Derviş Aydın Akkoç
28 Temmuz 2020 Salı
“Nerde kaldı” diye sitem edilen, hatta tepki gösterilen bu ses, belki de öznenin kendi kayıp sesidir: Doğumla gelen o ilk terk edilişe, ilk yalnızlığa, savunmasızlığa karşı çıkarılan çocuksu bir serzeniş, beyhude bir protesto, daimi hale gelecek bir sızlanma ya da keskin bir çığlık olarak insanın kendi sesi. Kişinin bu dünyadaki varoluşu, yaşadığı ve daha da yaşayacağı deneyimlerin amacı kendi yitik sesini arama meşguliyetinden ibaret galiba... Edip Cansever’in “kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan” dizesindeki o imkânsız “yer” pekâlâ “ses” düzlemine de kaydırılabilir:
Murat Belge
26 Temmuz 2020 Pazar
Bir kere, “oy hesabı” yapmıyor. “Mutlu ettiğini” söylediğim kesimin sadakatini perçinliyor ve onları ajite ediyor. Gördüğüm kadarıyla, aslında herkesin gördüğü oy eksilmesini Tayyip Erdoğan da görüyor ve buna karşı iktidar sürdürmenin başka yollarını arıyor. “Seçim” değil de gene bir “plebisit” mahiyetinde “Biz seni istiyoruz” oylaması olabilir.  Tabii böyle bir tuhaf oylama yapmayı kabul edilir hale getirecek (nasıl getirecekse?) koşulları da yaratarak.
Aybars Yanık
25 Temmuz 2020 Cumartesi
Popüler kültürde “temsil” olunan yoksulluğun dışındaki temsillere yöneticilerin, yöneticiler gibi düşünenlerin tahammülü yoktur. Yaşar Usta, her şey bir yana, iyi kalplidir be! Yoksuldur ama aza kanaat edebilir, “çok”u istemez; patronuyla konuşur, vuruşmaz; örgütlemez, örgütlenmez; faziletlidir, oyuna gelmez; öbür dünyada rahat edecektir, fani dünyada hırslanmaz.
Erdoğan Özmen
22 Temmuz 2020 Çarşamba
Kültür ve uygarlığımızda insani deneyim açısından önem taşıyan hemen her konuya ilişkin egemen/normatif açıklama ve tanımlamaları yerinden etmeyi, ve en temelde kendi kimliğimizi nasıl edindiğimizi ve bunu en derin/mahrem dürtüsel süreçlerimizin düzenlenmesiyle nasıl bir arada gerçekleştirdiğimizi anlamayı amaçladığı için müthiş bir merak ve ilgi yelpazesine sahipti: cinsellik, saldırganlık, sapıklıklar, haz ve zevk, narsisizm, kayıp, yas, melankoli, paranoya, fobi, anksiyete, savunma düzenekleri, vb. vb.
Kemal Can
17 Temmuz 2020 Cuma
Bu noktada en önemli mesele AKP’yi iktidar yapan ve iktidarda tutan tabandaki –eğer varsa– değişimin sayısal bir iç sınır olmaktan çıkıp, niteliksel bir dış sınır haline gelip gelmeyeceği. Bir başka söyleyişle dünyadaki güncel popülizm tartışmalarında gündeme getirildiği gibi, kurulmakta olan yeni otoriter konsolidasyonun sembollerinden etkilenecek toplumsal gruplar, genişliyor mu gevşiyor mu veya yeterince dirençli mi yoksa zayıflıyor mu?
