Kenan Erçel
27 Ağustos 2020 Perşembe
Kriz oyuncusu komplo kuramına göre Sandy Hook gibi kimi sansasyonel hadiseler bizzat (derin) devlet tarafından tertipleniyor, daha doğrusu sahneleniyor. Bu kurama inananlara bakılırsa aslında Sandy Hook İlkokulu’nda böyle bir olay yaşanmamıştı, öldü denilen çocuklar, yetişkinler ölmemişti ya da zaten kurgusal şahıslardı. Özel timlerce ablukaya alınmış okulun görüntüleri, yetkililerin demeçleri, ebeveynlerle yapılan röportajlar, cenaze törenleri…hepsi düzmeceydi. Occam’ın[1] kemiklerini sızlatacak bu iddiaya göre yüzlerce kriz aktörü marifetiyle devasa bir tiyatro sergilenmişti aslında. Sandy Hook’ta “gerçekte” ne olup bittiğini ifşa ettiğini iddia eden 30 dakikalık bir video olayın üzerinden bir ay geçmemişken YouTube’da 10 milyon kez izlenmişti bile.
Tanıl Bora
26 Ağustos 2020 Çarşamba
Sağda da bir devamlılık görebilirsiniz. Milli Görüş ve Milliyetçi Hareket Partisi, 1960’ların sonunda ayrışmadan evvel, Demokrat Parti ve Adalet Partisi’nin açtığı koalisyon şemsiyesinin altındaydılar, bir bakıma.[1] 1970’lerin ikinci yarısında, Milliyetçi Cephe’ler şemsiyesi altında tekrar yan yana gelmişlerdi. AKP iktidarının 2015 sonrasında MHP’yle kenetlenerek girdiği Milliyetçi Cephe çizgisi, Cumhur İttifakı’yla resmiyet kazandı. Yeni olan, seçimler sonrasında hükümet kuracak çoğunluğu sağlamak üzere oluşturulan koalisyonların yerini, seçimlerde %51’i toplama hedefiyle derlenen seçim ittifaklarının almasıdır.
Murat Belge
24 Ağustos 2020 Pazartesi
Geçmişte, buna benzer her şeyin, sosyalist iktidar kurulduktan sonra gerçekleşeceğine inanırdık. Kadın-erkek eşitliği mi yok?. Kapitalizmde olmaz zaten. Bir iktidar olalım, hemen yaparız. Mantık böyle işliyordu. Onun için “demokratik” dediğimiz bu tür sorunları soylu “devrim”le değil, mütevazı “reform”la özdeşlerdik. Biz kendimiz “anlı şanlı devrimciler” olduğumuz için bu “reformist” öte beri ilgimizi çekmezdi. Onun için “demokrasi mücadeleleri” denecek bir alan oluştuysa biz oranın demirbaşı olmadık. Ancak geçici ilişki kurduk. Çok zaman böyle sorunları büyük mücadelenin yanında “vakit kaybı” olarak gördük.
Derviş Aydın Akkoç
23 Ağustos 2020 Pazar
Shakespeare çevirmeni değil, Shakespeare emekçisidir. Yıllardır geçimini Shakespeare’den sağlar, üç otuz paralık bir geçimdir ama bu, bazı –pek çok insan gibi- kirasını ödeyemez, faturalar yığılır, dolap tam takır kuru bakırdır, o sıralar morali bozulur, ilk aşkı Orhan Veli’yi anımsar çoğun, “İstanbul’un orta yeri sinama / garipliğim mahzunluğum duyurmayın anama...” İstanbul’un orta yerinde sinirleri harap bitaptır ama birkaç insan –yakın dostları hariç- kimseye belli etmez, usulca dayanır yaşamın zorluklarına, yoksulluk iğreti durmaz üzerinde...
Sezen Ünlüönen
23 Ağustos 2020 Pazar
Hangi yemeğin hangi çatal bıçakla yeneceğini bilmek, yemeği ona uygun bir şarapla eşleştirebilmek çoğunlukla belirli bir zümre içinde hareket etmekle edinilecek bir beceridir ve kuşaktan kuşağa aktarılan bu kültürel sermaye bu zümreye ait olmayanlar ile sonradan dahil olmaya çalışanları dışarı tutmanın adı konulmamış, sözsüz bir yoludur. Dahası, burada sekiz dokuz yaşındaki çocuklar arasında dahi tatbik edildiği üzere, bu kurallar temel olarak ayrıcalıklı kesimin iktidarının sorgulanması ya da sarsılmasını önlemeye yöneliktir.
Menderes Çınar
20 Ağustos 2020 Perşembe
Bu da bize AKP’nin neden bazen anlamakta zorlandığımız güç gösterilerine giriştiği, neden bazen olgusal gerçekliği bizi şaşırtacak derecede çarpıtabildiği/reddedebildiği, neden kendi “gerçeklik” rejimini kurmaya çalıştığı hakkında bir fikir veriyor. Zaman zaman değişik baskı/çıkar gruplarının esiri olmasından anlaşılabileceği gibi gerçekte kırılgan olan AKP’nin güç elde etmesi, iktidarını yeniden üretebilmesi her zamankinden daha çok güç gösterisinde bulunmasına, “biz buradayız, gitmiyoruz” hissi yaratmasına bağlıdır. AKP’nin geçtiğimiz yıl yapılan yerel seçimlerde uğradığı yenilgiyi kabul etmemesi, kaybettiği belediyeleri abluka altına alması veya onlara el koyması, güç gösterilerinin bu işlevselliği çerçevesinde değerlendirilebilir.
