Ahmet İnsel
21 Nisan 2024 Pazar
Tartışma açmaya yönelik ender girişimler ne yerel ne de ulusal planda seslerini duyurabildi. Halbuki siyaset, sorunları tespih taneleri gibi dizmekten öteye, bunları belirli bir önem sırası içinde, birbirleriyle etkileşimlerini dikkate alarak çözme önerilerinin tartışılıp, değerlendirildiği bir alandır. Türkiye’de siyaset bu niteliğini epeydir giderek kaybetmeye başlamıştı. Otokratik başkanlık sisteminin uygulanmaya başlamasıyla neredeyse bütünüyle kaybetti. Yerel seçim, büyük ölçüde, başkanı destekleme veya ona karşı çıkma seçimine dönüştü.
Polat S. Alpman
18 Nisan 2024 Perşembe
Bu yazıya vesile olan şey, AK Parti’nin TBMM’deki Grup Toplantısı’nda konuşan Erdoğan’ın “bu hareketin kökleri çok derinde ve ufku çok geniş bir hareket olduğunu kavrayamamışlar. Beyler, bayanlar, şunu herkes görsün ve bilsin. Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez, bitmeyecektir” demiş olması. “Biz” diye işaret ettiği, muhayyel ya da farazi bir tip değil, bizatihi kendisi olsa gerek ki, buna da hakkı var. Kelimenin gerçek anlamıyla Erdoğan “bitti” demeden hiçbir şeyin sona ermeyeceği bir ülke Türkiye.
Tanıl Bora
17 Nisan 2024 Çarşamba
Uğur Vardan, Reha Erdem’in Neandria’sını yorumlarken, sinemadaki “imam karakterleri galerisi”nden söz etti geçende. Onur Ünlü’nün İtirazım Var’ında Serkan Keskin’in, Tolga Karaçelik’in Kelebekler’inde Hakan Karsak’ın, Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı’nda Akın Aksu ve Öner Erkan’ın hayat verdiği imam karakterlerine, Neandria’da Ahmet Rıfat Şungar’ın canlandırdığı imam eklenmişti.
Erdoğan Özmen
10 Nisan 2024 Çarşamba
Psikanaliz, tüm bu sürecin, büyüme denen çok boyutlu ve karmaşık olaylar bütününün, büyüme/olgunlaşma evrelerinin/eşiklerinin, saplanma, gerileme ve ilerleme noktalarının, özdeşim, ayrılık ve kayıpların, eksiklik ve hüsranların -esas itibariyle dil-öncesi- bebeğin/çocuğun zaviyesinden, bebeğin/çocuğun bakışı ve iç dünyası/fantazileri açısından anlama/kavrama çabasıdır. Psikanalizin yarattığı, icat ettiği, oluşturduğu tüm teorik kavram ve inşalar bu çabanın ürünüdür.
Cuma Çiçek
8 Nisan 2024 Pazartesi
AK Parti ile diyalog zemininin kurulamaması ve bunu takip edecek bir kayyım uygulaması İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi şehirlerde CHP’nin yapabileceklerinin de sınırlarını çizecek, var olan sınırları daha da daraltacaktır. Bu noktada DEM Parti “Büyük Kürt Barışı"nı CHP ve AK Parti arasında bir siyasi rekabet unsuru haline getirebildiği ölçüde Türkiye’deki değişim dalgasına katkı sunabilir, bu dalganın bir parçası olabilir. Bu, DEM Parti için büyük bir meydan okuma, ama Türkiye için büyük bir değişim potansiyeli demek.
Murat Belge
8 Nisan 2024 Pazartesi
Tarihin bu sayfalarını doğru okumamız, onun için iyi çalışmamız gerekiyor. Ben Türkiye halkının seçimlerde gösterdiği davranışın oldukça makul olduğunu düşünenlerdenim. 1950 bence doğru bir “ilk adım”dır. Bunu izleyen “darbeler tarihi” boyunca seçmenin darbe hakkında gösterdiği tavır da olumludur. Bence ölçüyü şaşırtan olay 12 Eylül darbesi oldu. Askeri darbenin “İşte doğru hedefiniz” diyerek gösterdiği Turgut Sunalp cephesine karşı Özal’ı seçen seçmen bence gene doğru davranıyordu. Ama bundan sonra bir “savrukluk” dönemine girdik.
