir boyut kazanır.
“Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl”:  Yapısalcı-Marksist Bir Analizin Düşündürdükleri
13 Kasım 2024 Çarşamba
Söz konusu varsayıma dayalı herhangi bir teorik çerçeve, yapısalcı analiz çerçevelerine getirilen genel eleştirilere (sonuçlardan nedenlere gitme, belirli türden bir işlev atfına neden atfı statüsü atfetme, kişi olmayan entitelere kişisel özellikler isnat etme vs) konu edilebilirdi. Ben, bunun yerine, belirli bir rasyonalite uyarınca blok halinde davranma eğilimi varsayımının ve böylelikle koyutlanan konjonktürel bir iktidar blokunun ancak ve sadece bir araştırma hipotezi olarak kabul edilebileceğini, mevcut haliyle ampirik temelden yoksun olduğunu ve yerel ölçeklerde ampirik olarak sınanabilecek biçimlerde yeniden formüle edilmesi gerektiğini iddia edeceğim.
Trump’ı İktidara Taşıyan Anti-Feminist Tepki
10 Kasım 2024 Pazar
Toplu pazarlık haklarını erozyona uğratan, çok sayıda işi yurtdışına taşıyan (ya da tamamen ortadan kaldıran) ve sosyal güvenlik ağımızı yok eden, evrensel sağlık hizmetlerini engelleyen (ki neredeyse diğer sanayileşmiş ülkelerin hepsinin tartışmasız sahip olduğu hizmetler) ne idüğü belirsiz milyarderler sınıfını sorumlu tutmak; birkaç kadeh içki içmek için buluştuğunuz kadından, eşinizden ya da evdeki kız arkadaşınızdan hesap sormaktan daha zor. Kadınların itirazı (terfi etmeleri, boyun eğmemeleri, herhangi bir manosferden şikayet etmeleri) nahoş bir duygu yaratıyor. Peki, bu nahoş duygular nereye gidiyor?
Dünyanın "En Büyük Demokrasisi" Diktatörlük İlanına Teslim Oldu
9 Kasım 2024 Cumartesi
Göreve geldiği ilk gün sınırlı da olsa bir diktatörlük kurmak istediğini açıklayan ve muhaliflerinden karşılarında “orduyu kullanmaktan ” çekinmeyeceği “iç düşmanlar” olarak bahseden bir adamı seçmeyi düşünen bir ülke artık benim yaşayabileceğim bir ülke değildir. Kaliforniya'da geçirdiğim neredeyse yirmi yılın ardından Amerika Birleşik Devletleri'nden kalbim kırık bir şekilde ama tereddüt etmeden ayrılıyorum.
“Persona, Dogma, Pragma”: Erdoğanizm’in Kurucu Dinamiklerinin Yükselişi ve Düşüşü (II)
8 Kasım 2024 Cuma
AKP’nin Türkiye’nin tarımsal ve kentsel ekonomilerinin çöküşündeki büyük sorumluluğu; gıda enflasyonu krizi kadar, kira, yurt ve kreş gibi barınma krizleri konusunda da çalışan sınıfları, yeni sosyal dayanışma ve kentsel koruma modelleri geliştiren liderlere doğru yönlendiriyor. Doğal olarak, reel anlamda yoksullaşan, mülksüzleşen ve sınıfsal konumları yerle bir olan on milyonlarca alt-orta sınıf aile, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi, kentlerinde güçlü ve ikna edici alternatif sosyal koruyucu liderlik modellerine doğru yöneliyor.
“Persona, Dogma, Pragma”: Erdoğanizm’in Kurucu Dinamiklerinin Yükselişi ve Düşüşü (I)
6 Kasım 2024 Çarşamba
Erdoğanizmin, iç ve dış faktörlerin yardımıyla yaklaşık çeyrek yüzyıl boyunca hâkim parti konumunda kalmasına neden olan “kolektif kadro hareketi ve bu hareketin vaat ettiği sosyal tedarik ve kalkınma paradigması”, zamanla tek bir liderin şahsiyetiyle özdeşleştirilen bir tür yarı-dinsel karizmaya ve yarı-mistik bilgeliğe indirgendi. AKP’nin yönetsel tarzının zaman içinde, ‘kadrodan karizmaya’, ‘toplumsal faydadan zümre çıkarına’ ve ‘ortak akıldan keyfi kararlara’ doğru gerilemesi (regress etmesi) ile birlikte, Türkiye’de siyasal İslamcı hareketin yaklaşık altmış yıllık tüm müktesebatı da, Erdoğan’ın şahsıyla örtüştürülmüş ve yoğunlaştırılmış bir ‘persona’ya yüklendi.
İsrail’in Ulaştığı Mide Bulandırıcı Zirve
4 Kasım 2024 Pazartesi
İsrail’in dünyayı yüzleşmeye zorladığı şey, sistemin bozulmuş olduğu değil; aksine, tam da tasarlandığı gibi işlediğidir. Bu tasarımda, emperyal güçlerin ve onların müttefiklerinin kendi çıkarlarına dayalı hesapları her şeyin önünde geliyor. Filistinliler sadece İsrail’in değil, aynı zamanda ABD’ye yakınlıklarıyla istikrara kavuşmuş ve İsrail’in eylemleri karşısında sessizlik talep edilen Arap rejimlerinin de hedefinde. Kârı çok yüksek olduğu için kısıtlanamayan bir silah endüstrisinin hedefinde.
Geçmişin ve Bugünün, Karşılaşmaların Kaçınılmaz Diyalektiği: Düşüncenin Uğursuz Kaderi
1 Kasım 2024 Cuma
Son dönemde, Şem’i Molla’ya rahmet okutacak tiplerden devasa bir galeri oluştuğu herkesin malumu sanırım. Özkul’un, Şem’i Molla’yı kaleme alması, “kör kör gözüm parmağına” gibi okunabilirse de, ben, o parmak göze ne kadar girerse girsin, hiçbir şey değişmediği için tekrarlamaktan yorulmamalıyız gibi okuyorum. Özkul’un alıntıladığı, Yahya Kemal’in Halet Efendi’ye söylettiği bölümü biz de kısmen alıntılayalım: “Şem’i Mollalar,onun tıynetinde olanlar, onun hizmetini görenler, devirler geçtikçe, ayakta kalırlar; daima değilse bile ekseriya rahat döşeklerinde ölürler.”