Murat Belge
31 Ekim 2024 Perşembe
Çünkü Bahçeli Öcalan’ı Meclis’e çağırırken herhalde kolu bacağı prangalı bir Öcalan imgesinin davete icabet edeceğini düşünmüyordur. Serbest kalmış bir Öcalan imgesinin ise Türkiye toplumunun hangi sinirlerini “irite” ettiği, edeceği belli. Bunun olabilecek bir şey olduğunu (belki de olması gerekli bir şey olduğunu) söylemek epey cesaret ister diye düşünüyorum. Belki ancak Bahçeli söylerse “PKK’nın bir talebi” diye yorumlanmaz. CHP’nin ağzından böyle bir söz çıktığını bir düşünün....
Tanıl Bora
30 Ekim 2024 Çarşamba
Son çalışmasında da Sabiha Sertel'e hakkaniyet gösteriyor Tuncay Birkan. Cumhuriyet tarihinin yazması en fazla engellenmiş kalemlerinden biri, belki birincisi olduğuna dikkat çektiği bu cesur ve “ileri” yazarın, kadınlığına, Kemalizme-modernizme ve Stalinizme indirgenemeyecek geniş ufkunu okura açıyor. Onun Stalinizme 'merbutiyetini,' apolojetik, mazeretçi olmadan, dönemin solculuğunun bağlamı, meseleleri, hayal kırıklıkları ve umutları içinden anlıyor-ve-açıklıyor. Sertel'in sıkça yapıldığı gibi kadınlığına da indirgenmesine şerh düştüğüne değindik...
Işıl Kurnaz
29 Ekim 2024 Salı
Gözaltılar ve işkenceler sırasında kimsenin ismini vermemek için her acıya katlanan Hivda, anımsayabildiği her ismi sayıklayarak hafızasının peşine düşüyor burada. Başlangıçta söylemiştim, görülmeyene isim verdiğinizde onu özne kılıyordunuz. Hivda bunu yapıyordu. Hafızasına doğru çıktığı yolculuğu, içine doğru büzüştürüyordu. İnsanın olduğu ile gösterdiği, yaşadığı ile hatırladığı arasında bir mesafe muhakkak vardı. Katedilemez, aşılamaz bir mesafe oluyordu bu; çünkü hikâyeyi yaşamakla anlatmak, yaşadığın anla anlattığın zaman arasında dünyalar kuruluyor, dünyalar yıkılıyordu.
Cuma Çiçek
26 Ekim 2024 Cumartesi
Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) seçimleri yaklaşık iki yıllık bir gecikmeyle 20 Ekim 2024 Pazar günü yapıldı. Türkiye’de Kürt meselesine ilişkin yeni bir açılım ihtimalini tartıştığımız bu günlerde IKB seçimlerine bakmakta fayda var. Zira, Kürt meselesinde sınırın öte yakasında olan bitenlerin sınır içinde olanlardan uzunca bir zamandır daha da belirleyici olduğu söylenebilir. Bunu Turgut Özal’ın 1990’lı yılların ilk yarısında öncülük ettiği ilk siyasi çözüm çabalarına, hatta daha da geriye gidip 20 yıllık siyasi sessizlikten sonra 1960’lı yıllarda Kürt itirazının yeniden doğuşuna kadar götürebiliriz. 1960’lı yıllarda Kürt itirazını ortaya çıkaran bir dinamik Türkiye sol hareketiyken diğeri Irak’ta Mele Mustafa Barzani liderliğinde yükselen ulusal kurtuluş mücadelesiydi.
Polat S. Alpman
23 Ekim 2024 Çarşamba
Bugün FETÖ olarak isimlendirilmesi yarın bir başka isimle, inanç grubuyla ya da çeteleşmelerle, paramiliter örgütlerle karşımıza çıkmayacağı anlamına gelmez. Bu tür siyaset yapma biçiminin ölmesi, ortadan kalkması için Türkiye’de yaşamak konusunda ısrarlı ve istekli olanların demokrasi denen siyasal ve toplumsal düzeni talep etmesi, bununla tanışması, bununla yaşamayı öğrenmesi gerek. Talep etmeyi, talebinde ciddi ve kararlı olmayı küçümsememek gerek. Çünkü Fethullahçılık ve diğer dini örgütlenmeler, yalnızca dini liderlerin etkisi altında şekillenmiş hareketler değil, aynı zamanda Türkiye’deki siyasetin ve ekonomik ilişkilerin içerisinde gelişen ve şekillenen bir siyaset yapma biçimidir.
Erdoğan Özmen
23 Ekim 2024 Çarşamba
Bu korkunç dünyayı anlamanın bir yolu kaldı mı acaba? Her gün bir yenisine tanık olduğumuz vahşeti, gaddarlığı, gözü dönmüşlüğü bildiğimiz sözcüklerle anlatmanın bir usulü, yöntemi, aracı? Kötülüğün böylesine sıradanlaşmasını, her şeyin çürümesini tarif edecek bir dile sahip miyiz hala? Neredeyse “Madem ki Tanrı var, o halde her şey mümkün/mübah” diyerek kendinden geçenlerin, masumları, çocukları gözlerini kırpmadan katledenlerin bu cehenneminden çıkabilecek miyiz?
