Ömer Laçiner
26 Eylül 2025 Cuma
İnsanlığın eriştiği ve hayatlarımızın hemen her alanında, özellikle de “iş”lerde, sağlık, haberleşme, yakınlaşma ve ortak davranışlarda bulunma ilişkilerinde ciddi içerik ve biçim değişimlerine yol açan bilimsel-teknolojik gelişmelerin, ezelden beri aşılmazlığı varsayılmış bir eşiği artık aşmış olduğunu gösteren gayet parlak bir ufuk ve gelecek manzarası görebiliyorken; toplumsal düzenler ve çoğunluk bireylerin düşünüş ve tutumlarında gördüğümüz atalet, acizlik ve karamsarlık arasındaki çelişkiye işaret etmiş idik. Ve bu tespitin uzanımında bir diğer çelişkinin de altı çizilmişti. Şöyle özetlemiştik bu çelişkiyi: Mademki insanlığın eriştiği ve çok daha ileriye gidebileceği belli olan bilimsel-teknolojik düzey ve dolayısıyla eylem ve ilişki kurma kudret ve kapasitesi, onun doğal belirlenimlerini ve sınırlılığını artık aşmış olduğunu açıkça gösteriyor; o halde insanlığın karşı karşıya olduğu sorunlara hâlâ “doğa yasaları”ndan esinlenmiş düşünüş ve tavır kalıpları içinde çözümler araması apaçık bir uyumsuzluk, bir çelişki değil midir?
Osman Özarslan
19 Eylül 2025 Cuma
Ku-Klux Klan’ın katran tüylü, alevli haçlı, püriten linç ayinleri epey geride kalmıştır ama gene de siyahlar düzenli olarak işkence ve kötü muameleye tabi tutulmakta, linç edilerek ya da başka biçimlerde öldürülmektedirler. Bir de tabii KaraPanterler, dirileri murdar, ölüleri leş. Panter değil kurbağa, kükreme değil vıraklama.  Kurbağadan daha da kötüsü, daha esfel-i safilin olanı kendisini panter sanan kurbağa… Tekrar edip tamamlayalım, sonradan edinilmediği için toplumsal olmayan; doğuştan geldiği için doğal, kaçınılmaz, ıslahı mümkün olmayan mutlak kötü ötekiye ilişkin mono-mitik klişeler, tıpkı platin saçlı profesör hanımefendinin paylaşımında olduğu gibi, püriten arzuyu büyütür, mutlak kötü ötekinin ıslahını değil itlafını talep eder.
Tanıl Bora
17 Eylül 2025 Çarşamba
Cumhuriyet Halk Partisi, bir zamandır, adındaki üç kavrama da hayatiyet getiren bir seferberlik içerisinde. Cumhuriyet’le, eşit ve reşit yurttaş topluluğunun egemenliğini kastediyorum. Yurttaşların söz, karar, yetki sahibi olmasını yücelten, meşruiyetin ve siyasal-“kutsal”ın kaynağını orada gören, cumhurî/kamusal insanın eylemine bizzat değer atfeden bir zihniyeti kastediyorum. Cumhuriyet’i milliyetçiliğin/ulusalcılığın, modernliğin, Atatürkçülüğün müstear adına indirgemekten çıkartacak bir cumhuriyetçiliktir bu. Cumhuriyeti, bir statüko (veya status quo ante / bir önceki statüko) olarak muhafaza etmeyi değil, yeniden inşa etmeyi hedefleyen anlayıştır. Özetle, Cumhuriyeti demokratikleştirerek sahiden cumhuriyetçi hale getirmeyi kastediyorum.
