Orhan Koçak
4 Kasım 2022 Cuma
Buraya kadar, tahakkümün “normal” işleyişinden, olağanlaşmış bir olağandışılıktan söz ettik daha çok. Ama yine Girard’ın vurguladığı gibi, toplumdaki (arzu/çıkar kaynaklı) çekişmelerin belli bir sınırı aşarak bir toplu kudurganlık evresine geçmesi de mümkündür: herkes herkesin düşmanıdır çünkü artık herkes birbirinin aynısıdır. Kemal Tahir’in solcu ve hümanist Fethi Naci’yi çok kızdıran cümlesindeki gibi, “kimse kimseyi sevmiyordu[r]” (Köyün Kamburu). Aynılaşma, farksızlaşma, bildiğimiz gibi çöpleşme ve dışkılaşma anlamına gelir.
Tanıl Bora
2 Kasım 2022 Çarşamba
Umut-Sen’in faaliyet yelpazesi içinde kadri özellikle bilinmesi gereken bir kalem, taşralara açılmasıdır. Büyük şehirler dışıyla, “Anadolu”yla sürekli temas ve etkileşim halindeler. Express’in basılı olarak yayımlanan son nüshası olan 181. sayısında (Eylül-Kasım 2022) Umut-Sen örgütlenme koordinatörü Başaran Aksu, bu uğraşı ve gözlemlerini etraflıca özetliyor. Başlıktaki ifadeyle “Anadolu’nun yeni hakikati”ni oluşturan bir sınıfsal dönüşüm manzarası çiziyor orada.
Cuma Çiçek
1 Kasım 2022 Salı
Cumhuriyet’in yüzüncü yılına denk gelen Haziran 2023 seçimleri olağan bir seçim olmaktan çoktan çıkmış ve bir rejim değişikliği referandumuna dönüşmüş durumda. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “bu seçim son seçim” söyleminin de gösterdiği üzere önümüzdeki seçimler hükümet değişiminden öteye bir siyasi rejim değişikliği potansiyeli taşıyor. Zira, son yıllarda siyasi ve ekonomik alandaki yıkımlar toplumdaki radikal değişim talebini besliyor.
Işıl Kurnaz
29 Ekim 2022 Cumartesi
Hukukun bir tersine dikiş olduğunu hep söylüyoruz, eğer istersek zeminleri kaydırmanın ve sallamanın bir yolu da olabilir. Joslin Davası bunlardan biri. Birleşmiş Milletler belgelerinde evlenme hakkının kadınlar ve erkeklere tanınmış bir hak olmasından yola çıkan eşcinsel bir çift, “ikimizin de ayrı ayrı evlenme hakkı olduğuna göre, ikimiz de birbirimizle evlenme hakkına sahibiz” diyerek bir başvuru yapmışlardı. Hukukun, sözde eşit görünen ayrımcı uygulamalarını tersyüz etmek için!
Erdoğan Özmen
26 Ekim 2022 Çarşamba
Ne tür bir sol tahayyüle ihtiyacımız var? Solu ve solculuğu -asıl olarak ve her şeyden önce kendimiz için- nasıl temsil eder ve kavrarsak tökezleyip durmamıza yol açan ayak bağlarımızdan kurtulur, daha berrak bir anlayışa kavuşabiliriz? Teorik ve pratik düzeyde süregiden bazı köhne, verimsiz tartışma, alışkanlık ve tavırları fark etmemizi, uygun biçimlerde anlamlandırmamızı sağlayacak olan şey yeni bir sol kavramı değil midir?
Ahmet İnsel
23 Ekim 2022 Pazar
Bazı gözlemcilerin ifade ettiğinin aksine, muhafazakâr devrim kavramını Tayyip Erdoğan’ın ilk kez sahiplendiği konuşma değildi bu. Nisan 2017’de otokrasi rejimini anayasallaştıran değişiklikleri halk oylamasında ite kaka ve ucu ucuna kabul ettirdikten sonra, 30 Mayıs 2017’de AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı sıfatlarıyla TBMM’de yaptığı ilk grup konuşmasında da bu kavramı sahiplenmişti. Partisinin demokrat, cumhuriyetçi, milli, yerli ve kucaklayıcı olduğunu iddia ettikten sonra, şöyle devam etmişti...