Tanıl Bora
16 Ekim 2024 Çarşamba
Sanırım, “Siyaseten söyledim”in yaygın, gözde tefsiri de budur. Siyasetçiler, üç gün sonra yutacaklarını veya tam aksini söyleyeceklerini bilerek, uluorta atıp tutuyorlardır. Söylediklerine inanmıyorlardır, icabını yapmayı asla düşünmüyorlardır; esip üfürerek, işlerini yapıyor, dolgun maaşlarını böyle hak ediyorlardır. Kayıkçı kavgasıdır. Bir bakıma, samimiyetsizliğin samimiyet haline gelmesidir. (Gerçi, çok zaman, “samimiyet” zaten bu değil midir?
Işıl Kurnaz
12 Ekim 2024 Cumartesi
Manosferdeki en belirgin grup inceller diye kısaltılan grup. Kendilerini benzersiz bulup, cinsel aktivite eksikliklerinden kadınları suçlayan, bunu da alaycı metaforlar ve kara mizahla meşrulaştırıp yaygınlaştıran bir topluluk olarak inceller aslında sadece kadınlar arasında değil, erkekler arasında da hiyerarşi kuruyor. Onlara göre geleneksel rolleri benimseyen çekici erkekler en üst sıradayken, aynı durum kadınlar çekici olduğunda kendini kadın düşmanlığı olarak gösteriyor. Üstelik bu topluluk kendi kadın düşmanı dilini de yaratıyor, örneğin kadınları tarif etmek için “femoid” kelimesini kullanıyorlar ve kadınları dehümanize eden aşağılayıcı bir dil örüntüsü oluşturuyorlar.
Cuma Çiçek
8 Ekim 2024 Salı
Daha önce DEM Parti’nin kapatılması gerektiği yönünde sayısız açıklama yapan Bahçeli’nin, DEM Parti’ye yönelik tutum değişikliğini açıklarken kurduğu cümleler, kamuoyunun ilgisini daha da artırdı. “Yeni bir döneme giriyoruz, dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” diyen Bahçeli, DEM Parti’ye uzattığı eli Erdoğan’ın uzlaşı odaklı yaptığı açıklamadan etkilenmesine bağladı. Söz konusu tartışmalar doğal olarak “yeni bir çözüm süreci mi başlıyor” tartışmalarını getirdi. Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?
Murat Belge
3 Ekim 2024 Perşembe
Bu ülkelerin sorumlu kişilerinin olumsuz tavırları böyle ama zaten biz de onlara bayılmıyoruz. Bayılmadığımızı her fırsatta söylüyoruz onlara. Peki, başka türlü ilişki kurduğumuz ülke yok mu? “Var” diyoruz ve muhtemelen ilkin “Rusya var” diye ekliyoruz. Ama Putin’in bize karşı birtakım davranışları var ki, öyle pek derine inen bir dostluk izlenimi vermiyor. Benim gördüğüm, Putin, Tayyip Erdoğan’ın saklamadığı Batı düşmanlığı üstünde çalışarak Türkiye’yi başta NATO, Batı bağlantılarından ayırmak istiyor. “Dostluk” edebiyatının altında yatan bu hesap.
Tanıl Bora
2 Ekim 2024 Çarşamba
Filistin yine yine ateş altındayken, “İsrail'e imrenmek” diye adlandırmıştım bu yaygın hissiyatı. Devlet Aklı’nın ve milliyetçiliğin imrentisinden söz ediyorum. İsrail rejiminin “millî güvenlik siyaseti”ne, istihbarat performansına, gayrı nizamî harp azgınlığına, devletlû ve milliyetçi muhitlerde, –olanca İsrail karşıtlıkları ve olanca antisemitizmleriyle–, öteden beri, bir hayranlık vardır. Kana kancı devlet öççülüğüne, imhacı caydırıcılığa, bilumum askerî-teknolojik ‘jeocu’ kabiliyetlere bayılırlar. İnsan hakları, savaş suçu kavramlarını lâf olarak bile kaale almayan o pervasızlığı kıskanırlar.
Kenan Erçel
1 Ekim 2024 Salı
Trump’ın kabarık siciline birkaç örnek vermek gerekirse: Toplu sözleşme, çalışma koşulları gibi hususlarda hakemlik görevi ifa eden federal hükümet organı Ulusal Emek İlişkileri Kurulu‘na (National Labor Relations Board) sendika-karşıtlığıyla bilinen avukatları atamak; sendika yetkililerinin mesai sırasında üyelerinin haklarını kollama imkânlarına sınırlamalar getirmek; Eğitim Bakanlığı’nın sendikayla müzakere sonucu karara bağlanmış, 3900 çalışanı kapsayan sözleşmesini feshetmek; Anayasa Mahkemesi’nde görülen bir davada “Right to Work“ uygulaması lehinde görüş bildirmek, vb.