Barış Özkul
14 Eylül 2025 Pazar
Komünizmin eşitlik ve özgürlük idealinin 1970’ler ve 80’lerde itibar kaybetmesiyle mevzi kazanan neoliberalizmin alternatif vaadi, devletin ve planlı ekonominin geri çekilmesiyle “piyasa”nın kendi kendine en iyi sonucu üreteceğiydi. Ama bugünün dünya düzenine baktığımızda, bireyleri sürekli yarış içinde tutan, eşitsizlikleri olağanlaştıran, toplumsal sorunların çözümünü piyasa dinamiklerine havale eden neoliberal ideolojinin ürete ürete Charlie Kirk ve Trump gibi faşistleri ürettiğini görüyoruz. Üstelik neoliberal düzende “sözün” değeri yine piyasa mantığıyla, dolaşım ve mübadele değeriyle belirlenir hale geldiği için Trump ve Kirk’lerin dünyasında hakikatin değil, en çok alıntılanan, en çok tıklanan, en çok provoke eden sözün geçerliliği oluyor.
Cuma Çiçek
10 Eylül 2025 Çarşamba
CHP İstanbul İl Teşkilatı'na atanan kayyımla birlikte Türkiye’de “rejim değişikliği”, “rejim değişikliğinin yeni bir aşamaya geçtiği” gibi tartışmalar yeniden alevlendi. Söz konusu tartışmalar Kürt meselesinin Türkiye’deki rejim formasyonundaki etkisini yeniden hatırlattı, hatırlatıyor. Yaşananlara ilişkin öne çıkan üç kavram ve tanımlama da ilk olarak Kürt alanında ortaya çıktı: “seçme ve seçilme hakkının ortadan kalkması”, “kayyımlar” ve “yasaların ve anayasanın askıya alınması”. Bugün olan bitenlerin altyapısı 2013-2015 Çözüm Süreci’nin çökmesinden sonra oluşturuldu.
Barış Özkul
8 Eylül 2025 Pazartesi
Nitekim CHP ve Özgür Özel, ayın 15’inde mahkemeden “mutlak butlan” kararı çıkarsa, bir karşı hamleyle ayın 21’inde olağanüstü kurultaya gidecekleri ve böylece kayyımı boşa çıkartacaklarını ilan ettiler. Peki, 21 Eylül kurultayını –iktidar medyasının şimdiden dillendirdiği gibi– “hakkında mutlak butlan kararı verilen bir yönetimin yaptığı kurultay da mutlak butlanla sakattır” diye bozacak bir mahkeme bulunursa, o zaman ne olacak? CHP, bir av hayvanı gibi, savcılardan kaçabildiği kadar kaçacak mı? Yargı ve adaletin siyasetin kuyruğuna takıldığı, devletin tüm kurumlarının tek kişinin iradesine endekslendiği günümüz Türkiyesi’nde sorun bir partinin kaderi ve “hukuki” varlığından çok daha derine iniyor.
Osman Özarslan
4 Eylül 2025 Perşembe
Dün itibariyle, İstanbul CHP yönetimi feshedildi ve yerine kayyum atandı. Dolayısıyla, Erdoğan, CHP’yi tasfiye etme ya da en azından istikrarsızlaştırma, kendi kaotik dalgalarında boğma; Suriye’de çata-pat rejimini sürdürülebilir kılma ve MHP ile emr-i hak vaki olana kadar ittifakını sürdürerek, dördüncü, beşinci, altıncı kez cumhurbaşkanı seçilebilmesinin yollarını arıyor. Tayyip Erdoğan, kendi planına sadık ve aynı sadakati ittifak ettiği tüm çevrelerden bekliyor, sadakatsizlik gösterenleri de genellikle FETÖ ya da terör torbasına atarak yargı eliyle terbiye ediyor.
Tanıl Bora
3 Eylül 2025 Çarşamba
İhtiyar -ve can çekişen- dünya, solun sahiden, bilfiil, açık seçik ahlâkî üstünlüğünün var olduğu bir devri yaşadı. Yurtta ve cihanda... Eşitliğin muteber bir değer olması, gerçekleştirilemese bile en azından suretâ hürmet görmesi, solun ahlâkî üstünlüğünün bir fenomeniydi. Emeğin değer sayılması, hakeza öyle... Kısa çöpün hakkının, piyasa filmlerinde bile göz yaşartan romantik öğe olarak iş yapması, solun ahlâkî üstünlüğünün bir nişanesiydi. (Kemal Sunal filmlerini, Sadri Alışık repliklerini düşünün.) Özgürleşmenin bir şeylerden azat olmaktan öte bir şeylere doğru serbestî kazanmak anlamına alınması, solun ahlâkî üstünlüğünün bir rüknüydü.