Tanıl Bora
15 Temmuz 2020 Çarşamba
Birisinden, bir insandan, bir kişiden, “isim” diye bahsetmek iyiden iyiye yerleşmiş, yaygınlaşmış vaziyette. Konuşma modasıdır, tabii. Her moda gibi, bir bakış, bir idrak tarzının da alâmeti. “İsim yapma” deyiminin uçlaşarak paradokslaşması sayabiliriz miyiz bu kullanımı? Bir kişinin, bir insanın, belirli bir faaliyetiyle, performansıyla isim yaptığı anda, onunla bilindiği anda, bir isim haline ve o isim haline gelmesi – o isimden ibaret hale gelmesi… İsmin, kişiliği temsilden öte, onun yerine geçer hale gelmesi…
Murat Belge
12 Temmuz 2020 Pazar
“LGBT” ya da “Baroların bölünmesi” ya da “Sosyal medya” gibi konuları “gündem değiştirmek” olarak görmek bence gerçek durumu ıskalamak oluyor. Bu konularda Tayyip Erdoğan’ın söyledikleri ve yaptıkları, yapacakları onun orta ve uzun vadeli toplumsal programının dışında kalan şeyler değil. Yani Tayyip Erdoğan bunlarla gündemi değiştirmekten çok aklındaki Türkiye idealine yönelen adımları atmış oluyor. Şu anda barolar bölündü… Ayasofya cami oldu…
Erdoğan Özmen
8 Temmuz 2020 Çarşamba
Ruhlarımızda nasıl bir değişiklik oldu ve, yapış yapış bir teşhircilik ve arsızlık böylesine yükselirken, sıra kendi değer ve konumuna geldiğinde abartılı jestlerden ve gürültüden daima uzak durmak isteyen incelik ve mütevaziliği tümden kaybettik. Tereddütten ve kuşkudan arınmaya çalıştıkça elimizde kalacak olan şey saf bir kabalık ve hoyratlık değil midir? Utanç yokluğunun bu korkunç yaygınlık ve sıradanlığı nedeniyle değil mi kapıldığımız yılgınlık, yorgunluk. Utanmazlık ve yüzsüzlüğün gündelik varoluşun tüm biçimlerine nüfuz ederek olağanlaşması, aşırı örnekleri dışında neredeyse fark edilmez olması yüzünden değil mi içine gömüldüğümüz kayıtsızlık.
Ahmet İnsel
4 Temmuz 2020 Cumartesi
Erdoğanizmin yarışmacı otoritarizmi aşan, onu tam anlamıyla bir istibdat rejimine dönüştüren niteliği, keyfilik rejimi olmasıdır. Söz konusu olan pratik, mutlak dikey iktidarın zirvesindeki şahsın uygulattığı kararların keyfiliği ile sınırlı olmayan, “yasallığını” ve gücünü doğrudan bu şahıstan alan diğer güç makamlarının da keyfi davranabilme yetkisine sahip olduğu, iktidar hiyerarşisinde yukardan aşağıya doğru keyfiliğin yayıldığı bir genel yönetim anlayışıdır. Bu keyfilik konusu üzerinde biraz durmakta yarar var.
Sema Aslan
2 Temmuz 2020 Perşembe
Tek başına düşüncelere dalmak; çapraşık imgelere dolanmadan bu budur, şu da şudur demek, iyice imkânsızlaştı sanki. Belki evin rutini etkiliyordur? “Sanayi tipi ev yapmışlar, ne çamaşır bitiyor ne yüzey temizliği ne yemek,” dedim (yüzey temizliği, havalı bir laf –toz almak ya da tozları almaktı onun adı), “son zamanlarda duyduğum en iyi espiri,” dendi. Oysa bu bizim gerçeğimiz. Su, temizlik malzemesi ve sağlıklı gıdaya ulaşabiliyor olmanın mahcubiyeti bir yanda, Allah kerim yeri bellediğimiz balkonda kuluçkaya yatan karga çiftine bakarak haftalar geçirdim. Hemen hemen karantinaya girdiğimiz dönem yaptılar yuvalarını, daha hâlâ uçmadı yavrular!
Tanıl Bora
1 Temmuz 2020 Çarşamba
Psikolojinin “özeleştirinin eleştirisi” diyebileceğimiz temkini, özeleştirinin kendine kahretmeye, öz yıkıma dönüşmemesini, yapıcı olmasını ikaz ediyor öncelikle. Bunun temel koşulu, eleştirinin kişiliğe veya ‘huya’ değil, somut, özgül ve değiştirilebilir olan davranışa-eyleme yöneltilmesidir. (Tıpkı ‘düz’ eleştirinin somut vakaya-eyleme-içeriğe odaklanması gereği gibi.) Buna bağlı olarak, bir yandan da bir çözüm, bir alternatif düşünmektir.
Kemal Can
30 Haziran 2020 Salı
İyi Parti’nin siyasi söylem ve toplayabildiği kadro açısından kolay tarif edilir olmadığı ortada. MHP içindeki muhalefet döneminden itibaren, iktidarın muhalefeti tanzim ve yönetme operasyonlarında adı sürekli gündemde. İktidar çok erken bir aşamada İyi Parti’yi -kendi tabanına fazla nüfuz edemeden- muhalefet bloğuna doğru itebildi. Bu yüzden iktidar cephesinden beklenen oy kopmasını yaratamadı. Çok hızlı girmek zorunda kaldığı iki seçim dolayısıyla, siyasi rolü -büyük ölçüde ittifakla kodlanan- taktik bir zeminde kaldı.