Özelleştirme-Kamusallaştırma İkileminde ÖDP, Eğitim ve Kamusal Alan

“Her yerden gelenlerin” kurduğu ÖDP, ilk kongre ve konferans sürecini “her yere dönme” niyetiyle tamamlad. Şüphesiz ki, bu her yere dönme düşüncesi, “orta vadeli” politikalarn oturacağ veya üzerine inşâ edileceği bir zemine ihtiyaç duymakta. Bu zeminin yap taşlarndan birisi ve hattâ en önemlisi de demokratik, çoğulcu bir birarada yaşama durumunu sağlayabilecek alternatif bir kamusallk projesine sahip olabilmek gibi gözüküyor.

Aksi halde, Türkiye toplumunun yaşadğ ve kutuplarnn eş derecede demokratik muhtevadan yoksun olduğu “Türk-Kürt”, “Alevi-Sünni”, “Laik-Şeriatç” gibi ksr saflaşmalarn aşlmasnda “üçüncü bir güç” haline gelebilmek zor olacak gibi.[1] Kimliklerin içe kapandğ/döndüğü, kimliğini savunmann “onur meselesine”[2] dönüştüğü ve Türkiye toplumunun kendisini oluşturan unsurlara ayrştğ böylesi bir saflaşma, yeni bir “biraradalk” kurgusunun ne kadar elzem hale geldiğini ortaya koyuyor.

İşte bu yüzden, ÖDP’nin “kendi hikâyesini” kurabilmesi için böyle bir bakş açsn oluşturmas gerekiyor. Bu hikâyenin yazlabileceği en iyi yer de konferanst elbette. Bu yaz, konferansn en hararetli tartşmalarndan birinin bu hikâyeyle ilgisinin kurulmas hakknda “içeriden” bir iki söz etmek için yazld.

TARTIŞILAN: “ÖZELLEŞTİRME DEĞİL KAMULAŞTIRMA”

“Konferans sürecinin” en scak tartşmalarndan biri eğitim önergesi üzerinde gelişti. İnsanlarn kafalarn karştran, dar anlamda “siyasetin” daha çok prim yapmasna ve en önemlisi iradelerin belirlenmesinde “bizimkileri” referans almaya vesile olan konu, Parti Meclisi (PM) karar tasars hakknda verilen değişiklik önergesiydi. Önergede, karar tasarsnda geçen “eğitimin, dersaneler de dahil olmak üzere bir kâr kaps olmasnn engellenmesi” ifadesinin yerine “özel okul ve üniversitelerin kamulaştrlmas” ibaresinin konulmas isteniyordu. Konu hakknda söz alan tüm konuşmaclar eğitimin kamusal niteliği üzerinde durdular. Özellikle bilginin metalaş(trl)mas ve eğitimin piyasada mübadele edilebilecek bir mala dönüşüyor olmas karşsnda tutarl bir duruşun gerekliliği herkesçe sabitti. Eğitimin, iktisadî alann genel mantk ve işleyişine teslim edilemeyecek[3] bir muhtevaya sahip olduğuna dair “kamusal bir sezgiydi” paylaşlan. Bilginin halesinin düştüğü, Aydnlanma ideallerinden kaynaklanan “kutsiyetini” yitirdiği ve “homo economicus”un gdalarndan biri haline geldiği günümüz “bilgi çağnn” bu açdan yaplan eleştirisinin önemi ortada. Fikir birliğinin olmadğ konu ise neo-liberal dalgann gündelik hayatmza yönelik en haşmetli saldrs olan özelleştirmenin karşsna pratik-politik düzlemde ne konulacağyd. Kamulaştrmann gerekliliği üzerinde dönen “sert” tartşmalar bir yana, mesele “özelleştirme değil kamulaştrma”, “henüz buna gücümüz yetmez”, “zaman değil” gibi argümanlarla savuşturulamayacak bir öneme sahip.

