Orhan Koçak
18 Mayıs 2025 Pazar
Şu var ki Bilgi’nin sahibi Ahmet Küflü de en az onun kadar Kemalist, onun kadar “Atatürk milliyetçisi”ydi. İthaki’nin hafif solcu bir şirket olduğuna ilişkin bir izlenim kalmış bende. Son on yıl içinde kurulmuş Ketebe ise AKP ve Tayyip Erdoğan’a yakın (ama “modernist” kitaplar da çıkaran) bir yayınevi olarak biliniyor. Bu da gösteriyor ki belli bir siyasal veya ideolojik engelden önce, bir kalitesizlik sorunu var karşımızda: bir ahlaki yetersizlik kadar, düpedüz bir beceri eksikliği. Herhangi bir işi layıkıyla yapma anlayışının son kırk yılda kolayca aşınabilmiş, çünkü hiçbir zaman tam yerleşmemiş olmasıyla ilgili bir durum belki. Belki de gazeteciliğin her türlü kültürel çalışmanın modeli haline gelmesiyle ilgilidir…
Tanıl Bora
14 Mayıs 2025 Çarşamba
İşte, -tıpkı Neşet Ertaş’ınki gibi-, Sırrı Süreyya’nın şivesi, şiveliliği o değildi. Ne cehalet-kabalık belirtisi ne otantisite gösterisi… ne Adıyaman ağzı, ne ora ne şora ağzı… Onunkisi, zalimin, müstekbirin, muktedirin resmî ağızlarına kanmadığını duyurmanın, onlara meydan okumanın şivesiydi; üstüne tünediği bir variyet olmayanın gamsızlığıyla, hak yememiş olanın gönül ferahlığıyla, “gün olur devran döner” genişliğiyle, “var sen oyalan” alaycısı bir şive… Başka tonlayışıyla, başka telâffuzuyla, başka sesiyle, kulağa başka bir ihtimali, başka türlü bir şeyi gösterir gibi gelen bir şive…
Cuma Çiçek
11 Mayıs 2025 Pazar
Bununla birlikte, somut olarak fesih ve silah bırakma kararı duyurulmadan ve somut olarak silahlar bırakılmadan kamuoyunda sürecin akamete uğrayabileceğine ilişkin kaygılar sona ermeyecek. Zira bu tür uzun süreli çatışmaların sonlandırılmasına dönük girişimler birçok ülkede birçok kez akamete uğradı. İlk girişimlerin 1990’lı yıllara kadar uzandığı Türkiye’deki diyalog ve çözüm deneyimleri de bu kaygıları haklı çıkarıyor. 2013-2015 Çözüm Süreci’nin başlangıcında da Öcalan “silahlı dönemin bittiğini” ilan etmişti. Ancak süreç başarısızlıkla sonuçlandı ve geçen 10 yılda arkada binlerce can ve büyük yıkımlar bıraktık.
Erdoğan Özmen
7 Mayıs 2025 Çarşamba
Aşk sende olmayanı vermektir. Sinemanın en dokunaklı sahnelerinden bir başkası: Aşk karşılaşması en saf haliyle, öylesine yoğun, imkansız bir şeydir ki, onu daha fazla taşıyamayacağı korkusuyla, taşıyamadığından, gücü yetmediği için (zamanın ve koşulların kahredici imkansızlıkları vardır bir de) bayılır kadın; bedenin alev almış olmasını, fiziki acıyı duymaz, hissetmez bile. Ya da tam tersi, beden maddi acıyla öylesine kendinden geçmelidir ki, ruhun ızdırabı, ruhun aşkla dolup taşması, hazla acının bu yoğun iç içeliği katlanabilir olsun. Hazzın tahammül edilemediği eşiğe kadar yoğunlaşması, nihayet gerilim ve acının ortaya çıktığı bu aşırılık, zevk hali.
Tanıl Bora
30 Nisan 2025 Çarşamba
Sırrı Süreyya Önder, Öcalan'ın "Barış ve demokratik toplum çağrısı"nın okunduğu gün, barış umudunun düğün sahibi gibi görünmüştü. Onun herkese hitap edebilme, bir derdi "herkese" anlatabilme kabiliyetine, o umudun güç kaynaklarından biri olarak bakanlar az değildi. Derken, kalbi baskına uğradı. Günlerdir "herkes," –siretine birazcık insaniyet hûzmesi vurmuş herkes–, Sırrı Süreyya'nın gitmemesi için, itikadınca dua ediyor. Bu satırlar yazılırken, hayatî tehlikenin büyüdüğü haberleri geliyordu.
Derviş Aydın Akkoç
29 Nisan 2025 Salı
Skandal, sansasyon, provokasyon, şok gibi negatif etkiler de fikrin -sanatın- doğasına içkindir. Fikirleri ayıklamak ve tasniflemek, fikirdeki kudreti zapturapt altına alıp düşünceyi ıslah etmek, hâsılı insani hakikatleri birer “norm” haline getirmek ve bu normlara dair mutlak biat talep etmek mümkün olmadığı gibi, bu türden iktidar pratikleri çok daha vahim neticelere eğilimli tutumlardır.