Işıl Kurnaz
25 Ağustos 2025 Pazartesi
Kadınların sınandıkları ideolojik sınavların bir haritası çıkarılsaydı eğer, galiba dünyanın fiziki haritası kadar siyasi haritası da kat edilmesi imkânsız engebeleri, tehlikeleri, çıkmaz sokakları gösteriyor olurdu. Ama bu haritayı, bir ucundan diğer ucuna çekiştire çekiştire yaşanabilir kılan şey yine de kadın mücadelesiydi tabii. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu siyasi haritayı inşa ederken kadınların kazanılmış haklarını inkar etmeyi meşrulaştırması, galiba bu yüzden tesadüf değil. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 90 binin üzerinde camide okuttuğu son hutbe bir şey söylüyor. Söylediğinden daha çok şeyi gerçekleştirme potansiyelini bildiği halde bunu yapıyor üstelik. İnsan haklarını kul hakkıyla, eşitliği ilahi adaletle açıklamanın kendisi bir ideoloji, bu doğru. Ama öte taraftan, çarpıtılmış bir tarihsel anlatı da var.
Tanıl Bora
20 Ağustos 2025 Çarşamba
Kardeşlik, sıcaklık, güvenlik vaat eder, sahip çıkılmayı vaat eder (en azından vaat eder) ama vaatleri arasında eşit ilişki yoktur. Egaliberte misali, küyerel misali, “kardeşitlik” diye kavram uydurmayacaksanız eğer… Gündelik dilde kullanılan anonim “kardeşim” hitabını da bilirsiniz. Onun münakaşada yükselirken, son uyarı gibi sarf edilen versiyonunu da bilirsiniz; alt metninde “Bana bak, ayağını denk al!” yazan “Kardeşim!” Ezel dizisindeki Ramiz Dayı’nın “Kardeşş”ini de bilenler vardır. Bazen bir ikram, bir nasihat gelir arkasından – ama bazen de o “kardeşş”in işittiği son sözlerden biri olur...
Cuma Çiçek
15 Ağustos 2025 Cuma
“Kürd’ün onurunu, Türk’ün gururunu koruyacak bir süreç” geçmişteki ihlallerin sonuçlarını onarmayı da içermeli. Meclis Komisyonu’nun çalışmaları yukarıdaki özetlediğim Kürt meselesinin yedi yüzünü içerir mi hep birlikte göreceğiz. Bununla birlikte, Kürt meselesinde yeni bir sayfa açmaya dair devlet içerisindeki uzlaşıyı siyasi ve toplumsal uzlaşıya doğru genişletmek, kapsayıcı bir demokratikleşmeye dönüştürmek için Meclis Komisyonu tüm sınırlarına rağmen herkese önemli bir imkân sunuyor. Bu imkân, siyasi aktörler kadar sivil toplum, medya, akademi, iş hayatı, kültür ve sanat dünyası gibi farklı düzeylerdeki ve alanlardaki aktörlerce değerlendirildiği ölçüde yol alacağız.
Tanıl Bora
6 Ağustos 2025 Çarşamba
Çağdaşlıktan kasıt, bir ideal, bir düstur olarak modernizm mi? Bu, daha dar bir tanım: Rasyonalizmle, Aydınlanma'yla, hümanizmle tanımlanan bir gelişme ve insanlık ülküsü… Günümüz dünyasında, -bizzat modernliğin Batılı kaynaklarının coğrafyasında da-, bu anlamda modernizm epeydir itibardan düştü. Post-modernizmin artık kendi post’unu üretecek kadar kaşarlanmış sorgulamalarıyla kalmadı… Yeni-feodalizm (veya tekno-feodalizm) gibi, Trump iktidarı bağlamında kullanılan “pre-modern (modern-öncesi) yönetişim” gibi kavramların revaç bulması, modernist paradigmanın –işte burası uluorta harcanan kavramı kullanmanın yeridir- hızlı erozyonuna işaret ediyor.