TARTIŞILMAYAN: NASIL BİR KAMUSALLIK

Kamusal alan, bugüne dek, daha çok devletin veya iktisadn egemenliğinde kurguland. Devlet, bu alandaki iktidarn geleneksel toplumun dayanşma örüntüleri yerine kendini ikame ederek sağlarken; iktisat, kamusal alan konjonktüre bağl olarak işlevsel bir zemine oturttu ve meşrûiyetini piyasa rasyonalitesine dayandrd.[4] Oysa solun kamusallk tasavvurunun, iktisadn ve devletin tahakkümünün ötesinde, çoğulculuğa, farkllğa ve katlmclğa vurgu yapan bir dayanşma mantğna rastlanmas gerekmekte. Bu bağlamda solun toplumsal projesi de tek biçimliliği, standartlaşmay temel almamak zorunda.[5] Tam da bu yüzden “sosyalizm ile snfl toplumlar arasndaki fark, bir tek sosyalizmin kendisine dahil olan üyelere vaat ettiği cennetle mi ölçülecektir; yoksa bu topluma dahil olmayan ve olmak istemeyenlerin nasl dşlandğ daha önemli bir kriter olarak m devreye sokulacaktr”[6] sorusuna verilecek cevap, solun politik eksenini belirlemede önem kazanacaktr. İşte eğitim tartşmasnn da böylesi bir tasavvurla ilişkilendirilmesi gerekiyor. Öte yandan solun duruşu bu aşamada “Özelleştirmeye Hayr”dan öte, kurucu/yaratc bir enerjiyi ifadelendirmekten uzak durumda. Bir kere şunu ortaya koymakta yarar var; bu enerji kaynağn ne Keynesyen ekonomi politikalarndan ne de Sovyetik devletçilik anlayşndan alacak. Eğitimin sradan bir iktisadî faaliyet olarak alglanşnn karşsna tek tip, resmî bir eğitim sistemiyle cevap vermek, bir özgürleşme projesi olan sosyalizmin güdükleştirilmesi/bürokratikleştirilmesi anlamna geliyor.[7] Srtnda Sovyetler’in bürokratik sosyalizm anlayşyla, Kemalizm’in devlet geleneği gibi iki kamburu bulunan bu ülke solcular için “Özelleştirme Değil Kamulaştrma” slogan, brakn açc olmay, “sosyalist bir tevhid-i tedrisat” bile çağrştryor. Önergedeki “özel okul ve üniversiteler” ibaresi sadece kâr amaçl eğitim veren kurumlar değil, farkl toplumsal gruplarn eğitim alannda ortaya koyabilecekleri tüm alternatif kurumlar da kapsayacak genişlikte. Bu ifade çerçevesinde Koç Üniversitesi de, şimdi kapal olan Heybeliada Ruhban Okulu da, dinsel bir cemaat, tarikat veya ekolün eğitim kurumu da ayn kefeye konulup “sosyalist tedrisatn” dşna frlatlmaktadr. Oysa devlet, elindeki kaynaklar esas olarak kamu eğitim kurumlarna tahsis etmeli, bunun karşlğnda özel eğitim kurumlarn da serbest brakmaldr.[8]

YANİ...

Solun özel eğitim kurumlarndan ürküp, bunlar yasaklamak yerine, tüm olanaklarn özgürlükçü bir kamusal eğitim projesi için seferber etmesi beklenir.[9] Bu bakmdan eğitime ilişkin önerilerimiz farkl olmann meşrû kabul edildiği, farkllklarn kendilerini özgürce ifade edip yeniden üretebildiği[10] bir kamusal alan baz almaldr. Bu noktada “tefsirci” ve “bilimsel” olma kaygs gütmeksizin, Engels’den de bir alnt yapalm: “Bütün dinsel topluluklar, istisnasz, devlet tarafndan özel topluluklar olarak nitelendirilecektir. Bunlar hazineden gelen malî desteklerden yoksun kalacaklar ve merkez Eğitim Bakanlğ’na tabi okullar üzerinde etkilerini yitireceklerdir. Ama buna karşn kendi olanaklaryla, bunlarn kendi özel okullarn açmalarn ve orada saçmalklarn öğretmelerini yasaklayamayz (vurgu bizim).”[11]

Yukarda ana hatlaryla, çizilmeye çalşlan özgürlükçü bir kamusal eğitim fikri, tabiî ki bir “kim kime dum duma” durumunun resmi değildir. Kamu gücünün, asgarî eğitim koşullarn denetleme yetkisi elbette olacaktr; farkllklar kendisini eğitim alannda ifade ederken, kimi evrensel kstaslarn oluşturduğu bir zemine yaslanmak zorundadr. Bu evrensellik de Bat-merkezli ve standart değil, çok merkezli, çok sesli ve çoğul bir evrensellik olmaldr.

Sözü geçen evrensel-ortak kstaslarn ayrntl tarifi, derinlemesine bir tartşma gerektirmekte ve bu yaznn snrlarn aşmakta. Bizim bu yazdaki amacmz “nasl bir eğitim” sorusuna cevaben ayrntl bir model anlatmndan ziyade, yeni bir kamusal alan tarifinin gerekliliğini vurgulamakt. Görmek gerekir ki, bu sahaya dair bütünlüklü bir bakşn yokluğunda, yalnzca iktisadi alanda düşünülmüş bir kamulaştrma söylemi, tam da “kaş yaparken göz çkarmaya” dönüşebilme tehlikesini taşyor.

