Son birkaç yldr olduğu gibi bu yl da 10 Kasm, “devlet” ve kurulu düzenin bir mani nöbetine tutulmuşçasna icra ettiği törenlere sahne oldu. Ancak geçen yl Refahyol iktidarnn varlğnda RP’ye gözdağ ile yüklü olan hava yerini RP’ye diz çöktürmüş olmann kibirine brakmşt.
Geçen yl Antkabir’deki sayg duruşunda Erbakan’n yüzüne odaklanp, onda “mecburen katlanma”nn, içten içe diş bilemenin izlerini arayan kameralar, şimdi baş eğik mozalenin merdivenlerini çkan Erbakan’n üniformalar ve sivil erkân ile kuşatlmş halini, çehresindeki donuk tebessümü gösterirken, sanki bir yenik “düşman” komutann gösterir gibiydiler. “Haddi bildirilmiş” bir Erbakan’n tövbe edişinin tescili çağrşmyla sunulan bu görüntüleri ekrandan yar alay ve kibir yüklü yorumlar eşliğinde izleyen Türkiye orta snf herhalde epey rahatlamş, “oh” ve “oh olsun” demiş olmaldr.
RP’nin bundan gocunmuş bir hali yoktur. Daha Refahyol kurulduğunda “haddini bildiğini” her frsatta tekrarlayan, ama onay mercilerinin icazetine mazhar olamayp “haddi bildirilerek” iktidardan indirilen RP’nin yönetici kadrosu, buna rağmen “yolundan dönmemiş” ve RP’nin kapatlma davasna sunduğu ilk savunmada göz yaşartc bir “Atatürkçülük” sergilemişti. Önümüzdeki günlerde Anayasa Mahkemesi’nde RP’nin son savunmas alnrken de Atatürkçülüğün bu RP versiyonu daha da detaylandrlp “geliştirilmiş” biçimiyle sunulacak mutlaka.
Devlet ve kurulu düzen Atatürkçülüğün bu versiyonunu, bu katky henüz kabule hazr olmayabilir ve o nedenle de RP kapatlabilir, ama Atatürkçülüğümüzün bundan böyle İslâmî bir yorumla da takviye edilmiş olacağ gerçeğini gölgeleyemez bu. Genel İslâmî hareketin bütününün o yorumu benimseyeceği elbette söylenemez. Bu hareketin, Atatürkçülükle, yani devlet ve düzenle barşk “haddi bildirilmiş” bir İslâmclk ile o had bildirimiyle daha da bilenmiş İslâmclk türlerine ayrşacağ, bunlarn karşt konumlara geçip ilk etapta birbirleriyle hesaplaşacaklar bir dönem başlamak üzeredir.
Bunun yoğunluğu ve sonuçlar şimdiden kestirilemez; ama RP etrafndaki genel İslâmî hareketin kendi içinde oluşturduğu “kurulu düzen”de yer alanlarn çoğunluğunun, ülke çapndaki kurulu düzene eklemlenmek için ne gerekiyorsa yapmaya hazr olduklar ortadadr. Geçen yl yine 10 Kasm’da yaptğ bir konuşma ile günlerce Atatürkçü saldrlarn boy hedefi olmuş olan Kayseri’nin meşhur Belediye Başkan’nn şahsnda bunun gayet anlaml bir örneğini gördük. Bu 10 Kasm’da Şükrü Karatepe, Atatürk’ü yere göğe sğdrmayan konuşmalaryla resmî törenlerin her safhasna koşuşturmakla kalmayp, Atatürk’ün sevdiği şark ve marşlar koroyla birlikte terennüm edip, şu sralar çağdaşlğn ve Atatürkçülüğün alamet-i farikas oluveren bale gösterisi ve klasik Bat müziği konserini de izledi ve en sonunda bir bayanla dans ederek “imana geliş” törenini taçlandrd. Böylece Karatepe icazetini tamamlamş saylr m bilemeyiz, ama bu yolda epey bir mesafe katettiği kesindir. Erbakan başbakanken yaptğ bir konuşmada, Erbakan’a yönelik hakaretamiz sözleriyle ünlenen Özbek Paşa ile bu 10 Kasm törenlerine katlan Şükrü Karatepe’nin paşayla çekilen fotoğrafndaki mütebessim yüzü, onun yaptğ işten ve sonucundan emin oluşunun ifadesi olmal.