Cuma Çiçek
27 Nisan 2025 Pazar
Son günlerde Cumhur İttifakı’nın siyasal temsil açısından küçük ama devlet ve hükümet kararlarının şekillenmesinde etkisi büyük ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısı yapabileceği ihtimali üzerine çokça yazılıp çiziliyor. Bahçeli’nin bir yandan sert mesajlar verirken öte yandan Ekrem İmamoğlu’nun tutukluğuna ilişkin ‘beraate’ işaret eden açıklamaları, CHP’ye kayyım atanması konusunda kapıları kapatan değerlendirmeleri söz konusu tartışmaları canlı tuttu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun Bahçeli’ye yönelik “ittifak çağrısı” olarak yorumlanabilecek cevapları da söz konusu iddiaların gündemde kalmasını sağladı.
Ömer Laçiner
25 Nisan 2025 Cuma
Bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz. Ancak şu ana kadar konuyla ilgili tavır alışlarının geneline bakıldığında kuvvetle tahmin ediyoruz ki; iktidarın AKP tarafı “proje”den resmen değilse bile fiilen dışlandığından kuşkulanmakta ve dahil olma yolunu aramaktadır. Buna mukabil MHP ise projenin Türkiye aleyhine sonuçlar doğuracak bir yöne “evrildiği” kanaatine varmış ve önlem olarak Türkiye’nin Ortadoğu politikasını bir Türk-Kürt uzlaşımı temelinde ciddi bir revizyonla yeniden biçimlendirmek amacıyla o hiç beklenmeyen çağrıları yaparak harekete geçmiştir. Bu yaklaşım farklılığı iktidar cephesinde bir çatlamaya yol açmış görünmüyor henüz. Ama bu durum önümüzdeki birkaç hafta içinde pekâlâ değişebilir ve değişmek zorunda.
Erdoğan Özmen
23 Nisan 2025 Çarşamba
“Aşk sahip olmadığını vermektir” der Lacan. “Sahip olduğunu vermek parti vermektir, aşk değil” diye ekler. “Öte yandan aşık sahip olmadığı şeyi verir: Tabiri caizse yoksun olduğu şeyi verir; bu şeyi izah etmek ya da açıklamakta zorlanacaktır, çünkü yoksun olduğu şeyin ne olduğunu bilmiyordur. İçinde bir eksik veya boşluk hisseder, bu boşluğu doldurmak, bir şeyden yoksun olduğu hissini telafi etmek için bir şeye özlem duyar. Arzu işte bu eksik ya da boşluk arzunun kaynağıdır.”
Osman Özarslan
22 Nisan 2025 Salı
Tayyip Erdoğan, bilhassa Başbakan olduğu dönemden itibaren, tıpkı Oedipus kehanetindekine benzer bir şekilde Türkiye siyasetinin bilhassa milliyetçi muhafazakâr oğlan çocuklarının hepsini ya tasfiye etti ya da kendi saflarına katıp onları siyasi olarak iğdiş etmiş oldu. Elbette bu konuda ilk önemli örnekler, Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar, onları Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş takip etti; Devlet Bahçeli’nin Meral Akşener & Sinan Oğan kuşatmasından çıkarılmasını; Muhsin Yazıcıoğlu ve Sinan Ateş’in ölümlerini de sağ muhafazakâr dünyanın oğullarının (Akşener dahil) siyaseten öldürülmesi, ya da Tayyip Erdoğan’ın iktidarını alacak olan oğuldan kurtulma operasyonu kapsamında değerlendirmek mümkün.
Murat Belge
21 Nisan 2025 Pazartesi
Sonuç: iki gerçeklik vardır. Bunların biri gerçekliğin kendisidir; biri AKP tezgahlarında imal edilen gerçekliktir. “Gerçekliğin kendisi olan gerçeklik önemli değildir. Bir kere, kusurludur. Her zaman olması gerektiği gibi ilerlemez. Hatta, “her zaman” ne kelime, hiçbir zaman öyle yapmaz. Şimdi, sevgili ve saygıdeğer padişahımız Abdülhamid Britanya sefirinin suratına bir Osmanlı tokadı aşketse, fena mı olurdu? Ne kadar iyi olurdu! Öyleyse bizim dizide indirsin şamarı; hepimizin yüreğini yağ bağlasın.
Barış Özkul
20 Nisan 2025 Pazar
David ile Uriah arasındaki karşıtlık, yalnızca karakter özellikleri ya da ahlaki tercihler üzerinden değil, Dickens’ın roman boyunca işlettiği daha derin bir “eleme” mekanizmasıyla kurulur. Bu mekanizma, karakterleri görünüşleri, konuşma biçimleri, beden dilleri ve toplum içindeki temsilleri üzerinden değerlendirir. David, daha çocukluğundan itibaren nezaketi, duygusal duyarlılığı ve çevresindekilerle kurduğu doğal bağlar sayesinde anlatının gözdesidir. Uriah Heep ise, daha ilk sahnesinden itibaren “eğik duruşu”, yapışkan tevazusu, sık sık yinelediği “çok alçakgönüllüyüm efendim” gibi sözleriyle hem grotesk hem de tehditkâr bir figür olarak kodlanır. Dickens, Uriah’ın ahlaki düşkünlüğünü fiziksel görünüşü ve dili üzerinden işaretler. Karakterlerin anlatı tarafından onaylanan ya da dışlanan temsilleriyle biçimlenmiş estetik ve sınıfsal bir süzgeç devreye girer.