Tanıl Bora
2 Ekim 2024 Çarşamba
Filistin yine yine ateş altındayken, “İsrail'e imrenmek” diye adlandırmıştım bu yaygın hissiyatı. Devlet Aklı’nın ve milliyetçiliğin imrentisinden söz ediyorum. İsrail rejiminin “millî güvenlik siyaseti”ne, istihbarat performansına, gayrı nizamî harp azgınlığına, devletlû ve milliyetçi muhitlerde, –olanca İsrail karşıtlıkları ve olanca antisemitizmleriyle–, öteden beri, bir hayranlık vardır. Kana kancı devlet öççülüğüne, imhacı caydırıcılığa, bilumum askerî-teknolojik ‘jeocu’ kabiliyetlere bayılırlar. İnsan hakları, savaş suçu kavramlarını lâf olarak bile kaale almayan o pervasızlığı kıskanırlar.
Kenan Erçel
1 Ekim 2024 Salı
Trump’ın kabarık siciline birkaç örnek vermek gerekirse: Toplu sözleşme, çalışma koşulları gibi hususlarda hakemlik görevi ifa eden federal hükümet organı Ulusal Emek İlişkileri Kurulu‘na (National Labor Relations Board) sendika-karşıtlığıyla bilinen avukatları atamak; sendika yetkililerinin mesai sırasında üyelerinin haklarını kollama imkânlarına sınırlamalar getirmek; Eğitim Bakanlığı’nın sendikayla müzakere sonucu karara bağlanmış, 3900 çalışanı kapsayan sözleşmesini feshetmek; Anayasa Mahkemesi’nde görülen bir davada “Right to Work“ uygulaması lehinde görüş bildirmek, vb.
Barış Özkul
30 Eylül 2024 Pazartesi
Hamas veya Hizbullah’ın temsil ettiği dinî bağnazlığa ve şiddeti kutsallaştıran zihniyete yönelik tepkiden hareket eden Avrupa'daki aşırı sağ partiler veya AKP’nin yirmi yıllık iktidar performansından ötürü siyasal İslâm’ın temsilcilerine iyice bilenmiş halde olan Türkiye'deki sol-seküler çevreler; İsrail devletinin kendi egemen varlığını hedef alan saldırılara karşı koyma hakkı ile Netanyahu hükümetinin bunu bahane edip uluslararası hukuku ağır biçimde ihlal etmesi arasındaki ayrımı göz ardı edip Gazze’de ve Lübnan’da sivil, çocuk binlerce kişinin öldürülmesini, hastaneler, okullar ve sığınmacı kamplarının bombalanmasını normal karşılayabiliyorlar.
Aybars Yanık
26 Eylül 2024 Perşembe
Medya dolayımıyla toplumun “bu tür” olaylara tepki verdiği görülüyor fakat hiç değilse Dilan Polat olayı özelinde, hâlâ şu sorunun cevabını gönül rahatlığıyla veremiyoruz. Ana akım medyada Dilan Polat ve benzerlerinden rahatsızlık hakikaten adil, eşit ve temiz bir toplum talebinden, hatta başka türlü söylemek gerekirse, “Hâlâ bir toplum muyuz?” sorusuna yanıt sayılabilecek bir tutumdan mı kaynaklanıyor, yoksa kendini temize çekmeyi, temiz kılmayı sağlayan bir “performans”a davet mi söz konusu? Moda tabirle, erdem sinyalleme mi var burada?
Erdoğan Özmen
25 Eylül 2024 Çarşamba
Sapkınlığın sadece bir semptom olmaktan çıkıp toplumsal bir norm haline geldiği, arzunun eksikle ve sınırlarla ilişkili ve onlara referansla ortaya çıkmak yerine hasetle bağlantılı olduğu günümüz toplumunda Lacan’ın ifadesini farklı -ya da aynı anlama gelmek üzere tersten- formüle etmeliyiz belki de: “Tanrı varsa her şeye izin vardır.” Şimdi artık, şahit olduğumuz sayısız kahredici olayın da gösterdiği gibi, ne kadar üzüntü, korku ve dehşete kapılsak yeridir.
Cuma Çiçek
23 Eylül 2024 Pazartesi
Narin’in öldürülmesi üzerinden neredeyse bir ay geçmesine rağmen, failler hâlâ bulunamadı. Meselenin birçok boyutu bulunuyor. Bununla birlikte, cinayetin bugüne kadar çözülememesinin en önemli nedenlerinden birini köydeki sadakat rejimi oluşturuyor. Bu sadakat rejimi ne yazık ki yaygın algının aksine bir istisna, sapma hali değil, aksine toplumdaki hakim eğilim. Toplum olarak ölçekleri ve normatif çerçeveleri farklı olsa da benzer sadakat rejimleri içerisinde yaşıyoruz. Bu sadakat rejimlerinin en önemli ortak noktası zayıf hak ve hukuk algısı.
