Orhan Koçak
19 Kasım 2024 Salı
“Posta arabalarından söz et bana” diye yazmıştı Cemal Süreya, benim Calais-Dover geçişimle aynı yıllarda. Posta arabalarının, deri bavulların, geniş kenarlı şapkaların (Rahmi Koç hâlâ orada), uçuşan eteklerin, çapkın bakışların, kederli garların ve geceleyin ıslak ıslak pırıldayan rayların, Yves Montand ile Simone Signoret çiftinin ve sürgün şairlerin özlem şiirlerinin hâlâ geçer akçe sayıldığı bir zaman aralığı mıydı? Belki. (Ama Nedim Gürsel nedense pek uymadı. İlhan Berk de bundan otuz yıl önce gürültülü bir yemekte işaret etmek zorunda kalmıştı.)
Tanıl Bora
13 Kasım 2024 Çarşamba
Kemal Tahirce söylersek, çok zaman fanilere "Bunlar nasıl bir akıllardır? Bunlar şeytanın bile aklına gelmeyecek akıllardır!" dedirten, afallatan bir akıldır. Herkesçe anlaşılamayacak, 'yüksek' bir akıldır. Nitekim, bu Devlet Aklı söylemi, -artık bir kavramdan değil, bir ideolojik söylemden söz ediyoruz-, bir nevi derin devlet kutsiyetini, hatta derin devlet erotizmini besler. Bir yerlerde, devlet çıkarı adına, sıradan insanların sıradan zihinlerinin ermeyeceği yüksek menfaatleri gözeten devlet bilgelerinin varlığına inanmak, bu söylemi güdenlere kendini iyi hissettirir.
Murat Belge
11 Kasım 2024 Pazartesi
Ama AKP-MHP blokuna karşı bir demokratik cephenin ortak çabalarıyla demokrasinin yolunu açması bana önemli görünüyor. Bu cephede özellikle DEM önemli görünüyor, çünkü Türkiye’nin sağlam bir demokrasi kurması birçok (genellikle tarihten gelme) sorunla başarılı bir şekilde uğraşması sonucu mümkün olabilecek; ama bu sorunlar arasında Kürt sorununun ayrı, özel bir yeri var. Kürt sorununu herkesi mutlu eden bir barışa ulaştırmadan Türkiye’de demokrasinin kurulduğunu söyleyemeyiz.
Cuma Çiçek
11 Kasım 2024 Pazartesi
Ülkeyi yönetmeye aday olan CHP’nin 20 yıllık deneyime rağmen kent genelinde bir memnuniyet üretememesi, ama bununla birlikte yönetimde kalabilmesi sadece CHP için değil DEM Parti dahil tüm muhalefetin üzerinde durması gereken bir mesele. Siyasi partilerden öteye, medyası, sivil toplumu ve akademisiyle siyasetin neden yapıldığı, nasıl yapıldığı ve somut olarak nelerin yapıldığı konusunda hepimizi düşünmeye davet  eden bir bulgu.
Aybars Yanık
4 Kasım 2024 Pazartesi
Karındeşen Jack’in sapkın ve tuhaf fantezilere sahip bir soylu olması olası bir toplumsal bunalımı büyük ölçüde ortadan kaldırırdı ve yerini en fazla polisiye önlemlerle bastırılabilecek geçici bir endişe atmosferine bırakırdı. Ama aksi durum tam teşekküllü bir politik bunalımın habercisi olurdu: Ya avamdan, çamurlu ve isli sokaklarda her gün rastlayabileceğimiz gibi biriyse?
Murat Belge
31 Ekim 2024 Perşembe
Çünkü Bahçeli Öcalan’ı Meclis’e çağırırken herhalde kolu bacağı prangalı bir Öcalan imgesinin davete icabet edeceğini düşünmüyordur. Serbest kalmış bir Öcalan imgesinin ise Türkiye toplumunun hangi sinirlerini “irite” ettiği, edeceği belli. Bunun olabilecek bir şey olduğunu (belki de olması gerekli bir şey olduğunu) söylemek epey cesaret ister diye düşünüyorum. Belki ancak Bahçeli söylerse “PKK’nın bir talebi” diye yorumlanmaz. CHP’nin ağzından böyle bir söz çıktığını bir düşünün....
Tanıl Bora
30 Ekim 2024 Çarşamba
Son çalışmasında da Sabiha Sertel'e hakkaniyet gösteriyor Tuncay Birkan. Cumhuriyet tarihinin yazması en fazla engellenmiş kalemlerinden biri, belki birincisi olduğuna dikkat çektiği bu cesur ve “ileri” yazarın, kadınlığına, Kemalizme-modernizme ve Stalinizme indirgenemeyecek geniş ufkunu okura açıyor. Onun Stalinizme 'merbutiyetini,' apolojetik, mazeretçi olmadan, dönemin solculuğunun bağlamı, meseleleri, hayal kırıklıkları ve umutları içinden anlıyor-ve-açıklıyor. Sertel'in sıkça yapıldığı gibi kadınlığına da indirgenmesine şerh düştüğüne değindik...