Işıl Kurnaz
7 Nisan 2024 Pazar
Bir Düşüşün Anatomisi, filmdeki ölümün bir cinayet mi, yoksa cinayet süsü verilmiş bir intikam intiharı mı olduğunu çözmeye çalışıyor. Ama bu görüntünün altından kadınlar, erkekler, çocuklar kadar toplumsallığın yaraları sızıyor. Hakikat yarasının nereye gizleneceğini soruyor. Bu yüzden de aslında hacminden büyük yer kaplayan, söylediklerinden çok sızdırdıklarıyla konuşan bir bütün var karşınızda. Bir yazar olan Sandra, kocası Samuel’in bir taraçadan düşerek ölmesi üzerine onunla yaşadığı toksik ilişki, kendi sertliği, ölmeden hemen önceki şiddetli kavgaları, kocasını birkaç kez bir başka kadınla aldatmış olması ve romanlarında kendinden izler taşıyan otobiyografik göndermelere dayanılarak, kocasını öldürme şüphesiyle yargılanmaya başlar.
Aksu Bora
6 Nisan 2024 Cumartesi
Frieda Afary’nin Sosyalist Feminizm/Yeni Bir Yaklaşım isimli kitabı, benim gibi bir şüpheciyi bile etiketlerin büsbütün işe yaramaz şeyler olmayabileceğine ikna ediyor. “Onlarla ne yaptığınıza bağlı bu” diyor. Etiketleri kendinize iliştirmek yerine birer analiz aracı olarak kullanabildiğinizde, pekala “çalışır” hale gelebiliyorlar! Kitap, 21. yüzyılın nasıl bir zaman, nasıl bir iklim olduğunu hatırlatarak başlıyor: Otoriter kapitalizm altında yaşamak kimin için ne anlama gelir?
Kenan Erçel
5 Nisan 2024 Cuma
Toplumda bu denli kötülük ve şiddet varken kolluk kuvvetlerinin, hapishanelerin asayiş açısından kaçınılmaz olduğu; suçun, onunla başetmeye yönelik kurumları gerekli kıldığı çok yaygın bir kanıdır. Sol fikriyat bu ezberi bozmaya, suç ile güvenlik aygıtları arasındaki tek yönlü nedensellik varsayımını sorgulatmaya çalışagelmistir. Zira güvenlik kurumları kendi bekaları için gereken suçu ve suçluyu üretmeye muktedirdirler. Hatta bu tespiti en uç noktasına götürürsek, suçlular olduğu için hapishaneler değil, hapishaneler olduğu için suçlular vardır denilebilir.
Tanıl Bora
3 Nisan 2024 Çarşamba
“Türkiye toplumunu bir arada tutan nedir?” 2010’da Toplum ve Bilim’de bu soru etrafında bir tartışma yürütmüştük. Suç ortaklığı, şiddet, klientalizm, borç-borçluluk üzerinde durulmuştu. O zaman yeterince işlenmeyen cevap adaylarından biri de, seçimdi. Bu yerel seçimlerde, bunun bir teyidini gördük. Bu toplumu, yani asgari bir müşterek sorumluluğa dayanan, asgari bir eşitlik içinde birlikteliği, -olduğu kadarıyla, diye eklemeliyiz-,  tutan ‘şeylerden’ biri, hem de önemli birisi, seçimdir. “Sistemin” güvencesidir, işleyen bir supaptır.
Işıl Kurnaz
2 Nisan 2024 Salı
Gerçekten de 31 Mart’tan sonraki ilk çağrısında siyasal iktidar, özeleştiri vereceğini söylese de bu özeleştirinin bir mekanizma ya da yüzleşme olmadığını biliyoruz. Çünkü siyasal iktidar için özeleştiri, ancak fark manipüle edilemeyecek kadar açık ara ya da kanun dolanılamayacak kadar kapalı olduğunda gündeme geliyor. Halbuki kanunu dolanabilecek bir yol bulunduğunda, bu yolun siyasal stratejilerinden imtina edilmeyen bir tarafgirlik, merkezden yerele tüm siyaseti kuşatmış bir fırsatçılık formuyla harekete geçiyor.
Işıl Kurnaz
29 Mart 2024 Cuma
Delik deşik haline gelmiş 1961 tarihli Seçimlerin Temel Hükümlerine İlişkin Kanun’dan, 12 Eylül mirası Siyasi Partiler Kanunu ile Mahalli İdareler Seçimi Kanunu’na kadar yamalarla dolu bir seçim mevzuatının, yerel siyaseti merkezin tahakkümüne çok daha açık haline getiren açıklarıyla, bu boşlukları doldurmaktan imtina edip bu boşluklardan siyasal manevra alanları çıkaran yüksek siyasetin tüm bunlarda bir sorumluluğu elbette var. Yerel, bugün yer’den başka bir şeyi imliyorsa, bu siyasete yerelden genele değil, genelden yerele bakılmasıyla da ilgili.