Işıl Kurnaz
19 Eylül 2024 Perşembe
Bütün bir yargı sistemini, siyasal ajandanın bir uzantısı haline getiren bu yargı reformu, yargıya güvenin azaldığı ve yolsuzlukla mücadele edilmesi gerektiği savıyla savunuluyor. Çıkışsız ve kaçışsız bir Tayga sendromuna benzer şekilde, yeniden seçilebilmek için belli ağlara, finansal çıkar gruplarına, çoğunluğa, siyasal partilere yakın olacak yargıçlar eliyle siyasal sistemin altına dinamit döşeyen bu yargı reformu, hukuki güvencelerin, hukuk sistemini ve çoğunluğu değil, gerektiğinde yerleşik ve egemen hukuk karşısında bile azınlığı korumak için olduğuna dair kadim kuralı işlemez kılıyor.
Tanıl Bora
18 Eylül 2024 Çarşamba
Biliyoruz ki kullanımı kesinlikle efelenenlerle, sahte-kabadayılarla sınırlı değil. Her türlü itiraza, her talebe karşı yükselebiliyor, “Artistlik yapma!” Onu özellikle de her boydan, her kademeden “görevli” ve “yetkili”nin ağzından işitmeye alışkınız. Bir hakkın talep edilmesinden, bir sorumluluğun, bir görevin hatırlatılmasından men eden bir çıkışma, bu. Hak-sorumluluk-görev tanımları belli, bu çerçevede bir karşılıklı tanıma ve saygı orantısı kuran bir ilişkiye, şeffaf, anonim bir ilişkiye direnç gösteren bir zorbalık var, hizaya sokmak var.
Murat Belge
16 Eylül 2024 Pazartesi
Bu “dayanışma” üstüne birkaç şey söylemeden geçmek zor. Benim dikkatimi çeken nokta, Türkiye’de “suç”un ve “suçlu”nun geçirdiği dönüşüm. Bunlar neredeyse “şeref” kazandı. Suçun edindiği bu yeni “statü” aynı zamanda ülke güvenlik güçlerinin halkın gözüne nasıl göründüğüne dair fikir veriyor. Herkese kendi adaletini kendi yerine getirme hakkı tanınmış gibi bir gidiş var. Son derece garip bir “haklılık” anlayışıyla, herkes kendi adaletini sağlıyor, yani vuruyor, kırıyor, öldürüyor v.b.
Kenan Erçel
12 Eylül 2024 Perşembe
Bu Sözlük’te yer alan birçok kavramda olduğu gibi, Vance’in kitabında ağıt (elegy) yaktığı “hillbilly”nin de Türkçe’de birebir bir karşılığı yok. Keza “hillbilly”i Türkçe’ye çevirmek “efe” ya da “yörüğü” Ingilizce’ye çevirmek kadar zor ve bir bakıma imkânsız. “White trash”, “redneck”, “hobo” gibi buram buram ABD’li bir fenomen. Üstelik hillbilly’nin etimolojisi tartışmalı. Bir açıklamaya göre İskoçya’da yoldaş, refakatçi manasında kullanılan “billy”nin, 17 yy’da dini inançları yüzünden dağlık (hill) bölgelere kaçan İskoçlular’a uyarlanması sonucu türemiş bir tabir. Başka bir iddiaya göreyse kökeni İngiltere’nin “King Billy” lâkaplı Protestan Kralı 3. William’ın (1650-1702) taraftarlarına dayanıyor.
Cuma Çiçek
6 Eylül 2024 Cuma
Kuşkusuz bu soruların cevabı barışın ve barış siyasetinin ne olduğuna dair verilen cevaplara bağlı. Kürt sokağı için barış, asgari olarak Kürt meselesinin şiddetten arındırılması, Kürtlerin siyasi, kültürel ve ekonomik haklarının tanınması ve taleplerinin karşılanması, dağ-mezar-zindan-sürgün etrafında oluşmuş Kürt yarasının iyileşmesi demek. Ötesi, Türkiye’nin sınır-ötesindeki kardeşleri ile ekonomik ve siyasi olarak iyi ilişkiler kurması anlamına geliyor.
Tanıl Bora
4 Eylül 2024 Çarşamba
Son 20-25 yılın güçlü fenomeni. Anti-kapitalizmle neredeyse ilişiksiz, yabancı düşmanlığına ve yabancı korkusuna ‘ulanmış’ bir anti-emperyalizm söylemine dayanır.  Ona refakaten, külyutmaz bir komplo zihniyetine... Bağımsızlıkçılık, ulusal egemenlik mefhumu, koyu etno-merkezcilikle ve anti-Kürt ‘hassasiyetle’ örülüdür.  Bu zihniyet dünyasının bayrağı addettikleri Atatürkçülüğü, en canla başla ‘tüketenlerden’ biri ya da birincisidirler.