Işıl Kurnaz
29 Ekim 2024 Salı
Gözaltılar ve işkenceler sırasında kimsenin ismini vermemek için her acıya katlanan Hivda, anımsayabildiği her ismi sayıklayarak hafızasının peşine düşüyor burada. Başlangıçta söylemiştim, görülmeyene isim verdiğinizde onu özne kılıyordunuz. Hivda bunu yapıyordu. Hafızasına doğru çıktığı yolculuğu, içine doğru büzüştürüyordu. İnsanın olduğu ile gösterdiği, yaşadığı ile hatırladığı arasında bir mesafe muhakkak vardı. Katedilemez, aşılamaz bir mesafe oluyordu bu; çünkü hikâyeyi yaşamakla anlatmak, yaşadığın anla anlattığın zaman arasında dünyalar kuruluyor, dünyalar yıkılıyordu.
Cuma Çiçek
26 Ekim 2024 Cumartesi
Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) seçimleri yaklaşık iki yıllık bir gecikmeyle 20 Ekim 2024 Pazar günü yapıldı. Türkiye’de Kürt meselesine ilişkin yeni bir açılım ihtimalini tartıştığımız bu günlerde IKB seçimlerine bakmakta fayda var. Zira, Kürt meselesinde sınırın öte yakasında olan bitenlerin sınır içinde olanlardan uzunca bir zamandır daha da belirleyici olduğu söylenebilir. Bunu Turgut Özal’ın 1990’lı yılların ilk yarısında öncülük ettiği ilk siyasi çözüm çabalarına, hatta daha da geriye gidip 20 yıllık siyasi sessizlikten sonra 1960’lı yıllarda Kürt itirazının yeniden doğuşuna kadar götürebiliriz. 1960’lı yıllarda Kürt itirazını ortaya çıkaran bir dinamik Türkiye sol hareketiyken diğeri Irak’ta Mele Mustafa Barzani liderliğinde yükselen ulusal kurtuluş mücadelesiydi.
Polat S. Alpman
23 Ekim 2024 Çarşamba
Bugün FETÖ olarak isimlendirilmesi yarın bir başka isimle, inanç grubuyla ya da çeteleşmelerle, paramiliter örgütlerle karşımıza çıkmayacağı anlamına gelmez. Bu tür siyaset yapma biçiminin ölmesi, ortadan kalkması için Türkiye’de yaşamak konusunda ısrarlı ve istekli olanların demokrasi denen siyasal ve toplumsal düzeni talep etmesi, bununla tanışması, bununla yaşamayı öğrenmesi gerek. Talep etmeyi, talebinde ciddi ve kararlı olmayı küçümsememek gerek. Çünkü Fethullahçılık ve diğer dini örgütlenmeler, yalnızca dini liderlerin etkisi altında şekillenmiş hareketler değil, aynı zamanda Türkiye’deki siyasetin ve ekonomik ilişkilerin içerisinde gelişen ve şekillenen bir siyaset yapma biçimidir.
Erdoğan Özmen
23 Ekim 2024 Çarşamba
Bu korkunç dünyayı anlamanın bir yolu kaldı mı acaba? Her gün bir yenisine tanık olduğumuz vahşeti, gaddarlığı, gözü dönmüşlüğü bildiğimiz sözcüklerle anlatmanın bir usulü, yöntemi, aracı? Kötülüğün böylesine sıradanlaşmasını, her şeyin çürümesini tarif edecek bir dile sahip miyiz hala? Neredeyse “Madem ki Tanrı var, o halde her şey mümkün/mübah” diyerek kendinden geçenlerin, masumları, çocukları gözlerini kırpmadan katledenlerin bu cehenneminden çıkabilecek miyiz?
Tanıl Bora
16 Ekim 2024 Çarşamba
Sanırım, “Siyaseten söyledim”in yaygın, gözde tefsiri de budur. Siyasetçiler, üç gün sonra yutacaklarını veya tam aksini söyleyeceklerini bilerek, uluorta atıp tutuyorlardır. Söylediklerine inanmıyorlardır, icabını yapmayı asla düşünmüyorlardır; esip üfürerek, işlerini yapıyor, dolgun maaşlarını böyle hak ediyorlardır. Kayıkçı kavgasıdır. Bir bakıma, samimiyetsizliğin samimiyet haline gelmesidir. (Gerçi, çok zaman, “samimiyet” zaten bu değil midir?