Bu 10 Kasm’da Şükrü Karatepe örneğinin pek çok yerde tekrarlandğndan da emin olabiliriz. Az önce de belirttiğimiz gibi, RP yönetici kadrosunun İslâmclğ, devlet söz konusu olduğunda yani “devlet” tarafndan bir “haddini bilmezlik” tebliğiyle karşlaşldğnda; kendisinden “tövbe” etmesi istenince ne reddetmeyi düşünebilir ne de bundan gocunur. Bunda Sünni İslâm’n yüksek emir ve iktidar makamna, bu makamn “sahip”lerine itaat nosyonunun yansra, Türkiye orta snf muhafazakârlğnn devlette yoğunlaşmş siyasal kültürünün de pay vardr. İster merkez sağ isterse merkez sol eğilimde olsun, orta snflarn siyasal davranşn karakterize eden bu muhafazakârlk, devletle karş karşya geldiğinde adeta içgüdüsel olarak diz çöker, teslim olur. Hakl olduğunu düşünürken dahi bunu yapyor olmasn bir yurttaş olarak onursuzlaşmak olarak görmez. O nedenle örneğin CHP’li ya da DSP’li bir orta snf bireyi, Erbakan’ Antkabir’de terli ve terbiyeli bir yüzle sayg duruşunda dikilirken veya Şükrü Karatepe’yi nedamet getirmişlerin tebessümüyle dans filan ederken gördüğünde, onlar aşağda ve aşağlanmş gibi alglamaz. Sadece “hizaya gelmiş”, getirilmiş, hadleri hatrlatlmş, yani olmalar gereken yere konulmuş kişilerdir onlar.
Gerçi modern çağlarla birlikte, bir toplumda hadleri, yani hiyerarşiyi iktisadî dinamiklerin belirleyeceği varsaylmş, örneğin model aldğmz Bat’da “düzen”ler böyle kurulmuş ve Türkiye “Batllaşma” bahsinde hayli yol almş görünüyor ise de; düzenin ve hiyerarşinin fizik gücü elinde tutan “idare”, “devlet” tarafndan kurulduğu ve düzenlendiği devirlerin arkaik siyasal kültürünü muhafaza etmeyi “başarmşz”dr.
Şüphesiz bu kültür, modernleşmenin, iktisadî dinamiklerin takdirini giderek daha fazla hissetmekte, kysndan köşesinden kayplar vermekte, ama kaybedilen sahalarda demokratik -ondan geçtik, gerçek cumhuriyetçi- bir siyasal meşrûiyet kültürü geliştirmediğimiz için hâlâ hükmünü yürütebilmektedir.
Ama yine de mesafe alnmakta, Türkiye’deki “devlet” ve onun konumunu meşrûlaştran siyasal kültür ve “tehdit”in sarsntlarn yaşamaktadr.
