Tanıl Bora
29 Mayıs 2024 Çarşamba
“Hissiyat dünyası” bölümü, bence kitabın kalbidir. Angajmanla, adanmışlıkla, sorumluluk ahlâkıyla belirlenmiş bu hissiyat dünyası, görkemli bir Yarın umuduyla yarın-yokmuş-gibi yaşama tecrübesi; deyim yerindeyse, emsalsiz bir kamu kaynağını var etmişti. İşçilerin ve bütün ‘aşağıdakilerin’ kendi kaderlerini ellerine alma iradesinin gücü, bir kamu kaynağı idi… Bu dönem, Türkiye tarihinin toplumsal erginlenme dönemidir.
Murat Belge
27 Mayıs 2024 Pazartesi
AKP’nin ve onun içinden çıkıp geldiği hareketin, yukarıda söylediğim gibi, “popüler” diyebileceğimiz bir tabanı vardı. Partinin bu tabana karşı davranışı özellikle hoyrat oldu. Bir demokratik seçimle iktidarların değişebildiği bir düzende en “seçkinci” kapitalist partiler bile yoksul kesime karşı bu kadar haşin davranmazlar. AKP tamamen zenginleştirdiği kesimi daha da zengin edecek politikaları yoksul kesimi ezme derecesinde devam ettiriyor.
Aybars Yanık
23 Mayıs 2024 Perşembe
Benim akranlarımın (87’liyim) izlediği ve görebildiği en iyi 10 numaralardan olan Djalminha (pekbilinmez Deportivolu) futbol izlemeye tahammül edemediğini, sıkıntıdan patladığını açıklamıştı birkaç yıl önce. İşi gereği yorumculuk yapmasa, asla izlemeyeceğini söylüyordu. Neymar’ın Avrupa futbolundaki o astronomik piyasa değerini çalım kıtlığının cazipleştirdiği adam eksiltme becerisine bağlamıştı. İlk okuduğumda yadırgamıştım fakat bugün tamamen hak verdiğimi söyleyebilirim.
Erdoğan Özmen
22 Mayıs 2024 Çarşamba
Obsesif-kompulsif nevrozun söz konusu kayıp ve ayrılığı aşma, “geçersiz kılma” biçimi, onlarla baş etme stratejisi esas olarak nesne ilavesiyle eski/kaybedilmiş tamlık, birlik ve bütünlüğünü yeniden kurma, geri getirme girişiminden ibarettir. Daha doğrusu, kaybı ve ayrılığı tam da bu aşma girişimi esnasında, bu iptal etme hamlesi vesilesiyle kaydetme, başlangıçtaki tamlık ve bütünlüğü kendi kaybının kaydı aracılığıyla var etme, koyutlama kipidir obsesyon. Obsesif kendini, fantazisinde nesneye sahip olduğunu varsayarak ve böylece herhangi bir yokluk/eksiklikle malül olduğunu kabullenmeyi redderek konumlandırır.
Orhan Koçak
20 Mayıs 2024 Pazartesi
Kendilerinin de tümüyle inanmadıkları bir şeyi insanlara satma çabası daha Hitler zamanında bile görülebiliyordu. Ve bu dalgalanma, bir yanda aşırı heyecan ve çabadan bitkin düşmüş bir milliyetçilikle öte yanda bu milliyetçilik hakkında duyulan şüphe arasındaki bu ikirciklenme, ki insanın hem kendini hem de başkalarını ikna edebilmesi için gizlemesi gerekir, daha o zamanlarda bile gözlenebiliyordu.
Cuma Çiçek
16 Mayıs 2024 Perşembe
Bu şehirlerde fen işleri biriminin yapacağı binalar, parklar, yollar ya da kaldırımlar; kültür biriminin organize edeceği kültürel ve sanatsal etkinlikler; sosyal işler biriminin dezavantajlı gruplara yönelik ürettiği hizmetler; sağlık biriminin yürüttüğü koruyucu sağlık hizmetlerinin kapsamı; zabıtanın denetlediği gıda üretim ve tüketim alanları; ulaşım biriminin düzenlediği toplu taşıma hatları ve saatleri farklılaşacaktır. Daha da önemlisi kadınların yönettiği bu belediyeler kız çocuklarına, genç kadınlara yeni yollar açacaktır.