Erdoğan Özmen
19 Ağustos 2020 Çarşamba
Burada altı çizilmesi gereken nokta, bu sürecin çizgisel/kronolojik bir zamanın ve kaba bir nedensellik mantığının tümüyle dışında yerleşmiş ve ‘ilerlemekte’ olduğudur. Geri-dönüşlü (retroactive) bir zaman/mantık ya da döngü söz konusudur. Ortaya çıkan herşey daima ertelenen/uzaklaşan -nihai?- anlamına takip eden olay ve şeyler ya da mevcut bağlam sayesinde kavuşur çünkü. Ruhun ‘zamanı’ budur. O meşhur tezin tam yeri: Bilinçdışında zaman kavramı yoktur. İnsan ruhunu kateden/ruhun katettiği bir ilkeden, over-determinasyondan (kavramın hem çoklu-belirlenme hem de üst-belirlenme anlamlarıyla) söz ediyoruz şu halde.
Derviş Aydın Akkoç
16 Ağustos 2020 Pazar
Modern toplum mantar gibi çoğalan, saçılıp çözülen, yeniden bir araya gelen, birbirleriyle kavgaya tutuşan bu “biz”lerden geçilmez, ama albenili bir işlevi de vardır bu “biz”in: Onun sayesinde Öteki ile aradaki mesafeler kalkar, sempati özdeşliğe dönüşür, “biz” dairesi içinde konuşmanın, duygulanmanın ve eylemde bulunmanın rahatlığı insandaki kozmik yalnızlığın sancılarını yatıştırır, yollanan mesajların alıcıları hazır ve oradadır, başıboş varoluş nihayet bir amaç edinmiştir, kişiler amaçları uğruna dünyaya daha rahat çemkirir, kara çalarlar.
Tanıl Bora
12 Ağustos 2020 Çarşamba
İstanbul Sözleşmesi, İstanbul Protokolü. İstanbul’un, yani Türkiye’nin, mızıkalı söyleşişiyle “Bu Ülke”nin, “bu topraklar”ın adını taşıyan iki uluslararası belge. (Adını Türkiye’den alan başka uluslararası belge var mı bilmiyorum.) İkisi de insan hakları ihlâlleriyle, insan onurunun çiğnenmesiyle, zulümle ilgili. Bunları önleme çabasıyla ilgili. Her ikisinde de, şu veya bu oranda, Türkiye’den hak savunucularının müstesna bir katkısı var.
Kemal Can
11 Ağustos 2020 Salı
daha önce İYİ Parti’yi Cumhur İttifakı’na dahil etme dedikoduları, Bahçeli’ye rağmen işleme konulan hatta MHP’ye alternatif arayışından kaynaklandığı iddialarına dayanıyordu. Bahçeli’nin yaptığı bazı “ters çıkışların” da, “sakın ha aklınıza bile getirmeyin” demek olduğu ileri sürülmüştü. “Masa” meselesindeki sert çıkış da böyle okunmuştu. Ve elbette ciddi bir başka yenilik, Bahçeli’nin Akşener’i muhatap alması. Çünkü daha önce –Koray Aydın’da olduğu gibi- doğrudan adrese teslim çok daha açık davetler söz konusu olmuş ama Akşener için böyle bir açık kapı hiç gündeme getirilmemişti. Partinin adı gibi Akşener’in ismi de pek anılmamıştı. Partiler arasında bayramlaşmalar dahi kesilmişti.
Murat Belge
10 Ağustos 2020 Pazartesi
Kaç yılın “yetmez ama evet” kavgası. Ergülen, “Bunu söyleyenler özür dilesin, bu konu da kapansın” demeye getiriyor ve “Ben kendi hesabıma özür diliyorum” diyor. Ben o seçim ve referandumda oy kullanmamıştım. Seçim öncesi burada oluşan siyasi atmosferden çok sıkıldığım için yurt dışına gitmiştim. Ancak burada olsam “evet” oyu verirdim. Bundan ötürü “özür dilemek” gereği duymuyorum. Konunun bu şekilde tartışılması son derece yanlış. Ama konu kendisi önemli. Onun için bu aşamada birkaç saptama yapma gereğini duyuyorum.
Barış Özkul
9 Ağustos 2020 Pazar
Fukaralıkla zenginliğin kitabi meseleler olmaktan çok insanların davranış kodlarında silinmez izler bırakan varoluş biçimleri olduğunu; zengin çocukları her türlü insani ilişkide kadim bir dengeyi tutturup medeni bir seviyede, doğru bir mesafede durabilirken fakir çocuklarının elini kolunu nereye koyacağını kestiremeyip her an her şeyin olabileceği kaygısıyla kazık gibi durduklarını Murat Uyurkulak çok iyi biliyor. Bu insanlık hallerinin yakıcılığını; Delibo olmanın ezici ağırlığını solcuların bir türlü anlayamaması Yusuf Kavala’nın öfkesini iyice derinleştiriyor.