[1]Bu saflaşmann en taze örneklerinden birini, geçenlerde Gaziantep Sankospor - Diyarbakrspor maçnda yaşadk. Rutin hakem tepkisi ve rakip takm “düşmanlğ”, Sankosporlular’n Diyarbakrsporlular’a yönelik “PKK dşar” sloganlaryla son buldu.

[2]Başörtüsüyle öğrenim görebilme gibi demokratik bir talebi “başörtüsü onurumuzdur” tarzndaki söylemlere boğmak bunun güncel bir örneği...

[3]’60’l ve ’70’li yllarn ünlü “üretim için eğitim” slogan, o dönemde sola hâkim olmuş olan iktisadiyatç ve kalknmac mantğn en iyi ifadesiydi. Bugün bu slogann gerekleri -gerçek sahipleri olmas gereken- egemenlerce “laykyla” yerine getirilmekte. Bu konuda bkz. Tanl Bora, “ ‘Öğreten Adam’ ve ‘İnsan Kaynaklar’ ”, Birikim, say 89, s.29-34.

[4]Konu hakknda daha geniş bir anlatm için bkz. Ertuğrul Başer, “Kamusala ve İktisada Dair 1-2”, Birikim, say 80, 82.

[5]Devletin değişik dinî anlayşlara eşit mesafede olmas anlamnda laiklik, özgürlükçü bir kamu sahasnn vazgeçilmez unsurlarndan biri. Bu noktada solda farkl bir duruşu temel alan ÖDP’nin, “özgürlükçü bir laiklik için” adl karar tasarsnda “kitleleri dinsel dogmalara ve hurafelere karş mücadele içerisinde aydnlatma”y bir politik hedef olarak belirlemesi sorunludur. Çünkü dogma ve hurafelerin nerede başlayp nerede bittiğini tayin edecek olan ÖDP değildir. Bu durumda Telli Baba’ya adak adanmasna karş nasl “politik”(!) tavr alnacağ tehlikeli bir muammadr.

[6]Taner Akçam, İşkenceyi Durdurun - İnsan Haklar ve Marksizm, Ayrnt Yaynlar, 1991, İstanbul, s.15.

[7]Bu güdükleşmeye örnek olarak ayn tasardaki “temel eğitimin zorunlu ve 11 yl olmas” ifadesi verilebilir. Böylesine güncel bir meselede, MGK’dan daha “radikal” olma kaygs dşnda hiçbir şey söylenmemekte. Kald ki eğitimin “zorunluluğunu” a priori doğru olarak kabul etmek tek başna bir sorunlar yumağ oluşturuyor ve böylesi bir bakş açs verili duruma skşmş olmay ifade ediyor. Tasar, ne yazk ki, özellikle ’70’li yllarda, Bat’da sol çevrelerde eğitim konusunda öne çkan ütopik arayşlardan pek de nasibini almamş gözüküyor.

[8]Bu konuda bkz. Ahmet İnsel, “Kemalist ‘Laiklik’ mi, Çoğul Toplum Laikliği mi?”, Birikim, say: 20, s.18-25.

[9]“Özgürlükçü bir kamusal eğitim”den kast, devletin kamusal saha üzerinde buyurucu olmamas ve sözkonusu hizmetle ilişkiye geçen tüm insanlarn (öğretmen, öğrenci, veli vs.) söz ve karar aşamalarnda etkin olmasdr. Ayrca burada eğitim “devletin ideolojik bir aygt” olarak değil; “açc”, özgürleştirici, farkllklar gözeten bir niteliğe haiz olarak alglanmaldr.

[10]Burada farkllklar kültürel kimlik olgusu; tarih-dş, değişmez değil; bir oluşum ve yeniden oluşum süreci olarak alglanmaldr. Kastedilen şey, İlhan Tekeli’nin ifadesiyle izolasyoncu değil, etkileşime ve diyaloğa açk bir kültürel çoğulculuktur. İlhan Tekeli, “Türkiye’de Çoğulculuk Arayşlar ve Kent Yönetimi Üzerine”, Kentte Birlikte Yaşamak Üstüne, Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi Yaynlar, İstanbul, 1996, s.15-27.

[11]Marx, Engels, Seçme Yaptlar 3, “1891 Sosyal Demokrat Program Tasarsnn Eleştirisi”, çev: M. Kabagil, Sol Yaynlar, s.531.