Tanıl Bora
15 Mayıs 2024 Çarşamba
Müphemlik, afakîlik (“bir kaynağa dayanmayan, hayalî” anlamında), zaten irfan mefhumunun sahiplendiği bir nitelik. Hayat tecrübesinden ve asırlarca hayat tecrübelerinden süzülmüşlüğe, sezgiselliğe, bilgeliğe dayanan bir bilme biçimini anlatıyor. “Katı” bilimselliğin kavrayamayacağı bir bilme biçimi. İrfan kelimesinin etimolojisindeki “arf” kökü, “kokusuna erişme, yanağına dokunma” anlamlarına açılıyor. Duygularla da alışverişli bu sezgisel bilme biçiminin tanımlanması, tanım icabı, zor.
Işıl Kurnaz
14 Mayıs 2024 Salı
İnsan hakları çalışmalarını ve sivil toplum savunuculuğunu ceza hukukunun çalışma alanına sokarak kriminalize etme çabası yeni değil. İran’da, Avustralya’da bu yasalar çıktı, çıkmaya devam ediyor. İlginç bir örneği, Bahreyn’dendir. Yasa savcıya, terörle bağlantılı sivil toplum kuruluşları üyelerini 6 aya kadar herhangi bir ceza olmadan gözaltında tutma yetkisi verir. Peki Türkiye, bütün bu tablonun neresinde duruyor?
Murat Belge
13 Mayıs 2024 Pazartesi
Bu türden bazı jestler yapabilir mi? Yapabilir. Ama demokratikleşme yolunda mesafe almak için değil, iktidarını devam ettirmek için yapar. Ettirmekte başarılı olduğu ölçüde demokrasinin de, demokrasi için çalışanların da kuyusunu kazacaktır. Bu perspektifte Kemal Kılıçdaroğlu haklı: sonuçta Erdoğan’la girişilecek ilişki bir “mücadele” ilişkisidir. Ama Özgür Özel de doğru bir şey söylüyor: normalleşme hedefi konmalı ve korunmalı.
Erdoğan Özmen
8 Mayıs 2024 Çarşamba
Bazı filmlerin mucizesi budur işte: emziren, besleyen, doyuran bereketli bir kaynak olur çıkarlar. Bedenin hazla dolması, yatışması ve memnuniyeti o ölçüdedir ki, içimizde azıcık bile olsa orada gösterilmeyen başka herhangi bir şeyi görme isteği uyanmaz artık. Bir tür esriklik ve uyuşma hali eşliğinde kendine bir iç dünya yaratmaya koyulmanın, eksiksiz bir güven duygusuyla dünyaya yerleşerek giderek kendini oldurmanın eşsiz bahtiyarlığından başka hiçbir şey.
Orhan Koçak
7 Mayıs 2024 Salı
Gerçek şu ki, tam da sözü geçen bin yılın başında, 2001 yılında kurulan NSU da (Beate Zschäpe adlı, galiba davası hâlâ yargı sürecinde olan kadın katilden de hatırlayacağımız Nasyonal Sosyalist Yeraltı örgütü), 2008’lerden itibaren faaliyete geçen Pegida da, 2015’ten itibaren bunların hepsi için bir çekim ve meşrulaşma odağı haline gelen (ve şu anda potansiyel merkezi iktidar ortağı durumunda olan) AfD de 1949’dan 1989 sonrasına kadar kesintisiz fokur fokur süren post-faşist mayalanma sürecinin ürünüdür. Ben de şairce söyleyeyim: “Önemsizleşme ha!” Nasıl bir körlüktür bu.
Aksu Bora
4 Mayıs 2024 Cumartesi
Türkiye haritasının kırmızıya boyanmasına sevinmemizin bir sebebi de herhalde AKP’nin gerilemesi ile bu dip dalganın yükselmesi arasındaki bağı sezmemiz. Muhalif politikanın “konum alma” ve “duruş” eylemsizliğine sıkıştırıldığı bir zamanda feminist hareket, politikanın imkânlarını yokladı, bunları genişletmeye çalıştı. Şimdi gördüğümüz, bu çabanın sonuçları. Yersiz bir iyimserliğe kapılmaya gerek yok ama yani, sevinmeyelim mi?