Ve şüphesiz asl olarak bundan dolaydr ki; sadece malûm laik-anti laik gerilimi gündeme geldiğinden beri değil, daha önceden, 12 Eylül’den itibaren 10 Kasm törenleri, Atatürk’ün şahsnda bir devlet ve düzen kutsamas haline getirildi. Cumhuriyetle birlikte meşrûiyetini, toplumu “çağdaşlaştrma” misyonunu üstlenmiş olmaktan alan “devlet”, 1980’lere doğru bu çağdaşlaştrma misyonunun çok daha iddial talipleri toplumdan aldklar güçle ortaya çktkça, her biri de farkl yönlerden konumunu tehdit eden bu akmlar karşsnda kendini koruma refleksine sğnp, zor gücüyle bu akmlar snrlamaya, kstlamaya giriştiğinde kendi meşrûiyet dayanaklarndan birini de terk etmiş oldu. Bu durumda sadece devlet olmaktan gelen ve arkaik-muhafazakâr siyasal kültürün verdiği meşrûiyete dayanabildi. Bu ypranmş ve zamanla daha da ypranmas kaçnlmaz olan meşrûiyet dayanağ ile yetinemeyecek olan “devlet”, işte bu noktada kendi konumunu değiştirilemez klacak bir yol buldu. Devletin bizzat kendisini modern tnlar da olan bir kutsallk halesine büründürerek “dokunulmaz”laştracakt. 10 Kasm törenlerinin olağanüstü “beslenmiş” bir Atatürk kültürünün teşhiri olarak tertiplenmesi böylece başlad. 10 Kasm tam bir kutsanma ayinine dönüştürüldü. Her yl bu tarihte tam tekmil Atatürk’ün huzuruna çkan devlet ve özellikle de devletin çekirdeği, yani “memleketin ve devletin aslî sahipleri” bu ayin havas içinde kendilerini kutsal Atatürk tarafndan kutsanmş, böylece de kutsallaşmş, yani dokunulmazlk kazanmş sayyorlard. 1990’larda laik-anti-laik gerilimin gündeme gelişi, getirilişi, “laik” orta snflarn da 10 Kasm törenlerine ayn kutsallaştrclğ atfetmesini sağlad. RP ve İslâmî hareketin “düzen karşt”lğ vurgulandkça, Atatürkçülük düzeni savunmann, korumann da ad haline geldi. Böylece 10 Kasm törenleri, “devlet”in yansra kurulu düzen tarafndan da kendini kutsallaştrma gerekçesi ve yöntemi olarak görülmeye başland. 10 Kasm’n son yllarda “resmî tören” çerçevesinden çkarlp tüm kurum ve kuruluşlarda icra edilen uzun seramonilerle “kutlanmas”, 10 Kasm’da Antkabir ziyaretlerine neredeyse bir Hac havas verilmesi bu “gelişme”nin ürünleridir.
Ama her şey gibi, kültler ve kutsanma, kutsallaştrma ayinleri de son noktaya kadar yaygnlaştrlp geliştirildikçe groteskleşmeye başlar. Atatürk rozet ve resimlerinin olur olmaz her yerde boy gösterir hale gelmesi, her devlet ve kamu binasnn, meydanlarn ve hattâ birçok işyerinin Atatürk heykelleri, büstleri ve özdeyişleri ile donatlmas bu noktaya vardğmz zaten gösteriyor. Ama en son RP’ye diz çöktürerek kazandğ zaferin sarhoşluğuyla mest olan “Atatürkomania”nn, şu malûm Time dergisi kampanyasnda yarattğ trajikomikliğin, salkm saçak groteskleşmenin dahi farkna varmas mümkün değil. Bu durumda “Atatürk bu rezilliği asla hak etmemişti” demek görevi de ona siyaseten karş çkanlara düştü.
Atatürkçü devlet, düzen ve kamuoyu ise RP yönetici kadrosunun 10 Kasm törenlerindeki pek saygl yer alşlar ile birer Atatürkçü saylmalar için yaptklar bol övgülerle bezeli konuşmalar ile meşgûl şimdilerde. Bunlar tam bir “imana geliş” töreni izlercesine kibirli bir keyifle izlerken, ayn zamanda inandrc olup olmadklarn da tartyor elbette. Kendi kutsalna diz çöktürüp baş eğdirdiği bu dünün “haddini bilmez”lerini bağşlayp bağşlamayacağna böylece karar verecek.
Brakn “devlet” önünde baş eğmeyi, diz çökmeyi ve bağşlanma talep etmeyi; mücadelesi ve direniş azmi ile devletin kutsallk örtüleriyle gizlemeye çalştğ “çağdş” iç yüzünü teşhir eden, onu “devlet af dilemez” gibi köhne bir savunmann ardna sğnmaya mecbur eden Eşber Yağmurdereli ve onun hapse atlmasna gerçek bir demokrasi ve yurttaşlk bilinciyle isyan eden kitlesel öfke bu grotesk manzarann sonunun yakn olduğuna da bir işaret saylamaz m?