Aksu Bora
20 Ekim 2022 Perşembe
14 Ekim'de, Amasra’da TKİ maden ocağında grizu patlaması oldu, 41 işçi öldü, 11 işçi yaralandı. Devlet büyükleri “kaza”, hatta “kader” dediler, ölen işçiler “maden şehidi” ilan edildi. Bu katliam, başkalarını hatırlattı tabii, öncelikle Soma’yı. 2014 yılında, 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan patlamayı ve arkasından yaşananları- sorumluların cezasız bırakılmasını, madenci avukatlarından Selçuk Kozağaçlı dışında tutuklu sanık kalmadığını, madenci yakınını jandarmaya tutturup tekmeleyen Yusuf Yerkel’i…
Tanıl Bora
19 Ekim 2022 Çarşamba
20. yüzyılda bu kavram, nasyonal sosyalistlere aitti, Propaganda Nazırı Goebbels tarafından bayıla bayıla kullanılırdı. (Kayınpederine bile “plütokrat” diyor günlüklerinde.) Nazi dilinde plütokrat tabiri, Büyük Britanya ve ABD’nin, yani dünyanın büyük “kapitalist güçlerinin” adıydı. Batı demokrasisi, Nazilere göre, fiilen bir küçük zenginler grubunun güdüp yönettiği bir sistemdi. Bu plütokrasinin arka planında da, Yahudilerin olduğuna işaret ediliyordu tabii.
Cuma Çiçek
17 Ekim 2022 Pazartesi
“Duygusallığa” vurgu yapan bu yaklaşımlar çoğu durumda Kürtlerin “eğitimsiz” olduğunu da ima ediyor ve bir tür “medenileştirme” çağrısını da içeriyor. Duygu ile akıl arasında ayrım yapan bu yaklaşımların sorunlu olduğunu; Kürt sokağındaki rasyonaliteyi, deneyim ve bilgiyi küçümsediğini ve bu anlamda kolonyalist zihniyetin etkilerini taşıdığını not edip bir yana bırakalım.
Işıl Kurnaz
15 Ekim 2022 Cumartesi
Çünkü sansür ve otosansür yasaları, zaten konuşmakta olanları daha fazla cezalandırmaktan başka bir işleve sahiptir. Hiç konuşmayanları, hiç sesi çıkmayanları daha derin bir sessizlik çukuruna hapsetmek, daha büyük korkular ve sopalar göstererek onları iyice konuşamaz hale getirmek. Toplumsal mücadelede cesaretin bulaşıcı bir şey olması gibi, bu yasalarla da korku bulaşıcı bir şey olur.
Erdoğan Özmen
12 Ekim 2022 Çarşamba
İnsanın en güzel, en eşsiz, en yüce halinin ortaya çıktığı yerdir burası. Dayanışma ve ortaklık karşısında, dayanışma/ortaklık pratiklerinde/jestlerinde içimizin kabarması, sevinçle hafiflemek bu yüzden belki de. Bir an beliren keskin parıltı ve umut: Tüm insanlığı, hepimizi bağlayan derin bir kardeşlik ve eşitlik bağı var, ve dünyayı bu bağa göre, bu bağı temsil edecek biçimde yeniden yaratabiliriz...
Orhan Koçak
11 Ekim 2022 Salı
Öyleyse liyakatle imtiyaz arasındaki ilişkinin “tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan” döngüselliğine indirgenemeyeceğini kavramamız gerekir. Toplumsal hayatta her zaman bir “ilk tavuk” vardır: Liyakat imtiyazın içinde başlar, eşitsiz ve hiyerarşik toplumun folluğunda büyür, o toplumun aynen yeniden-üretiminin garantörü olur. Zamanda ve uzayda iyice uzağa çekilerek bakma imkânımız olsaydı şunu da görebilirdik belki: neyin liyakat ve maharet sayılacağını belirleyen de aynı toplumdur.